GÜNDÜZ GÜNCELERİ

By SumeyyeDemirkan

487K 79.7K 105K

More

GÜNDÜZ GÜNCELERİ
1.Bölüm: ''Kim Bu Gündüzler?''
2.Bölüm: "Ateş Hattı"
3.Bölüm: ''Mor Işıklı Kafası Karışık''
4.Bölüm: ''Halı Yıkama Günlüğü''
5.Bölüm: ''Yağmurdan Kaçıp Doluya Tutulmak''
7.Bölüm: ''Ortadaki Sıçanlar''
8.Bölüm: ''Zafer ve Ödül''
9.Bölüm: ''Yağmurun Altında''
10.Bölüm: ''Üzümlü Kek''
11.Bölüm: ''Yanlış Anlaşılmalar Doğru Hisler''
12.Bölüm: ''Ufak Tefek Kalp Çarpıntıları"
13.Bölüm: ''Karanlıktaki Işık''
14.Bölüm: ''Ya Şimdi Ya Hiç"
15.Bölüm: ''Bazı Güzel Anlar"
16.Bölüm: ''Pencere Önü Hayaller"
17.Bölüm: "En Aydınlık Yer"
18.Bölüm: ''Güzel Başlangıçlar''
19.Bölüm: ''Aşk Basılması"
20.Bölüm: ''Kar Tanesi Tozu"
21.Bölüm: "Kafada Kurmalar"
22.Bölüm: ''Ani Gidişler ve Gelişler"
23.Bölüm: Bir De Bayıldı"
24.Bölüm: ''Kaçarken Yakalanmak''
25.Bölüm: ''Neşe Biletleri''
26.Bölüm: "Bir Tatil Meselesi"
27.Bölüm: "Başka Hayatların Ritmi"
28.Bölüm: "İki Kalp Arasında"
29.Bölüm: "Hedefe Ulaşmak"
30.Bölüm: ''Final''

6.Bölüm: ''İçler Dışlar Çarpımı''

19.9K 3.2K 4.9K
By SumeyyeDemirkan

Keyifli okumalar 🤜🏻


6.Bölüm: ''İçler Dışlar Çarpımı''

Hayırsız Yekta: Gonca iyi misin?

Gonca: İyiyim

Gonca: Misafirler yeni gitti ben de koşarak odama çıktım şimdi kurulanıyorum.

Gonca: Sen?

Hayırsız Yekta: Yok ben iyiyim de seni merak ettim

Hayırsız Yekta: Baban biraz sert yapacak gibi durdu da o yüzden.

Gonca: Şaşırdı sadece

Hayırsız Yekta: Tamam sorun yok o zaman, başın ağrısın istemem

Eyvallah amma düşüncelisin.

Gonca: Ağrımaz endişe etme.

Hayırsız Yekta: Neyse ben seni tutmayayım iyi geceler

Gonca: Sana da.

Mesajlaşma biter ve bana yine olmayan aşkın ıstırabından geriye kalan efkârlı şarkılar.

Telefonu kapatıp çalışma masamın üzerine bıraktıktan sonra kuru kıyafetlerimi giyinip elimdeki havluyu kısa saçlarıma götürüp nemini almaya başladım. Etraftaki ıslak kıyafetleri de topladıktan sonra düzenimi sağladım. Saçlarımdaki nem iyice azaldıktan sonra Bekir pat diye kapımı açıp içeri girdi. Gözlerimi irileştirerek ona döndüğümde, ''İnsan bir kapıyı çalar ya!'' dedim. ''Müsait olmayabilirdim.''

''Sen zaten az önce de müsait olmayan bir durumdaydın,'' diye baktı bana kısık gözleriyle. ''Ne yaptınız siz Yekta'yla?''

Alay eder gibi gülerek, ''Üç çocuk,'' dedim.

''Bak Gonca!''

''Ne bak Gonca?!'' diye çattım kaşlarımı alaycı tavrımdan hızla sıyrılarak. ''Öyle bir soruyorsun ki sanki başka bir şey... Tövbe Allah'ım ya!''

Ellerini arkada birleştirerek karşımda dikildiğinde duruşuna gülmeden edemedim. Dudaklarım titrerken onu o kadar dikkate almıyordum ki sırf bu yüzden kendini daha ciddi tutmaya çalışıyordu. ''Bu Yekta,'' diye başladı sözlerine. ''Ne ayak?''

''Üf,'' diye devirdim gözlerimi ve onu ittim. ''Çık şu odadan ya! Daha ders çalışacağım ben.''

''Arkadaşsınız yani öyle mi?''

''Bekir derdin ne senin?'' diye sordum açıkça. ''Neyin peşindesin?''

''Salak salak hesap soracağına burada senin iyiliğini düşündüğümü fark etsene!'' dedi alnı kırıştığında. Sesi kısık ama korumacıydı. ''Ben o çocukta bir gariplik seziyorum kızım. Bak bunu ben bile fark ediyorsam senin gibi kurnaz birinin anlamaması imkânsız!''

''Neden bahsediyorsun sen?''

''Bu Yekta sana yazıyor.''

''Ne?'' diye hayret ettim bir anda ve gülmeye başladım. Ben güldükçe Bekir istifini bozmadan devam etti. ''Gördüm o gün. Sana bakışını yakaladım kaç kez.''

''Çocuğun sevgilisi var.''

''Şerefsiz işte,'' diye ekledi hızla. ''Uzak dur şu çocuktan yoksa gider yapışırım yakasına.''

''Sen kendini deli ettin iyice! Lise çıkışında yan okuldaki çocukları dövmeye benzemez bu.'' Derin bir nefes alıp verdim. ''Bekir çık git şu odadan ve bu konuşmayı bir daha tekrar dahi etme. Ağır saçmalıyorsun.''

''Bence sen salağa yatıyorsun,'' dedi dudağının kenarını kıvırdığında. ''Ya ortacı bir it ya da hem sevgilisine hem sana yazıyor. Ben bu işi çözeceğim göreceksin.''

''Ay baydın beni,'' dedim duymak istemediğim şeyleri konuşmaya devam ettiğinde lakin kaçtığım şeyin ihtimalini verdiğim gerçekler olduğunu biliyordum ama çok saçma geliyordu. ''Benim meselelerime karışıp da gidip Yekta'ya durduk yere söylenme! İşte o zaman seni çok pis döverim ve bu kez polislik bir durumun içine düşersin.''

Gülmeye başladı. ''Çok salaksın sen.''

Elimi göğsüne koydum ve onu kapıya doğru itekledim. ''He gülüm he öyleyim. Hadi git rüyanda dövüşmeye devam et.''

Bekir gözlerime bakarak alay etmeye devam ettiğinde onu nihayet odadan çıkardım ve kapımı kilitledim. Sırtımı direkt kapıya döndüğümde gözlerimi sımsıkı kapattım ve soluklandım. Her şey aklımı karıştırıyordu ama anlam vermek istemiyordum. Ne Yekta'ya, ne Bekir'e ne de kendime. Şu an düşünmem gereken tek şey hasta olmadan kurulanmak ve bir kahve yapıp eşek gibi vizelerime çalışmaktı.

Başlayacağım lan aşkına, yaşamadığım şey bu kadar başımı ağrıtıyorsa gerisini düşünmek bile istemiyorum.

Zihnimi temizleyerek her şeyi bir kenara bırakıp kitaplarımı çıkardım ve ders çalışmaya başladım. Herkes uyuduktan sonra gidip kahve yapacaktım çünkü şu an biriyle daha karşılaşıp da abuk subuk diyaloglara girmek istemiyordum.

Öyle de yaptım.

Gecenin üç buçuğuna kadar iyice çalıştıktan sonra yatağıma kıvrıldım ve yorganıma askerlik arkadaşım gibi sarılarak beni harika rüyalara götürmesi için gözlerimi kapattım ama götürdüğü yer gireceğim vizede hocaya boş kâğıt verdiğimdi.

Rüya olsa duramazdım ki duramadım da, uyandım ve parmak uçlarımda kimseye görünmeden sıranın bile olmadığı tuvalete giderek mesaneme bayram yaşattım.

Üç, dört saatlik uykuyla durmama rağmen kendimi dinç hissediyordum çünkü içinden geçeceğim iki tane sınav vardı, gün yine soru yeme kâğıtlara rövaşata çekme günüydü.

Hızla pantolon üzerine kışlık bir gömlek, mevsimlik ceketimi de gömleğin üzerine geçirdikten sonra gerekli olan her şeyi yanıma alarak odamdan indim. Ablam mutfakta kahvaltı hazırlıyordu. Yanına uğradığımda sofradaki salatalıktan bir tane ağzıma attım. ''Sabah sabah ne bu acele?'' diye sordu şaşkınca.

''İki tane vizem var,'' dedim. ''İkisi de öğleden önce abla. Bir saat sonra sınavım var yani.''

''Ay dertleri neymiş bu hocaların canım? Kaçıyor musunuz sanki?''

''Aşırı haklı bir isyan ama hocalar öğrencinin halinde anlasaydın oho...'' Ağzımdakini tamamen bitirdikten sonra su şişemi suyla doldurdum. Bir de suya para veremezdim valla.

''Hadi çıkıyorum ben,'' diyerek arkamı döndüğümde ablam beni durdurdu ve buzdolabının üzerinden aldığı bir miktar parayı ceketimin cebine sıkıştırıp gülümsedi. ''Allah zihin açıklığı versin civcivim.''

''Ya,'' dedim erimiş bir dondurma gibi. ''Çok eyvallah abla ya.''

''Tamam hadi git bak bir saat sonraymış zaten.''

Çabucak yanağından öptükten sonra ayakkabılarımı giyerek dışarı çıktım. Hava serindi ama üşümüyordum. Özellikle yağmurlu günlerden sonra gelen günleri bir ayrı seviyordum çünkü hava çok temiz oluyordu. Üf kafa açma sabah sabah Gonca kızı ya. Kendime atar yaptıktan sonra ellerim cebimde bahçe kapısından çıktım. Baktığım ilk yer Yekta'ların evinin kapısı oldu ama gözüm boş dönerek önüme odaklandım. Durağa gidene kadar sıkılmamak için kulaklığımı çıkarıp şarkı dinlemek istediğimde birilerinin ayak seslerini işittim. ''Gonca!''

Arkamı döndüğümde bunun bizim deli Bekir olduğunu gördüm. ''Ne var?''

''Bekle beraber gidelim,'' dedi elindeki defteri yine dürüm yapmış bir şekilde yanıma geldiğinde. Üzerindeki beyaz gömleğin kollarını kıvırmış, kravatını da yarıya kadar düşürmüştü. Ona tip tip bakıp, ''Oğlum sabahın köründe bu ne tip ya?'' diye sordum. ''Üşümüyor musun?''

''Yok,'' dedi yanımda durduğunda. Beraber yürümeye başladık. ''Kanım deli akıyor ya ateş gibiyim.''

''Salak,'' diye güldüm sessizce. Kulaklığımı kulağıma taktığımda, ''Biraz erkencisin,'' diye ekleme yaptım.

Güldü. ''Geç bile kaldım. İlk ders coğrafya valla hiç çekemem o kadının dırdırını. Dağların denize uzanan paralelliğinden bana ne lan.''

''Bu kafayla zaten hep sana ne lan olacak,'' deyip omuz silktim. ''Doğru yoldasın.''

''Biliyorum.''

Bir şarkı açtığımda mahalledeki sessizlik ve kasvetli havanın içinde adım atarken kendimi artist biriymişim gibi hayal ettim fakat gibisi fazlaydı zaten öyleydim. İçimdeki çocuğun sol kaşı havaya kalktığında etrafa üç numaralı bakış atmayı da ihmal etmedi kerata.

''Okul nasıl gidiyor?'' diye sordu Bekir öylece.

Hissizce, ''Gördüğün gibi,'' dedim. ''Ama salak değilim ben Bekir haydosu, aklı sıra benimle durağa kadar yürüyecek nabız yoklayacaksın değil mi?''

''Bana çekmişsin,'' dedi keyifle. ''Bu zekayı nerede görsem tanırım.''

''Evet ben de bundan bahsediyorum.'' Sustum ve tekrar konuştum. ''Bekir lütfen sus ve yürü git okuluna. Senin gideceğin yer benim bineceğim yerden geçmiyor.''

''Karışma bana,'' dedi Bekir. ''Sadece gözlem yapacağım.''

''Ay ne bok yersen ye be!''

''Senlik bir durum yok kızım,'' dedi sonra. ''Burada kardeşlik iç güdülerimi kullanarak şerefsiz avına çıktım.''

Gülerek gözlerimi devirdiğimde, ''Ha gereksiz tavırlar diyorsun,'' dedim. ''Sen yakında etek boyuma falan da karışırsın.''

''Saçmalama,'' dedi Bekir itiraz ederek. ''Ne giyersen giy o senin meselen, ben sadece seni düşünüyorum bak yemin ederim.''

''Duygulanıyorum.''

''Gariptir ki ben de,'' diye karşılık verdi. ''Bir dur iki ağız tadıyla ava çıktım şurada bozma.''

''Avucunu yalayarak geri döneceksin ama sen bilirsin,'' deyip kestirip attım. İlerideki büfeye vardığımızda durdum ve çantamdan çıkardığım cüzdanımı elime alarak, ''Kartıma para yükleyeceğim bekle,'' deyip kartımı ve parayı büfeci abiye uzattım. İki dakika içinde işimi hallettikten sonra yürümeye kaldığımız yerden devam ettik.

''Sen bu Yekta'yı niye bu kadar kafaya taktın ki?'' diye sordum çatık kaşlarımla. Kulaklığımı düzelterek çantamın askısını boynumdaki yerinde düzelttim.

Elindeki dürümün iyice kıvırdığında, ''Önceden birkaç falsosunu yakalamıştım ama sana söylememiştim,'' dedi. ''Şu son günlerde iyice gözüme batmaya başladı. Sen misin bana batan dedim...''

''Ve ava çıktın öyle mi?'' diye devam ettim cümlesine. ''Amma boşsun ya.''

Duraksayarak gözlerimin içine baktı. ''Sende de var bir şeyler.'' Yutkundum ama fark etmedi. ''Yani bu kadar kör olamazsın.'' Güldüm ve fark etti. Oh sorun ben de değilmiş. Ne?

''Ne körlüğü?'' diye sorduğumda koyu kahve gözleri kısıldı. ''Neyse Gonca ben bir şey demiyorum. Yakında anlarsın.''

''Bence susalım artık yoksa ben sınava geç kalacağım.'' Karşı kaldırıma geçtiğimizde yolun ötesindeki durakta bekleyen birkaç kişi ve onların arasında da Yekta'nın olduğunu gördüm. Karşıya bakarken Bekir'e ağzımın içinden mırıldandım. ''Sakın gözlem yapacağım diye açma dürbünleri vallahi kulaklığımın kablosuyla boğarım seni.''

''Sen bir sus,'' diyerek karşılık verdi.

İçimden sabır çekerek karşı tarafa yürüdük. Yekta bizi daha doğrusu beni görünce gülümsedi ve cebindeki elini çıkardı. ''Günaydın.''

''Sana da,'' dedim tebessümle. Müziğin sesini biraz daha kıstıktan sonra Bekir'e kaçamak bir bakış attım. Yekta gözlerini Bekir'e çevirdiğinde aralarında manasız bir bakışma geçti. Geçen sefer de aynısı olmuştu ama benim sürekli gülesim geliyordu. Yanlarında ciddi kalmaya çalıştım.

''Nasıl gidiyor Yekta?'' diye sordu Bekir sol kaşını kaldırarak. Havalara bak şunun ya, sanırsın benimle dalga geçmişler de ben de abime şikayet etmişim de o da hesap sormaya gelmiş. Ay amma uzattım.

''İyidir senden?'' dedi Yekta mesafeli bir sesle. ''Okula mı?''

Güldüm.

''Belli olmuyor mu?'' dedi Bekir bozuntuya vermeden.

Yekta yumuşak bir sesle, ''Oluyor,'' demekle yetindi. ''Gonca'nın yanında görünce şaşırdım sadece.''

''Niye?''

''Bilmem,'' deyip dudaklarını sarkıttı. ''Daha önce hiç okula giderken denk gelmedik de.''

''Ha,'' diye gözlerini kısarak keyiflendi Bekir. ''Ya sanırım Gonca'ya yazan birileri varmış ben de merak ettim geldim kardeşimin yanına, ama bir yazıyormuş var ya... Utanmaz herifin bir de sevgilisi varmış biliyor musun? Ne şerefsizler var lan Yekta!''

Bekir, Allah seni bildiği gibi yapsın.

Ne diyeceğimi bilemezken kendimi öyle bir sıkı tuttum ki elim ayağıma değil kulaklığıma kulağıma dolandı. Yekta, Bekir'in sözlerine anlam veremezken direkt bana bakıp, ''Biri mi rahatsız ediyor seni?'' diye sordu.

Cevap vereceğim sıra Bekir benden evvel davranarak, ''Yok öyle yazılı bir şey değil ama bakışlar var ya o bakışlar,'' deyip kafasını iki yana salladı. ''Kim olduğunu bilmiyorum ama o benim kim olduğumu biliyor. Bir görürsem kramponumun dişlerini kafasına geçireceğim.''

''Bekir ne saçmalıyorsun şu an?'' diye baktım tatlı tatlı gülümserken. Aklı sıra Yekta'ya bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama çocuğun umurunda değildi ki benim de olmazdı. Ne anlatıyorsun abiciğim, der geçerdim.

Bekir bakışlarıyla beni susturup Yekta'ya tekrar döndüğünde, ''Şimdi bizim Gonca biraz saftır,'' dedi. ''Şerefsizleri avlayamaz ama ben onun abisi olarak bu tip erkekleri daha çabuk fark eder ve önlemimi alırım.''

Zıkkımın kökü, manyağa bağladı. Kurgulu TikTok videosu çekiyor sanki. Çok mu kınadık ne yaptık Rabbim? Anne imdat!

Yekta haklı olarak Bekir'in bu sözlerine sessiz kaldığında Bekir nihayet sustu. Dikkat çekmeden yanına gittiğimde onu kenara çekip sessizce yüzüne baktım. ''Valla yüzüne kusarım senin çocuk! Mafya mısın sen?''

''Ben mesajı verdim,'' dedi rahat bir sesle. ''O anladı.''

''He,'' dedim dalga geçer gibi. ''Kesin anladı. Kara kara düşünüyor şu an. Bekir bu meseleyi burada kapatıyoruz ve bir daha açmıyoruz yoksa elime ıslak sopa alır sırtının pastırmasını çıkarırım. Yürü git okuluna.''

Bekir beni zerre kadar dikkate almıyordu çünkü o böyleydi.

Nihayetinde gittikten sonra ben de eski yerime geçtim ve yola baktım fakat bizim otobüsün henüz gelmediğini gördüm. Ellerimi yeniden cebime soktuğumda Yekta'nın gözlerini üzerimde hissettim, hayır hissetmedim gözleri zaten benim üzerimdeydi. Haliyle bir şeyler konuşmamı bekliyor gibiydi ama Bekir'in o aptalca sözlerini toparlayacak kelimeler Türk Dil Kurumu tarafından bile doğrulanmamıştı. O kadar saçmalamıştı yani kendisi.

''Az evvel ki durum için kusura bakma,'' dedim. ''Bekir biraz abarttı yani bana çok düşkündür de o yüzden.''

Yekta, ''Sorun yok,'' deyip kaşlarını hafifçe çattı. ''Ama birilerinin seni rahatsız etmesi düşündürücü.'' Hemen kendini toparladı ve dudaklarını yaladı. ''Yani bilirsin sapık çok ve kim olursa olsun buna maruz kalmasını istemem.''

''Hayır hayır,'' dedim çabucak. Hay beni düşürdüğün durum düş Bekir. ''Sandığın gibi bir şey değil. Bekir abartır ve abilik damarı kabarır öyle.''

''Senden küçük değil miydi o?''

''Öyle,'' dedim gülümserken. Bu tip durumlarda yapılan gülümsemeler az sonra sinir patlaması yaşanacağının belirtisidir ama neyse ki kendime hakim olabiliyordum. ''Ama diyorum ya sever böyle takılmayı, korumacılık falan... Anlarsın ya.''

Kankası gibi konuştum resmen. Başka ne gibi konuşacaktım sanki? Aman benimki de laf işte.

Yekta biraz zoraki bir tavırla gülümsediğinde en az onun kadar sevimsizce karşılık verdim ve içimden Bekir'e sövmeye başladım fakat çok geçmeden telefonuma bildirim geldi. Hay Allah'ım internetimi açık unutmuşum. Şarjım can yeleği ister birazdan.

Bekir: Yarın da beraber yürüyeceğiz.

Bekir: Sevdim ben bu işi.

Gonca:

Bekir: Bence anladı o

Gonca: Bekir benimle kafa buluyorsun değil mi şu an?

Gonca: Valla kızmayacağım

Bekir: Harbi doğruyum

Gonca: Senin ben a..

Bekir: Seni sinir etmek en büyük hobim

Gonca: Engeli basacağım sus

Bekir: Evde görüşürüz güzelim

Bekir: En yakın yemek masasında mesela

Gonca: Sen git dağların denize uzanan paralelliğiyle ilgilen, benim paralelime girme

Gonca: Ergenliği bu şekilde atlatmazsın

Bekir: İki gün sonra göreceğim ben seni

Bekir: Sen haklıymışsın abi diye ağlayarak geleceksin o zaman dağlara uzanan paralelleri alıp dolayacağım sana

Bekir: Anasını satim internetim bitmek üzere

Gonca: Ağla ahahahaha

Bekir: Akşam görüşeceğiz Gonca

Bekir: Hadi başarılar

Gonca: Tamam

Dünya'nın en boş konuşmasını en boş insanla gerçekleştirdikten sonra telefonumu kapatıp bir sonraki parçaya geçtim ve gözlerimi kapatıp açtım. Yekta ile aramızda birkaç adım vardı ama o kadar garip bir sabahtı ki ne bir duygu yükleyebiliyor ne de düşünmek için kafa yoruyordum. Zaten zerre de ilgimi çekmiyordu, iki tane kapı gibi sınavım vardı aşka maşka sonra döneriz biraz hayatın gerçekleri ve verilmiş emekten bahsedelim.

Az sonra otobüs geldiğinde bindik ve oturacak tek bir yer kaldığında gidip oturdum. Yekta arka tarafa ilerlediğinde onu gözden kaçırdım. Kalbimin duracak düğmesine bastım ve beynim kalbimin yerine de atmaya başladı. Aynen öyle. Benim kalbim dursa bile sağ olsun vefalı dostları onun görevini de yerine getiriyordu tabii zamanında Yekta hayırsızını sevdiği için az laf söylememiştik ama neyse... Beynimin o sıra işi varmış sanırım.

Otobüsten indikten sonra Yekta ile yan yana yürümeye başladık. Arkadaştık sonuçta ve iki yabancı gibi davranmamız saçma olurdu. Onun kulağında kulaklık yoktu yani çıkarmıştı ama ben şarkı dinlemeye devam ediyordum tabii sesin ayarı en düşük seviyedeydi. Ah salak kafam ah! Beynim error verdi kalp devrede.

''Defterin yanımda,'' dedi Yekta düz bir sesle. ''Sınıfta vereyim.''

''Olur,'' dedim. ''Ama acelesi yok.''

''Belki sınavdan önce son kez bakmak istersin.''

''Öyle bir şey olsaydı defterimi hiç vermezdim,'' dedim. Yekta bir karşılık vermediğinde sanki yanlış bir şey söylemişim gibi kendimi düzelttim. ''Hayır ben yeterince çalıştım demek istedim.''

''Seni anlayabiliyorum Gonca.''

''Sağ ol.''

Güldü. Güldüm.

Keşke ağlasan da ben gülsem biraz böyle olunca olmuyor işte.

''İyi not tutabilmiş miyim bari?'' diye sordum beni azıcık övsün diye, ağzından iki güzel laf çıksın hadi bakayım konuş.

''Çok,'' dedi bekletmeden. ''Zaten senden isteyebiliyorum anca notları çok iyi tutuyorsun da.''

Ha menfaat diyorsun. Senin ağzından çıkacak güzel laf anca bu olur zaten. Yine gönlümün düştüğü kişinin ne kadar büyük bir yanlış olduğuyla yüzleştim. Sana düşeceğime logara düşseydim daha iyiydi, yazıklar oldu bana.

''Ne güzel,'' dedim sevimsizce. Hayır o değil böyle samimiyetsiz mimik yapa yapa Aşk-ı Memnu finalindeki Firdevs Yöreoğlu'na döneceğim. Neyse.

''Tabii tek sebep bu değil,'' diye ekledi sonra. Vallahi delireceğim şimdi. ''Seninle konuşurken ya da senden bir şey isterken güçlük çekmiyorum çünkü anlayışla yaklaşıyorsun.''

''İnsan severim o yüzden.''

Hafif çekik gözleriyle yüzüme bakıp gülümsemeye çalıştı. Gülümsedim ama bu kez samimiydim.

Yine bir ileri on geri gittiğimiz garip diyalogların ardından okula girdik. Evden çıkmadan Gülbade ile mesajlaştığım için benden sonra okulda olacaktı ama sınav başlamadan burada olacağını biliyordum. Yekta ile yürümeye devam ederken Gülbade'ye mesaj attım.

Gonca: Neredesin?

Bir dakika geçmeden mesajıma döndü.

Bacım: Beş dakikaya okuldayım. Hoca girdi mi sınıfa?

Gonca: Yok ben daha sınıfa gidiyorum zaten

Gonca: Yirmi dakika var daha sakin olalım

Gonca: Kahve alıyorum iki tane bak soğutmadan gel yoksa seninkini de içerim

Bacım: İç tamam

Bacım: Ama gelirim o zamana kadar

Gonca: Tamam görüşürüz

Mesajlaşmamız bittiğinde Buse bir anda yanımızda durdu daha doğrusu Yekta'nın koluna giriverdi. Yekta tavrını korurken ikisini yok saydım ve ilerlemeye devam ettim. Yokmuş muamelesi yaptım. Buse bir şeyler konuştuğunda şarkının sesini arttırdım. Ne konuştukları umurumda değildi ama yalan yok ucundan kulak misafiri oldum.

Buse saçlarını savurarak yayık ağzıyla, ''Sabah mesajıma dönmedin,'' dedi. ''Bir şey mi oldu?''

Yekta, ''Evden çıkıyordum o sıra,'' diye cevapladı. ''Dönecektim.''

''Neyse,'' dedi Buse sonra uzatmadan. Yanlarında olduğum için konuyu şimdilik kapatmış ve sonra bunun için otuz sayfalık trip yazacağına emindim.

Buse kafasını öne çıkarıp bana baktığında seslendiğini duydum ve biraz sonra tepki verdim. ''Efendim?''

''Nasıl gidiyor?''

''İyi.''

Gülümsedi, amma sevimsizsin kızım sen. Sen cidden samimi samimiyetsizsin.

''Yekta ile yakın arkadaşsınız sanırım?''

''O kadar yakın değiliz,'' dediğimde Yekta kendini ve beni bu alakasız konudan kurtarmak istedi. ''Benim bir kütüphaneye uğramam gerek, istersen sen de oradan sınıfa çıkarsın.'' Buse'ye bakmıştı.

Buse, ''Olur,'' dedi. Adımlarını hızlandırdılar ve önden yürüdüler. Bir ara Yekta'nın kafasını yana düşürdüğünü görmüştüm.

Haklarında bir şey düşünmeye bile değmediğinde kantine inip iki tane kahveyle sınıfa çıktım. Sınıf iyiden iyiye kalabalıklaşırken Gülbade hızla yanıma gelerek oturdu. ''Ne oldu?'' diye sordum direkt. ''Bir hışım geldin.''

''Sabah babamın bir işi vardı dedi seni ben bırakayım, ondan evvel de dayımlara uğramamız gerekiyordu... Sabahın köründe gereksiz aksiyon yaşadık yani.''

''Hay maşallah sabah sabah akraba ziyaretleri ne hoştur ama.''

''Hiç sorma,'' diyerek direkt kahveden bir yudum alıp yutkundu. Üzerindeki mevsimlik uzun kotu çıkarıp içindeki hoş kıyafetin kollarını düzeltti ve tekrar yanıma oturdu. ''Çalıştın mı ya?''

''Çalıştım,'' dedim direkt. ''Sen de çalıştın tabii.''

''Çalıştım ama kafa karıştırıyor bazı şeyler,'' dedi. ''Her türlü hallederiz diyorum ama ben.''

Dudağımın kenarını kıvırdım. ''Aksi mümkün mü kardeşim?''

Kaşlarını yukarı kaldırıp indirdiğinde Yekta içeri girdi ve direkt buraya gelerek çantasından çıkardığı defteri bana uzattı. ''Tekrar teşekkür ederim.''

''Rica ederim,'' dediğimde Gülbade'ye bakarak, ''Günaydın,'' demeyi de ihmal etmedi.

Gülbade de ona aynı şekilde karşılık verdikten sonra bize başarılar dileyip birkaç sıra arkamıza geçip oturdu. Gülbade hızla bana olanları anlat der gibi baktığında omuzlarımı düşürüp kâğıt bardağı kavrayarak, ''Not verdim sadece,'' dedim. ''Kayda değer bir durum yok.''

''Ya senin adını yazdığın yerleri okuduysa ne olacak? O zaman kayda değer bir rezillik olacak gibi sanki ha?''

Gözlerim kocaman açıldığında defterin sayfalarını karıştırmaya başladım. Gülbade bana biraz sokularak, ''Sakin ol,'' deyip güldü. ''Salak değilsin yazılı olan defteri vermemişsindir.''

Sertçe fısıldadım. ''Salak olmasam o hayırsızın kalbimde ne işi var?''

''Çok haklı bir tespit, sen bir salaksın.''

''Allah razı olsun nasıl ferahladım şu an.''

Defterin yapraklarını karıştırmaya devam ederken korkulan başıma gelmedi ve Gülbade çantamın içindeki suyun kapağını açtığı gibi ağzıma uzatıp sırıttı. ''Su istedin diye duydum.''

Gülerek bir yudum su içtim ve kapağını kapattım. ''Yazmadığını biliyordum ama bilirsin bazen böyle durumlarda... On liralık silgi kullanıyorum kızım işe yarasın bir zahmet.''

Gülbade gülmekle kaldığında kahvelerimizi içmeye devam ettik. Turuncu kafa Cenk sınıfa üçüncü rüyasını görerek girdiğinde boş bir yer bulup oturdu. Gülbade ile ikimiz aynı yere baktığımızda Gülbade, ''Geldi seninki,'' dedi.

''Kahve içeceğiz,'' diye gülümsedim. ''Bu aralar bana uyku yok.''

''Aman ne romantik.''

''Ayaklarımı yerden kesiyor,'' dedim alaya alır gibi. ''İki dakikaya hoca girecek yaptığımız muhabbete bak, erkekler bir rahat verin ya!''

Sırtımı biri dürttü. Bu Fatih'ti. ''Gonca benim sana bir zararım olmadı.''

''Sana da başarılar Fatih,'' diyerek önüme döndüm.

Gülbade yorum yapmaya bile yeltenmediğinde kalemimin ucunu tazeledim ve kahvemi bitirdim. Makbule Hoca az sonra elinde dosyayla içeri girdiğinde peşinden iki tane asistan geldi. Homurdandım. ''Bu olay hem telefona hem galerine şifre koymak gibi değil mi? Annem beni bu kadar korumuyor. Valla kopya çekmeyeceğim hocam.''

''Seksen kişilik sınıfa göre normal,'' dedi Gülbade. ''Ama bazen abartı geliyor.''

''Gerçi hata bende,'' dedim sonra yine kendime kızdığımda. ''Her şeye niye anlam yüklüyorsam. Salıyorum hayatı şu saatten sonra saldım bak, toplayacak olursam uyar beni, elime acı biber sür.''

''Baş üstüne,'' diyerek güldü Gülbade. Asistanlardan genç ve asıl suratlı olan öne çıkıt. Hoş, asık suratlı olmayan asistan görsek inanacaktım ama neyse... buna da neyse, hayatım boş vererek geçiyor. ''Gençler telefonlar kapalı dursun ve arkadaşınızla aranızda birer boşluk kalsın. Beş dakika içinde sınavınız başlayacak.''

Sınıftaki o uyuşukluk ve bazılarındaki anlamsız, abartıyı da geçen heyecanla beraber her şeyi ayarladık. Çaki'nin yandan yemişi gibi çıktığım fotoğrafın bulunduğu öğrenci kimliğimi de masamın sol köşesine bıraktım.

Dakikalar sonra sınav başladı ve Ronaldo gibi şut çekmeye başladım. Bir sağa bir sola vurarak kâğıdı evinde mağlup ettim. Üç soruluk bir sınav kâğıdının ikisini cillop gibi birini de nefes alsa yeter tarzında doldurduktan sonra elli dakikalık bir sınavdan ortalığı yangına verip, şezlonga uzanıp sodasını yudumlayan deniz görmemiş Ankaralı gibi uzandım.

Deniz gördüm bu arada ama memleketimi çok seviyorum. Peki.

Uykusuz kaldığım gecenin sabahında güzel bir geri dönüş alacağımı umarak rahatça soluklandığımda sınıftan çıktım. Gülbade de birazdan yanımda olduğunda, ''Nasıldı?'' diye sordu direkt. ''İkinci soruda bir takıldım ben.''

''O kadar zor değildi ama yazdığını gördüm bir şeyler yoksa yine ayaklarla anlaşırdık.''

Güldü ama biraz telaşlıydı. ''Yazdım da pek emin değilim.''

''Yapmışsındır merak etme,'' dedim içini rahat ettirmek için. Kendim yapamasaydım bu kadar üzülmezdim, öyle de değişik bir huyum vardı. ''Bir şeyler yiyelim mi? İki saat sonra bir sınav daha var.''

''Yiyelim,'' diyerek kantine indik. Sınav hakkında biraz konuştuktan sonra güncel mevzularımıza anında geri dönüş yaptık fakat ondan önce tost ve içecek alıp boş yer bulmanın sevinciyle gidip oturduk. Yemekhane açık olsaydı oraya giderdik ama sabahın onunda da etli nohut yemek de ne bileyim biraz tatsız olurdu.

Tostumuzu yedikten sonra pek oyalanmadık ve ikinci sınava kadar dinlenme modumuzu açıp son beş dakika defteri gözden geçirdik. Sabaha kadar ders çalışmışım bir de buralarda sürünemezdim valla. İkinci sınavı da elimin hakkıyla verdikten sonra ertesi günkü vizeleri hesaba katarak Gülbade'yle okuldan çıkıp direkt evlere dağıldık.

Eve geldiğimde annemi televizyon karşısında yine konuşurken buldum. ''Yazıklar olsun be kadın,'' diye dövüyordu dizlerini. ''Üç tane çocuğun var günah değil mi o mazlumlara?''

''Yine ne oldu ya?'' diye mırıldandığımda İkbal ablam çamaşır sepetiyle merdivenlerden inerek, ''Annem yine dert arıyor kendine,'' dedi.

''Kendi derdimiz bitti milletin derdi kaldı,'' dedim söylenerek. ''Şu televizyonları yok edin insanın psikolojisini bozuyor.''

''Boş ver sen,'' dedi ablam karşımda dikildiğinde. ''Nasıl geçti sınavların?''

Güldüm. ''Ağzına sıçtım yine soruların!''

Annem içeriden bağırdı. ''Gonca pis pis konuşmayı bırak artık! Gel izle şunları da ibret al azıcık şükret haline.''

Hayretle ağzımı açtığımda, ''Lan ben ne yaptım şimdi?'' dedim. Kollarım genişledi.

Ablam gülerek, ''Dertlendi ya saracak insan arıyor,'' dedi.

''Anne kapat şu televizyonu bak,'' dedim.

''Aç mısın?'' diye sordu sonra ablam.

''Yok abla yedim,'' diyerek baktım yüzüne ve omuzlarımı düşürdüm. ''Sen de her gün temizlik, yemek derken yoruluyorsun be abla. Ben biraz uyuyayım akşam yemeğini beraber hazırlarız olur mu?''

''Sen dersine bak halimden memnunum ben,'' deyip yanımdan geçip gittiğinde göğsümü şişirerek odama uzanan yollardan geçtim ve üzerimi değiştirip yatağıma uzandım. Biraz uyumak ve zihni dinlendirmek gerekiyordu.

Arkadaşlar çok af edersiniz ama biraz değil bayağı bayağı ben akşama kadar camış gibi uyumuşum...

Gözlerimi açtığımda odanın içine giren koyu lacivert ışıkla doğruldum. Elimi saçlarıma götürdüm. Aynaya bakacak gücüm yoktu kendimden korkmak istemiyordum. Esneyerek yatağımdan indiğimde penceremin önünde dikildim. Hava neredeyse kararmak üzereydi ve kapalıydı. Sersem ruh halimle arkamı dönerek telefonuma uzandım ve yatağımın kenarına oturdum. Saate bakıp es geçtikten sonra direkt instagram hesabıma girdim. Gelen birkaç isteği kontrol ettim ve bu isteklerden birinin de Cenk'ten geldiğini gördüm. İsteğini kabul edip geri takip yaptıktan sonra hızla fake hesabıma geçiş yaptım. Buse meymenetsizi paylaşım yapmıştı. Yekta'da ise tık yoktu. Aferin böyle kullan hesabını canımı ye. Buse'nin paylaşımlarına baktım. Yediği yemeğin fotoğrafı, içtiği sodanın fotoğrafı, sıçtı... Şaka şaka. Bir sonraki paylaşıma geçtim. Kitapların fotoğrafı. ''Kesin çalışıyorsun,'' diye homurdandım uykulu sesimle. Bir sonrakine geçtim. ''İçtiği kahvenin fotoğrafı, yürüdüğü adımlar... Baygınlık geçirerek hesaptan çıktım. ''Yekta yüzünden sana maruz kaldığıma inanamıyorum.'' Kendime kızmayı da ihmal etmedikten sonra telefonumu bırakıp odamdan çıktım.

Elimi yüzümü güzelce yıkadıktan sonra aşağı indim. Ev ahalisinden bazıları ortalıkta geziyordu. Ferdi abim ve Hale ablam sofrayı hazırlarken Gürbüz de onlara yardım ediyordu. Hale ablam elindeki kaşıklarla bana bakarken, ''Birileri uyanmış,'' dedi. ''Güzellik uykusuna mı yattın diyeceğim ama şu tipinden anlaşılıyor ki hayır.''

''Yine tüm tatlılığın üzerinde abla,'' diye kıstım gözlerimi.

Ablam bir şeyler söylenerek kaşıkları dizmeye devam ettiğinde mutfağa girdim. Ferdi abim çorbanın altını kıstığında bana bakıp, ''Günaydın güzellik,'' diye seslenip yanağımdan makas aldı.

Gürbüz gözlüklerinin altından bana bakıp, ''Ne günaydını dayı ya,'' dedi. ''Akşam oldu akşam. O saate kadar uyunur mu hiç?''

Kafasına hafifçe vurdum. ''Gecenin yarısına kadar ders çalıştık aslanım sen anlamazsın.''

''Sınavın güzel geçti mi bari?''

''On numara geçti,'' dediğimde Bekir aramıza katıldı. ''Çok dua ettim ondandır.'' Elini bir anda omzundan aşağı sarkıtarak gözlerime baktı. ''Öyle değil mi Goncacığım?''

''He ondan kesin.''

Hale ablam şaşkınlıkla ikimize bakıp, ''Siz ne ara böyle oldunuz?'' diye sordu. ''Yine neyin peşindesiniz?''

Bekir kulağıma doğru, ''Kıskanıyorlar,'' diye fısıldadı fakat herkes duydu. Hale ablama karşı konuştu. ''Abla valla sen de kavga etsek kızıyorsun aramız iyi olunca şaşırıyorsun, ne yapalım la biz?''

Ferdi abim ellerini musluğun altından çekerken, ''Sizi böyle görmeye alışık değiliz ya o yüzden,'' dedi. ''Aferin hep böyle olun.''

''İnşallah,'' dedi Bekir bana imalı bir şekilde bakarken. Ardından beni kenara çekti. ''Yekta eteğinin altına not sıkıştırdı mı? Bak öyle bir şerefsizlik yaptıysa bugün kavga edemedim gider patlatırım sol gözünü.''

Yüzüm ekşidi. ''Allah aşkına serseriliği bırakıp gerçek dünyaya dön, manyak.''

Kolunun altından kendimi kurtarıp ablamlara yardım ettim. Çok geçmeden yine tüm aile sofrada toplandığımızda pek konuşmadan yemeğimizi yemeye devam ettik. Babam suskunluğumuzu fark etmiş olacaktı ki en çok bana bakıp, ''Bugün pek sessizsiniz,'' dedi. ''Hayrola bir şey mi yaptınız yoksa?''

Mayıs ağzındaki lokmayı bitirip, ''Baba sen de kaşıyorsun resmen,'' dedi. ''Ne güzel işte.''

''Şaşırdım sadece kızım,'' dedi.

Bekir, ''Şu sıralar herkesin sınavı var o yüzden böyle,'' dediğinde babam kaşlarını havalandırdı. ''Senin sınavların ne durumda peki oğlum?''

Gülerek cevap verdim. ''Sınavı olup olmadığını biliyor mu sen önce onu bir sor baba.''

Bekir bana bakıp acı tatlı gülümserken, ''Çalışıyorum ben,'' dedi.

''On tane dersin var bir tane defterin var,'' diye karşılık verdim. ''Zor yetişiyorsundur.''

''Zeki öğrencinin renkli kalemlere ve bir sürü süslü deftere ihtiyacı olmaz Kibariye,'' dedi Bekir.

Ona meydan okudum. ''Doğru zeki öğrenci tek defteri etli dürüm gibi kolunun altında taşır.''

''Gonca!''

''Ne be?''

Annem babama, ''Al bak başladılar yine,'' dedi. ''Sen de bir alemsin yani İlhami Bey.''

Baban garip bir şekilde gülümserken arkasına yaslandı. ''Öyle söyleme hanım, tamam kızıyorum ama insan arıyor bazen sofradaki laf dalaşlarını.''

''Dede sen iste ben var ya hepsiyle kavga ederim,'' dedi Gürbüz kaşığı ağzına götürürken.

Necmi eniştem evham yaparak, ''Aman oğlum,'' diye konuştu. ''Senin biraz daha vaktin var, iş açma başımıza durduk yere.'' O sırada bıyıklarına yoğurt bulaşmıştı. İkbal ablam enişteme selpak uzattığında eniştem çabucak bıyıklarındaki yoğurdu sildi. Haline güldük ve eniştem de bize eşlik etti. Kral eniştem ya hiç alınmazdı.

''Hale bir sıkıntın var mı kızım senin?'' diye sordu babam ellerini bir araya getirerek dirseklerini masaya koyduğunda. ''Bu aralar sessizsin.''

''Baba zaten pek konuşmam,'' dedi Hale ablam hızla. ''Ama iyiyim, sınavlarım var.''

''Bitti mi sonunda ödevin kızım?'' diye sordu annem hevesle. ''Kaç gündür bir ödevdir gidiyor.''

''Bitti anne,'' dedi Hale ablam kısa keserek.

Kendi kendime gülmeye başladığımda Hale ablam ayağıma vurdu. Mesajı şuydu: Sus yoksa fena olur.

Ben de onun ayağına vurdum. Mesajım şuydu: Ödev bahane enişte beyle geçirilen vakit şahane.

Fakat ablam bu mesajlaşmalardan anlamaz ben kendi halimde takılırdım. Bu Gülbade ile bize özel bir durumdu çünkü bacı olmak bu demekti. Saçma şeylerden mantıklı olaylar üretmek. Hıhım.

Tatlılarımızı yedikten sonra kimse sofradan kalkmadan babam, ''Hadi bir yemek duası yapalım,'' dedi. ''Bekir hadi oğlum.''

Bekir öylece kalakaldığında güldüm. ''Daha akşam namazının kaç rekat olduğunuz bilmez bu.''

''Ne komiksin sen öyle,'' diye küçümsedi beni fakat takılmadan gülmeye devam ettim. Bekir sıkılarak, ''Baba ben yarısını unuttum onun,'' dedi. ''Başkası yapsın.''

Babam kaşlarını çatıp, ''İt gibi sokakta top koşturacağına otur unuttuklarını ezberle,'' dedi. ''Bir dahaki sefer okuyacaksın ona göre. Unutmayın evladım ezberlediğiniz duaları, yazık günah.''

''Tamam baba,'' diye sesi kısıldı Bekir'in.

Ferdi abim sakin bir şekilde, ''Baba ben yaparım duayı,'' diyerek ellerini masanın üzerinden kaldırdı. ''Kızma hemen, olabilir.''

''Kötülüğü için mi konuştum sanki?''

''Neyse neyse,'' dedi annem yine ortalığı yumuşatarak. ''Hadi duamızı yapalım.''

Hepimiz ellerimizi açtık ve Ferdi abimin okuduğu duaya âmin dedik.

İçimden nazar duası okudum bir de onun için, kurban olduğum ya.

Hep beraber sofrayı toplarken babam Bekir'in yanına gitti ve bir şeyler söyledikten sonra kafasını okşayarak gülümsedi. Bekir gülümserken utandığını gördüm.

Vallahi ağlarım artık yeter.

Kardeş işte hem sinir ediyor hem de ağlatacak kadar güzel oluyor. Ne yapayım çok sevmeseymişiz.

Ortalığı toplarken, ''Anam!'' diye bağırdı annem. ''Yağmur yağıyor. Çamaşırları toplayın!''

''Ben toplarım,'' diyerek kendimi hızla dışarı attım. Yağmur yağmaya devam ederken çamaşırları hızla bir bir mandallarından ayırıp omzuma yükledikten sonra içeri girdim. Ferdi abim kucağımdan çamaşırları alıp, ''Git kurulan,'' dedi. ''Ben hallederim.''

''Abi değil süper kahraman,'' dedim ona. ''Eyvallah.''

''Sana da,'' diye güldüğünde kalan işlere yardım ederken odama çıktım.

Bir hafta sonra.

Nihayet sınav haftamı geride bırakmıştım ve birkaç günlük tatilin ardından okula geri dönüş yapmıştım. Gülbade ile şarkı mırıldanarak okul bahçesinin yolunda ilerliyorduk fakat havalar günden güne soğuyordu. ''Geçen seneki gibi yine tüm sınıf kar savaşı yaparız,'' dedi. ''Aşırı eğlenceliydi.''

''Aynen elli küsür kişi tarihin ilk 1.Kartopu Savaşı'nı başlatmıştık,'' diye güldüm.

''Çok güzeldi,'' dedi tebessümle. ''Bu sene kendime bir kaban alacağım bir de, daha almadım.''

''Geçen sene almıştım ama botlarımı iki yıldır kullanıyorum su almaya başladılar,'' dedim. ''Bakalım eğer diğerlerinden sıra gelirse ben de alırım olmadı biraz birikmişim var.''

''Sıkıntı olursa ben veririm senin birikmişinin üzerine koyarsın,'' dedi samimi bir şekilde.

''Eksik olma bacım,'' diye omuz attım hafifçe. ''O para sende dursun sonra beraber gömeriz.''

''Her türlü gömeriz,'' dedi Gülbade. Aramızda hiç maddi şeylerin lafı olmuyordu. Benim param varsa benimkini, onun parası varsa onunkini harcıyorduk. Sanırım iki arkadaş için bu tür münasebet çok değerliydi.

Büyük kapıyı itip içeri girdiğimizde Cenk ilerideki otomattan aldığı kekle buraya doğru gelirken, ''Seninle konuşacak sanırım,'' dedi Gülbade. ''Ben önden gideyim malum bir haftadır iyi konuştunuz.''

''Aman ne demezsin,'' diye mırıldandım arkasından. Gülbade uzaklaşırken Cenk karşımda durdu ve gülümseyerek, ''N'aber?'' dedi.

''İyidir senden?''

''Ben de iyiyim,'' deyip kafasını salladı. ''Hatta sayende bayağı iyiyim. Notlarım iyi geldi.''

''Sevindim,'' dedim.

''Gonca benim sana bir şey söylemem daha doğrusu sormam gerek.''

Cenk'i dinledim ve baktım fakat Yekta bizi gördü ve geçerken uğramış gibi yanımızda durduğunda Cenk konuşmasını bitirip gözlerim uzun uzun baktıktan sonra gitti. Öylece kalakaldım.

Yekta, ''Bir şey mi oldu?'' diye sorduğunda, ''Yok,'' diyebildim.

Onun gözlerine baktım ve durgun daha doğrusu kendini tuttuğunu gördüm. ''Sana ne oldu asıl?''

İç çekti ve sıkıntıyla gözlerini benden kaçırdı. ''Buse'yle ayrıldık.''

''Yemin et?'' diye parladım bir anda tüm sevinci yüzümde topladığımda.

Yekta şaşkınca bana bakakalırken kendimi derhal toparlayarak dudaklarımı birbirine bastırdım ve elimi yüzüme götürüp dikkat dağıtmaya çalıştım. ''Yok yani az evvel Cenk bana bir şey söyledi de o yüzden öyle tepki verdim sen de bunun üzerine böyle gelince... Senlik bir durum yok.''

''Ne söyledi ki sana?'' diye çattı kaşlarını.

''Çıkma teklifi etti,'' deyiverdim.

📝

Bölüm sonu.

İşte şimdi eğlence kaldığı yerden daha güzel devam edebilir.

Instagram & Twitter: sumeyyedmrkan

❤️

Continue Reading

You'll Also Like

972K 60.6K 39
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
1.6M 95.8K 60
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
694K 52.7K 52
Kader, saatin ibresini hayatımın ortasına sapladı. Zaman durdu, zaman aktı, zaman kayboldu. Sustum, konuşturdular. Konuştum, susturmaya çalıştılar...
81.5K 3.6K 22
~Yeşim Deniz ~ Kendisi hayatını yaşıyor sanarken daha gerçek hayattı ile bile tanışmaması gerçeği fakat hayatı olan adam Alaz Karadağ onu 7 yıldır ta...