Eleysa☁️ (Tamamlandı)

By bendenizyagmur

1.1M 79K 63.7K

O, kendi halinde yaşardı. Okuldan eve, evden antrenmanlarına giderdi. Gündüzleri normal biriydi. Sıradandı. O... More

Bölüm 1 ☁️ "Eleysa'nım."
Bölüm 2 ☁️ Uyursam Geçer Mi?
Bölüm 3 ☁️ Esmerim
Bölüm 4 ☁️ Unutturamam, Vazgeçirebilirim
Bölüm 5 ☁️ İki Gözümün Çiçe
Bölüm 6 ☁️ Yaman Bir Beyefendi
Bölüm 7 ☁️ Beni Unutma.
Bölüm 8 ☁️ Haave You Met Me?
Bölüm 9 ☁️ Oturur İçerim Tek Başıma.
Bölüm 10 ☁️ Ben De Yoluma Giderim
Bölüm 11 ☁️ Nefes Almak Gibi Bir Şey
Bölüm 12 ☁️ Aşk Nefrete Ne Yakınsın
Bölüm 13 ☁️ Aşka Yürek Gerek
Bölüm 14 ☁️ Racona Ters
Bölüm 15 ☁️ Aylar Olmuş
KARAKTERLER SORULARINIZI CEVAPLADI
Bölüm 16 ☁️ Gülümse
Bölüm 17 ☁️ Sevgili En İyi Dostum
Bölüm 18 ☁️ Ya İstanbul Hatırlamazsa?
Bölüm 19 ☁️ Flört?
Bölüm 20 ☁️ İyi Ki Varsın
Bölüm 21 ☁️ Beni İyi Etmeye Çalışan Biri Var
Bölüm 22 ☁️ Bal Kitap
Bölüm 23 ☁️ Sarışınlığımı Kıskandın!
Bölüm 24 ☁️ Her Yolum, Her Fikrim Sen
Bölüm 25 ☁️ Son Umut.
Bölüm 26 ☁️ Doğru Kişi?
Bölüm 27 ☁️ Niye Herkes Bu Kadar Ciddi?
Bölüm 28 ☁️ Esmer Bomba
Bölüm 29 ☁️ Eskiden Seven Kız
Bölüm 30 ☁️ Jr. Berkan
Instagram ☁️ Yalakalık Desen Var
Bölüm 31 ☁️ Nazar Duası
Bölüm 32 ☁️ Hiç.
Bölüm 33 ☁️ İkilem
Bölüm 34 ☁️ Çıkalım Bu Şehirden
Bölüm 35 ☁️ Acıdan Geçmeyen Şarkılar Biraz Eksiktir
Bölüm 36 ☁️ Ted Mosby Yıkıklığı
Bölüm 37 ☁️ Çaresiz.
Bölüm 38 ☁️ Kusura Bakma
Bölüm 39 ☁️ Veda
Bölüm 40 ☁️ Gözlük
Bölüm 41 ☁️ Kapanan Son Yara
Bölüm 42 ☁️ Ölmeye Yüz Tutmuş Bir Ruh
Bölüm 43 ☁️ "Ben Bunu Haketmedim."
Bölüm 44 ☁️ "Benim Eleysa'm..."
Bölüm 45 ☁️ Onu Çok Kırmışlar
Bölüm 46 ☁️ Yıldızlar
Bölüm 47 ☁️ Zehirli Bir Bal
Bölüm 48 ☁️ Eleysa'nın Anlamı...
Bölüm 49 ☁️ "Ben Eleysa."
Bölüm 50 ☁️ Elbet Bir Gün Buluşacağız
Bölüm 51 ☁️ Sana Ben Gerek
Bölüm 52 ☁️ Bir Sigara Dumanı
Bölüm 53 ☁️ Kızıl Bebişimin Minnoş Psikolojisi
Bölüm 54 ☁️ Ben Adam Olmam
Bölüm 55 ☁️ "Haberi Olmazdı,"
Bölüm 56 ☁️ Sana Angara'yı Yakarım
Bölüm 57 ☁️ "Televizyon Sesi Gelmiyor."
Bölüm 58 ☁️ Enkaz
Bölüm 59 ☁️ Seni Dert Etmeler
Bölüm 60 ☁️ Çıkışa Gel Adamsan
Bölüm 61 ☁️ Savaş Sözü
Bölüm 62 ☁️ İncinmesin Kanatların
Bölüm 63 ☁️ Baba Mı?
Bölüm 64 ☁️ Suç Ortağım
Bölüm 65 ☁️ İsmi Lazım Değil
Bölüm 66 ☁️ "Onun Her Şeyi Benim."
Bölüm 67 ☁️ Çukur
Bölüm 68 ☁️ "Baba"
Bölüm 69 ☁️ Gang Of Berkan Brides
Instagram/Texting Özel Bölüm☁️
Bölüm 70 ☁️ Eskisi Gibi
Bölüm 71 ☁️ Ağır Bulut
okumadan geçmeyinV3
YENİ HİKAYE-duyurumsu bişiler
Özel Bölüm 1 ☁️ Çay Harareti Alır
Özel Bölüm 2 ☁️ Bilir O Beni (1MİLYON OLMUSUZ?)

Final☁️

11.6K 1K 1K
By bendenizyagmur

Ayağımın hemen ucunda duran topun aradığı yeri bulması resmen bana bağlıydı. Önümdeki rakipten kurtulmalı,açıyı ayarlamalı ve doğru anda doğru noktaya göndermeliydim.

Hayat da bir bakıma böyle değil miydi zaten?Farkında olmasak da hayatımızda ya yönlendirilen top oluyorduk ya da o topa yön veren kişi. Hiçbir zaman yönlendirilen top olmamıştım. Aklım yetene kadar topu nasıl yönlendirmem gerektiği öğretilmişti bana, ailem tarafından. Sonrasında ise iplerin çoğunu elime vermişlerdi.

Maç bitene kadar vereceğim yanlış ya da doğru tüm kararların arkasında duracaklarını söylemişlerdi; top auta çıkabilir ya da gol olabilirdi. Onlar yalnız neyin daha doğru olduğunu söylemiş ve gerisini bana bırakmışlardı. Onlara minnettardım. Eğer ailemizi seçme şansımız verilseydi şüphesiz yine onları seçerdim.

"Cefa!" Takım arkadaşımın sesini duyduğum anda topu gönderebileceğim kişilere bakınmayı kesip ona doğru yuvarladım. Rakibe kaptırmadan ustaca kaleye doğru sürmeye başladı topu. Taraftarların sesleri beynimin içinde yankılanıyordu. Önceki maç şampiyonluğu ilan etmiştik zaten ama yine de bu çıktığım ilk maç olduğu için fazlasıyla gergindim.

Pas attığım oyuncu topu tekrar bana yolladığında birkaç metre ilerleyebildim. Kaleye şut çekecek olsam da fazla uzak olduğu için onunla vakit kaybetmeyip sağ kanata doğru sürdüm topu. Sonunda kalenin önünde gördüm beyaz formalı takım arkadaşıma bir orta açtım. Top tam ayak ucuna düştü ve sert bir şut çekti kaleye. Kalenin üst direğine çarpıp geri dönen topu rakip takım oyuncusu gelişigüzel vurarak sahadan çıkardı. Kornere gitmişti top, iyiydi ama güzel paslar atmıştık, önemli bir pozisyondu keşke gol olsaydı.

Hepimiz karışık bir şekilde kalenin önüne dizildik. Takım arkadaşım korner noktasında düdük sesini bekliyordu. Hazır olduğumuzu anlayan hakem düdüğünü çaldı ve korner kullanıldı. Havadaki topun benim bir buçuk metre kadar üzerimden geçeceğini anlayarak beni tutan rakipten kurtulup tüm gücümle havaya sıçradım. Alnımın topla buluştuğunu hissettim, bende bıraktığı saniyelik acının hemen ardından kaleye yönlendirdim onu ve her şey bir saniye içinde gerçekleşti. Kaleci topu tutamadı. Ağların havalandığını gördüm, taraftarların güçlü sesini... Şok içinde saha kenarındaki babama baktım. Takım arkadaşlarım bana sarılıyorlardı. Babamın dolu gözleri beni kendime getirdi. Gol atmıştım!

Takım arkadaşlarımın tebriklerini kabul ettikten hemen sonra babama koştum. Beni ben yapan adama... Bu golün arkasında en büyük yardımı dokunan kişiye koştum. Sıkı sıkı sarıldım babama.

"Gol attım baba," diyebildim. Babam sırtımı sıvazladı. "Aferin sana oğlum benim, gurur duyuyorum seninle."

Babamla ayrıldığımızda annemin tribünlere yaslanıp bana seslendiğini gördüm. Deli gibi ağlıyordu. Bu haline gülüp ona doğru koştum. Sarılmak için fazla uzak olduğumuz için annem elini iki yanağıma koyup alnımı öptü ve geri çekildi. Maça dönmek zorunda olduğum için sahaya koşturdum ama maç bitince sağlam bir kutlama yapacağımıza emin olmuştum. Çıktığım ilk resmi maçta gol atmıştım, tıpkı babam gibi. Güzel bir kutlamayı tabii ki haketmiştim. Ayrıca, şampiyonduk lan!

Maçın kalanı sakin geçti, genelde defansta kaldık ve atakları engelledik. Hakem bitiş düdüğünü çaldığı anda bir kaos ortamı olmuştu. Deli gibi sevinen taraftarlar, futbolcular... Ben onların arasına karışmayıp elime verilen şampiyonluk tişörtüyle üzerimdeki sırılsıklam olmuş formayı değiştirdim. Evet, biraz iğrençti.

Teknik direktörümüzle tebrikleştikten sonra babamı aradı gözlerim. Annemin sahaya inmesine yardım ediyordu. Herkes şampiyonluğu kutlarken, belli ki babam anneme koşturmuştu bitiş düdüğüyle birlikte. Onun şampiyonluğu da annemdi işte. Fanatik bir taraftardı babam, özellikle tuttuğu takım annemse. Beşiktaş onlar için çok özeldi, bunu dünya alem biliyordu ancak ikisi de artık Beşiktaş'a değil birbirlerine tutulmuşlardı.

Gülümseyerek Balın'a baktım. Dolu gözleriyle beni izliyordu, ıslak kıvrık kirpiklerinden öpmek istedim onu. Ben de tıpkı babam gibi, Beşiktaş'a değil karşımda benim başarımla ağlayan kadına fanatik olmak istedim.

Oldum da.

Balın'ın yanına ulaşamadan annem çevirdi önümü. "Annem benim, aferin sana." Annem bana sıkı sıkı sarılıp öperken güldüm. "Bir şey yapmadım ki anne, şampiyon olmuştuk zaten."

"Sus bakayım."

O sırada şampiyonluk tişörtlerinden birini üzerine geçiren Feda, elindeki bayrağı sallayarak takım arkadaşlarımın arasına karışmıştı bile. Sefa da bu anları kameraya çekiyordu. Ben de kutlama isteğiyle doldum, ama önce Balım'ın yanına gittim. Ona doğru koşturduğumu görünce aceleyle eğildi tribünlerden. İki yanağından tutup dudaklarına kısa bir öpücük bıraktım ve elimdeki formayı eline tutuşturdum. "Ben bir şampiyonluğu kutlayıp geliyorum Balım," dedikten sonra sahaya koşturdum yine. Takım arkadaşlarımın arasına karışırken aklım çocukluğuma gidiyordu. Biz çocukken de iki-üç tane şampiyonluk yaşamıştık bu sahada. Hepsinde de ordan oraya koşturmuş, neden sevindiğimizi bilmesek de sevinmiştik. Çocukluk işte... Ama şimdi öyle değildi. Hala oradan oraya koşturup deli gibi sevinme dürtüsü vardı içimde ve bu kez neden sevindiğimi biliyordum. Taraftar olarak şampiyon olmak güzeldi elbette, ama takımın bir parçası olarak bu duyguyu tatmak... Yemin ederim kelimelerim yetmiyor. Anlatamıyorum size kendimi. Neyse, boşverelim.

"LAY-LAY-LAY-LAAAY! OOO ŞAMPİYOOON!"

Böyle dakikalarca bağırdık, çağırdık, tüm stresimizi attık. Anonsun hemen ardından standlar getirilmeye başlandı. Kupa töreni için bir sahne kurulacaktı. Törene kadar saldılar bizi. Takım arkadaşlarımdan ayrılıp Balım'ın yanına gideceğim sırada Feda kesti önümü, nefes nefeseydi. "Kanka dur," derin bir-iki nefes alınca nihayet konuşabilecek durumdaydı. "Babam bir plan yapmış."

"Ne planı? Ne zaman yapmış?"

"Bugün annemle babamın evlilik yıldönümü, biliyorsun."

"Evet, çıkışta kutlayacağız sanıyordum." Her yıl hep birlikte güzel bir yemek yiyerek kutlardık evlilik yıldönümlerini. Sonrasında onlar birkaç günlük bir tatile çıkarlardı. Rutin olmuştu artık.

"Öyle değil işte. Taraftarlara pankartlar dağıttırmış. Kupa töreni bitince birkaç sürprizi varmış. Çok heyecanlandım lan." Babam her zaman hanımcı ve romantik olan o tiplerdendi. Biz de onun yüzünden hanımcı olup çıkmıştık, bunu en iyi siz bilirsiniz zaten. Kendi adıma konuşacak olursam, şikayetçi değildim.

"Konuşuruz babamla. Ben bir manitamın yanına gideceğim."

"Tamam kanka. Meray! Salsana görevlileri aşkım, kupayı sen kaldıramazsın!" Feda'nın benden uzaklaştıkça azalan sesine kahkaha atarak Balın'ın oturduğu tribüne adımladım.

Bugün herkes buradaydı. Cenk Amcam ve ailesi, Necip Amcam ve ailesi, Oğuzhan Amcam ve Ailesi... Can Dayım'lar bile buradaydı! Hatta bombaya hazır mısınız? Nazlı Yengem maçtan önce bana okunmuş prinç yutturmuştu, şu an İlhan Dayımla birlikte tribünde bebek avutuyorlardı. İkinci çocuklarını yapmışlardı birkaç ay öncesinde. Bu maç için kalkıp İzmir'den gelmiş olmalarına çok sevinmiştik. Onları epeydir görmüyordum, çok özlemiştim. Kalabalık ailemiz neredeyse tüm tribünü doldurmuştu. Balın... Balın da onların arasındaydı. Kalabalık ailemin en nadide parçasıydı o. Kırgın kalbini alıp kendi kalbimin yerine koymuştum, o acısını hissetmesin diye.

Tribüne yaklaşınca göz göze geldik. Üzerine benim formamı geçirmişti, yeşil gözleri heyecanla parlıyordu. Gülerek elimle gel işaret yaptım. Elindekileri yanında oturan Esen'e emanet ettikten sonra bana daha yakın olabilmrk için az önceki gibi iyice yaklaştı tribünle sahayı ayıran trabzanlara. Eğilmesinden fırsat bilerek belinden tuttuğum gibi sahaya indirdim onu. Gülerek sıkı sıkı sarılırken o şaşkındı. "Manyak mısın, ne yapıyorsun? Ay ayıp olacak, geri çıkar beni."

"Hayır, yanımda kal," dedim çocuk gibi ve geri çekilip alnını öptüm. "Ben seninle şampiyon olmak istiyorum."

"Oldun zaten." Hafif bir parlatıcı sürdüğü dudakları, heyecandan kızarmış yanakları, kıvrık kirpiklerinin çevrelediği yemyeşil gözleri... Gördüğüm en güzel yüze sahipti Balın. Çünkü aşıktım. Birbirimizi pislik içinde bir bataklıktayken bulmuş olsak da, ilk gördüğüm andan itibaren Balın benim hayatımın en güzeliydi, en özeliydi.

"Sayende. Sen olmasan... Takımda bile olmayacaktım belki de Balın. Şimdi şu halime bir bak. Beşiktaş'la şampiyonluk kutluyorum. Teşekkür ederim bana bu mutluluğu verdiğin için." Bu dediklerimden sonra Balın'ın gözleri dolunca gülerek kolumu omzuna attım ve başını göğsüme yaslayıp saçlarını öptüm. O sırada arkasında bir kameramanla birlikte bize yaklaşan spikeri gördüm. Balın da farkedince göğsümden çekilip gitmeye yeltendi, kolumu çekmeyerek onu durdurdum. Şimdi kadrajdan çıksa ayıp olurdu.

"Merhaba Jr. Berkan," diyerek güldü spiker. Güldüm ben de. "Merhaba abi."

"Biz ilk şampiyonluğunu kutlamaya gelmiştik ama sen kutluyorsun zaten." Balın'a bakıp imayla konuşmasına karşın Balın utandı. "Öyle oldu abi."

"Çıktığın ilk maçı şampiyon olarak bitirdin, bu gerçekten zor bit tesadüf. Düşüncelerini alabilir miyiz?"

"Çok mutluyum tabii ki. Herkese nasip olmaz, şansıma böyle oldu. Çocukluğumdan beri birçok kez Beşiktaş'ımın şampiyonluğuna şahit oldum, her şampiyonluğu da bu sahada kutladım ancak şimdi takımın bir parçası olarak bunu kutlamış olmak benim için daha özel oldu."

"Taraftar seni çok seviyor, onlara söylemek istediğin bir şeyler var mı?"

Kameraya bakıp gülümsedim. "Önümüzdeki sezon elimden gelenin fazlasını koyacağım bu sahaya. Bana güvensinler, ben de onlara güveniyorum. Sıradaki şampiyonluk yine bizim olacak. En büyük Beşiktaş!"

Spiker de coşkulu bir karşılık verdikten sonra Balın'a baktı tekrar. "Sizin de düşüncelerinizi alabilir miyim Küçük Hanım?"

Kamera birden ona dönünce far görmüş tavşan gibi kalmıştı kız. Böyle emrivaki yaptığı için spikere ayar olsam da canlı yayında olduğu için sesimi çıkarmadım. Balında kısa sürede toparlandı zaten.

"Onun adına çok mutluyum tabii ki, gurur duyuyorum. Bu takıma çıkabilmek için çok çabaladı, çok ter döktü. Beşiktaş onun için çok değerli." Balın bana bakıp gülümserken spiker teşekkür ederek yanımızdan uzaklaşmıştı. Ben de Balın'a baktım. "Beşiktaş benim için değerli, elbette. Ama en az onun kadar değerli birisi var hayatımda."

"Kimmiş o?" Dedi eğlenceli bir şekilde. Eğilip yanaklarını öptüm. "Kızıl saçlı, biraz entel dantel, özünde delinin önde gideni olan kızın biri işte. Tanımazsın."

Balın kıkırdarak benden bir adım uzaklaştı. "Sahne kuruldu. Hadi git."

"Sen Feda'ların yanında dur, tamam mı? Çıkma tribüne tekrar." Balın hafifçe başını salladı dediklerime. "Zırlayarak seni videoya alıyor olacağım."

"Ağladığın anda yanında biterim." Dedim kararlı bir şekilde. Mutluluktan dahi olsa bir süre ağlaması yasaktı. Önümüzdeki beş-on yıl kadar... O mezarlıkta Balın'ı ağlarken gördüğüm günden beri gözyaşları benim en değerli hazinem olmuştu. Onda korunması gereken bir hazine...

"Git hadi!" Beni yanından kovduğunda el mecbur diğer takım arkadaşlarımın yanına gittim. Kulüp başkanı ve teknik direktörümüz konuşma yaptıktan sonra teker teker isimlerimiz söylenmeye başlandı. Teknik kadroya, sağlık ekibine hızlıca madalyaları teslim edildikten sonra futbolcular anons edilmeye başlandı.

"Cefa Berkan!" İsmimi duyar duymaz gülümseyerek sahneye çıktım ve bir elimle madalyamı alırken diğer elimle de başkanla tokalaştım. Karşılıklı tebrikleştikten sonra bize belirledikleri alana gittim. Birazdan kupa kaldıracaktık burada. Bazı takım arkadaşlarım çocuklarıyla çıkmışlardı sahneye, onlarla eğleniyorlardı. Bazıları da kendi aralarında karşılıklı bir şekilde statta çalan şarkıya ritim tutarak dans ediyorlardı. Onları izlerken eğlenmiyor değildim, komik çocuklardı. Şey, takımın en küçüklerinden biri olarak onlara çocuk demem ne kadar mantıklı bilemiyorum.

"Evet, şampiyon Beşiktaş'ımızın şampiyonluk kupasını sahaya davet ediyorum. Kupamızı ait olduğu ellere teslim edelim, arkadaşlar."

Stat yıkılacak sandım. Kupayı taşıyan iki kişi yeşil çimlere ayak bastığı anda büyük bir uğultu oldu, taraftarlar delirmiş gibiydi. Neyse ki İnönü bunlara alışkındı, hiçbir şey olmazdı.

Kupayı kaptanlarımız taşıdı yanımıza, babam ve ben en önde onları bekledik. Bize ulaştıkları anda bir elden kupayı kavradık. Geri sayımı yaptık ve kupayı havalandırdık. Olması gerektiği ellerde, olması gerektiği atmosferde, olması gerektiği tezahüratlarla birlikte gökyüzüne uzandı şampiyonluk kupamız. Müzemize giren şerefli sayısız kupadan biriydi işte.

Biz kupayı kaldırdıktan sonra babam eski takım arkadaşları olan Cenk, Oğuzhan, Atiba ve Necip Amcamları sahaya davet etti. Aralarına annem de katıldı. Kupayı bir kez de onlar havalandırdı. Yıllar geçse de hala Beşiktaş taraftarı için çok değerli isimlerdi en nihayetinde.

Kupa töreni bittikten sonra canlı yayından çıkan spikerler sahadan uzaklaşmaya başladılar. Futbolcuların çoğu da ailesinin yanına gitti. Taraftarla başbaşa kalmıştık biz de. Babamın yanıma geldiğini gördüm.

"Kardeşlerini al, sahanın şu tarafına gidin." Anneme yapacağı sürpriz içindi muhtemelen. Gülerek başımla onayladım ve bizim çocukların yanına gittim. Arkası dönük Meray'la hararetli hararetli bir şekilde konuşan kızılımın boynuna kolumu sarıp eğildim ve yanağından öptüm. "Babam sürprizi ayarlıyor, şu tarafa dizilin dedi," diyerek babamın gösterdiği tarafı işaret ettim. Asel heyecanlı bir şekilde yerinde sallandı. "Çok heyecanlandım, hadi gidelim bir an önce."

Onlar önde ben ve Balın arkada yürümeye başladık. Yorgundum ama tatlı bir yorgunluktu bu. Gecenin sonunu hayal ederek sevgilimin mis kokusunu içime çektim. Karavanın küçük banyosunda güzel bir duş aldıktan hemen sonra, loş sarı ışığın aydınlattığı yatakta sımsıkı sarılarak uyuyakalacaktık ikimiz de.

Onunla sarılıp uyurken, ya da başbaşa herhangi bir şey yapıyorken istemsizce bir cinsel çekim duyuyordum ona karşı. Ama henüz zamanı olmadığını biliyordum. Bu şeylerin karşılıklı olması gerekiyordu. Hatta öyle olmak zorundaydı. Balın da bunu belli etmezdi aslında, ben de öyle. Sonsuza kadar sarılıp uyurduk artık iki salak.

Hepimiz amcamların oturduğu tribünüm önünde toplandık. O sırada bacağıma dolanan küçük ellerle başımu eğdim. Beril, sırtında ŞAMPİYON CEFOŞ yazan minik formasıyla bana sırıtıyordu alttan alttan. Balın'ı bırakıp kahkaha atarak eğildim ve ailemizin minik kartaliçesini kucakladım.

"Formasına bak!" Dedim Balın'a. Balın gülerek parmak uçlarında yükseldi ve Beril'i şapır şupur öptü. "Biliyorum, Deniz Reis'le birlikte yaptırdık. Can Abi'nin kızında da 'Şampiyon Emir Reis' yazan bir forma var."

Balın'ın sözleri tamamlanır tamamlanmaz tüm stadın ışıkları söndü bir anda. Ben etrafıma bakınırken Balın'ın elini elime sardığını hissettim. Bir adım gerime, arkama geçmişti. Karanlıktan korkuyordu çünkü. Bu yüzden her gece karavanının sarı loş ledleri yanardı.

Taraftarın uğultusuyla birlikte bir ışık yandı sadece, o da sadece annemle babama vuruyordu. Annem meraklı bakışlarla bir etrafa bir babama bakıyordu.

Babam annemin iki elinden de kavrayıp gülümsedi. Taraftar da duyabilsin diye yakasına bir mikrofon takmıştı, o da stadın ses sistemine bağlıydı.

"Merhaba," dedi babam. Annem şaşkınlıkla gülümsedi. "Merhaba?"

"Bugün bunu burada yapmam bencilce mi, emin değilim. Bu yüzden şampiyonluğu kutlamak isteyen taraftarlar çıkabilirler. Kalmak isteyenleri ise uzun süre kutlamalardan etmeyeceğim, elimden geldiğince kısa tutmaya çalışacağım." Diye kısa bir açıklama yaptıktan sonra anneme baktı, aşkla. Hep öyle bakardı. Babam en güzel anneme bakardı.

"Seninle çok ani ve garip bir şekilde tanıştık, bu hikayeyi anlatmaktan asla bıkmayacağım ama şimdi ona girmek istemiyorum. Seni 20'li yaşlarımın başında tanıdım, şimdi 40'lı yaşlarımın ortalarındayım. 20 küsür yılı devirdik seninle, Deniz Gözlüm. Kanı kaynayan, serseri bir delikanlıyken de hayatıma giren en değerli şey olduğunu biliyordum. Şimdi yaşlandım, boyum kadar üç çocuğum var ve hala aynı şeyi düşünüyorum. Bana bir insanın bir insana verebileceği en güzel hayatı verdin. Sana minnettarım." Annemin sessizce ağladığını gördüm. Bu görüntüyü beynime kazıdım, tam da babam anneme aşkla bakıp annem de bu bakışlar altında gözyaşları dökerken... Bir fotoğraf karesi gibi depoladım beynimin en güzel yerine.

"Seninle sevgiliyken hiç kolay şeyler yaşamadık. Birlikte çok pişmanlığımız oldu, çok badireler atlattık. Canını çok yaktım, canımı çok yaktın. Bu hayatta canımı bu denli yakabilecek tek kişisin ve ben bundan şikayetçi değilim, olma gibi bir lüksüm de yok. Varsın o can senin güzel gözlerin için yansın. En çok senin için yansın, en çok sana yansın. "

Babam annemin ellerinden birini bırakıp kadının yanaklarındaki gözyaşlarını sildi.

"Her şeye rağmen, her zorluğa rağmen evlendik seninle. Her gece sana sarılarak uyumak... Şüphesiz dünyanın en şanslı adamıyım. Çok zaman geçmeden aramıza üç küçük bebek girdi. Ne sana anne olmak öğretildi, ne de bana baba olmak. Çok korktuk. Ama biliyor musun Deniz, biz çok iyi birer anne-baba olduk." İkisinin gözleri de bir anlık bize döndü. Feda ve Meray baş başa vermiş ağlıyorlardı, Sefa çimlere bağdaş kurmuş eli yanaklarına izliyordu onları hayran hayran. Ben ise bir elim sevdiğim kadında bir elim ailemizin en küçük üyesinde öylece izliyordum onları.

"İkimizi de çok yıpratan bir ayrılıktan sonra bir kitap okumuştun bana, henüz sevgili olduğumuz yıllarda. Kanser olup vefat eden bir adamın, sevgilisine bıraktığı uzun bir mektup... Sanki hissetmiş gibi, yıllar önceden o mektubu okuyup her şeye hazırlıklı olmamız gerektiğinden bahsetmiştin. Ben hazırlıklı olamadım Deniz, çünkü konu sen olunca elim hep ayağıma dolanır, biliyorsun." Babam hafifçe güldü. Stadda çıt çıkmıyordu, herkes babamı dinliyordu. Yarıdan çoğu da boşalmıştı zaten gördüğüm kadarıyla.

"Sen kanseri yenecek kadar güçlü bir kadındın, ben senin gitme ihtimalini düşündükçe kafayı yiyen güçsüz bir adam... İyi ki yendin, çünkü ben senin olmadığın bir hayatta kendimi hayal edemiyorum. İyi ki varsın, çünkü ben seninle tanışmadığım bir hayattan nasıl tat alırdım bilmiyorum. Her şey için teşekkür ederim. Bana sevgili olmayı, sevmeyi, sevilmeyi, hayatı ve en önemlisi baba olmayı öğrettiğin için teşekkür ederim." Babam tek dizini çimene yaslayarak annemin önüne çöktü. Birazdan evlenme teklifi edecek heyecanlı bir aşıktan farksızdı.

"Benimle yaşlandığın için teşekkür ederim, Deniz." Annemin elinin üzerine uzun bir öpücük bıraktı. O sırada ben de babamın son cümlesini düşünüyordum. Dolu gözlerle, heyecandan titreyen bir ses tonuyla sevdiği kadının önüne diz çökmüş teşekkür eden bir adam. Onunla yaşlandığı için teşekkür ediyor... O adam benim babam, bu hissi tarif etmek çok zor. Hayatta bu noktaya gelebilecek miydik bir gün? Aşık olduğumuz kadınla ya da adamla yılları devirdikten sonra önüne diz çöküp yaşlandığımız için teşekkür edebilecek miydik? Böyle bir aşk herkese nasip olur muydu? Ben bir gün... Gökyüzünün şahitliğinde Balın'a benimle hayatını geçirdiği için ona minnetar olduğumu söyleyebilecek miydim?

Başımı eğip gözyaşlarından omzumu sırılsıklam yapan güzel kadına baktım. "Sana bir gün ben de teşekkür edeceğim," diye fısıldadım. Balın yaşlı gözlerini bana çevirdi. "Hayatımın dönüm noktası olduğun için, hikayende bana da yer verdiğin için."

"Bu benim hikayem değil, bizim hikayemiz Cefa," dedi o da sessizce. Kendimden emin bir şekilde başımı iki yana salladım. "Bu hikayenin esas karakteri başından beri sendin, sen beni sevdiğin için bu hikayede ben de varım."

Balın'la birkaç saniye sessice bakıştıktan sonra elini daha sıkı tutup başımı başına yasladım.

"Biz seninle aşkımıza hep Beşiktaş'ı şahit tuttuk. Beşiktaş kadar sevdik, Beşiktaş kadar özledik... Şimdi yine onun şahitliğinde sana bu sözleri bir kez daha söylemek istedim, o yüzden bu tantana. Yirmi yıl önce bu sahada, taraftarımızın gözü önünde karar verdik hayatımızı birleştirmeye. Bir kez daha onların huzurunda, Beşiktaş şahitliğinde... Benimle evlendiğin için teşekkür ederim, Deniz Berkan. Soyadıma, bana, yüreğime, bu taraftara en çok yakışan isimsin. Seni çok seviyorum... Beşiktaş'ın da ötesinde."

Konuşurken aynı zamanda bir yüzük çıkarmıştı babam, annemin parmağına geçirmişti. Cümlesi bitip de ışıklar yandığı anda büyük bir gürüldü koptu. Taraftar alkışlıyor, ıslık çalıyordu. Babam da gülerek ayağa kalktı. Annem ağlaya ağlaya öptü babamı, sonra da sımsıkı sarıldılar.

Onların ağlaşarak sarılması bir kenarda dursun, statta kalan taraftarlar pankart açmışlardı. Pankartlara bir göz attım. Annemin ve bizlerin olduğu eski pankartlardı bunlar.

DÜNYANIN EN GÜÇLÜ YENGESİ,
ARAMIZA TEKRAR HOŞGELDİN.

KANSERİ BİLE MAĞLUP EDEN EN KARTALİÇE YENGEMİZ!

Annemin kanseri atlattığını öğrendikten sonra hazırladıkları pankartlardı bunlar.

KORKUTMAZ BİZLERİ MUSALLA TAŞI,
BİZ GELİN İSTİYORUZ DENİZ BERKAN'I.

Babam anneme evlenme teklif ederken açtıkları pankarttı bu da. Oha. Eskisi değildir, değil mi? Aynısından bir tane daha yapmışlardır herhalde.

SAHADA ÇOK CEFA ÇEKTİK, TRİBÜNDE FEDA DEDİK. DENİZLERDE SEFASINI SÜRDÜK. HER ŞEY İÇİN TEŞEKKÜRLER BERKAN AİLESİ.

Bu pankartı ilk kez görmüştüm. Gülümsedim kocaman. Beşiktaş taraftarı başka taraftardı. Birkaç çürük olsa da kemik tayfa gerçekten şartsız koşulsuz seviyordu bizi. Doğduğumdan beri buna birçok kez şahit olmuştum. O yüzden onlara borçlu hissediyordum.

"Ama ben her şeyden önce," diye tekrar konuşmaya başladı babam. Annemin omzuna sarılıydı tek kolu. "Sizlere teşekkür etmek istiyorum." Tribünlere bakıyordu. Onlar da sessizleşip babamı dinlemeye başladılar yine.

"Aranızda bizi yirmi yıldır tanıyanlar vardır. Birlikte büyüdük, birlikte büyüttük Beşiktaş'ımızı. Beşiktaş elbette en büyüktür, en değerlidir. Daha iyi yerlere gelelim diye çok çalıştık, çabaladık. Siz olmasaydınız bugün beşinci yıldıza bu denli yaklaşmış olmayacaktık, buna eminim. Her anımıza şahit olduğunuz, yanımızda olduğunuzu hissettirdiğiniz ve Deniz'e bu yaptıklarımda bana yardım ettiğiniz teşekkürler," dedi sonunda gülerek. "ŞAMPİYON BEŞİKTAŞ!"

Taraftarlar tekrardan ayaklanıp tezahüratlara ve ıslıklara başladığında Beril elimi bırakıp koşa koşa annemlerin yanına gitti ve ikisine birden sarıldı. Ben de biraz geri çekilip Balın'a baktım. Gözleri sırılsıklam ailemi izliyordu.

"Balın! Neden bu kadar ağladın?"

Kirpiklerine sürdüğü rimel belli belirsiz gözünün çevresinde dağılmıştı. Elleri titriyordu. Onu daha önce daha kötü durumda görmüştüm, ama her seferinde şu gözyaşlatı canımı yakıyordu. Mutluluktan döküyor olsa bile...

Kimsenin dikkatinin bizde olmadığından emin olana kadar etrafa baktım ve Balın'ın elini daha sıkı tutarak stadın içine soktum. Tuvaletlerin olduğu kısma götürdüm ve boş bir tuvalete soktum.

"Güzelim... Şimdi başbaşayız. Biraz sakin ol. Yüzünü yıkamak ister misin?" Balın elini elimden çekip aynaya baktı ve gözlerinin altını biraz toparladı.

"Neden bu kadar ağladın?"

"Ben sadece..." Diye mırıldandı çatlak bir ses tonuyla. "Bilmiyorum, fazla güzellerdi."

"Sadece bu olduğuna emin misin?" Ben onu hep anlardım. Başlarda çözmek biraz zor olsa da, kızı tanıdıkça hangi olaylarda nasıl tepkiler vereceğini biliyordum.

"Cefa..." birkaç adım atıp yanına gittim. İki elimi yanaklarına yaslayarak eğildim, yüzlerimizi eşit konuma getirdim.

"Söyle aşkım."

"Ben annemle babamı çok özledim."

Söylerken sesi boğuklaşmış, gözleri yine dolmuştu. Yüzünün kaskatı kesildiğini hissettim. Onun canının acısını hissettiğim anda buz kesmiştim resmen. Benim annem ve babam şu an o sahada yirmi küsür yıllık evliliklerini kutluyorken onun ailesi... Nerede olduklarını bile bilmiyorduk.

Ölümü hissettim. Hayatın kanunu bu. Doğar, büyür ve ölürüz. Büyüme kısmı ise biraz çetrefilli tabii. Zira birkaç haftalıkken de yumabiliriz gözlerimizi bir daha açılmamak üzere, yüz yaşında da. Sonrası hakkında yeryüzündeki hiç kimsenin bir fikri yoktu. Sırf biraz içimizi rahatlatmak ve bir hayat amacı bulmak için çeşitli dinlere inanıyorduk bir çoğumuz. Cennet ya da cehenneme gidecektik, belki de yok olacaktık. Belki reenkarnasyon gerçekti, belki yüzüncü yaşamımızdaydık ve gelme amacımız uğruna savaşıyorduk. Milyonlarca ihtimal daha vardı. Bu yüzden ölüm beni korkutuyordu. Çünkü ne olacağı belirsizdi.

Ölüm acısı da tam bununla alakalıydı aslında. En yakınlarımız hayata gözlerini kapatıyordu ve o gözler nerede açılıyor bilmiyorduk. Açılıyor muydu, onu da bilmiyorduk. Sadece artık göremeyeceğimiz, dokunamayacağımız bir yerlere gidiyorlardı. Belki de yok oluyorlardı. Gittikleri yerden ve hayatımızın sonunda kavuşacağımızdan emin olsak ölüm bu kadar acı ve korkutucu olmazdı belki de.

"Çok özür dilerim, hiç sırası değil biliyorum. Bunu sonra konuşuruz." Balın ellerimin arasından kurtulup yüzünü tekrar temizlemeye başladığında başımı iki yana salladım.

"Bekle." Dedim kesin bir dille ve tuvaletten çıkıp koşa koşa sahaya gittim. Yavaştan içeri girmeye başlıyorlardı, kutlama yapacağımız mekana geçeceklerdi. Bizsiz.

"Feda!" Diye seslendim. Feda Sefa ile konuşmayı bırakıp bana döndü. "Arabanın anahtarını vermen lazım."

"Lan ne oldu? Betin benzin atmış resmen." Sefa endişeli bir şekilde konuştuğunda başımı iki yana salladım. "Sorun yok. Balın'la ufak bir işimiz var, sonra size katılacağız ama arabanın anahtarı lazım."

Benim arabayı Feda almıştı bugün, malum çok kalabalıktık.

"Al kardeşim, bizi haberdar et. Dikkatli kullan." Ne haldeysem artık, ikisi de endişelenmişti. Onları geçiştirerek tribüne koşup Esen'den kızın çantasını aldım. Ardından Balın'ın yanına gittim. Koridorda beni bekliyordu. Yüzünü temizlemişti. Ağladığını kimse anlamazdı, ben hariç. Gözünden tek damla düşse hissederdim, bilirdim.

Elini kavradığım gibi otopark çıkışına yürümeye başladım. "Cefa! Ne yapıyorsun? Nereye gidiyoruz? Otopark çıkışı değil mi orası? Terli terli dışarı çıkarsan seni mahvederim!" Söylenmesine aldırmadan otoparka indirdim onu ve arabanın kapısını açarak elini bıraktım.

"Nereye gidiyoruz? Cefa, içeride söylediğimi unut lütfen. Herkes bizi bekliyor, kutlama yapacağız daha unuttun mu?"

"Kutlamaya gideceğiz. Ya da gitmeyiz, bilmiyorum Balın. Ama içeride söylediğin şey öylesine değildi. Bana ilk kez böyle bir cümle kurdun sen, bunu gözlerinden anlıyordum ama duymak... Balın, bin lütfen."

Balın ısrarlarıma dayanamayarak oturdu ve söylenerek kemerini bağladı. Ben de yanına yerleştiğim gibi arabayı çalıştırdım.

Şampiyonluk kutlamalarından dolayı ana yollar ağzına kadar doluydu. Bunu tahmin ederek bildiğim ara yollardan gitmeye çalışmıştım. Normalden uzun sürse de nihayet vardık... Mezarlığa.

Balın hüzünle bana baktı. "Bunu yapmana gerek yok. Şu an o kutlamada ailene eşlik edip kardeşlerinde eğlenmek zorundasın. Neden benimle buradasın Cefa?"

Bu soruya birçok cevabım olabilirdi. Ama sorduğu anda tek bir cümle belirdi beynimde.

"Çünkü sana aşığım."

Emniyet kemerimi açıp anahtarı alarak hızla indim arabadan. Ardından Balın'ı indirdim. Buraya birlikte son gelişimiz aklıma gelince içimin acıdığını hissettim. Balın'ı ilk burada tanımıştım. Sevdiğim kadın için ilk kez burada gözyaşı dökmüştüm. Acılarını ondan koparıp kendime sarmalamıştım, artık birlikte acıyorduk.

Balın Marvel'ı bulduğumuz çöp kutusunun olduğu tarafa göz atıp elimi sıkı sıkı tuttu. Uzaktan korna sesleri geliyordu. Bugün Beşiktaş taraftarının günüydü. İçi aydınlatılmış mezarlığın içinde kimsecikler yoktu. Zaten mezarlıklara genelde gece gelmezdi insanlar. Ama Balın hep geceleri gelirdi. Böylece başbaşa kalırdı ailesiyle.

Ezbere bildiği yollardan ikinci kez beraber yürüdük. Balın'ın artık aşina olduğu mezar taşlarının başında durduğumuzda yine ilk acı kapladı içimi. Onun bir ailesi vardı. Babası, annesi, minik bir kardeşi vardı. Tam bu toprağın altında. Onların üzerindeki toprağın ağırlığını Balın'ın sırtından almak benim görevimdi. Ama bunu taşımak zorunda olmak çok zordu. Benim kollarım sevdiğim kadının ailesine duyduğu özlemi taşımak için yeterince güçlü müydü?

"Onları sana getiremem. Onlara sarılmanı sağlayamam. Onları öpüp koklamanı ne kadar çok istiyorum bilemezsin, Balın." Dedim gözlerimi mezar taşlarından ayırmadan. "Acının nasıl hafifletirim bilmiyorum. Seni sevmekten başka bir şey gelmiyor elimden, çok özür dilerim."

Başını koluma yaslayıp hıçkırdı. "Beni sevdiğin için teşekkür ederim."

Benimle yaşlandığın için teşekkür ederim. Benzer şeyler değil mi? Bir gün sana benimle yaşlandığın için teşekkür edebilir miyim, Bal Kızım?

Birlikte ağladığımız yere oturduk yine. Balın sessiz sessiz döküyordu incilerini. Başımı omzuna yaslayıp ellerimizi kavuşturdum. İkimiz de yapımız gereği çok konuşmazdık. Tanıştığımızdan beri böyleydi bu. Konuştuğumuz saniyeleri ve sustuğumuz saniyeleri toplamaya kalksak en çok susarak sevmişizdir birbirimizi. Mühim olan da bu değil miydi zaten? Sessiz sedasız yüklenmiştim onun yükünü, o da sessiz sedasız sevmişti beni. Bazı şeyler konuşulmazdı. Bazı şeyler dile getirince anlamlı olmazdı. Şimdi de öyle yapıyorduk.

Önümüzde üç tane mezar var. Birkaç metre altımızda üç kemik beden olması tüylerimi diken diken ediyor. O bedenlerin sevdiğim kadının en sevdikleri olması ise kendimi kesme isteği uyandırıyor bende. O buna nasıl dayanıyor?

"Hiç intihar etmeyi düşündün mü?" Diye mırıldandım reddetmesini umarak. Balın yutkundu. "Kazadan sonra belki milyonlarca kez. Hatta yapmaya kalkıştım da. Kimsesiz, ama mucize çocuk olmak tahmin ettiğimden daha zordu. Ben de gitmek istedim. Ama yapamadım."

Balın'ın o görüntüsünü hayal ettim ister istemez. Bir banyoda, elinde jilet... Ya da etrafa saçılmış onlarca ilaç... Belki simsiyah bir silah. Sonunda Balın'ın olmadığı bir dünya... O dünyayı istemiyorum.

"Neden...Yapmadın?" Yapmadığın için teşekkür ederim.

"After Life'ı birçok kez izledin,bilirsin. Karısını kaybeden adamın artık yaşamak için bir sebebi kalmıyordu. Ergen yaşlardaki bir çocuk o acıyı yaşadı. Adamın gitmeme sebebi ise ona karısından kalan bir köpekti, onu beslemek zorundaydı. Köpek öldüğü anda o da ölecekti. Benim hikayeme benziyor biraz. Cora olmasa şu an belki de çoktan gitmiştim, Cefa."

En çok sana teşekkür ederim, Cora.

Şu halime bir bakın. Ben, Cefa Berkan. Bir kızın ölümünü engellediği için kedisine minnet duyuyorum. Bundan bir yıl önce kalbimde beslediğim bir sevginin ölümüne tanıklık etmiş ben, şimdi bu kızın ölümünden korkuyorum.

"Sakın yapma." Diyebildim. İçim allak bullak olmuştu. Başımı omzundan kaldırıp güzel yüzüne baktım.

"Tabii ki yapmam. Artık... Yaşamam gereken konular var. Yalnız değilim. Yeni bir ailem var." Dolu gözleriyle gülümseyerek yanağımı okşadı. "Onları çok özlüyorum. Ama seninle olan anılarımı da biriktirerek ölmem gereken zamana kadar bekleyeceğim."

Uzanıp alnını öptüm ve ona sarıldım. O da bir eli bende, diğer eliyle telefonunu çıkardı. Spotify'a girdiğini gördüm. Sonra o şarkıyı açarak mezarın üzerine bıraktı telefonu.

Zeki Müren elbet bir gün buluşacağız, diyordu. Bu onun ailesiyle dinlediği son şarkıydı.

"Bana mesaj attığın ilk gece... Bunu daha önce kimseye anlatmadım. O gece yine sahildeydim, biliyorsun. Bana birkaç mesaj atmıştın. Umursamadan telefonu cebime atıp biramdan can yakıcı bir yudum almıştım. Ağlayarak gökyüzüne baktığımı hatırlıyorum. Allahım, demiştim. Lütfen bana bir yol, bir ışık göster. Ben bu acıya katlanamıyorum, diye içten içe yalvarmıştım tanrıya. O an telefonum titredi, Balın. Bu bir işaretti, çok sonra farkettim. Sen Allah'ın bana gösterdiği yol, verdiği ışıktın. Sonsuz yıldızlı penceremdin. Şehrimi aydınlattın, yollarımı açtın. Sen benim ettiğim en içten duanın kabulüsün."

Anlık gelen dürtüyle yerimden kalktım ve hemen önüne, toprağa oturdum. Yerdeki taşlar çıplak dizlerime batsa da umursamadım. Uzanıp iki elini iki elimle kavradım. "Bunun sonu nereye varır, bilmiyorum. Bu uzun yolda ne kadar el ele yürürüz hiçbir fikrim yok. Ben sonuna kadar seninle yürümek istiyorum ve belki de bunun için en büyük adımı şu an atıyorum; ailenin şahitliğinde... Evlen benimle, Balın. Ne zaman, ne şekilde istersen hiç farketmez."

Balın şaşkınlıkla yüzüme bakakaldı. Yutkundu, ellerimi biraz daha sıkı tuttu ve hayatımda gördüğüm en güzel gülüşü bana bahşetti. "Bu teklif öylesine söylenecek bir şey değil, biliyorsun değil mi?"

Evet diyerek boynuma atlamasını beklerken böyle deyince içimde bir şeyler kırılmadı değil. Ama o Balın'dı işte. Mantıklı yaklaşırdı her olaya.

"Biliyorum tabii ki. Bunu sana nasıl öylesine söylebilirim? Ama hemen cevap vermen gerek, Eren Abi'nin kıçıma yıldırım düşürmesinden korkuyorum. Anlarsın ya..."

Balın sinir bozukluğuyla bir kahkaha attıktan sonra az önce yapmasını beklediğim şeyi yaparak boynuma sarıldı. Islak dudaklarını boyun girintimde hissettim. "Tamam, bana uyar."

"Ne zaman evleniyoruz?"

"Ajandama bakmam lazım. Cuma günü öğlen boş birkaç saatim var diye anımsıyorum."

"Mükemmel. Cuma günü evleniyoruz."

"Salak."

Balın benden uzaklaştığında uzanıp dudaklarına çok kısa bir öpücük bırakıp tekrar yanına oturdum. Bir süre daha sessiz kaldık. Az önce ona evlenme teklifi etmiştim. Hemen evlenme fikri biraz korkutucuydu, ne o ne ben bunun sorumluluğuna hazır değildik. Okulumuzun bitmesine bile üç yıl vardı! Şimdi neden böyle bir şeye kalkışmıştım, hiçbir fikrim yoktu. O da kabul etmişti. İkimiz de akıllı görünen ruh hastalarıydık. Kendi kendime güldüm. Bundan şikayetçi değildim. Her olaya olgun davranmaktan sıkılmıştım.

Biz evlenmesek de bundan sonra çoğu sabaha onunla uyanmak istiyordum. Karavanındaki minik hayatına koca cüssemle ortak olmak biraz zor olsa da problem değildi.

"Beni buraya neden getirdin?"

"Aileni özlediğini söyleyince... Onlara seni en çok nasıl yakınlaştırırım diye düşündüm. Aklıma burası geldi."

Elbet bir gün buluşacağız.
Bu böyle yarım kalmayacak... Diyerek araya girdi Zeki Müren'in güzeller güzeli sesi.

"Umarım cennet gerçektir, sevgilim. Çünkü seni annem ve babamla tanıştırmak için sabırsızlanıyorum."

Gülümseyerek kolumu omzuna dolayıp ona sarıldım. Balın ise elini cebina atıp sigara paketini çıkardı. Rahatsızca kıpırdandım. "Şunu ne zaman bırakacaksın?"

"Bilmem. Bırakırım bir gün."

"Birlikte bırakmaya ne dersin?" Dudaklarına yerleştirdiği sigara dalını yakmadan bana baktı. "Sen zaten bırakmadın mı?"

"Bıraktım. Ama tam şu an, son kez birlikte içelim. Sonra hiç içmeyelim." Dedim saçlarını okşayarak. Gülümsedi ve sigara paketindeki son sigarayı çıkarıp bana verdi. Fikir hoşuna gitmişti demek ki. "Son kez."

"Son kez. Bir daha sana da bana da yasak. Tamam mı?" Dediğimde başıyla onayladı. Aklıma How I Met Your Mother'daki sigara sahnesi geldi. Arkadaş grubunun sigarayı bırakmaya karar vererek aynı anda yakıp son kez içtiklerini iddia ettikleri o sahne... Şüphesiz en etkilendiğim sahneydi.

Önce benim sigaramı yaktı, sonra kendi sigarasını. Yakıcı duman boğazımdan ciğerlerime inerken aklıma eski anılarım doluşmuş, o garip his bedenimi sarmıştı. Çok acı çektikten hemen sonra tanrının bana böyle bir aşk vermesine minnettardım.

"Neden tam şu an bizim finalimizmiş gibi hissediyorum?" Diye mırıldandığında güldüm. "Bu bir final değil, az önce sana evlenme teklifi ettim kızıl kafa. Bu bizim başlangıcımız. Bizim hikayemiz daha yeni yazılmaya başlanıyor."

"Haklısın sanırım. Son sigaralarımızı içiyoruz ve güzel bir hayata adım atıyoruz." Gülümseyerek son sigarasından derin bir nefes çekti.

Hayır, bu son sigarası değildi. Benim de değildi. İkimizin de son sigaralarımızı içtiğimiz anlar oldu tabii ki. Ben son sigaramı jubile yapmak için Barcelona'dan Beşiktaş'a transfer olduğum o gece yaktım. Balın ise ilk bebeğimize hamile olduğunu öğrendiği gün, bu kez gerçekten son olduğuna söz vererek yaktı. Sözünde durarak bir daha içmedi.

İçinde ara ara mutsuzluk içeren mutlu bir hayat yaşattı bana Balın. Bir kızımız bir oğlumuz oldu. Dedem oğlanın adını Atiba koymak konusunda ısrarcıydı ama öyle bir şey yapamadık tabii ki. Karavanımız hep bizimle kaldı. Cora ve Marvel'ın birbirlerine körkütük aşık olması ise yaşadığımız en güzel olaylardandı belki de.Balın birkaç kitap yazdı, şarkı sözü yazarlığını da epey ilerletti. Meray ve Feda ile iyi işlere imza attılar.

Feda ve Meray... Onların üç çocukları oldu: İki kız, bir oğlan. Feda futbol takımı kurmak konusunda ısrarcı olsa da öyle bir şeye kalkışırsa onu boşayacağını söylemişti Meray. Böylece üç taneyle yetinmek zorunda kaldı. Kariyerleri ise aldı başını gitti, dünyaca ünlü bir yapımcıyla anlaşma yapmak suretiyle dünyada da isimlerini duyurdular.

Sefa'nın ilk aşkı biraz hüzünlü bitti. Asel'le birbirlerine çok aşık olsalar da yürütemediler bir türlü. Ayrılma kararı alarak farklı yollara saptılar. Arada hal hatır sormak için iletişime geçseler de Asel bir başkasıyla evlendi. Sefa ise kariyerine odaklandı. Türkiye'deki en büyük youtube kanalının sahibi oldu kendisi.

Beril, ailemizin sonradan katılmış ve tek kız kardeşimiz ise yazarlık kolunda kendini epey geliştirdi. Senaristlik üzerine tonla eğitim alarak ilk senaryosunu bize adadı. Berkan Ailesi'nin hikayesinin anlatıldığı bir mini dizi yazdı. Netflix, Amazon gibi büyük şirketlerle çalışıyor şimdilerde. Dört tane abiye sahip olduğundan mıdır nedir, kızın aşk hayatı biraz inişli çıkışlı. Berkan erkeklerine damat getirmek pek kolay olmasa gerek...

Dört demişken, Beril'in diğer abisi Sarp sonunda hayatını yoluna koydu. Babasının beceremediği işi devralarak hukukçu oldu Sarp. Adaletin yitip gittiği bu dünyada gerçek adalet için savunuyor. Ona benzer bir dava içinde olan bir kadına aşık oldu Sarp. Hakkını savunurken terörist damgası yiyerek tutuklanıp Sarp'ın karşısına çıkarılan onlarca üniversiteliden biriydi Elif. Evlenmeyi tercih etmeyerek dünyayı gezmeye karar verdiler.

Yaren ve Berk evlendi, tahmin edeceğiniz üzere. Onların evliliği hepimizden erken oldu çünkü ihmal sonucu Yaren üniversitenin üçüncü yılındayken hamile kaldı. Çok tatlı bir oğulları oldu. Birkaç yıl arayla bir bebek daha dünyaya getirdiler. Aileler burada olduğu için Türkiye'ye taşındılar haliyle.

Atalay ve Sare de üniversitenin bitmesini beklemeden evlenme kararı aldılar. Onları öğrenci evinden koparamadık bir türlü, uzun yıllar boyu orada kaldılar. Çocuk yapmak yerine bir çocuk evlat edindiler. Bir laboratuvarda çalışmayı tercih ettiler, tanıdığım en mutlu ailelerden biri onlardır sanırım. Üniversite arkadaşlarımın zar zor birleşip güzel bir hayat kurmalarına şahit olmak çok güzel bir duyguydu. Hangisinin sadıcı olacağım konusunda yaptıkları kavgalar hala gözümün önünde!

Esen ve Özgür'ün birbirlerini tanıyıp birleşmeleri pek uzun sürmedi. Özgür kitapçıdaki odasını bırakıp Esen'in yanına taşındı. Onlar hiç evlenmedi, çocukları da yok ama hiç ayrılmadılar. Birbirleri için biçilmiş kaftan olduklarını onları karşı karşıya gördüğümüz ilk anda anlamıştık, değil mi?

Bir de... Sanırım atlamamam gerek bir isim var. Çağıl... İnanmanız güç olacak ama Çağıl o kadar ünlü bir dj oldu ki, dünyada ismini bilmeyen çok az bir kesim vardır herhalde. Büyük isimlerle büyük işler yaparak kendini gerçek anlamda kurtardı. Ne yalan söyleyeyim, onun adına gerçekten mutluyum. Balın da öyle.

Yıllar yılları kovalasa da bizleri tanıyan binlerce insanın kalbinde güzel bir çizik bıraktık Berkan Ailesi olarak. Çok düştük, çok kalktık. Ama hepimiz kendi çapımızda mutlu birer hikaye yazdık. Göztepe'deki o soyunma odasından sonsuza uzanan bir hikaye karaladık hep birlikte.

Hikayenin en güzel kızını ben kaptım ama, o konuda bir hemfikir olabilir miyiz?

Son olarak... Benimle yaşlandığın için binlerce kez teşekkür ederim, Balım. Umarım sonraki hayatımızda senin çektiğin acıların tümü benim sırtımda olur. Umarım sonraki hayatımızda yeşil gözlerin yine bana aşkla bakıyor olur. Umarım...Sonraki hayatımızda birer kedi oluruz ve yine birbirimizi buluruz.

☁️☁️☁️

Ayyy çabuk kaydırın çabukk sonraki bölümde yapalım kritiğini hahsjdkdhs😭😭😭

Continue Reading

You'll Also Like

144K 5.7K 30
"Ne sanıyorsun sen kendini? Sevgili değiliz, asla olamayız, sen beni korkutuyorsun ve zarar veriyorsun!" Dedim direkt, kısa bir sessizliğin ardından...
543K 29K 38
Eski sevgilisine içinde kalanları sövmek için yazan Yaren numarayı yanlış yazıp dünyanın en önemli iş insanlarından birine denk gelirse ne olur... Si...
572K 35.4K 47
"Baba,çok korktum ben." Mirzat Bey kolları arasına aldığı kızını göğsüne yaslarken duyduğu şey ile adeta donup kalmıştı. Kızı kendisine yıllar sonra...
214K 15.9K 27
"Bu bir emirdir binbaşı! Sen ve Şüheda yarın akşam eve geliyorsunuz!" Eğer samimiyetimiz olsaydı şurada kahkaha atmaktan bayılırdım. Ama samimiyetimi...