The Winter Wind | Yizhan

By wybestboy

26K 2.8K 3.1K

"Zhan ge, özür dilerim," demişti Yibo ve Xiao Zhan öfke patlaması geçirmişti. "Sikik sikik özür dilemeyi kes... More

Bölüm 1: Kaza
Bölüm 2: Kaynamak
Bölüm 3: Sakin
Bölüm 4: Kartlar
Bölüm 5: Bükülmek
Bölüm 6: Uyanık
Bölüm 7: Reset
Bölüm 8: Yüzleşme
Bölüm 10: Av
Bölüm 11: Söndürmek
Bölüm 12: Koz
Bölüm 13: Teslim Olmak
Bölüm 14: Kör
Bölüm 15: Musallat Olmak
Bölüm 16: Engellemek
Bölüm 17: Mesafe
Bölüm 18: İtiraf
Bölüm 19: Tutuşmak
Bölüm 20: Cüret
Bölüm 21: Kargaşa
Bölüm 22: Avunmak
Bölüm 23: Haberler
Bölüm 24: Çatırdamak
Bölüm 25: Yanmak
Bölüm 26: Not
Bölüm 27: Yardım
Bölüm 28: Çatlak
Bölüm 29: Durum
Bölüm 30: Ağırbaşlı
Bölüm 31: Kırınım
Bölüm 32: Cevap

Bölüm 9: Kafa Patlatmak

945 112 80
By wybestboy

Xiao Zhan şimdiye kadar buna alışmış olmalıydı.

Sürekli izleyen gözlerin merceğinde olma ve gizliliğin eksikliği, ama ağzının kocaman açılmasını engelleyememişti.

Yibo onun ifadesini hemen fark etmişti. "Ne oldu?" diye sordu, ve Xiao Zhan telefonu onun eline verdi.

O fotoğraflara ve mesajlara bakarken onu izledi, ve sonra gözleri karardı.

Yine de, gösterdiği tüm tepki bu kadardı. Telefonu kenara koymuş ve sanki tüm bunların hepsi onun için hiçbir şey ifade etmiyormuşcasına yemeğine devam etmişti.

"Dikkatli olacağını söylemiştin," dedi Xiao Zhan.

"Gözlerim dışında yüzümün her yeri kapalıydı," Yibo cevap verdi. "Daha ne kadar dikkatli olmamı istiyordun ki?"

Xiao Zhan buna hiçbir şey söyleyemezdi o yüzden iç çekti ve o da yemeğine devam etti.

"Neler yapıyorsun Zhan-ge?" diye sormuş, ve bardağından bir yudum almak için bardağını kaldırmıştı.

"Öyle kendimi meşgul tutuyorum," Xiao Zhan cevap verdi, ve içki boğazından aşağı giderken Yibo'nun adem elmasının alçalıp yükselmesine dikkat kesilmemeye çalıştı. Yibo'nun küçük çıkıntısı çoğu erkekten daha belirgindi ve bu onun iktidarına* ekliyordu da ekliyordu.

"Resim yapıyorum...okuyorum," bakışlarını Yibo'nun hafiften kızarmış boynunda gezdirmiş ve dudaklarında durmuştu.

"Bir şarkı üzerinde çalışıyorum."

Yibo cevap vermedi, ve Xiao Zhan sonunda kafasını kaldırdığında, kalbi şokla yerinden fırlamıştı.

Yibo onu izliyordu, ve bir kez daha yakalanmıştı.

Utangaçça gülümsedi ve bakışlarını kaçırdı.

Yemeklerine devam ederken ikisi de sessizdi ama Xiao Zhan havadaki tansiyonun ne kadar gerilmiş olduğunu hissedebiliyordu. Ciğerleri zar zor çalışıyor, elleri zaman zaman hafifçe titriyordu. Hüsranla, şarap kadehini tutmuş ve bardağı dikmişti.

Yibo'nun vücudundan yayılan sıcaklığı hissedebiliyordu, ya da bu ikisini de cayır cayır yakmaya çalışan kendi vücudunun sıcaklığıydı.

Kafası o kadar karışmıştı ki Yibo'yu davet etmekten pişman olmaya başlamıştı çünkü işler böyle giderse gece bitmeden önce çok haşin bir hata yapacağına dair hiç şüphe yoktu.

"Ben bitirdim," içkisinden sonra söylemiş ve tabağı yarı yarıya dolu olsa da ayağa kalmıştı.

"Ben de," demişti Yibo, ama onun tabağı tamamen bitmişti.

Bu Xiao Zhan'ı gülümsetti. "Sevdin mi gerçekten? Bir tabak daha ister misin?"

"Belki sonra," demiş ve bardağını almıştı. Xiao Zhan boş tabağa uzandı ama Yibo aniden eline vurmuştu.

Yibo ona tabağı zorla bıraktırmıştı. Niye eline vurulduğunu merak ederek "Hey," diye isyan etti. Sert bir bakışla, Yibo sandalyesinden kalkmış ve hem kendisini hem tabağını lavaboya taşımıştı.

"Hem benim için yemek yapmak istiyorsun hem de bulaşıkları yıkayacaksın öyle mi?"

"Sen benim didi'msin," dedi "Ne varmış yani?"

Sevgi sözcüğü üzerine o durmuştu ama Yibo'dan bir tepki gelecek gibi gözükmemişti.

"Zhan-ge didi a ni," Yibo tarafından Chen Qing Ling'in setinde ona söylenmiş sözler kafasında yankılandı.

Yalnızca o değil, bütün dünya da bunu duymuş ve görmüştü.

Yolda giderken kuru peçeteyi almış ve hemencecik Yibo'nun bulaşıkları çalkalayıp yıkadığı onunsa kuruladığı bir rutin tutturmuşlardı.

İlk başta, omuzları dokunuyordu ve Xiao Zhan geri çekilmeyi düşünüyordu ama Yibo'nun etrafında zaten bir gece için yeterince sorgulanabilir davranışlar sergilemişti. Biraz daha yaparsa Yibo'nun varlığının vücuduna çok geldiğini apaçık belli edeceğine oldukça emindi.

O yüzden ara sıra omuzlarının sürtünmesine müsaade etti ve çocuğun tatlı ve buharımsı bir şeyden oluşan kokusunun tadını çıkardı.

"Rahatsız oldun mu?" Yibo konuşmaya başlamıştı o yüzden Xiao Zhan ona bakmak için döndü.

"Neyden?"

"Fotoğraftan."

Xiao Zhan güldü. "Niye olacakmışım? Senin fotoğrafın, benim değil."

"Bir sürü söylenti yayılmasına sebep olacak ama."

"Bırak söylenip dursunlar," demişti, hafiften mahzun hissetse de Xiao Zhan. "Tüm yapabilecekleri bu zaten değil mi? Yarın sabaha kadar seni en az üç kadınla falan yakıştırırlar."

Hafifçe, tekrar gülmüştü, ama Yibo'nun eğlenmediğini görebiliyordu.

Yibo'nun bu tarafından nefret ediyordu. Genelde kendini ifade eden ve lafını sakınmayan tarafıyla çelişen bu derin ve içe dönük tarafından.

Çocuk bir bedende tamamen değişik iki insan gibiydi ve bu zıtlık bir zamanlar Xiao Zhan'ı cezbetmişti ama şimdi kafasını karıştırıyordu çünkü şu an Yibo'nun hangi tarafıyla ilişki kurduğunu çözemiyordu.

Ortamı biraz yumuşatmaya karar vermişti, ve dans şovu hakkında konuşmanın ikisi için de mükemmel bir kaçış olacağını düşündü.

"Ne düşünüyordun acaba," diye sordu. "Kaptanların atışmasında ayakkabını çıkarıp öyle yaptığında?"

Bir gülümseme Yibo'nun yüzünde belirmiş ve Xiao Zhan'ın gözleri parlamıştı.

"Görmedin mi?" demişti Yibo. "Ayakkabım ayağımdan çıktı o yüzden ya raundu tek ayakkabıyla bitirecektim ya da ayakkabıyı şova çevirecektim."

"Ama sonra koklamaya diye ayakkabıyı burnuna götürdün sonra da yere bayıldın. O neydi öyle? Gerçekten kötü mü kokuyordu?"

"Tabii ki hayır," Yibo şimdi kıkırdıyordu, ona dönmüş ve tezgaha yan yaslanmıştı.

"Yorulmuştum," dedi. "Harbiden uzanmam gerekiyordu."

Xiao Zhan ona inanamıyordu. "E sen de öylece sahnenin ortasında uzanmak için yere yattın ve bütün milleti performansının parçası diye kekledin öyle mi?"

"Yaptım yapmadım mı?" demiş ve Xiao Zhan yalnızca kafasını iki yana sallamıştı. Bu çocuk saf, katıksız keyiften oluşuyordu.

"Ayrıca mutluydun da," dedi. "Gerçekten mutluydun. Görebiliyordum."

Yibo tekrar sessizleşmişti, o yüzden yüzündeki ifadenin değiştiğini görebilmek için Xiao Zhan'ın kafasını kaldırması gerekmişti.

Yüz ifadesi artık yumuşak değildi, tamamen endişeyle dolmuş, ve biraz da üzgündü?

İncinmiş gibi gözüküyordu ve Xiao Zhan hiçbir şekilde onu böyle görmek istemiyordu.

"Sen mutlu musun, Zhan-ge?"

Sorudan dolayı şaşmıştı, ama soruyu işleri ikisi için de garipleştirmeden geçiştirmeyeceğini biliyordu.

"Nasıl olabilirim ki?" diye cevap verdi. "Bu yıl tam bir kabustu. Bir gece uyumaya gidiyorsun ve ertesi sabah bütün ülkenin senin bir suçunun olmadığı bir olay yüzünden seni boykot ettiği bir sabaha uyanıyorsun. Nasıl mutlu olabilirim?"

"Ama şimdi daha iyisin? İşler gitgide iyi oluyor."

"Öyle," demişti. "Her şey giderek daha da iyi oluyor. Peki sen? Motosiklet kazası yüzünden epey üzgündün."

Yibo iç çekti ve koltuğa yürümek için yaslandığı yerden ayrıldı, yürürken konuşuyordu.

"Öyleydim, ama tam olarak kaza yüzünden değildi. Kendimin ufacık kontrolünde çok uzun zamandır bin farklı noktaya sürükleniyormuşum gibi hissettiğim içindi ama motosikleti ve yarışı ben seçmiştim ve tadını bile çıkaramadım. O şerefsiz lanet yarışın ortasında gelip bana çarpmak zorundaydı zaten. Sadece, ne yaparsam yapayım herkes ve her şey sonsuza dek bana saldıracakmış gibi hissettim. Ve dayanması çok acı vericiydi. O an, çıldıracakmışım gibi hissettim."

Xiao Zhan ellerini kuruladı ve Yibo'nun yanına oturmak için ilerledi. Koltuk başlığına yaslanırken ona dönmüştü.

"En kötüsü de sızlanamamam," dedi. "Şu an bütün bu 'iyi' şeyler benim başıma geliyor, ve bu şeyler çoğu sanatçının sahip olmak için adam öldürebileceği şeyler. Lanet olsun ya, bu önceden bir gün elde edeceğimi umut ettiğim başarı ya, o yüzden yakınamam bile değil mi? Tam olarak ne istediysem onu elde ettim."

Xiao Zhan onu ,başka birinin onu muhtemelen anlayabileceğinden daha iyi anlıyordu. "Sızlanabilirsin," demişti. "Bana sızlanabilirsin."

Yibo uzunca bir süre bakışlarını ondan çekmedi, daha sonra Xiao Zhan'ın nefesini kesen bir soru sormuştu.

"Ge, bana güceniyor musun?"

Xiao Zhan soruyu düşünürken neredeyse konuşmaya korkar olmuştu ve sonunda konuştuğunda ise sesi zar zor duyulabilir haldeydi.

"Ne demeye çalışıyorsun? Niye sana gücenecekmişim ki?"

"Bütün bu boykot olayı. Ben de içindeydim ama gel gör ki bütün olay sana patladı. Bütün eziyet de öyle."

Xiao Zhan, Yibo'nun ona inanacağını umut ederek bütün kalbini sıradaki sözlerinin içine katmıştı. "Gücenmiyorum," diye cevap verdi. "Senin bununla hiçbir ilgin yok."

Kafasını aşağı yukarı sallayarak Yibo geriye dönmüştü ama Xiao Zhan cevabının çocuğun endişelerini yalnızca birazcık hafiflettiğini görebiliyordu.

"Yibo," yumuşakça seslendi. "Hepimizin farklı yolları var. Bazıları diğerlerinden daha güzel, bazıları diğerlerinden daha dikenli. En iyi kabiliyetlerimizin olduğu kendi yollarımızda yürümek ise bizlerin elinde."

Uzun bir süre sonra Yibo tekrar konuşmuştu. "O zaman pişman mısın? Bu yoldan. Ben çok uzun zaman önce bunu seçtim ama sen sanki bunun içine fırlatılmış gibi oldun?"

Xiao Zhan uzun uzadıya düşünmüş ve sonra dürüstçe cevap vermişti. "Değilim," dedi. "Nasıl olabilirim ki? Yapabildiğim bütün o muhteşem şeylere baksana, onların hepsi de sevdiğim ve hoşuma giden şeyler. Karanlık da aydınlıkla geliyor diye nasıl onlardan pişman olabilirim ki? Dahası, seninle tanışabildim. 'Havalı çocuk Yibo!' Nasıl pişman olmaya cürret ederim?"

Son cümlesi o kadar duygu doluydu ki neredeyse boğulmuştu, o yüzden bardağını koyabilmek için başını çevirmek zorunda kaldı ki eli uyuşup bardak yere düşmesin. Tekrar döndüğünde ise, Yibo'nun ona eşdeğer derin bakışlarıyla karşılaşmıştı.

"Zhan ge, özür dilerim," demişti Yibo ve Xiao Zhan öfke patlaması geçirmişti.

"Sikik sikik özür dilemeyi kes artık!" dişlerini sıkıyordu.

Yine de, Yibo'nun yüz ifadesi değişmemişti. Xiao Zhan onun üzerine daha da çok eğilmişti, tek eli Yibo'nun omzunu yumruklamak üzere sallanıyordu. "Niye özür dileyip duruyorsun? Neyi yanlış yaptın?"

"Her şeyi?" sesi titriyordu ve Xiao Zhan'ın kalbi bunu kaldıramıyordu.

Kaşları çatık, elleri öne doğru uzanmış ve Yibo'nun ensesine sarılmıştı. Yibo'nun gözleri şaşkınlıkla iri iri açılmıştı ama çok geçti.

Xiao Zhan çocuğu kendine çekmiş ve dudaklarını derin bir öpücükle hapsetmişti.

"..."

Yibo'nun alt dudağını kavrayıp büyük bir arzuyla emerken öpücük ne nazik ne de hafifti. Geçen hafta boyunca onu kuşatma altında tutan tüm arzu ve ateş, tek bir belirli anda kaçıp kurtulmak için acele ediyordu.

Yibo'nun tadı erotik bir biçimde etkileyici ve yanıcıydı, ve Xiao Zhan rahatlıyor muydu yoksa kendi eziyetini mi arttırıyordu ayırt edemiyordu.

Dili Yibo'nun ağzına girmiş ve mest eden tattan sonra geri çekilmişti.

İlk birkaç saniye, konuşamamıştı. Zaten zar zor nefes alıyordu.

Ama sonra beyni gitmiş, etkileyici bir cümle kurmuştu. Tamamen kendi kendineydi.

"Al. Ben de özür gerektiren bir şey yaptım. Şimdi ödeştik."


Yazar Notu:

Bana yorumlarda sevgilerinizi gönderin x - Moye

Çevirmen Notu:

* erkeklik, cinsel güç, arzu anlamında

Evet geldik asıl olaylarımızın başladığı bölümümüze. Bu bölümde geçen diyaloglara çok dikkat etmenizi istiyorum. Özellikle Yibo'nun sorduğu belli bir soru çok önemli ve ilerde çok daha büyük bir şekilde karşımıza çıkacak. Dostlarım, umarım beğenmişsinizdir, memnun kalmışsınızdır. Bu arada lütfen yazarımıza sevgilerinizi göndermeyi unutmayın. Uzun uzun yorumlarınız olursa şimdiki ve sonraki bölümlerde, hepsini çevirip göndereceğim. Kendisi tüm yorumlara cevap veriyor çünkü. Evet sanırım bu kadar, lütfen sevgiyle kalın. Ayrıca medyaya Yibo'nun "Zhan-ge didi a ni" yani "Zhan-ge, didi seni seviyor" dediği videoyu bıraktım. İzleyebilirsiniz.

Continue Reading

You'll Also Like

15.8K 2.3K 51
Hep aynı yıldıza bakarsan yolunu asla kaybetmezsin...
42.6K 6.7K 29
[🥼🔬] [theoretically lab] kim taehyung, stajyer jeon jeongguk'un tam bir virüs olduğunu düşünüyordu.
196K 18.6K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
75.1K 6K 23
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...