GECENİN KIYISINDA

By gullervedikenleri

496 46 38

Ve bir baba için çocukları edecek bedduasını. Ninni yükselecek bir annenin dudağından. Ölü doğan bir bebeğe y... More

Gri Bulutlar
1. Karşılaşma
2. Mahkum
4. Özgürlüğün Kırmızı Çizgisi
5. SERÇELER AĞLADIĞINDA
6. Bencil Merhamet
7. Geçmişin Yankısı
8. Mahzenin Kara Kutusu
9. Yakılan Işıklar
Çalınan Renkler

3.İdam Sehpası

42 5 0
By gullervedikenleri

Toygar Işıklı - Korkuyorum

Toygar Işıklı - Söz Olur

Ferhat Göçer -Yıllarım Gitti

İnsanın sustuğu bazı anları vardır geçmişte. O an susmanın doğru bir eylem olduğunu sanır etrafınızda dönen yangına su serptiğinizi zannedersiniz. Halbuki büyük yangın sizin içinizdedir. Yanarsınız içten içe. Yakarsınız kendinizi, yüreğinizi.

Susuşlarınız etrafınıza bir zarar dokunmasın diyedir belki de. Korkaklığınız etrafınızdaki insanlar üzülmesin diye. Çünkü içinizde büyüttüğünüz yangın belki bir sır belki de büyük bir günah. Büyüklerin günahını çocukları öder. Çocuklar da küçük yüreklerinde büyük bir günaha ortak olurlar farkında olmadan. Onlar yaptığı bu susma eyleminde büyük bir zafer kazandıklarını sanırlar. Çünkü onlara susmak öğretilmişti. Doyasıya bağırmak değil.

Ama ben o tabloda ki küçük çocuk değildim artık.Neden susuyordum yeniden? Yoksa doyasıya bağırmayı bilmediğim için mi bu susmalarım. Yoksa bir günahın ortaklığını mı yaşıyordum farkında olmadan? Cevabını bilmediğim bir sürü soru dönüyor beynimde. Beynim savaş yeri, beynim büyük bir harp yeri.

Tepkisizce karşımdaki kapıya bakıyorum ayakta durarak. Neden bu kadar tepkisizim bilmiyorum. Burada ne kadar süre kalacaktım. Ben ne yapmıştım da beni buraya zorla getiren adam 'Neler döndüğünü anlamayacağımı mı sandın?' dedi.

Dün gece o caddeye gitmeseydim ne olacaktı?Muhtemelen gideceğim işin yolunu tutuyor olurdum.Bugün gidebileceğim bir işim kalmış mıydı? Kalmasındı zaten. Çünkü o adamın hareketleri hiç hoşuma gitmemişti.İnsanlar çok acımasızdı. Hala Mustafa denen adamın çaresizce Şule' ye gitmek için istediğim izin anı geldi aklıma. Gururumu çiğnemek zorunda kaldığım bir an daha.

Düşüncelerimle boğuşurken kolumdaki sızı yaktı canımı.Bakışlarımı koluma çevirdim. Koluma pansuman yapmam gerekiyordu. Gözlerim çantayı aradı ancak bulamadım çünkü çantamı benden almışlardı. Artık sinirlenecek takatim kalmamıştı. Açtım, susamıştım ve ölesiye yorgundum.

Adımlarım odanın içindeki banyoya yöneldi. Banyonun kapısını açtığımda bir duşakabin ve bir de elimi ve yüzümü yıkamak için bir lavabo tezgahı vardı. Lavabonun üzerinde ise damla lekeleri oluşmuş bir ayna. Arkamı dönüp kapıyı kilitledim.Çok geçmeden aynanın önüne gelip kolumu lavabo tezgahının kenarına tutundum.Kendime gelebilmek için musluğu açıp avucumu suya tuttum. Ellerime bakıyordum ve titriyorlardı. Dün sabah kahvaltı etmiştim ve çalıştığım yerde biraz atıştırmıştım aceleyle. O zamandan beri ne su içmiştim ne de yemek yemiştim. Avucumdaki suyu yüzüme götürüp yıkamaya başladım yüzümü.

Birkaç kez daha yüzüme su çarpmıştım. Yüzümü yıkadıktan sonra titreyen ellerim lavabonun iki yanına tutundu. Derin nefesler alıyordum. Başımı karşımdaki aynaya çevirdiğimde ayna, üzerindeki lekelerden dolayı görüş alanım az da olsa kısıtlanmıştı.

Aynadan kendime baktığımda saçlarım birbirine geçmiş, dudaklarım ve yanaklarım kızarmıştı. Dudaklarım susuzluktan dolayı kurumuştu ama az önce acıdan dudaklarımı ısırdığım için kızarmışardı. Gözlerimin feri sönmüştü.Kısacası ruh halim bedenime yansımıştı.

Gözlerim yeniden saçlarıma döndüğünde ellerimle saçımı birbirinden ayırmaya çalıştım. Ama refleks olarak yaralı kolumu da kaldırınca yüzüm bir anda buruştu ve dudaklarımdan bir 'ah' nidası döküldü.

Ben bağırınca dışarıdan biri adımı seslendi. Ancak ben kazağımın kol ucunu tutmuş ve yarama bakmaya çalışıyordum. Kazağımın ucunu sıyırdığımda artık çok geçti. Yanık kazağımın kumaşına yapışık haldeydi. Ve canım inanılmaz acıyordu.

Banyonun kapısını çaldı biri. Ama cevap dahi vermek istemiyordum. "Gökçe! İçeride olduğunu biliyorum" bu ses Kerem'e aitti. Kapıya birkaç kez daha vurdu. "Ses ver Gökçe, iyi misin?" dediğinde bakışlarımı kapıya çevirdim. Gözlerimi yumdum, galiba kusacaktım. Midem bulanıyordu hemen lavaboya doğru dönüp öğürmeye başladım ama midem boş olduğu için kusamadım.

"Gökçe! Ses vermezsen içeriye gireceğim" o kapıya daha hızlı vurmaya başladığında ben lavabo kenarlarına tutunmuş başımı eğmiştim. Sık nefesler alıyor kendime gelmeye çalışıyordum. Midemden gelen bir dürtü ile yeniden öğürdüm. Boğazımı yakan acı bir tat oluştu.

Kapının kulpunu zorluyor ve kapıya ardı ardına vuruyordu. "Gökçe ses ver, iyi misin?" dediğinde arkamı dönüp beni rahat bırakmasını söyleyebilirdim. Ama yapamadım. Ben kendimi hiç düşünememiştim zaten. Bu sefer rahat bıraksalar olmaz mıydı?

Kapı zorlanarak açılmıştı ama ben olduğum yerdeydim. Kapının ardındaki silüet bana şaşkın bir şekilde baktığında ben yine olduğum yerdeydim. O bana koşarak yaklaştığında ben hala olduğum yerdeydim. Halimde ne görmüştü bilmiyorum ama sanırım merhamet kırıntıları var gibiydi çehresinde,bakışlarında. Ya da benim bir yanılsamamdı bilemiyorum.

Böyle bir adamdan merhamet görecek kadar kötü müydü halim?

O bana yaklaşmaya çalışıyor ama ne yapacağını bilemiyor gibiydi. "Ne oldu sana?"dediğinde geri geri gittim. Ama arkamdaki lavabo tezgahına değdiğimde durdum. "Cevap ver, iyi misin?" dediğinde başımı aşağı yukarı salladım. Bana biraz daha yaklaşıp elinin tersiyle alnıma dokunduğunda irkildim. Onun elleri buz gibiydi. Ellerini alnıma dokundurduğunda onu itemedim bile. Beni öldürmeye çalışsa gıkım bile çıkmazdı şu an. Berbat hissediyordum.

Konuşmak için yutkundum ve konuşmaya başladım "Başına bela oldum" dedim fısıltılı bir sesle ardından ruhsuz bir şekilde gülümsedim. " Bırak beni gideyim" dediğimde kısık sesimi onun duyduğuna emin değildim.

Ardından gözlerimin içine bakıp "Yürüyebilecek misin?" dediğinde boşa konuştuğumun farkına varmıştım. Onunla inatlaşacak halim olmadığından yürümeye çalışıp adımlarımı kapıya yönelttim. Başım dönse de ellerimi yumruk yapıp kendime destek olmaya çalışıyordum. Açık olan kapıdan çıkıp yatağa yönelince "Oraya değil" dediğinde bakışlarımı ona doğru çevirdim. Ona baktığımda bir elini kaldırıp odanın kapısını işaret etti.

Başımı sallayarak odanın kapısına yönelince duvar kenarına tutundum. Duvar kenarına tutunduğumu görünce "Yürüyebileceğinden eminsin yani" dedi sorar gibi. Ardından bana yaklaşıp kolumdan tutarak duvarla bağlantımı kopardı. "Seni iki saat bekleyemem burada" dediğinde yorgun gözlerim anında açıldı. Başımı ona çevirdim ve sertçe  baktım ona. O ise zaten bana bakıyordu.

"Bana katlanmak zorunda değilsin biliyorsun değil mi?" dediğimde cümlenin sonuna gelmeye nefesim yetmedi ve yutkundum. Ardından dudağının kenarı serseri bir tavırla kıvrıldı. Bana biraz daha eğilerek "Zorunluluklar Yücel, zorunluluklar" dedi ve gözlerimin içine birkaç saniye daha baktı ardından derin bir nefesi alarak "Zorunluluklar insana istemediği çoğu şeyi yaptırır" dedi.

"Öyleyse sen bana katlanmak istemiyorsun" dedim ve gözlerimi kırpıştırıp kaşımı çatarak "Ne diye tutuyorsun beni burada?"dediğimde yeniden duvara tutundum. Gözlerim yeniden onu bulduğunda oldukça düzgün bir burnu, gür ve uzun kirpikleri olduğunu fark ettim.

"Farkındaysan çoğu zaman dedim" bu cümlenin üzerine kaşlarımı çatıp arkamdaki duvara daha çok yaslandım. Ona baktığımda duvara tutunan elime ardından buruşan yüzüme baktı."Şimdi seninle kendi çıkarım için bir şey yapacağız ve sen de bağırmayacaksın"

"Ne-" dediğimde bir eli belimin bir diğer eli bacaklarımın arasından dolanıp beni kucağına kaldırdı.Yorgun gözlerim bir anda açıldı ve ne yaptığını dahi kavrayamadan beni odanın kapısına yönelip odadan dışarıya çıkardı. Ona cılız ellerimle vurduğumda "Beni indir çabuk!" dedim ve onun göğsüne attığım yumruklara bakıp kahkaha atmaya başladı. O kahkaha atınca gamzesi ortaya çıkmıştı.

"Çok canım yandı" dediğinde daha çok vurdum göğsüne.Ona daha fazla temas etmemek adına ona vurmayı bırakıp elimi kucağımda birleştirdim. Daha ne kadar temas halinde olabilirsin acaba, adam seni kucağında taşıyor Gökçe!

Derin bir nefes alarak bu anın saçmalığını kafamda tarttım ve kendime sinirlerim bozulmuştu. Adamı göreli daha bir gün bile olmuyor ama iki kez kucakta taşınıyorum. Ha bir zaman sonra kucağına kaldırması senin için normal olacak yani Gökçe!

Pekala, kendi iç sesim bu kadar haklıyken kendimi öldürmek istiyordum. "Ne oldu bir sessizleştin sen?" konuştuğunu duyunca yürümeye başlamış ve merdivenin başında duruyorduk. "Niye her seferinde beni kaldırıyorsun?" dediğimde derin bir nefes alarak elimi alnıma götürüyordum. Başım çok fena ağrıyordu.

"Kendi çıkarım için, seni o odada iki saat bekleyemezdim" dediğinde onunla tartışmak istemiyordum zira onun kucağında şu an taşınıyor olmak beni fazlasıyla susturuyordu.

"Ohaaaa! Lan siz çok hızlı gidiyorsunuz" dedi merdivenin diğer ucunda ve elinde ilk yardım çantası olan Gizem denen kadın. Gizem'in söylediği cümlenin altında yatan manayı anlamadım. Çünkü onu dinleyecek kadar kendimi yeterli görmüyorum. Mesela yanık bir kol,ağrıyan bir baş ve boş bir mide her şeyi açıklardı sanırım. Afrikalılar açlığa dayanabiliyor muydu acaba? İyice saçmalamaya başladım. Benim acilen glikoz tüketmem gerekiyor!

"Gizem, umarım sana olan bakışlarım her şeyi anlatmıştır" dediğinde konuşan kişi Kerem'di ve kulağımın dibinde olduğu için onu çooook net duyuyordum.Çünkü sesi yüksek desibeldeydi.

"Tamam be ne kızıyorsun? Şaka yapıyoruz burada" dediğinde merdivenlerden inmiş Gizem'in yanına kadar yetişmiştik. "Sen bir daha şaka yapma mümkünse" dedi dişlerinin arasından tıslayarak.

Daha sonra bir koltuğa oturtuldum. Oturtulduğum koltuk fıstık yeşili, ikili bir koltuktu. Koltuğa oturtulduğumda karşımdaki masa öne getirilerek üzerine biri oturdu. Oturan kişi Kerem'di.

"Onun nesi var?" dedi Gizem. Beni adamdan sayıp bana 'o' zamirini kullanmasa belki ben de açıklayabilir ve benim bir adımın olduğumu söyleyebilirdim halim olsaydı. Ardından arkamdan bir yerlerden çorba kokusu geliyordu.Midem tepki olarak guruldadı ve ben utançtan elimi karnıma götürdüm. Başımı da arkamdaki koltuğa yasladım.

"Bilmiyorum, odaya gittiğimde banyodaydı" dedi ve derin bir nefes alarak " Vücudu titriyordu, ayrıca kolu da yanmış" dediğinde hızlıca adımlar atan ayak sesleri benim yanıma kadar ulaştı ama ben yine de gözlerimi açmayıp pozisyonumu bozmadım. Koltuğun yanı çöktü ve üzerine biri oturdu. Ardından alnıma dokunan yumuşak parmakları hissettim ve irkildim. Allah aşkına niye herkesin elleri buz gibiydi!

"Çok ateşi yok" dedi Gizem. Sanırım bu insanların bana merhamet etmesi gururumu eziyordu. İyi olduğumda bu anları hatırlayıp kendimi tokatlayacaktım.

Gizem yanık koluma dokunduğunda birden gözlerimi açıp hırıltılı bir nefesle inledim. "Kızım biraz yavaş olsana!" dedi Kerem. Ardından bileğime hafif bir şekilde dokundu.

"Doktor olan benim, sen karışma" dedi Gizem.Ardından elim bir başka el tarafından tutuldu ve kazağımın kol ucuna dokunup sıyrılmaya başladığını hissettim.

"Eğer doktorsan işini düzgün yap!"

" Şu an tartışmak yerine daha önemli bir işimiz var sanki" dedi Gizem ve elimde olan elleri ayrıldı. Koltukta yan tarafımda bir boşluk oluştu. Gizem yanımdan gitmişti.

Önümdeki masada oturan Kerem'in benim üzerime doğru eğilerek "En son ne zaman yemek yedin sen?" dedi fısıltıyla. Sanki bir benden başkasının duymasını istemiyordu.

Ne demeliydim? Çok açım dünden beri yemek yemedim mi? Burada açlıktan ölsem de onlardan kendi ağzımla yemek isteyebilir miydim? Beni buna mecbur bıraktığı için ondan nefret ettim.

"Gökçe,sana zor bir şey sormadım. En son ne zaman yemek yedin?" dediğinde masanın kenarını tutan eli yanıma eğilerek koltuktan iki tarafıma tutunmuştu ve sesi az öncekine nazaran yüksek çıkmıştı. "Anlaşıldı, biz kendimiz halledeceğiz işimizi" dedi ve masanın üzerinden kalkıp gitti. Bunu yaparken bacağı diz kapağıma değmişti.

Arkadan sesler geliyordu. "Gizem neredesin?" dedi Kerem bağırarak ve sesi hafif uzaktan geliyordu. Sanırım arka tarafımda bir mutfak vardı ve o da oraya doğru gitmişti. Gizem bir cevap vermemişti ve nerede olduğunu kestirecek kadar dinç değildim.

Ellerimi koltuğa yaslayıp kafamı arkama yasladım. Mutfaktan tabak çatal sesleri geliyordu.Ardından Kerem bağırdı, sanırım bir tencere düşmüş ve bir bardak kırılmıştı. Tencere ve bardak düşünce Kerem'in "Sikeyim" diye bağırdığını duydum. O bağırınca irkildim.Arkamdan birinin koşturarak adımlarını mutfağa doğru götürdüğünü işittim.

"Burada ne olmuş böyle!" dedi Gizem neredeyse çığlık atarak. Gülümsedim ruhsuz bir sesle, beceriksiz herif! Mutfağı o dağıtmıştı.

"Elinin körü! İster misin?" dedi bağırarak ardından adım seslerini işittim."Neredesin kızım sen!" dedi Kerem hiç de hoş olmayan bir ses tonuyla.

"Makas aramaya gittim, Gökçe'nin yarasına bakmak için" dedi Gizem.

Gizem'in gülen sesini işittim. Sonra kendini dizginleyip konuşmaya başladı "Yalnız bardak zaten paramparça bakışlarınla daha da parçalayamazsın" dedi.Kerem'in sinirle alıp verdiği  nefeslerini buradan ben bile duyuyordum.

"Gizem, Tugay seninle iyi anlaşıyor" dedi Kerem ve ardından bir sessizlik oluştu, muhtemelen birbirlerine öldürücü bakışlar atıyorlardı. "Ne alaka şimdi Kerem?" dedi gülen sesinden eser kalmamış hatta bağırıyordu. "Diyorum ki git bana Samet'i çağır Gizem, hadi Gizem, benim asabımı bozma Gizem!"Bu sefer ikisi de birbirine bağırıyorlardı. Acaba gidip ayırsa mıydım?

Ya da umurumda değil yesinler birbirlerini!

"Bak ben senin uşağın değilim tamam mı? Burada sana yardım ediyorum ve biz arkadaşız" bunu tek nefeste söyledi hiç tökezlemeden.Uşağın değilim.

 Etrafta hatırı sayılır bir sessizlik oluşmuş ve vücudum yaşadığım bedensel ve zihinsel yorgunluktan dolayı tepkiler veriyordu. Ellerim titriyor, midem bulanıyor ve gözümün önüne ara ara siyah lekeler geliyordu.

"Git Gizem, eğer öyle bir düşünceye sahipsen git!" dedi ve sesi bu sefer çok sakindi. Ardından adım sesleri benim bulunduğum yere doğru yaklaşıyordu. Yaklaşan kişinin Kerem olduğunu attığı sert adımlardan anlamıştım.

Ardından Gizem birkaç saniye sonra mutfaktan az öncekine kıyasla daha hızlı olan adım sesleri geldi kulaklarıma, Kerem'in karşısında durdu.Saçlarını kulağının ardına sıkıştırarak "Ben öyle söylemek istemedim" dedi. Bir elini kendi göğsünün üzerine koymuş ardından eli ensesine gidip orayı kaşımıştı.

Daha sonra Kerem bakışlarını Gizem'e çevirmeden "Gizem git, yarın Tugay ile gelirsiniz" derken benim yanıma gelip masaya yöneldi. Masanın üzerine yeniden oturup bana bakmaya başladı. Bana bakarken kaşları çatıldı ve bana yaklaşarak "Çocuklara söyleyeyim sana bir şeyler getirsinler, ayrıca bir şey istiyor musun?" dedi fısıltıyla ve bunu derken elini iki yanımdan koltuğa yaslamış nefesi yanağıma değiyordu.

Ben olanları sadece izliyor tepki veremiyordum.Gizem ise iki adımda yanıma yaklaşacakken Kerem benim yüzüme bakmaya devam ederek "Gizem ben kendim hallederim, şimdi git" dedi.Bana bakarken kaşları çatık çenesi ise gergindi.

"Ama-"

"Gizem git!" dediğinde sesi sertti. Sanki itiraz istemiyorum der gibiydi. O bağırınca bana yakın olduğu için ağrıyan başım zonkluyordu ve yüzüm buruşmuştu. Ellerimin titrekliğini hissettim.Adım sesleri geliyordu sanırım birisi gidiyordu. Bense gözümü yummuştum.

Karşımdaki masanın hareket ettiğini hissettim ve sanırım Kerem gitmişti. Çünkü karşımda bir yokluk hissi bedenimi sardı. Benim bünyem zayıftı ve hemen hasta olan tiplerdendim. Annesi tarafından o el bebek gül bebek yetiştirilmiş terimi benim için kullanılabilirdi.

Şimdi ise küçükken nazlanabileceğim ve sabahlara kadar başımda bekleyen biri yoktu.Bunun yokluğu sizde büyük bir boşluk hissi yaratır ve o boşluktan kendinizi atıp intihar etmek isterdiniz. Ama ben zor olanı seçip yaşamayı ve savaşmayı seçtim.Çünkü o güzel yılların bedeliydi şimdi yaşadıklarım ama varsın olsun o günlerimi yaşadığım tüm anlarıma minnettardım.

Kapının açılıp kapanma sesi geldi. Kerem birine seslendi ardından adım sesleri kulağıma doldu.Kerem birilerine emredici tonda konuşuyordu. Mutfaktan sesler geldi. Birileri bir şey söyledi birileri onaylayan sesler çıkarıyordu dudaklarından ama ben başımı arkamdaki koltuğa yaslamış gözlerimi kapamıştım.

Mutfaktan süpürge sesleri geliyor cam kırıklarının yerde bıraktığı tiz ses doluyordu kulaklarıma. Kerem'in sesi geldi arkamdan "Samet burayı temizledikten sonra dolabı doldurmayı ihmal etmeyin" dediğini duydum. Boğuk bir ses "Tamam abi halederim şimdi, Çiçek Hanım akşam yemeği hazırlayıp koymuştu ocağa sizin geleceğinizi duyunca"dedi. Kerem ise olumlu bir anlamda homurtular yükseliyordu dudaklarından.

Adım sesleri duydum bana doğru gelen. Adım sesleri arkamda birkaç saniye duraksadı ve o adım sesleri hızlandı. Adım sesleri karşıma geçti ve masanın üzerine bir şey bırakılmıştı. O'nun varlığını hissettim.Ardından koltukta bir göçük oluştu. Yavaşça açtım gözlerimi. Bir dizini koltuğun üzerine yaslamış bana daha yakından bakmaya başlamış elini yanağıma koymuştu.

Buz kestim,gözlerim doldu. Halim olsa onu iterdim şimdi. Peki bu yabancı adamın bana acıyarak bakan gözleri ve bana yumuşak dokunan elleri. Ağlamak geliyordu içimden, böyle acınası halde olduğum ve bu karşımdaki yabancının benim sınırlarımı bu kadar kolay ihlal edebildiği için.

"İyi misin?" dedi bana bakarak.Cevap vermedim dudaklarım bile oynamadı.Gözlerim benden bağımsız kapanınca yanağıma dokunan elleri sıklaştı. "Gökçe!" diye bağırdı ve gözlerimi yeniden açtım. Yanağımdaki ellerini itmek için ellerimi onun ellerinin üzerine koydum.

Ellerim titriyordu, elimi onun elinin üzerine koyduğumda bakışları ellerime kaydı. Güçsüz bir şekilde ellerini çekmeye çalıştım üzerimden. Bakışları yeniden gözlerime kaydı ve ellerini çekti yanağımdan. Ayağa kalkıp arkasındaki masaya oturdu. Oturduğu masada bir yemek tepsisi vardı. Tepsinin üzerindeki bardağa uzanıp bardağı bana yaklaştırdı. Bardağı dudaklarıma yaklaştırıp bir eliyle çenemi tuttu. Ardından içi su dolu bardak dudaklarıma değdi. Titreyen ellerim bardağa dokunmak için kalktı ve bardağa dokundum.

Su dudağıma değince kurumuş bir çöl hayat buldu sanki. Su ağzımdan geçip vücuduma geçiş yaptığında uzun süre yanan bir yangın söndü.

Su dudağımdan çeneme taşınca başparmağıyla sildiğini hissettim.Kendime gelmeye başlıyor gibiydim. Ardından bardak dudaklarımdan uzaklaştırıldı. "Allah bilir kaç saattir aç susuz dolaştın sen!" dediğini işittim. Daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi.

Titreyen ellerim iki yanıma düşüp koltuğa dokundu. Karşıma,ona baktığımda tepsiyi kucağına almıştı. Tepsi kucağında çok eğreti duruyordu. Sanki... ben bu işlerin adamı değilim der gibiydi. Giydiği yeşil kazak vücudunu sarmış pazılarını belli ediyordu.

Tepsinin içinde bir dilim ekmek ve bir de bir tas çorba vardı. Tasın içinde bulunan şeyin çorba olduğunu kokusundan almıştım. Kaşığı kaldırıp tasın içine daldırdı, daldırdığı kaşığı çıkartıp tasın kenarına sürttü. Kaşığı ağzıma götürdüğünde ona çok tuhaf bir şekilde baktığımda onu elimle engelledim. Ellerim onun eline değince bana ters ters bakıp kaşığı bir anda ağzıma daldırdı.

"Dün beni kurtarmana sayarsın" dediğinde birbimizin gözlerinin içine bakıyorduk. Sıcak çorba ağzımı yaktı ama boğazımdan geçene kadar o his de kayboldu. Kaşığı ağzımdan çıkarttıktan sonra "Kendine gelmen gerekiyor çünkü artık bazı meseleleri ortaya dökeceğiz Yücel" dedikten sonra derin bir nefes alıp çorbaya kaşığı daldırdı.Az önce yaptığı işlemi tekrar etti birkaç kere.

"Aksi taktirde dökeceğimiz meselelerde benim istemediğim ve benim aklımdan geçen şeyler olmuşsa..." dedi ve kaşığı ağzıma götürürken yüzü kaskatı kesilmiş beni öldürmek istiyormuş gibi baktı.

"O zaman ben bile seninle ne yapacağımı kestiremiyorum" dedi kaşığı tepsiye bırakarak.Gözlerimin içine baktığında "Çünkü o an hiç iyi şeyler olmaz senin için" dediğinde içtiğim çorba ve su az da olsa bana tesir etmiş olacak ki ona biraz yaklaşıp tırnaklarımı koltuğa geçirdim.

Ben ona halsiz ama sert bakıyor o da bana tehditkar ve soğuk bakıyordu. Sesimi bulmak için kendime iki saniye tanıdım ve boğazımı temizleyerek konuşmaya başladım "Eğer aklından geçen şey olmuşsa elinden geleni ardına koyma" dedim ona diklenerek.

"Şüphen olmasın" dedi dudağının kenarı kıvrılırken. Ardından kucağındaki tepsiyi alıp ayağa kalktı ve yürüyüp arkama doğru ilerledi. Metal tepsinin tezgaha bırakılırken ki tok sesi duyuldu.

Ben yavaş yavaş kendime gelmeye başlamış kendimi toparlamaya çalışıyordum. Yaralı olmayan kolumla yüzümü sıvazladım. Ellerim gözümden dudaklarıma düşmeye devam ettiğinde diğer elimdeki yanığa çevirdim bakışlarımı.

Kazağımın kol ucunu sıyırmaya çalıştığım da arkamdan adım sesleri yükseldi. "Koluna bakmamız gerek yoksa başıma iş açmanı istemiyorum" deyince elimin acısına rağmen tebessüm ettim.

"Niye? Rakibin seninle eşit durumda olmayınca egon mu zedeleniyor?" dedim ve küçümseyici bir şekilde gülümsüyor kazağımın ucunu tutarak yanığa bakmaya çalışıyordum. Neyse ki kazağıma çok yapışmamıştı.

"Sen kendini benim rakibim olacak kadar yüksek mi görüyorsun?" dediğinde karşıma oturmuş yanındaki ilk yardım çantasını açmıştı.Ona ters ters bakmaya devam ettiğimde "Ne bu şimdi ilkokul birinci sınıf mı?" dedim sinirle. Dudağının kenarı kıvrılmış çantanın içindeki makası çıkarmıştı. "Üzgünüm, ucuz cümleler konusu senin uzmanlık alanın" dedi.

Makası kazağıma yaklaştırmaya çalışınca gözlerim büyüdü, ne yapıyordu bu adam? Ona gözlerim çıkarcasına baktığımda "Yarana bakmamız gerekiyor" dedi gayet yatıştırıcı bir sesle.

"Hayır, ben kendim hallederim" dediğimde onun yarama bakmasını istemiyordum çünkü kendim bile bakacak kadar cesaretli değildim şimdi. "Nasıl yapmayı düşünüyorsun?" dedi makası gözümün önünde açıp kapayarak.

"Ben bir hemşire adayıyım yaraya nasıl müdahale edildiğini senden iyi bildiğim kesin" dediğimde tek kaşı kalkmış bana alayla bakıyordu. "Daha öğrenci misin sen?" derken bir gözü kısılmıştı.Benimle alay ediyordu.

Ardından boğazını temizleyip omzunu dik hale getirdi ve eli bileğime dolandı.Ben ne yaptığını anlamaya çalışırken "Evet, o yüzden kendi işimi kendim yapayım" dedim yorgun bir sesle. Kazağın ucunu yavaşça sıyırıp yanığa baktı ve makası yanına, masaya bıraktı.

Ama beni dinlemeyip kazağımın ucuna dokunurken ellerimde olan bakışları gözlerime tırmandı.Bileğimi sıkıca kavradı ardından yaralı olmayan elimi diğer eliyle avcuna hapsederken "Terzi kendi söküğünü dikemezmiş" dedi sessiz bir tonla.Kaşlarım çatıldı.

Avucuna hapsettiği parmaklarımı kendi omzuna koyup "Bana tutun!" dedi. Ne yapmaya çalışacağını anladığımda kafamı iki yana salladım.Ardından yutkunarak "Olmaz! Sakın, bırak ben hallederim" dedim telaşlı bir sesle. Elimi az önce yanına bıraktığı makasa uzandığımda beni engelledi.

"Makaslık bir durum yok, yaraya çok yapışmamış biraz dişini sıkacaksın" dedi kafasını yan yatırmış bana bakarak. Derin bir nefesi ciğerlerine çektiğinde göğsü yukarı kalktı.

Bana bakarken yutkundu.

"Sen dün iki insanı patlamak üzere olan bir arabadan kurtardığına emin misin?" dediğinde kaşlarım çatıldı.Evet bendim beğenememiş miydi?

"Eminim" dedim ona bakarken. Bu mevzuyu bile şu an kavga meselesi haline getirip konuyu kolumdaki yaradan uzaklaştırmayı düşündüm. Düşünmez olsaymışım çünkü karşımdaki adam oldukça küçümseyici bakıyordu bana.Kimdi ki o? Dua etsin ben onun hayatını kurtardım yoksa şimdi karşımda oturuyor olmazdı.

"O zaman birazdan yapacağım şeyden de korkmazsın değil mi?" dediğinde hala alaylı bakıyordu. Sesi yumuşak çıkmış beni ikna etmeye çalışır gibiydi.

"Ben korkak değilim!" dediğimde gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyor yanağındaki gamze belli oluyordu.Gerçekten onu şu an onu öldürebilirdim. "Hem korkak olsaydım senin ve kardeşinin canını kurtarmazdım!"dediğimde tek kaşım çatılmış alnım kırışmıştı.

"H-hıhım" diye bir homurtu çıktı dudaklarından. Beni bu kadar sinirlendirmeyi nasıl başarıyordu? Çenem gerilmiş dişlerimi birbirine kenetlemiştim. Ardından kendini toparlayıp ciddi bir hale bürünmüştü.Bileğimdeki elini sıkı bir şekilde kenetledi. Eli zaten büyüktü ince bileğim avcu arasında kayboldu.Kaşıyla omzunu göstererek ciddi bir sesle "Omzuma tutun cesur kız" dedi.

"Eğer düşündüğüm şeyi yaparsan yanık tahribata uğrar" dedim.

"Kazağın kendi kendine çıkmasını mı bekleyelim, beklerken de mikrop kapsın?" dedi soru sorar gibi.Ardından birkaç saniye bana baktı. "Eğer hastaneyi gidersek buradan bir saat sürer" dedi yumuşak bir sesle. Sesi beni ikna edebilecekmiş gibiydi.

"Bırak, ben kendim yaparım" dediğimde bileğimdeki eli daha da sıklaştı.Onu omzundan itiyor bileğimi ondan kurtarmaya çalışıyordum.

"Nasıl yapacaksın? Yapsaydın çoktan yapardın zaten" dedi ve gözlerimin içine bakarak üzerime eğildi. Bense bana olan yakınlığından başımı koltuğa yapıştırmıştım.

"Uzak dur benden! Niye her seferinde dibime giriyorsun" dediğimde bağırıyordum.

"Çünkü cesur kızımız bir de inatçı çıktı. Ben de onu ikna edebileyim diye her yolu deniyorum" dediğinde gözbebeği büyümüştü. İkna yöntemleri dibime kadar girmek mi?

"Tamam uzaklaş" dediğimde uzaklaşmadı.O uzaklaşmayınca alnımı kırıştırarak ona 'ne var' dercesine baktığımda bana çok dikkatli bakıyor çenesi geriliyordu.Ne oldu ki şimdi? Ardından ağzının içinden umarım ben haklı çıkmam diye homurdandı.

Ardından uzaklaştığında üzerimde oluşturduğu etki de azaldı.Çenesinde yeni çıkmış sakalları vardı. Bakışlarımı saçlarına çevirdiğimde buradan yumuşacık duruyordu.Saçları gür ve düzdü. Kahverengi saçlarını arkaya doğru yatırmış birkaç tane tel ise alnına düşüyordu. Benden uzaklaşsa da kahve gözleri bana bakmaya devam ediyordu.

Kazağımın kol ucunu sıyırmaya başladığında bakışları yumuşamış "Bu biraz acıtacak bana tutun" dedi fısıltıyla. Bana olan bakışlarında merhamet kırıntıları görmek istemiyordum. Şimdi neden onun bana merhametle bakan gözleri içimi rahatlatıyordu ?

Ben koltuğun kenarına tutunmaya devam ediyor koltuğun kumaşını tırnaklamaya başlamıştım.Nefes alış verişlerim sıklaştı.Gözlerime çok derinden bakıyordu.

Kazağım bir anda çekildi.

Kalbim tekledi,koltukta olan tırnaklarım onun koluna tutundu. Gözümden yaş aktı çığlık atarken. Gözkapaklarım birbirine tutundular.Etim bedenimden ayrıldı. Ruhum beni tanıyamadı. İdam sehpası ayağımın altından çekilip acılarım herkese ilan edildi. İdam sehpası gözkapaklarım, acılarım göz yaşlarımdı.İdam sebebim bir başkasının önünde ağlamamdı, gücümün tükendiğini bedenen haykırmamdı.

Acı bedenimdeydi, acı beni ben yaptı.Bana kim olduğumu hatırlattı.

Susayım diye dudaklarımı birbirine bastırdım, susayım diye dilimi ısırdım.Gözümden şakağıma doğru bir yaş aktı. Şimdiye kadar akan yaşım, beni bu raddeye getiren yaşım. Yıllarım...

Bir kol beni göğsüne hapsetti bir anda. Kokusunun bana tanıdık gelmesi beni sinirlendirdi. Bu yabancı adam beni yaka paça arabasına bindiren adamdı.İşte o an daha çok ağlamak istedim.Bir yabancının bana olan merhameti yalnızlığımı yüzüme vuruyordu. Alnım onun göğsüne dayalı, eli ise göğsünden kopmayayım diye saçlarımın üzerinden bana baskı uyguluyordu.

Kulağıma doğru eğildiğini hissettim, sıcak nefesi saçlarıma değerken "Geçti" dedi fısıltıyla. Geçmiş miydi? Bitmiş miydi tüm acılar?

Hayır.

Acı geçmedi, acı bitmedi.

Kolumdan bir sıcaklık yayıldı, sıcak bir sıvı kollarımdan bileğime doğru yol alıyordu.Titreyen elim onun kolundan omzuna oradan da göğsüne yol aldı.Avucumun ortasında kalp atışlarını duyumsadım.

Çok hızlı atıyordu.

Avcum kalbinin üzerine geldiğinde gerildiğini hissettim. Tüm bedenim onun koca cüssesinin arasında kayboluyordu.Bu haldeyken daha da küçüldüm kendi içimde.

İçimde binlerce odam vardı benim. Her odanın da bir kapısı. Bir kapı aralık kaldı,bu kapının adı kendime verdiğim sözlerimi tutamayışımdı, kendime olan inancımın yok oluşuydu.

Titreyen elimle onu göğsünden ittirdiğimde sakalları saçlarıma değmişti.Alnımı onun göğsünden kaldırmaya çalıştığımda elleri gevşedi.

Çektim alnımı ve ellerimi onun üzerinden. Birkaç saniye kendime gelmek için gözlerimi kapadım. Kolum ağırıyordu ama kalbimdeki ağrı en şiddetlisiydi. Nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım. Ondan ayrılıp titreyen iki avcumu yumruk yaptım.Kazağına bakıyor ama kazağı görmüyordum. Kendi nefes seslerimi duyuyor ancak kendi nefes seslerimi dinlemiyordum.

Titreyen kolumdaki kana çevirdim bakışlarımı. Kan, benim en aşina olduğum sıvı. Kan rengi,benim hayatımda en sevmediğim ikinci renk.Kan kokusu, her burnuma geldiğinde beni geçmişe götürüp ağzıma o metalik tadı veriyordu.Geçmiş geçmemişti.

"Ellerini temizlememiz gerekiyor" dediğinde bunu yapmasına müsaade etmeyecektim. Gözümden yaşlar akıyor ama ben ağlamıyordum. Boğazımda bir yumru var ama ben yutkunmuyordum.

Masanın üzerindeki ilk yardım kutusuna uzandım aniden.Kutuyu kucağımın üzerine koyup açtım. "Ne yapıyorsun-" dediğinde kanlı kolumun acısını umursamadan elimi kaldırıp "Sakın!" dediğimde gözlerim onun gözlerini buldu. Mavi irislerim onun kahve gözlerine tutunduğunda yüzü tuhaf bir şekil aldı.Kaşları çatılmış, iki kaşının arasında derin bir çukur oluşmuştu.

Kendimi iyileştirecek, karşımdaki adamla benimle olan derdini konuşacak ve buradan defolup gidecektim! Kimse ama hiçkimse beni yalancı merhametine malzeme yapıp da kendi vicdanını rahatlatamazdı. Kendi yaralarım varsa onu kendim temizleyecek ve kendim saracaktım.

İlk yardım kutusunun içinden kanımı temizlemek için biraz pamuk çıkardım.Pamuğu avucuma hapsedip şekil almasını sağladım.Pamuğu bileğime götürüp kanımı temizlemeye başladım.Bakışlarım bileğimin dört parmak kadar üstüne gittiğinde etinden sıyrılmış yeri gördüm.Ama yüzümdeki tepki değişmedi.Oluk oluk akan kanı gördüm ama tepkim yine de değişmedi.

Ardından bastıra bastıra sildim bileğime dökülen kanı. Temizlenmeliydi elim. Kan kokusundan, kan renginden, kan olan her şeyden arınmalıydı bileklerim. Daha da bastırdım pamuğu bileğime, pamuk kanı emiyor bileklerim kandan arınıyordu.

Kan olan pamuğu temiziyle değiştirmeye yeltendiğimde onun parmakları kucağımdaki ilk yardım çantasına uzandı ve bir hışımla çekildi üzerimden.

Ona sinirle bakarken onun hala kaşlarının çatık ve çenesinin gergin olduğunu gördüm ama o bana bakmıyor önündeki pamuk yığınından bir parça beyaz pamuğu eliyle koparıp şekil almasını sağladı. "Sana ne yapılmış bilmiyorum ama geçmişte yaşadıklarının cezasını kendine çektirme"dedi düz bir sesle.

Eli bileğime tutunduğunda bileğime akan kana pamuğu bastırdı.Bastırışı yumuşak ama bana yöneltilen bakışları çok sertti. "Sana yaşatılanları kendine çektirirsen en büyük zararı sen kendine vermiş olursun" dedi tok bir sesle.Ardından derin bir nefesi ciğerlerine çekerken yutkundu. Yutkunduğunda ademelması belli olup aşağı yukarı doğru hareket etti.

O beni nasıl anladı? Peki benim hakkımda söyledikleri doğru muydu? Ben en büyük zararı kendime mi veriyordum? Hayır. Benim tek dayanağım ve tek hedefim vardı şimdi. Ben hayata tutunmuştum ve yaşıyordum geçmişe inat. Ben geçmişe bağlı değil geçmişe inat yaşıyordum. O beni bilemez, göremez,anlayamazdı.

"Bana yaşatılanlara inat yaşıyorum ben, tıpkı şu an senin beni buraya zorla getirmene rağmen sana karşı gösterdiğim direniş gibi" dediğimde bileğime bastırdığı pamuk duraksamıştı,bunu hissetmiştim.

Biliyordu, benim çok haklı olduğumu biliyordu.

Dudağının kenarı kıvrıldı ve ben elimdeki sızıyı hissettim. Yüzüm acının izlerine kucak açtı. Ama ses etmedim ve sustum.Dudaklarımı birbirine bastırdım ve sustum. Dayandım. Çünkü susmak bana öğretilen yegane şeydi.Ama bu sefer susturulmadım ben kendim sessiz kalmayı tercih ettim.

Elindeki pamuğu siyah torbanın içine attı ve yeni bir pamuk için ilk yardım çantasına yöneldi. Pamuğu yine az önce yaptığı gibi avcuna şekil vererek parmağının ucuna getirdi. Bileğimden asıl yaranın olduğu yere doğru temizlemeye başladı elimdeki hala sıcaklığını hissettiğim kanı.

"Buradan çıktığımda yapacağım ilk şey seni bir polise şikayet etmek" dediğimde dudağının kenarı kıvrıldı. Kirlenen pamuğu kolumdan ayırırken bana çevirdi bakışlarını "Umarım haklı çıkar ve buradan da polise gidersin" dedi derin bir nefesi dudaklarından saldığında.

"O zaman polise ben kendi ellerimle götürürüm" bunu söylerken kucağında olan ilk yardım kutusunun iki yanından tutunmuş bana bakıyordu.

Bunu yapar mıydı gerçekten? Buraya geldiğimden beri bana ne düşmanıymışım gibi davranıyor ne de vücuduma zarar gelecek bir hareket sergiliyordu. Hatta vücudumda açılan yarayı bizzat kendi elleriyle temizliyordu şimdi.Sahi bunu neden yapıyordu? Beni görmezden gelip beni bir başıma bırakamaz mıydı?

Kolumdaki yarayı temizleyip üzerine tentürdiyot sürmeden önce bana bakmış ve sonra pamuğa bocaladığı tentürdiyotu yarama bastırmıştı. Ellerim anında yumruk şeklini almış ve gözlerim sertçe kapanmıştı.Dişlerimi birbirine bastırmaktan dişlerim kırılacaktı. Ben gözlerimi kaparken kolumda daha sonra bir serinlik hissetmiştim. Gözümü açtığımda başparmağı ve orta parmağıyla koluma yanık kremini sürüyordu. Bunu yaparken koluma çok hafifçe dokunuyor ve dairesel hareketlerle kremi sürüyordu.İşi bittiğinde kazağımın kolunu daha yukarı sıyırdı.Gazlı bezi dikkatli bir şekilde koluma yerleştirdi ve o bunu yaparken sıyırdığım kazağımın ucunu tutuyordum. Gazlı bezin üzerine bandı yapıştırırdı ve bakışlarını benim üzerime çevirdiğini hissettim.

Ben de ona bakınca "Birazdan burayı temizlemeleri için birilerini çağıracağım ve sen de yukarıya çıkıp üzerini değiştir" dediğinde başımı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım zira üzerim leş gibi kokuyordu. Ben yavaş bir şekilde ayağa kalkıp merdivenlere yöneldim. Merdivenlerin başında durduğumda bana arkamdan seslendi "İndiğinde her şeyi konuşmak için seni burada bekliyor olacağım" dedi.

Bölüm sonuuu





Continue Reading

You'll Also Like

356K 23.4K 26
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
420K 27.3K 24
17 yıl önce bir kötülük yapıldı, bu kötülük herkesin ruhunda unutulmayacak yaralar bıraktı. Yara alanlar, asıl yaralıya yeni yaralar açmayı umursama...
100K 2.7K 45
Arkadaşı tarafından para için ihanete uğrayan bir kızzın adama mahküm edilmesi ön izleme : 3.bölüm Helin ben çok özür dilerim pişman oldum gerçektenn...
1.3M 57.2K 29
Sait abi: Yanında ki o eli bir daha sana değdirirse Sait abi: O eli kırarım haberin olsun