Boruto: Fedakarlıklar

By mirage-05

1.7K 70 883

Konoha'ya düzenlenen bir saldırı barış dönemini tehlikeye atar. Soruşturmaların hedef gösterdiği kişi, Mitsuk... More

Bölüm O. Tanıtım
Bölüm 1. Saldırı
Bölüm 2. Saldırının Ardından
Bölüm 3. Naruto'nun Kararı
Bölüm 4. İstenmeyen
Bölüm 6. Fırtına Bulutları
Bölüm 7. Yabancı
Bölüm 8. Değerli Birini Kurtarmak
Bölüm 9. Zamana Karşı Yarış
Bölüm 10. En Zor Mücadele
Bölüm 11. Kayıp Umutlar
Bölüm 12. Sessizliğin Peşinde
Bölüm 13. En Önemli Olan
Bölüm 14. Pişmanlık Gözyaşları
Bölüm 15. Acıyla Başa Çıkmak
Bölüm 16. Saudade
Bölüm 17. Kuzenlerin Hikayesi

Bölüm 5. Mitsuki'nin Kararı

68 3 60
By mirage-05

(Medyadaki şarkıyı yazdığı yerde dinlemeye başlayabilirsiniz arkadaşlar, o kısma özel, baştan açmanıza gerek yok ^^)

...

Sabahın köründe epey gürültü çıkarıyordu, ama umurunda değildi.


Sarada dün gece onu arayıp Mitsuki'ye, en iyi arkadaşına... kötü davranıldığını söylediğinden beri oturduğu yerde duramıyordu. Sabah buluşmaya karar vermişlerdi ama hemen o anda harekete geçmemek için kendini epey zor tutmuştu. Bu yüzden eğer birilerini uyandırıyorsa ve o birileri bu durumdan memnun değilse, bunu takacak durumda değildi.

"Boruto..." Sarada arkadaşına yetişmek için koşturmak zorunda kalıyordu. Oğlanın en son bir şey hakkında ne zaman bu kadar sinirlendiğini hatırlayamıyordu, ama şimdi resmen küplere binmişti. "Biraz sakinleşmeye çalış..."

"Nasıl sakinleşeyim?!" diye parladı hızını kesmeyen çocuk. "Taciz edildiğini neden bana söylemedi ki?!" Sarada'nın buna verebileceği bir cevap yoktu... Sadece grafitileri görmüştü ama sonra Shikadai ile de konuşmuşlardı. "Bakalım bize ne söy-"

Arkadaşının kapalı kapısı önüne geldiğinde olduğu yerde donakaldı, gözleri büyüdü. Bütün her şeyi dikkatle inceledi, baktıkça daha çok sinirlendiğini ve korkuya kapıldığını hissediyordu. Bunlar sadece basit tacizler değildi - buna tehdit denirdi, hem de oldukça korkunç tehditler.

"Bu ne be...?" diye mırıldandı çizimlere dokunmak için elini kaldırırken. Sonra dönüp Sarada'ya baktı. "D-dur bir dakika, bunları da biliyor muydun...?"

"Ş-şey, ben..."


Sonra kapının açıldığını duydu ve en iyi arkadaşıyla göz göze geldi. Mitsuki arkadaşının ifadesine baktı ve iç geçirdi. "Boruto..."

"Bana ne zaman söylemeyi planlıyordun?!" dedi sarışın çocuk sıktığı dişlerinin arasından, tükürür gibi.

"Neyi söyleyecektim?"

"Bana aptal numarası yapma!" diye bağıran Boruto yumruğunu kapıya vurunca Mitsuki biraz irkildi. "Bu grafitilerden bahsediyorum, Mitsuki!"

"Ha..." dedi çocuk bahsi geçen grafitilere kaçamak bir bakış atarak.

"Ha mı? Ha mı?! Bütün diyebileceğin şey bu mu?!"

"Boruto lütfen..." dedi çekine çekine etrafına bakınan Sarada. "Biraz sesini alçak tutmaya çalış..."

"Mitsuki bana daha önce haber verseydi bu kadar bağırmazdım!"

Mitsuki iç geçirdi. "Seni endişelendirmek istemedim, Boruto. Sarada'ya da söylemeyecektim, ama o bunları gördü... İkinizin de bu konuda endişelenmesini istemiyorum."

"En iyi arkadaşım tacize uğruyorken nasıl endişelenmeyebilirim?!" diye bağırdı Boruto kollarını havaya savurarak. "Hem bunu neden yapıyorlar ki?! Ama sana bir şey söyleyeyim mi?!"

Cep telefonunu çıkardı.

"Boruto, buna gerek-"

"Kes sesini."

O sırada komşu kapılardan biri açıldı ve bitkin görünen bir adam başını dışarı çıkardı. "Hey, siz veletler biraz sessiz olun, tamam mı?"

"Sen de çeneni kapa, anlaşıldı mı?!"

Sarada dönüp özür diler gibi adama baktı ama adam çoktan içeri girmişti. Boruto kapının birkaç tane resmini çekti.

"İşte. Babamın bundan haberi olacak."

"Boruto..." diye lafa başlayacak oldu kız.

"Bana söylemediğinize inanamıyorum! Ya başına ciddi bir şey gelseydi?! Ben de arkadaşız sanıyordum!!"

Bu sözleri duyunca mavi saçlı çocuk da kendini tutamadı. "Öyleyiz zaten. Ben de bu yüzden sana söylemedim."

"Beni endişelendirmemek için, öyle mi?!" Alayla gülen Boruto arkadaşına doğru bir adım attı. "Saçmalık bu!"

Bunun üzerine kız hemen arkadaşının önüne geçip ellerini omuzlarına koydu ve onu biraz geri itti. "Boruto, lütfen!" dedi telaşla. "Pişman olacağın bir şey söylemeden ya da yapmadan önce sakinleş!"

Boruto'nun öfkesi bir anda kayboldu, geride sadece kırgınlık kaldı.

Geçen sefer az daha... babasını kaybetmişti. Böyle bir şeyin - bir daha asla - yaşanmasını istemiyordu.

Yutkundu ve gözleri hala en iyi arkadaşının üzerinde, Sarada'dan uzaklaştı. "...iyi. Ama bu işin burada bittiğini sanma. Babama bunu söyleyeceğim."

Sarada iç geçirdi, fırtına dindiği için biraz rahatlamıştı. "Pekala, aa... gidelim o zaman, olur mu?"

...

Gün içinde gerçekten de tatsız bir olay yaşanmamasını dilemişti - ama tabii ki böyle bir durumda bu kadarını beklemek, çok şey istemek oluyordu.

Daha köyün eteklerine bile ulaşmamışlardı. Boruto hala burnundan soluyordu ve Mitsuki sessizdi, ama Sarada ne olur ne olmaz diye etrafı kolluyordu.

Sonra bir hışırtı ve koşan ayak sesleri duydu ve içgüdüleri harekete geçti.

"Boruto!" diye seslendi arkadaşına ve sharinganını aktive ederek hemen, sesini duyunca ona dönen Mitsuki'nin önüne geçti.

Sarışın çocuk gerçekten de çok hızlı davranmıştı, aylar süren takım çalışmaları işe yarıyordu. Sarada'nın biraz önce hissettiği kişi bir şey yapamadan önce yanına gitmiş, bileğini kavramıştı.

Çocuğun en fazla sekiz yaşında olduğunu gören kızın yüreği burkuldu.

"Sen ne halt yediğini sanıyorsun?!" diye sordu Boruto sıktığı dişlerinin arasından. "Ne bu..." Yerdeki ezilmiş kırmızı şeye baktı ve kaşını kaldırdı. "Domates mi? Gerçekten mi?"

"Onu burada istemiyoruz." dedi çocuk hırçın bir ses tonuyla, başını Mitsuki'ye sallayarak. "Herkesi rahatsız ediyor. Annemle babam dün akşamdan beri tartışıp duruyor!"

Sarışın çocuğun bakışları iyice sertleşti. "Senin ailen salaksa bu benim arkadaşımın suçu değil."

"Çocuklar kesin şunu, o sadece bir çocuk..." diye başladı Mitsuki ama Boruto onu dinlemiyordu bile.

"Hele üzerine bir şey gelsin, o. zaman. ölürsün." dedi tehlikeli ve tıslar gibi bir ses tonuyla, yüzünü çocuğa iyice yanaştırarak.

"Neler oluyor burada?"

Binanın köşesinden daha büyük bir çocuk döndü, yüzünde saldırgan bir ifade vardı.

"Sen kim oluyorsun da benim kardeşime zorbalık taslıyorsun, seni küçük..."

Öfkeden burnundan soluyan Boruto yavaşça dönüp ona bakınca çocuk durakladı.

"Yanlış," dedi çocuk ve büyük olan bir adım geri attı. "Asıl soru şu ki, SİZ kim oluyorsunuz da en yakın arkadaşıma sataşıyorsunuz?!"

Kendine gelmesi bir dakikasını aldı ama çocuk en sonunda hızla öne gelerek kardeşini omuzlarından tuttu. "Fumio, ne dedim ben sana? Hokage'nin oğlu yanındayken bu yılana bulaşma! Şimdi başımız belaya girecek!"

Kardeşler aceleyle uzaklaşırken Boruto arkalarından, "Kendiniz için neyin iyi olduğunu biliyorsanız ondan uzak durun!" diye bağırdı. İkili gözden uzaklaştıktan sonra başını kaldırıp arkadaşlarına baktı.

Sarada iç geçirdi ve gözleri tekrar normale döndü. Mitsuki ona bakmıyordu, gözleri yerdeydi.

"Bu senin suçun değil!" dedi çocuk hırsla, Mitsuki'nin bakışlarını bile kaçırıyor olması canını sıkmıştı. "Konoha'da birini bu şekilde tartaklayamayacaklarını anlamak zorundalar! Buna kimse izin vermez!"

Mavi saçlı çocuk iç geçirdi. "Boruto, lütfen... devam edelim."

"Hayır! Bu aptalların moralini bozmasına izin vermeyeceğini söyleyene kadar olmaz!"

"Sana tutamayacağım bir söz veremem." dedi Mitsuki kesin bir sesle ve topukları üzerinde dönerek yürümeye başladı. Boruto ve Sarada kısa bir an için birbirlerine baktıktan sonra onu takip etmeye başladılar.

...

Yetimhaneye giden yolda da başlarına çok farklı bir şey gelmedi.

Bu sefer kimse onları, en azından sözlü olarak, rahatsız etmedi ama ara ara bir köşeden onları süzen düşmanca bakışları yakaladılar. Bir noktadan sonra canına tak eden Boruto, "Neye bakıyorsunuz öyle?!" diye bağırmak zorunda bile kalmıştı. Ama Hokage'nin oğlunu gören kimse yanlarında çok fazla durmuyordu.

Şimdi ana komplekse sadece birkaç blokluk yürüyüş mesafeleri kalmıştı. Yetimhaneyi saldırıdan sonra hiç ziyaret etmediklerinden dolayı ne beklemeleri gerektiğini bilemeyen Sarada, nabzının hızlandığını hissetti.

Kampüs görüş açılarına girdiğinde üçü de oldukları yerde donup kaldı.

Haberlerde fazla bir bilgi verilmemişti ve her ne kadar durumun kötü olduğunu biliyor olsalar da, işin boyutunu bilmiyorlardı.

Binanın ön kısmı tamamen harap olmuştu, sanki büyük bir güç orayı komple havaya uçurmuş gibiydi. Her tarafta yıkıntılar ve üzerlerinde lekeler vardı... koyu lekeler... Onlara korkunç bir şekilde...

Kurumuş kan olduğunu düşündüren lekeler...

Mitsuki trans halinde öne doğru bir adım attı, durdu, sonra yürümeye devam etti. Şok halinden kurtulan Boruto bunu fark etmişti.

"Mitsuki - bekle, öylece içeri giremezsin!"

Çocuk birinin ona seslendiğinin farkındaydı, ama ne söylenildiğini anlayamıyordu.

Bu kadar acı...

Neden...?

Biri kolunu kavrayınca sonunda durdu ve arkasına dönerek Sarada'nın endişeli yüzüne baktı.

"Acele etme!" dedi kız.

Mitsuki bir şey söylemek için ağzını açtı, ama daha tek kelime edemeden başka bir ses duydular.

"Aa, selam, siz geldiniz demek!"

Kolları moloz yığınları ve başka şeylerle dolu olan Inojin, Shikadai ve Chouchou'nun onlara doğru yürüdüğünü gördüler.

"Hey, n'aber?" dedi Chouchou olağan bir tavırla. "Sizin burada olmamanız gerektiğini sanıyordum?"

"Olmamamız... gerektiğini mi?" diye mırıldandı Mitsuki, anlayamamıştı.

Arkadaşı başka bir şey diyemeden önce Inojin hemen, "Demek istediği şu ki, sizin de buraya görevlendirildiğinizi bilmiyorduk," diye araya girdi.

Arkadaşlarının arkasından yaklaşan Boruto, "Buraya görev için gelmedik," dedi iç geçirerek. "Biz sadece, ah..."

"Düzenlemelerin nasıl gittiğini görmek istedik," diye bitirdi Sarada yardımcı olmaya çalışarak.

"Eh, oldukça can sıkıcı gidiyor," dedi Shikadai sıkılmış bir ifadeyle. "En azından müdür oldukça iyi biri - bu kadar olaydan sonra..."

Mitsuki'nin gözleri büyüdü. "Bekle... Kabuto-san burada mı?"

"Tabii," dedi Shikadai bir kaşını kaldırarak. "Nerede olacaktı?"

Mavi saçlı çocuk dönüp arkadaşlarına baktı. "Gidip onunla konuşacağım."

"İyi, ben de seninle geliyorum."

"Boruto," Mitsuki iç geçirdi. "Onunla yalnız konuşacağım."

"Dışarda bekleyebilirim."

Mitsuki bezgin bir ifadeyle Shikadai'ya baktı. "Lütfen... arkamdan gelmeye çalışırsa onu durdur."

...

Kabuto-san'ı, çok fazla zarar görmemiş olan arka odalardan birinde buldu. Mitsuki içeri girince adam başını kaldırıp baktı.

"Ah, Mitsuki..." dedi. "Seni görmeyi beklemiyordum."

"Burayı gelip kendim görmek istedim."

Kabuto iç geçirdi ve ikisi de bir süre sessiz kaldı.

"Neden...?"

"Hım?" Kabuto sorarcasına çocuğa baktı. Gözlerinde dalgın bir ifade olan Mitsuki kapıdan dışarıya doğru bakıyordu ve aklının nerede olduğunu anlamak için adamın yardıma ihtiyacı yoktu.

"Babamı avcunun içi gibi bilen nadir insanlardan birisiniz. Neden? Babam böyle bir şeyi niye yapsın? Ne gibi bir amacı olabilir?"

"Korkarım bu soruna verebilecek bir cevabım yok. Gerçek şu ki Orochimaru'nun hareketlerinin arkasında her zaman bir gerekçe vardır..."

"Kesinlikle!" Genç çocuk adama döndü, bir cevap bulmak için çırpınıyordu. "Neden masum çocuklara saldırsın ki? Sadece Shin'lere değil, buradaki diğer çocuklara da."

Adam elini çocuğun koluna koydu, konuştuğunda ses tonu yumuşak çıkıyordu. "Mitsuki, bununla başa çıkmanın zor olduğunu biliyorum ve ben de normalde inanmazdım, ama... Babanın lanetli mührünü o adamın üzerinde kendi gözlerimle gördüm."

Çocuk buna ne diyeceğini bilemediği için bakışlarını aşağı indirdi. Kabuto onu dikkatle inceliyordu.

Durumu anlayarak, "Canını sıkan biri var mı?" diye sordu.

Arkadaşlarını düşünen Mitsuki hafifçe gülümsedi. "Başa çıkamayacağım bir şey değil. Ayrıca çok iyi arkadaşlarım var."

"Bunu duyduğuma sevindim."

Mitsuki etrafına, oluşan zarara ve koşturan insanlara bakındı...

"Kabuto-san..." dedi kısa bir süre sonra. "Siz nasıl bir şifacı ninja olmaya karar verdiniz?"

"Bu nereden çıktı şimdi?" diye sordu adam, şaşırmıştı.

"Merak ettim de... Peki nasıl bu yetimhanenin müdürü oldunuz?"

Kabuto bir an için düşündü. "Aslında ikisi birbirine bağlı."

"Bağlı mı? Nasıl?"

"Aslında... ben üçüncü ninja dünya savaşında öksüz kaldım. Konoha beni kabul etti ve bu yetimhanede, bana medikal ninjutsu öğreten bir kadınla tanıştım. Sanırım bana yaptığı şeyi devam ettirmek istediğimi söyleyebiliriz... Çocukları bir aile ortamında yetiştirmek, yaralarını o ya da bu şekilde sarmak..." İç geçirdi ve başını çevirdi. "İşlerin bu şekilde yürümediğini görmek çok üzücü... Sanırım geçmişin hiçbir zaman peşini bırakmıyor."

Sessiz kaldılar, Mitsuki acı acı, bu sözlerin ne kadar doğru olduğunu düşünüyordu...

...

Arkadaşlarının yanına dönmek için yürürken zihni karışık düşünceler içerisindeydi.

İnsanları kurtarmak, iyileştirmek için uğraşmak... Bu asil bir amaç gibi görünüyordu.

Dürüst olması gerekirse buraya gelmeden önce, hatta ninja olmak için ilk adım attığı zaman bile gelecekte ne olmak istediği yönünde hiçbir fikri yoktu. Sensei'leriyle ilk tanıştıkları, Konohamaru'nun ona gelecekle ilgili hayallerini sorduğu günü dün gibi hatırlıyordu. Sadece gülümsemiş ve bir gün babası kadar büyük bir ninja olmayı, hatta onu geçebilecek kadar iyi olmayı istediğini söylemişti.

Orochimaru'nun onunla gurur duymasını istiyordu - hayır, buna ihtiyacı vardı.

Şimdi seçtiği yolun onu gururlandırıp gururlandırmayacağını bilemiyordu tabii...

Ama babasının yol açmış olduğu ya da olmadığı yaraları sarmak için uğraşmak, eh...

Bu da asil bir amaç gibi görünüyordu.

Sensei'leri ona şu anda soracak olsa, şifacı ninja olmak istediğini söylerdi.

Bu amacına ulaşmak için kimden eğitim alabileceğini henüz bilmiyordu. Herhalde... bütün yetişkinler de ona karşı olamazdı, değil mi?

Doğal olarak akla ilk gelen kişi, birçok açıdan onun için bir amca gibi olan Kabuto'ydu. Ama zaten adamın başında birçok dert vardı, bir de öğrenciyle uğraşamazdı.

Tabii Konoha'daki en ünlü şifacı ninjalar Sarada'nın annesi ya da beşinci Hokage'ydi, ama Mitsuki onlara nasıl yaklaşması gerektiğini bilemiyordu.

Eh... her zaman ikinci plan olarak Karin de vardı, ama...

Düşünürken bile kalbine acı bir his doldu.

Bu arkadaşlarını da arkasında bırakması gerekeceği anlamına geliyordu ve o... bunu gerçekten istemiyordu.

Boruto ve Sarada... Konoha'da sahip olduğu ilk gerçek aile onlardı...

Kendi düşüncelerine o kadar gömülmüştü ki etrafına dikkat etmiyordu.

"Sen ne halt yemeye geldin buraya?"

Kısa bir süre içinde o kadar çok şey oldu ki Mitsuki doğru dürüst tepki verecek zamanı bulamadı.

Arkasına döndüğünde, yüzünde öfkeli bir ifade olan birinin ona doğru koştuğunu gördü ama daha çocuk fazla yakınına gelemeden önce, biri saldırganın üzerine atılarak onu durdurdu.

Metal Lee başını kaldırarak ona baktı, gözleri büyüdü. "Mitsuki, dikkat et!"

Mavi saçlı çocuk arkasını döner dönmez yüzüne gelen yumruktan kaçmak için eğildi.

"Asahi, Fuuto, bize yardım edin!" diye seslendi Metal.

Ama kimse yardıma gelmedi ve Mitsuki, bir daha saldırdığında saldırganın yumruğunu tutmak zorunda kaldı. "Seninle dövüşmek istemiyorum." dedi sakin sakin.

"Bu çok kötü, çünkü ben seni pelteye çevireceğim! Ne cüretle buraya gelirsin?!"

Sonra çocuk bir anda donup kaldı ve Mitsuki onun elini bıraktı.

"Bire karşı iki mi? Gerçekten belanızı arıyorsunuz, değil mi?"

Sırf konuşma şeklinden çocuk, saldırganı kimin durdurduğunu hemen anladı.

"Kimin pelteye döneceğini gösteririm şimdi ben sana!"

"Boruto, hayır!" diye bağırdı çocuk en iyi arkadaşının saldırıya geçtiğini görünce, ama Shikadai ondan önce davrandı.

"Off, biraz dizginleyin kendinizi, olur mu?"

"Shikadai..." dedi olduğu yerde donakalan Boruto sıktığı dişlerinin arasından, çok öfkelendiği belliydi. "Beni bıraksan iyi edersin. Sinirimi senden çıkarmayı istemiyorum."

"Sen sakinleşmeden olmaz, hayır."

"Sakinleşmemi nasıl beklersin?!" diye bağırdı sarışın çocuk. "Bu ikisi az önce en iyi arkadaşıma saldırmaya çalıştı!"

"Boruto, sakinleş biraz..." diye iç geçirdi Mitsuki, bundan sıkılmaya başlamıştı.

"O şeye nasıl arkadaşım diyebilirsin?" diye sordu çocuklardan biri ve herkes bir anda gerildi.

"Laflarına dikkat etsen iyi olur..." dedi Sarada, sabrı taşıyordu.

"Sizin gibilerle takılmaktan bin kat iyidir!" diye bağırdı Boruto onlara, gölge kopyası tekniğinden kurtulmak için debeleniyordu.

"Eh, en az üçe bir sizden üstün olduğumuza göre geri çekilmenizi öneriyorum - yoksa gerçekten sinirlenmeye başlayacağız." dedi Inojin, tatlı ama tehlikeli bir gülümsemeyle.

İkili bunu bir an için düşündü.

"Geri döneceğiz." dediler mavi saçlı çocuğa pis pis bakarak.

"Kıçınızı tekmelememiz için mi? Ne zaman isterseniz!" diye cevap verdi Boruto.

İkisi koşarak uzaklaşırken Metal takım arkadaşlarına baktı. "Siz niye biraz önce yardımcı olmadınız?"

Kız bir şey demedi, ama Fuuto biraz bekledikten sonra konuştu. "Sen... neden yardımcı oldun?" diye sordu, sesinde şaşkınlık vardı; suçlama ya da aşağılama değil, sadece merak.

"Gerçekten mi?" diye sordu Metal hayretle. "Gerçekten bir kenara çekilip gözlerimin önünde arkadaşımın - herhangi birinin - zorbalığa uğramasına göz yummamı mı beklediniz? Biz bundan daha iyi bir eğitim aldık!"

"Boş versene Metal," dedi Boruto, istemeden de olsa normalden daha kaba bir şekilde. "Yine de yardımın için teşekkürler."

...

Dönüş yolu fazlasıyla sessiz geçmişti.

Dönüşte öğle yemeği yemek için bir fastfood restoranına uğramışları ama insanlar kötü kötü bakmaya devam ediyordu, her ne kadar Boruto onlara aynı şekilde karşılık verse de.

Tekrar bir olay çıktığında, neredeyse Mitsuki'nin evine gelmişlerdi.

"Sen hala bu köyde misin, yılan?"

Boruto kaskatı kesildi, ellerini yumruk yaptı ve arkasına döndü.

"Görmede sorun falan mı yaşıyorsun?" dedi arkalarında toplanmış olan gruba, özellikle de biraz önce konuşmuş olan Sarutobi Ichiro'ya bakarak. "Ben burada sizden başka yılan görmüyorum, saldırmak için köşelerde hazır bekliyorsunuz!"

"Biliyor musun, Hokage'nin oğlu olduğu için özgüven patlaması falan yaşıyorsun ama... Biz de sesimizi duyuracağız. Kanatlarınızın altında sonsuza kadar korunarak saklanamaz!"

"Denesene..." dedi Boruto tıslar gibi bir ses tonuyla, öfkeden titriyordu.

"Boruto, yapma..." diye başladı Sarada.

"Hem neden onu koruyorsunuz ki? Sizce durum tam tersi olsaydı o sizi korur muydu?" diye bağırdı gruptaki çocuklardan biri.

"Ateşle... oynayayım... deme...!"

"Öyle mi? O zaman sana şunu söyleyeyim, hepimiz sevgili babacığınla aynı düşünceleri paylaşmıyoruz!"

Mitsuki duygularını anlamlandırmakta güçlük çekiyordu - onun hakkında gerçekten bu kadar kötü mü düşünüyorlardı? Neden kendisine, daha önce sık sık yaptığı gibi, bunun bir önemi olmadığını söylemek güçleşiyordu? Boruto'nun öne atıldığını görünce kendine geldi ve çaresizce öne atılarak onun kolunu kavradı. "Boruto, bırak gitsin."

"E kusura bakmayın ama benim "sevgili babacığım" Hokage ve siz de onun emirlerine uymak zorundasınız!"

"Eh, anlıyorsun ya... bazı şeyler değişebilir, o zaman da bizim sözümüz geçecek!"

"Boruto!" diye bağırdı Mitsuki, ama çok geç kalmıştı.

Zaten canına tak etmiş olan Boruto sinirle bağırarak kolunu arkadaşından kurtardı ve Sarada ve Mitsuki adamakıllı bir tepki veremeden önce gruba doğru saldırdı.

Ichiro'yu hedeflemişti, ikisi Boruto'nun kuvvetiyle birlikte yere düşerken, Hokage'nin oğluyla dövüşmenin iyi bir karar olup olmayacağından emin olamayan diğer çocuklar geriye çekildi. Ama Mitsuki ve Sarada arkadaşlarına yardım etmek için geldiklerinde onları durdurdular.

Aslında kavga çok uzun sürmemişti, ama orada durmuş çaresiz bir şekilde izlerken ikisi için de uzayıp gidiyormuş gibi geldi. Boruto ve ondan daha büyük olan çocuk yumruklaşmaya ve tekmeleşmeye devam etti, ikisi de bir diğerinden daha üstün değildi.

Diğer çocuğun attığı sert bir yumruk Boruto'nun kaşının açılmasına neden olunca, Sarada sonunda patladı.

"Seni küçük..." diye homurdandı sıktığı dişlerinin arasından ve onu tutan çocukları ittirirken çakrasının elinde yoğunlaşmaya başladığını hissetti. "Shannaro!"

Yumruğunu yere vurduğunda oluşan kuvvet herkesin, sarışın çocuğun dövüştüğü çocuğun bile geriye savrulmasına neden oldu. Mitsuki, arkadaşını yakaladı.

"Beni gerçekten de sinirlendirmeden önce defolun gidin!" diye bağırdı Sarada gruba doğru, onlar da bundan sonra fazla kalmadı.

Boruto ayağa kalkarken gözüne doğru inmeye başlamış olan kanı sildi. "Hadi gelin, babamın ofisine ŞİMDİ gidiyoruz."

"Önce şu yaraya bakalım..." diye karşı çıktı Sarada.

"Sadece birazcık kanıyor, iyiyim ben. Hadi..."

Mitsuki bir süredir sessiz kalıyordu ama bunu duyunca başını hayır anlamında salladı. "Hayır, ben... benim yalnız kalmam lazım."

"Seni hiçbir yerde yalnız başına bırakmıyorum, 'ttebasa, bu yüzden hareket et!" diye çıkıştı sarışın çocuk arkadaşına.

Ama bu kadarı çok fazlaydı.

En iyi arkadaşının kendisi yüzünden incinmesine neden olmuştu... Bir arkadaş böyle davranmazdı, değil mi? Kendi arkadaşını bile koruyamıyorken diğer insanlara nasıl yardımcı olacaktı...?

( Medyadaki şarkı eşliğinde devam edelim arkadaşlar)

Belki de arkadaşının yüzünde ilk defa böyle düşünceli ve üzgün bir ifade gördüğünden olsa gerek, ama Boruto hazırlıksız yakalanmıştı. İfadesi yumuşadı ve endişeli bir hal aldı.

"Benim yanımda güvende değilsiniz..." diye mırıldandı Mitsuki, sesindeki hafif çatlama duygularını açığa vuran tek şeydi. "Ben... sadece evde kalacağım, söz veriyorum..."

"Mitsuki kes şunu, azıcık kanıyor zaten, ölecek değilim..." dedi sarışın çocuk, ama ona arkasını dönen arkadaşı dinlemiyordu bile.

"Kahretsin..." diye mırıldandı Boruto ve Sarada'yla birlikte çocuğu takip ettiler.

Mitsuki hızlıydı - arkadaşları yetişemeden önce kapısını açtı ve hızla içeri girdi.

Boruto kapıya vardığında önce normal olarak tıkladı.

"Mitsuki! Yapma, bu hiçbir şey değil, ayrıca kesinlikle senin suçun değil! Babama bildirmek zorundayız!"

Hiç cevap gelmeyince Boruto yumruğunu kapıya vurdu.

"Kahretsin, kes şunu! Bazı aptallar senin hakkında aptalca yorumda bulunuyorlar diye moralini bozamazsın! Çık da konuşalım!"

"Boruto..." Sarada elini onun koluna koydu. "Onu bugün için rahat bırakalım."

"Ne? Sen aklını mı kaçırdın?"

"Ben... bence buna ihtiyacı var. Zaten yarın eğitimimiz var, o zaman konuşuruz."

Çocuğun bundan hoşlanmadığı belliydi ama sonunda iç geçirdi ve başını tamam anlamında salladı.

...

Bütün bu zaman boyunca kapının arkasında olan Mitsuki arkadaşlarını duymuştu. Ayak seslerinin uzaklaştığını duyunca kapıya dayandığı yerde aşağıya kaydı ve dizlerini kendine çekti.

Artık... Konoha'da ne isteniyor, ne de ona ihtiyaç duyuluyordu, bu kadarı belliydi. Ama arkadaşının onun yüzünden zarar görmesi...

Yanaklarında bir ıslaklık oluştuğunu fark edince elini oraya götürdü. Bir an için, ipnotize olmuş bir şekilde, parmağının ucundaki yaşa baktı.

Demek... ağlamak böyle bir şeydi? Kendisine fazlasıyla yabancı olan ve... çok fazla gelen duyguların bir dışa vurumu...


Elinin tersiyle gözlerini sildi. Şimdi zayıflık göstermenin sırası değildi. Yapacak başka şeyleri vardı.

...

Kapının tıklatılması, Naruto'yu düşüncelerinden sıyırdı. "Girin."

Bir ninja başını içeri uzattı. "Yedinci Lord, oğlunuz..."

Daha cümlesini tamamlayamadan bahsi geçen oğlan adamı ittirerek içeri girdi, Sarada da arkasındaydı. "Baba konuşmamız lazım."

"Boruto kaç kere söylemem gerekiyor, bana burada ba..." Oğlunun yüzünü daha yakından görünce Naruto irkildi. "Sana ne oldu böyle?!"

Çocuk iç geçirdi, gözlerini devirmemek için kendini zor tutuyordu. "Son kez söylüyorum, kan kaybından ölmek üzere değilim."

"Hemen kliniğe gitmen gerekiyor..." diye başladı Naruto.

"Bırak şimdi, baba, bu benimle ilgili değil!" diye çıkıştı Boruto. "Neler olup bittiğiyle ilgili bir fikrin var mı??"

"Ne hakkında...?"

"Mitsuki! En iyi arkadaşım gün boyunca tartaklandı ve tacize uğradı! Şuna bak!"

Oğlu telefonunu burnunun dibine tuttuğunda Hokage'nin gözleri bir an için büyüdü, sonra telefonu Boruto'dan kaptı ve diğer resimlere de baktı, her resimde ifadesi daha da karanlık bir hal alıyordu.

Sonunda ikisine bakarak, "Bu ne zaman başladı?" diye sordu.

"Dün başladı," diye cevapladı Sarada. "Önce sözlü olarak hakaret ettiler, sonra bu grafitileri gördük, bugün de saldırıya uğradı..."

"Saldırı mı?" Naruto öfkesinin kabarmaya başladığını hissediyordu. Aslında o da birini, sensei'leri olduğu için muhtemelen Konohamaru'yu, çocuğa bakması için göndermeyi planlıyordu ama... iş çok ileriye gitmişti.

"Hiçbir şey yapmadı! O mankafalara dövüşmek istemediğini söyledi durdu! Bunu neden yapıyorlar?!"

Adam iç geçirdi. "Bunu bilmem gerekirdi."

"Baba?" dedi Boruto afallamış bir ses tonuyla. Beklediği tepki bu değildi.

"Köylülerin bazıları... Mitsuki'nin Konoha'da kalması yönünde aldığım karardan pek hoşnut değiller."

"N... ne...?" diye sordu Boruto boş boş, sözlerinin ne anlama geldiğini kavrayamıyordu. "Başka... başka nerede yaşayacaktı ki?"

"Benden onu sürgün etmemi istediler." dedi Naruto açık açık, ikisinin de gözlerine bakarak.

Çocuklar o kadar afallamıştı ki bir süre için bir şey diyemediler. "Neden...?" diye mırıldandı Sarada en sonunda cılız bir ses tonuyla. "Toplantıda... tartışılan konu yüzünden mi...?"

"Sen neden bahsediyorsun?" dedi arkadaşına inanmayan gözlerle bakan Boruto.


Sarada'ya onaylarcasına baş salladıktan sonra, "Çünkü o, bu köyün yakın bir zamanda kolay kolay unutmayacağı bir düşmanın oğlu." diye açıklamasını yaptı Naruto, tamamen dürüst davranıyordu. Çocuğun takım arkadaşı ve yakın arkadaşları olarak ikilinin bunu bilmesi gerekiyordu.

"Bu geçerli bir neden değil ki!" diye bağırdı bir anda şaşkınlığından kurtulan oğlan. "Hiç iki insan birbirinin aynısı olur mu? Baba, yapma-"

"Elbette yapmam." diye sözünü kesti Naruto ciddi bir tavırla ve ses tonu, oğlunun susmasını sağladı. "Mitsuki Konoha'ya ait, ailemizin bir üyesi. Ondan vazgeçmeyeceğim."

Çocuklar huşu içinde ona bakıyordu. Adamın ifadesi biraz yumuşadı.

"Bununla ilgilenip olaya karışanların ceza almasını sağlayacağım. Şimdi lütfen kliniğe git ve bu işi bana bırak."

Boruto yutkundu ve başını salladı. "Teşekkür ederim baba."

...

Hokage'nin ofisinden çıkarken ikilinin üzerine sessizlik çökmüştü. Sarada bir şeyler söyleyip Boruto'yu neşelendirmek istiyordu ama dürüst olması gerekirse... başarılı olacağından emin değildi, kendi kalbi de kurşun kadar ağırdı.

Arkadaşının durakladığını fark eden kız onun bakışlarını takip etti ve tekrar göğsünün sıkıştığını hissetti.

"Konohamaru-sensei..." diye mırıldandı.

Jounin, kız konuşana kadar onları görmemiş gibiydi. Gözlerini kırpıştırdı, yüzüne, gözlerine yansımayan bir gülüş yerleşti. "Merhaba, çocuklar. Ne yapıyorsunuz?"

"Şey, biz-" diye başladı Sarada ama Boruto sözünü kesti.

"Konohamaru-nii-chan..." adam şaşırdı, Boruto ona böyle hitap etmeyeli uzun bir zaman olmuştu... hem gözlerindeki ifade... en az sesi kadar üzgün ve... biraz da hayal kırıklığı dolu çıkıyordu. "Sana bir şey sormama izin ver."

"Ne oldu Boruto?" Son iki gündür kendinde olmadığını fark eden Konohamaru bundan sıyrılmak için çabalıyordu... takımına daha fazla özen göstermek iyi bir başlangıç olurdu.

"Sen de... bu yüzden mi Mitsuki'ye uzak davranıyorsun...?"

Genç adam bir an için çocuklara bakakaldı. "Ben... ne demek istiyorsun...?"

"Onunla doğru düzgün konuşmuyorsun bile, ve dün eğitimde... Konohamaru-nii-chan... sen de mi onu suçluyorsun...?"

Sözler yüzüne bir tokat gibi çarpıyordu. Adam ifadesini sakin tutmaya çalışıyordu ama bu zorlaşmıştı. Hiç... farkına varmamıştı bile...

İç geçirdi ve "Onu hiçbir şey için suçlamıyorum Boruto." dedi sonunda, eliyle yüzünü sıvazlayarak. "Ona özellikle uzak davranmaya çalışmadım... Üçünüz de benim için eşit derecede önemlisiniz."

Ses tonundaki samimiyeti duyan Boruto'nun bakışları biraz yumuşadı, ama ifadesi hala ciddiydi. "Belki olaylara biraz Mitsuki'nin tarafından bakmayı denemelisin. Tam tersi şeyler hissettirmiş olabilirsin, nii-chan."

"Çok şey yaşadı sensei," dedi Sarada üzgün bakışlarını yere çevirerek. "Köylülerin çoğu onun gitmesini istiyor... ve bu konuda sessiz kalmıyorlar."

"Az bile söyledin!" diye bağırdı Boruto, bugün gerçekten sabrının sonuna kadar gelmişti... Konohamaru çocuğun kaşının üzerindeki yarayı o anda fark etti, kaşları çatıldı. "Gün boyu tacize uğradı ve saldırılar..."

"Yeterince duydum." diyerek elini kaldırdı genç adam... midesi bulanmaya başlamıştı. Ne çok şey kaçırmıştı böyle... kendini berbat hissediyordu. Evet, bunu gerçekten telafi etmeliydi... hem de hemen. "Merak etmeyin... gidip Mitsuki'yle konuşacağım."

Bunu duyan öğrencilerinin yüzü en sonunda bir gülümsemeyle aydınlandı. "Teşekkürler, Konohamaru-nii-chan."


...

İç geçiren Mitsuki, "Son kez söylüyorum İsis," dedi bezgin bir ses tonuyla. "Seni buraya Mikazuki'yi korkutasın diye çağırmadım."

Başka türlü olsa durum komik bile sayılabilirdi ama yavru kedi korkuyla miyavlayıp duruyordu... Mitsuki'nin çağırdığı yılanı İsis de ona tıslamakla meşguldü. Ama yılan söylediklerini duyunca dönüp ona kırgın bir ifadeyle baktı. "Benim suçum değildi, Mitsuki-sama!"

"Onun da değil," diye açıkladı çocuk sakin sakin. "O sadece yavru bir kedi, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyor." İsis de bölgesini korumaya şartlanmıştı, bu yüzden ortaya çıkar çıkmaz Mikazuki'nin kuyruğuna pençe atmasını hoş karşılamamıştı.

İlerleyen Mitsuki, bütün apartmanı ayağa kaldırmadan önce ürkmüş kediyi kollarına aldı. Bir de gizlice çıkacaktı... "Dinle İsis, yardımına ihtiyacım var."

Gözleri halen kedinin üzerinde olsa da, İsis tıslamasına son verdi. "Sizin için ne yapabilirim?"

"Babama gitmeni istiyorum," dedi Mitsuki berrak bir ses tonuyla. "Onunla Konoha'nın doğu sınırının dışında, nehrin sonunda buluşacağımı söyle."

İstese bundan daha belirsiz bir şey söyleyemezdi, Isis de bunu fark etmişti.

"Bir görevle ilgili yardımına ihtiyacınız varsa daha kesin bir adres söylemeniz lazım."

"Hayır, ben..." Mitsuki nefesini bıraktı ve gözlerini kapattı. "Ben gidiyorum."

"Anladığım kadarıyla göreve değil. Neden?"

"Artık buraya ait değilim."

Bir an için sessizlik oldu.

"Mitsuki-sama..." diye başladı Isis, ince gözleri onu dikkatle süzüyordu. "Giderek kimseyi tatmin etmemeniz gerektiğini biliyor olmalısınız..."

"Kimseyi mutlu etmeye çalışmıyorum," diye karşı çıktı çocuk. "Aşılmaması gereken sınırlar vardır..." Başını öne eğerek fısıldadı. "Arkadaşlarımı korumak için gidiyorum... Onları hiç bulaştırmamalıydım."

Yılan üstelememeye karar vererek kendi etrafında sarıldı. "Ne zaman gidiyorsunuz?"

Saatini kontrol eden Mitsuki irkildi. Zaman gerçekten de uçup gitmişti. Saat çoktan dokuz olmuştu. "İki saate kadar."

"Anladım."

Pencereyi açan çocuk, yılanın kayarak uzaklaşmasını izledi.

Sonra kapının çalındığını duyunca olduğu yerde zıpladı. Sakinleşerek kapıya doğru yürüdü. Bu saatte kim gelmiş olabilirdi? Arkadaşlarının gelmediğini umuyordu... gerçi toplayacak çok eşyası olmadığı için niyeti çok açık değildi, ama işi zorlaşırdı.

Kapıdakinin sensei'si olduğunu görmek onu çok rahatlatmadı.

"Konohamaru-sensei..." diye karşıladı onu Mikazuki miyavlarken.

Gözleri ikisinin arasında gezinen genç adam, hafifçe gülümsedi. "İyi akşamlar, Mitsuki. İçeri gelmemin sakıncası var mı?"

"Şey... olur, tabii."

Kenara çekilerek adamın geçmesine izin verdi. Konohamaru geçerken Mikazuki'nin başını okşayınca, biraz daha sakinleşmiş olan kedi mırladı. Dairenin içine ilerleyen adam duraladı.

"Üzgünüm, çok bir şey yok..."

"Hiç sorun değil..." Onu daha çok şaşırtan şey Mitsuki'nin fazla bir eşyası olmamasıydı... evde birilerinin yaşadığını gösteren tek şey öğrencisinin kollarındaki kedi ve dairenin orasına burasına dağılmış durumdaki kedi bakım eşyalarıydı. Daha önce Mitsuki'nin evine hiç gelmemişti ama bu kadarını beklemiyordu...

"Şey... yatağa oturabilirsiniz sensei..." Mitsuki biraz rahatsız olmuştu, zaten misafir ağırlamak için evinde fazla bir şey yoktu. Önerisine uyan genç adam ise bu konuda yorum yapmamayı seçti.

Bir an için ikisi de bir şey demedi ama çocuk zihninden bir hesaplama yapıyordu. Yapması gereken her şeyi bitirip yine de saati tutturmak için fazla bir zamanı yoktu... Sensei'sinin bunu gerçekten kısa tutacağını umut etti. Ama buna rağmen... Konohamaru biraz huzursuz görünüyordu.

"Görüyorum ki kedine iyi bakıyorsun." dedi adam en sonunda.

Mikazuki'nin kulaklarının arkasını okşayan oğlanın bakışları yumuşadı. "Ona çok alıştım... onunla aynı daireyi paylaşmadan önce ne kadar sıkıldığımı fark etmemişim."

"O da aynı hisleri paylaşıyor gibi." Jounin'in ses tonu yumuşaktı.

"Öyle." Bakışlarına düşünceli bir ifade yerleşti. "Ben... şimdi onsuz yaşadığımı hayal edemiyorum." Bunu söylerken ifadesini korumak zordu, onu karargaha götüremeyeceği için Mikazuki'yi burada bırakması gerekiyordu.

"Umarım hiç öyle bir şey olmaz." Öğrencisi ona şaşkın şaşkın bakınca Konohamaru iç geçirdi. "Pekâlâ, doğrusu... galiba yeterince oyalandım."

"Ne konuda konuşmak istemiştiniz sensei?" dedi çocuk usulca.

"Bak evlat..." Onun bir süredir bu hitabet şeklini kullanmadığını fark eden Mitsuki şaşırmıştı. "Aslında sana bir özür borçluyum..."

"Neden ki?" diye sordu çocuk hayretle ve Konohamaru tekrar iç geçirdi.

"Bu son iki gün... benim için zorlayıcı geçti... biliyorum yaptıklarımı mazur göstermez ama..." Bir an duraksadıktan sonra öğrencisinin gözlerine baktı. "Mesafeli ve... soğuk davranmış olabileceğimi fark etmedim bile..."

Oğlan bir an için ne diyeceğini bilemedi. "Konohamaru-sensei..."

Jounin onu durdurmak için elini kaldırdı. "Lütfen, bitirmeme izin ver. Hiçbirinizin kendisini kötü hissetmesini istemedim. Hepinize aynı ölçüde değer veriyorum. Ve ben..." Başını öne eğerken gözlerine düşünceli bir ifade yerleşti. "Her şeyin bu kadar... çabucak kontrolden çıkacağını düşünemedim..." Tekrar Mitsuki'ye baktı. "Neden bir şey söylemedin...? Arkadaşların saldırılardan bahsetti ve bu... grafitiler..." Evet, çizimleri görmek moralini düzeltmemişti.

Nasıl cevap vermesi gerektiğini düşünen Mitsuki bir an için sessiz kaldı... Sensei'lerinin, duygularını gözlerinden okuma gibi bir huyu vardı... "Sizi... endişelendirmek istemedim, sensei. Zaten çok fazla şeyle uğraşıyorsunuz."

Bu sözler üzerine Konohamaru'nun ifadesi biraz yumuşadı. Bu çocuk... her zaman başkalarının iyiliğini kendininkinden önce tutuyordu... bu kadarı biraz fazlaydı.

"Mitsuki... bazen başkalarının seni korumasına da izin vermen gerekir."

Mitsuki boğazında bir yumru oluştuğunu hissetti. Son iki gündür yaşadıklarından sonra bu sözler, özellikle de söyleyenin sensei'si olması... onu duygulandırmıştı... neredeyse köyden ayrılma kararını da tekrar gözden geçirecekti... ama hayır, bütün bu olaylardan sonra, özellikle de en iyi arkadaşı onun yüzünden zarar gördükten sonra... geri dönemezdi...

Sakin kalmak ve yüzündeki ifadeyi korumak için Mikazuki'yi severken, "İşler daha kötüye giderse size hemen haber veririm." dedi.

"Sevinirim... Gerçi Yedinci Lord da işin peşine düştüğüne göre bunu çok fazla uzatabileceklerini sanmıyorum." Jounin sonra ayağa kalktı ve birkaç adım atarak ona yaklaştı.

Konohamaru ona sımsıkı sarılınca Mitsuki bir anda hazırlıksız yakalandı.

"Biz her zaman yanında olacağız evlat... bunu sakın unutma."

Çocuk, gözlerini kuru tutmak için birkaç kere göz kırpmak zorunda kaldı. "Teşekkür ederim, sensei."

Genç adam ayrıldıklarında hafifçe omzuna vurdu. "Pekala, yarın eğitimde görüşürüz."

Tam çıkmak üzereydi ki çocuğun sesi durmasına yol açtı. "Sensei?"

Genç adam ona döndü, bakışları soru işareti doluydu. "Evet?"

Mitsuki'nin yüzünde ufak, nazik bir tebessüm vardı... Konohamaru'nun neredeyse... huzursuz hissetmesine neden olan bir tebessüm. "Leydi Hanabi'yle gerçekten barışmanız gerekiyor."

Bir an için ikisi sadece birbirine baktı. Sensei afallamıştı, bu çocuk, bütün bunları yaşarken nasıl hala böyle bir şeyi düşünebiliyordu...?

"Eh, evet... Göreceğiz bakalım." dedi sonunda, nasıl bir cevap vereceğini bilememişti ve geceye karıştı.

Mitsuki'nin son sözleri neden bir... veda havası taşıyordu...?


...

Her ne kadar kararını kesin bir şekilde vermiş olsa da, Mitsuki bir yıldır evi bildiği yerden uzaklaşırken kendini boşta kalmış gibi hissediyordu. Attığı her adım bir ton ağırlığındaydı sanki ve güzel anılar zihninden bir türlü gitmiyordu. En azından Mikazuki miyavlamayı bırakmıştı, bu yüzden fazla dikkat çekmediğini umuyordu.

"Hey, bil bakalım kim döndü, ezik."

'Yine mi...' diye düşündü çocuk başını kaldırırken, bundan artık fazlasıyla sıkılmıştı.

Bu sefer önünde, yaşları değişen daha kalabalık bir grup toplanmıştı. Bu grubun, şimdiye kadar onun hakkındaki görüşlerini bildirmiş olan kişilerden oluşan bir hit liste olduğunu fark etti - yetimhanedeki çocuklar, Boruto'nun dövüştüğü çocuk, hatta dün ona sataşanlardan bazıları...

"Geçmeme izin verin." dedi sakin sakin. "Kavga etmek istemiyorum..."

"Neden? Yoksa sen sadece kendini savunamayanlara mı saldırıyorsun, seni ödlek?"

Mavi saçlı çocuk iç geçirdi. "Geçmeme izin verin." diye tekrar etti kedisinin kabını yere koyarken. Ne yapmak üzere olduğunu bilseler muhtemelen seve seve yolu açarlardı.

"Hayır, ne var, biliyor musun? Hadi, yiyorsa saldır bize." Yetimhanede ona yumruk atmaya çalışan çocuk bir anda önüne geldi ve onu ittirdi. Mitsuki bir adım geriye attı ama olduğu yerde kaldı.

Ama hiçbir şey yapmadı, kendini savunmak için ellerini bile kaldırmadı. Gerçekten bıkmıştı artık.

"Sorun ne? Hadi, savun kendini."

Tekrar itildi.

"Daha büyük bir grupla dövüşmeye korkuyor musun? Seni döveceğimizden mi korkuyorsun?"

Diğer çocuklardan bazıları, ondan daha genç olanlar, büyükler için tezahürat yapmaya başladı. Çocuk hala bir şey yapmıyordu.

"Yılanların Konoha'ya zehirlerini yaymasına izin vermeyeceğiz!"

"Yeter."

Sakin bir ses tezahüratları bölünce Mitsuki gözlerini açtı ve çocukların hepsinin bir anda durduğunu ve dönüp...

Hatake Kakashi'ye, altıncı Hokage'ye baktıklarını gördü.

"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" diye sordu kaşları çatılan adam. "Bir kişiye karşı on kişi, ha?"

Çocuğun etrafına toplanmış olan herkes bir adım geri attı ve içlerinden biri, "Sadece konuşuyorduk." diye mırıldandı.

"Öyle mi? Bu küçük 'konuşmanızdan' yedinci lordun haberi olacağından emin olabilirsiniz."

Çocuklar uzaklaşırken Kakashi dönüp Mitsuki'ye baktı, biraz rahatsız olmuştu...

Çocuk hiçbir şey yapmamıştı... Hiçbir tepki vermemişti, sadece orada durmuştu.

"İyi misin?" dedi endişeli bir ses tonuyla.

Çocuk sadece iç geçirdi ve başını salladı. "Evet, iyiyim."

"Bu saatte nereye böyle? Saat..." Kakashi saatine baktı. Neredeyse on olmuştu. "Geç oldu."

Çocuk ona bakmıyordu. "Aslında yedinci lordun ofisine gidiyordum..." Daha önce hiç düşünmediği bir şey aklına geldi. "Yani eğer oradaysa...?"

"Orada," dedi eski Hokage, dikkatle çocuğu süzüyordu. "Öyleyse sana oraya kadar eşlik edeyim."

...

Naruto son birkaç saattir düzenli aralıklarla telefonunu kontrol edip duruyordu.

Konohamaru'ya raporunu sunması için iki gün vermişti, bulabildiği kadar kanıt bulmasını istiyordu... Ama yine de diken üstündeydi, sadece bir arama bekliyordu...

Kapı hafifçe tıklatılınca düşüncelerinden sıyrıldı. "Girin," dedi bir an için öğleden sonrayı hatırlayarak.

Mitsuki'nin içeri girdiğini görünce epey şaşırmıştı.

"İyi akşamlar, Yedinci Lord." dedi çocuk kibar ve resmi bir tavırla.

"İyi akşamlar, Mitsuki," dedi adam sıcak bir gülümsemeyle. "Senin için ne yapabilirim?" Neden bu saatte buraya geldiğini bilmiyordu, ama sonra belki de tacizleri kendisinin bildirmek istediğini düşünerek rahatladı.

Çocuk masanın biraz önüne gelerek durdu, bir an için ne diyeceğini bilemedi. Naruto ilk adımı onun atmasını bekliyordu.

"Özür dilerim."

"Ha?" dedi Hokage, kafası tamamen karışmıştı. "Ne için?"

"Boruto'nun başına gelenler için... Engel olamadım..."

"Mitsuki..." diye başladı adam ama bir an için nasıl devam edeceğini bilemedi. Çocuk bu konuda kendini nasıl suçlayabilirdi ki? "Bu senin suçun değil. Bunu yapanlar cezasını bulacak. Sana yaptıkları yüzünden de cezalandırılacaklar."

Mitsuki hafifçe gülümsedi. "Bunu... duymuştum. Ama Yedinci Lord... Buraya bunun için gelmedim."

"O zaman ne için geldin?"

Mitsuki derin bir nefes aldı. "Yarın sabah Konoha'dan ayrılmayı planlıyorum."


Continue Reading

You'll Also Like

29.3K 1.7K 15
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
163K 17.1K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
132K 22.7K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
162K 21.6K 22
taehyung'un ilk defa görmüş olduğu mercedes'in yıldız pilotu jeon jungkook'a verdiği tepkiler viral olur ve sonrasında jungkook tarafından fark edili...