Ev Arkadaşım | bxb

Por starrystygian

420K 30.2K 21.7K

"Herif beni evden atacak. Yarına kadar nereden bir ev bulabilirim ki?" Kulak misafiri olduğum konuşmayla bera... Más

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3 - Geçmişten Kesitler
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.1
Karakterler Tanıtımı Gibi Bir Şeyler
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9 - Geçmişten Kesitler
3.0
3.1
3.2
3.3.1- Geçmişten Kesitler
3.3.2 - Geçmişten Kesitler
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3.1 - Geçmişten Kesitler
4.3.2 - Geçmişten Kesitler
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0

2.0

9.4K 667 519
Por starrystygian

"Sen Mustafa Akman'ın torunu musun?"

"Sen şimdi milyarder misin milyoner mi?" dedi Batu. Hızla diğerlerine döndü. "Milyar mı daha fazla milyon mu?"

"Milyar," dedi Mete. "Milyon değil miydi?" dedi Eda. "Bir de üniversiteli olacaksın?" dedi. "Ne yapayım kardeşim? Ben her gün milyarlarla milyonlarla mı uğraşıyorum? Karışıyor bir yerden sonra," dedi Eda.

Batu diğerlerini es geçip bana döndü. "Milyarder misin milyoner mi?"

"İkisi de değilim," dedim. "Bunun ne önemi var ki?"

"Bunun ne önemi mi var? Bize neden milyarder ve zengin bir torun olduğunu söylemedin?"

"Milyarder falan değilim, Batu. Hem bunu neden söyleyeyim? Ya da nasıl söyleyeyim? 'Merhaba ben Gökalp. Türkiye'nin en zenginlerinden olan Mustafa Akman da benim dedem. Naber?' Falan mı dememi bekliyordunuz?"

"Mantıklı," dedi Burak. "Peki bu meşhur varis olayı ne?" Cem bize bakarken derin bir nefes verdim. "Şey o. Bu bizim canım kızılımız hem Akman Holding'in hak sahiplerinden biri -ki hakkı şirketin çoğunu avucuna almış babası Tamer Akman'ın hakkı- hem de Gümüş şirketinin bizzat sahibi olduğu için bu sektördeki kişilerin bazılarının verdiği lakap," dedi Merve. İşte buna göz devrilirdi. Devirdimde.

"Sen bir de şirket sahibisin," dedi Batu. "Abi sen zenginsen neden öğrenci evindesin?"

"Okula yakın olmak için."

"Peki neden hiç tanınmıyorsun."

"Ne alaka?"

"Ne bileyim? Bu zengin Merve gibi, Defne gibi."

"Belki tanınmak istemiyorum."

"Bunu şirket sahibi biri mi söylüyor?"

"Evet," dedim ayaklanırken. "Biliyor musunuz benim çok uykum geldi. Sanırım biraz gidip kestireceğim."

"Kaçma," dedi Batu. "Olabildiğince uzağa," dedim merdivenlere ilerlerken. Odaya girip kendimi direkt yatağa bırakmıştım. Eninde sonunda öğreniceklerdi ama bugün olacağını hiç beklememiştim. Şansıma tüküreyim ben.

*

"Abi kızıl nasıl şirket sahibi oluyor? On sekiz yaşında değil mi bu çocuk?" dedi Batu. "Sen nereden tanıyorsun lan?" dedi Burak Merve'ye doğru. "Ne biliyorsan dökül bakalım," dedi Çağlar merakla yaklaşırken.

"Dedikodu yapmamı istiyorsunuz demek ki." Merve derin bir nefes verdi. "İlk öncelikle özel hayatıyla ilgili hiçbir halt bilmiyorum. Sadece konumunu biliyorum. Şirket ise annesinden kaldığı için sahibi oldu."

"Nasıl?" dedi Çağlar. Hepsi fısıltıyla konuşuyordu. Belki Gökalp merdivenden falan dinliyor olabilir diye.

"Bu yılın başlarında Gökalp on yediyken annesi bir trafik kazasında vefat etti. Annesiyle babası ayrı şirketlerin yöneticisi. Annesinin bütün şirketi, tek çocuk olduğu için Gökalp'e kaldı. Reşit olduğunda ise şirket sahibiydi. Tabi şuanda kendisi yönetmiyor. Babası ilgileniyor şirketle."

"Sen bunları nereden biliyorsun?" dedi Mete. "Annem Akman şirketiyle çalışmıştı bir ara. Gökalp aşırı sessiz olarak görülüyor o ortamda. Kuzenleri erkenden birçok işte görülürken Gökalp bizzat şirket sahibi olduğu halde hiçbir yerde görülmüyor. O zamanlar onu görebileceğimi sanmıştım ama sonradan öğrendiğime göre parti buluşma gibi şeylere hiç katılmazmış. Onu çok merak ediyordum. Şimdi ise arkadaşım olması çok garip."

"Neden katılmazmış ki?" dedi Çağlar. "Merve omuzlarını silkti. "Lise dönemlerinde olan sorunlarla ilgili bir şeyler anlatmışlardı ama hatırlamıyorum. Kendi isteğiyle de katılmıyor diye biliyorum. Asosyal bir tip olduğu söyleniyordu. Bütün işleri babası aracalığıyla yaparmış. İnsanlardan hoşlanmıyor sanırım."

"Bu hiçte uzak gelmiyor," dedi Eda. "Gökalp'in kalabalık sevmediğini hepimiz biliyoruz."

"Annesi için gerçekten üzüldüm. Bir anda değer verdiğin kişiyi kaybetmek ve üstüne bir sürü yük binmesi falan," dedi Burak. Cem Burak'ın düşmüş yüzünü gördüğünde kolunu omzuna atıp kendine doğru çekti.

Mete ise kendi yerinde düşüncelere dalmıştı. Annesini kaybetmesi, Merve'nin söylediği lise sorunları ve tabiki kolundaki izler. Bir şeyler kafasında oturuyor gibiydi ama yanlış bir yorum yapmak istemediği için bunları tamamen kafasından sildi.

Çağlar ise Gökalp'le ilk zamanlardaki konuşmasını hatırlamıştı. Annesiyle görüşebileceğini söylemişti. Gökalp'i suçlamıyordu. Sonuçta o da olsa öyle bir anı üzücü bir hikayeyle bölmek istemezdi. Hem acısını insanlara açmak istemeyedebilirdi.

"Benden bu kadar arkadaşlar. Çok geç olduğuna göre hadi uyuyalım. Yarın erken kalkarız. Fena mı?"

Hepsi bir ağızdan, "Aynen," desede Cem, "Öğleden önce kalkmayacaksınız," demişti.

"Bozmasana bizi."

"O kadar motive olmuşuz."

"En azından ilk deneseydik."

"Yeter. Çıkın odalarınıza," dedi Merve.

Herkes kendi odalarına dağılırken Çağlar yavaşça odaya girdi. Gökalp sırtı dönük bir şekilde yatıyordu. Yanına yaklaşıp, "Uyuyor musun?" diye sordu fısıltıyla. Bir süre sessizlik olsada, "Hayır," diye cevap verdi Gökalp.

Çağlar yatağa uzanırken, "Kim olduğunun bilinmesi seni rahatsız mı ediyor?" dedi. Yorganı üstüne çekip bir kolunu başının altına koyup tavanı izledi. Arada bir gözleri sırtı dönük Gökalp'e kayıyordu.

Gökalp omuzlarını silkti. "Rahatsız değilim. Sadece ben, ben olduğum için değil de ailem önemli kişiler olduğu için onlarla anılmak biraz sinir bozucu. Ve bazı sorunlara da yol açabiliyor." Mesela Tuna gibi manyaklar, diye düşündü Gökalp. Veya lisedeki zorbalar gibi kıskançlar.

"O kadar dizilerdeki karakterleri falan düşününce hiç zengin imajı vermiyorsun," dedi Çağlar. "Aklımın ucundan bile geçmezdi." Gökalp buna gülmüştü. Yatakta sırt üstü bir pozisyona gelip Çağlar'a baktı. "Bunu iltifat olarak alıyorum."

Çağlar gülmüştü karşılık olarak. Gökalp hâlâ aynı Gökalp diye düşündü. "İyi geceler," dedi fısıltıyla. "İyi geceler," dedi Gökalp.

Çağlar gözleri kapalı Gökalp'e baktı. Eşsiz, kusursuz. Bakışlarını geri tavana çevirdi. Gökalp hâlâ aynı Gökalp. Ama çevresi artık aynı değil. Çağlar'ın düşündüğü gibi normal bir aileden gelmiyordu.

Merve'nin dediklerini tekrardan düşündü. Gökalp, Tamer Akman'ın tek çocuğuydu. Bütün miras ona kalacaktı. Ve ondan da çocuklarına... Gökalp'ten çocuk isteyeceklerdi. Bir kadınla evlenmesini. Çağlar sırtını döndü Gökalp'e. Artık hiçbir şansının kalmadığını biliyordu.

*

Gecenin bir saati kıpırtılarla açtım gözümü. İçerisi karanlıktı. Birkaç saat uyuduysam uyumuştum. Yanıma dönüp Çağlar'a baktım. Yerinde oynayıp bana doğru döndü. Sonra ise dayanamamış gibi doğruldu. "Çağlar," dedim fısıltıyla.

Aniden üstündeki tişörtü çıkarıp önüne attı. Ben şaşkınlıkla ona bakarken kendini geriye atıp uyumaya devam etti.

Gülmemek için elimi ağzıma kapattım. Gerçekten geceleri uykudayken üstünü çıkarıyormuş. Ama bunu sıcakladığında yaptığını söylemişti. Biz ise sonbaharın ortasındaydık.

Yorganı açık bıraktığı üstüne doğru çektim. Gözünün önüne gelen birkaç saçı da geriye attım. Doğruyu söylemek gerekiyorsa onu öpmek istiyordum. Ne kadar sonradan hoşlandığımı fark etsemde o videoyu izlediğimden beri merak ediyordum onu öpmenin nasıl bir his olduğunu. Sarhoşken Çağlar'ı öpmemin sebebinin de kafamın gidik olması olduğunu da düşünmüyordum. Belki de başından beri Çağlar'ı istiyordum. Ama ne zamandan beri? Onu ilk gördüğümde mi? Başını ilk kez kucağıma koyduğunda mı? İlk kez saçımı karıştırdığında mı? Bana ilk kez kıvırcık dediğinde mi? Bilmiyorum. Tek bildiğim Çağlar'ı istediğim. Onunla birlikte olmak istediğim. Ama bunu nasıl başaracağımı da bilmiyordum. Daha o uyurken bile yanağından öpemeyecek kadar korkaktım. Bir de hissettiklerimi mi açıcaktım? Hayatta olmazdı.

Ondan uzaklaşıp yerimde doğruldum. Onu başka bir zamanda öpebilirdim. Yani umarım başka bir zaman olabilirdi.

Yataktan kalkıp tişörtü aldım. Katlayıp yanına koyarken camdan bir görüntü ilişti gözüme. Bahçede dikilen kişiye baktım. Üzerine hırkasını almış bir şekilde ayı izleyen bir Mete. Ve etrafındaki dumanlar.

Giysilerin arasından hırkamı alıp sessizce odadan çıktım. Bahçeye çıkıp Mete'ye doğru ilerledim. "Sigara içtiğini bilmiyordum." Aniden arkasını dönüp bana baktı. "Tek ben uyanığım," dedim yavaşça. "Hiç kimse bilmiyor," dedi.

Yanında durduğumda, "Batu için mi yakıyorsun?" dedim. Bana yandan bir bakış attı. "Elbette biliyorsun," dedi önüne dönerken. "Okulda abi kelimesiyle bana imada bulunduğunda anlamıştım zaten."

"Buna nasıl dayanıyorsun?" Ay havuza yansıyordu. Hafif bir esinti vardı. Yapraklar etrafta uçuşuyordu.

Mete omuzlarını silkti. "Dayanabildiğimi kim söyledi. Sadece geçiştirmeye çalışıyorum."

"Acıtmıyor mu?"

"Kalben mi? Çok acıtıyor."

"Bugün söylediklerin. Aşk duygusuna boktan diyorsun. Unutmak ve bırakmak istediğini söylüyorsun. Ama Batu'dan uzaklaşmak için hiçbir şey yapmıyorsun."

"Çünkü Batu söylediklerinde haklı." Derin bir nefes verdi. "Ne kadar bunu söylesemde içten içe unutmak istemiyorum. Her şeyin bedeli vardır. Batu'yla yakın olabilmek, onunla gülebilmek, onunla eğlenebilmek için Elif'le nasıl mutlu olduklarını izlemek zorundayım."

Kendini yere bırakıp çimenlere oturdu. Bende onun aynısını yaptım. Yer soğuktu elbette. Hırkama daha fazla sarındım.

"Neden gruplasın Mete? Sen ikinci sınıfken Batu'lar yoktu bile. Kendi grubun yok muydu?" Yerde geriye yatıp kolunu kafasının altına koydu. "Vardı aslında. Ama ben onlarla çok gezen bir insan değildim. Şimdi olduğu gibi o parti şu parti falan yapmazdım. Sadece okulda konuşurduk. Genelde evde çalışmalarımın arasında takılırdım. Batu'yla tanışana kadar tabi."

"Nasıl olduğunu anlatmak ister misin?" Dizlerimi kendime çekip ona baktım. İçindekileri dökmek insanı rahatlatırdı. Ki Mete bunları iki yıldır içinde tutuyordu.

"Fark etmez. Artık bildiğine göre kaybedecek bir şeyim yok."

"Hikayeni merak ediyorum."

"Basitçe başlamak gerekirse annelerimiz arkadaş. Batu burayı kazanınca bende tek yaşadığım için annem beni Batu'yla tanıştırıyor. Doğruyu söylemek gerekirse ilk zamanlar Batu'dan nefret ediyordum. Şuana göre daha sakindi ama benim alıştığımdan daha çılgındı. Çok sakardı. Hep bir şeyleri kırardı. Sorumsuzdu. Dediklerimi önemsemezdi. Çok fazla soruna sebep olurdu. O zamanlar evden olabildiğince uzak kalmaya çalışıyordum. Akşamlara kadar kafelerde falan oturuyor, yemek zamanı dönüyordum. Sonra bir anda her şey değişti. Geceleri onunla olan zamanımın uzadığını fark ettim. Her seferinde eve erken dönmeye çalışıyordum. Evde onu bekliyordum. Aniden içeri dalmasını. Gülerek yaşadığı çılgınca şeyleri anlatmasını." Kafasını gülerek iki yana salladı. "O an ondan uzaklaşmalıydım. Ama ben salak gibi daha fazla onun hayatını öğrenmek istedim. Arkadaşlarıyla tanıştım. Her şey güzeldi aslında. Hala kendimi onu arkadaş olarak görüyorum diyerek kandırıyordum." Bir süre sessiz kalıp ayı izledi. "Sonra aniden Elif çıktı işte. Bütün düzenim tepe taklak oldu. Arkadaş kavramı benim için yerle bir oldu. Kıskançlık, üzüntü, öfke... aşk. Her şey aniden oldu. Şimdi ise buradayım. Bu grupla tanışınca geri çıkışı olmadı. Şu zaman oldu hala aynı salaklığı yapıp Batu'dan uzaklaşmıyorum. Bazen şikayetçiyim, bazen değilim. Ama yine de böyle yaşayıp gidiyorum."

Yavaşça yerinde doğruldu. Rüzgar gittikçe sertleşiyordu. Arada çıkan seslerle arkamı dönüp gelen var mı diye bakıyordum.

"Gerçekten güçlüsün." Bana kısa bir bakış atıp önüne döndü. "Öyle mi? Ben olsam kendimi zayıf diye nitelerdim."

"Zayıf mı? Hiç sanmıyorum." Gülmüştü bu dediğime. Etraf soğuk olduğu için ellerimi bir birine sürttüm. "Gökalp." Dikkatimi ellerimden Mete'ye verdiğimde, "Sana bir şey söylemeliyim," dedi. "Büyük ihtimalle bunu öğrenmemi istemezdin. Bildiğim için kendimi kötü hissediyorum."

"Neyi?" İç çekerek bana baktı. "Kolundaki izleri." Bir anda etrafın daha da soğuduğunu hissetttim. Ben bakışlarımı öne çekerken açıklamaya başlamıştı. "Sen sarhoşken üstünü değiştirecektik. Aslında bunu Çağlar yapıcaktı ama yardıma çağırdıkları için iş bana kaldı. Kolun sıyrılmıştı. O zaman gördüm. Diğerlerine rahatsız olacağına ikna edip seni o şekilde yatırdık." Ellerim istemsizce kollarıma gitmişti. Mete bana bakıp, "Gerçekten üzgünüm," demişti.

"Önemli değil," dedim yavaşça. Derin bir nefes aldım. "Vay be. Bu gerçekten çok ani oldu."

Bakışlarını geri aya çevirdi. Bir süre sessizce bekledik. O zaman uyandığımda gördükleriyle ilgili bir korkum vardı zaten. Ama hiç biri biliyormuş gibi bir açık vermemişti.

"Eminim merak ediyorsundur. Neden yaptığımı falan?"

"Bunu düşünmem kötü mü?"

"Hayır," dedim kafamı iki yana sallarken. "Hayır, değil."

"Hikayeni merak ediyorum desem çok mu baskıcı olurum?" Ona baktığımda endişeli yüzüne güldüm.

"Hayır olmazsın. Sen bana anlattığına göre benimde bir şeyler anlatmam lazım."

"Eğer istersen anlatmak zorunda değilsin. Merak ediyorum ama sana bir şeyleri hatırlatacaksa anlatmana gerek yok."

"Hatırlanacak bir şey yok ki. Önemli olan hiç unutamadığım." Bacaklarımı kendime çekip başımı dizime yasladım. "Lise dönemlerimde kendimi çok iyi hissetmiyordum. Aslında hayattan zevk almıyor gibiydim. Okulda ise birkaç zorba vardı. Benle uğraşmayı severlerdi." Yerdeki birkaç çimeni yoldum. "Kendime hep aynı şeyi söylerdim. Etkilenmiyorum. Kendi istedikleri için değil. Ben izin verdiğim için yapabiliyorlar diyordum." Bir süre sessiz kaldığımda Mete, "Sana zarar vermelerine izin veriyordun," dedi. "Kendini bu şekilde cezalandırıyordun."

Kafamı yan çevirip ona baktım. "Hayattan zevk almadığın, kendini mutlu hissedemediğin için suçlu hissediyordun. Onlara hiçbir şey demedin çünkü bunu cezan olarak gördün." Omuzlarımı silktim. "Belki." Haksız değildi. Bazen bende düşünüyordum neden izin verdiğimi.

"Yine de hata ettim. Her şey daha da kötüleşmeye başlamıştı. Etkilemiyor diyerek sadece kendimi kandırıyordum. İnsanlarla konuşmamak benim tercihimdi. Ortamlara girmemek benim tercihimdi. Konuşmaktan korkmuyordum. Koca bir yalan. Düşündüğümden de kötü olmuştum. Bir yerden sonra fark ettim ki insanların gözlerine bakamıyorum. Tek bir şey diyemiyorum. Aklımda olan tek şey 'acaba onlar da mı bana hakaret edecek' oluyordu. Korkağın teki olduğumu fark ettim. Bu izler ise beni gerçeklikten kurtaranlardı. Acı olanları düşünmemi engelliyordu. Ama bu nereye kadar devam edebilirdi ki? Bu izler beni kurtarmıyordu. Sadece yaptığım hatayı yüzüme vuruyordu." Mete bakışları yerde sessizce beni dinliyordu. Bakışlarımı tekrardan aya çevirdim. "Bu akşam Merve demiştir annemin öldüğünü. Çok ani oldu her şey. Gözlerimin önünde kaybettim onu. Yavaşça. Sonra babam olanları öğrendi. Bana kızgındı belki. Ya da onlara bilmiyorum. Karısını kaybetmişti. Oğlu kendine zarar veren bir manyaktı. Şirket işleri karışmıştı. O zamanlar çok yoğundu. Bu da bana boş zaman yaratıyordu." Gözlerimin yandığını hissettim. "Her şey çok üst üste gelmişti. Okuldakiler dedikodu yapmayı severdi. Zorbalar durmuyordu. Babam bana kızgındı. Annemi kaybetmiştim... Daha fazla dayanamadım. Daha kötü olduğum ve kendimi kandırdığım yüzüme tokat gibi çarpmıştı. Sadece her şeye son vermek istemiştim." Dudaklarımı birbirine bastırdığımda Mete kolunu omzuma atıp beni kendine çekmişti.

Bu garip hissettiriyordu. İlk defa birine içimdekileri anlatıyordum. Aslında iyi hissediyordum. Birinin seni anladığını hissetmek güzel bir duyguydu.

"Peki," dedi ağzında bir şeyleri gevelerken. Sorup sormamak arasında gibiydi. "Acaba hâlâ kendine zarar veriyor musun?"

"Hayır. Asla olmaz. Bu izler pişmanlıktan başka bir şey değil."

"Hiç tekrardan öyle hissettiğin oluyor mu? Tekrardan denemeyi hiç düşündün mü?"

"Öyle hissediyor muyum emin değilim. Ama bazen diyebilirim. Düşünmeye gelirsekte elbette düşündüm. Zihnimi susturamam. İstemesemde düşünüyorum. Ama bir daha böyle bir şey yapmam. Öğrendiğim bir şey varsa bu hayatta hissettiklerin, düşündüklerin, yaşadıkların ne kadar kötüde olsa ölümün hiçbir zaman bir çözüm olarak görülmemesi gerektiği. Sonuçta boşuna demiyorlar. Ölüm tek çareydi. Tanrı ise insanlara bunu yasakladı."

Mete kolunu omzuma atmış durumdaydı. Başımı omzuna yasladım. Hava soğuyordu ama şikayetçi olmadığımı fark ettim. Soğuk iliklerime işledikçe kendimi daha dinç hissediyordum. Uykumsa tamamen gitmişti.

"Diğerlerine anlatacak mısın?" Başımı hafifçe kaldırıp Mete'ye baktım. "Hayır. Sen zaten gördüğün için anlattım. Onun dışında zorunda kalmadıkça anlatmam. Bu benim için kolay değil."

Mete'ye minnettardım. Diğerleri gibi değildi. Üzüldüğünü belli etmiyordu. Bunu sözlerine dökmeye çalışmıyordu. Acıma duygusu yoktu gözlerinde. Benim istediğim de buydu. Üzülsün diye anlatmıyordum sonuçta. Sadece içimi döküyordum.

"Ne yapıyorsunuz lan orada?"

Hızla ikimizde birbirimizde ayrılıp arkamızı döndük. İkinci katın terasında Merve demirlere yaslanmış bir şekilde bize bakıyordu. Saçı başı dağılmıştı. Gözlerini açmakta zorlanıyor gibiydi. Geceliğinin üstüne kalın bir örtü almıştı.

"Konuşuyoruz," dedi Mete. "Bu saatte." Merve küfreder gibi bir ağız hareketi yaptı. "Bu soğukta. Manyak mısınız lan siz? Ne konuşuyorsunuz? Aşk hayatınızı mı konuşuyorsunuz? Birbirinize geçmişinizi mi anlatıyorsunuz?"

Mete'yle birbirimize baktık bir süre. "Evet," dedi Mete omuzlarını silkerek. "Ha bende inandım." Merve üstündeki hırkaya biraz daha sarındı. "Bakın birbirinize aşk itirafı falan yapıyorsunuz burada yapmayın. Ben sapken kimse benim evimde aşk itirafı yapamaz."

Mete suratında hafif bir sırıtış belirdi. "Ne yazık," dedi elimi tutup kaldırırken. Elime bir öpücük bırakıp, "Ben çoktan itirafımı yaptım," dedi. Ağzım açık ona bakarken bana çapkın bir sırıtış sundu. Kim ne derse desin Mete'nin içinde yaramaz bir çocuk olduğu kesindi.

Merve kaşlarını çatıp, "Şerefsiz," dedi. Ayağındaki terliği annelere taş çıkarır bir şekilde bize fırlattığında kendimizi koruyarak ayağa kalkmak zorunda kalmıştık. "Benim evimde! Ben sapken! Gidin yatın lan!" Bir süre düşündükten sonra hızla ellerini salladı. "Yatmayın! Burada donun! Belki donuk aşkınıza şiir yazarlar! Her neyse! Ben yatıyorum! Terliğimi geri getirmeyi unutmayın!" Saçlarını geriye atıp sinirle döndü. İçeriye girip sürgülü kapıyı çekerken şaşkınca Mete'ye döndüm. "Sen ne yapıyorsun?"

Yüzündeki gülümseme daha da arttı. "Eğleniyorum." Bıkkınca ona başımı iki yana salladım. "Merve'yle uğraşmak eğlenceli. Geceleri de hep böyle bilinçsiz ve sinirli olur. Sabah neden sinirlendiğini sorgulayacağına emindim." Bakışlarını kapıdan çekip bana baktı. "Şaşırttıysam da üzgünüm. Sadece Merve'yi deniyordum."

"Bazen Batu gibi davranıyorsun." Omuzlarını silkti. "Sonuçta bir yılı aşkın onunla yaşıyorum."

Merve'nin terliğini alıp sürgülü kapıyı gösterdi. "Girelim mi artık? Hasta olacağız yoksa. Bir de." Elindeki sigaraya baktı. "Bunu çocuklara söylemesen olur mu? İçtiğimi bilmiyorlar."

"Neden saklıyorsun ki?"

"Çünkü bıraktığımı sanıyorlar. Onlarla ilk tanıştığımda bunun için baskı yapmışlardı. Bende bıraktığımı söyledim. Aslında çok içmem. Bazen aylarca ağzıma almam. O yüzden fark etmiyorlar. Sen söylersen çeneleri kapanmaz."

"İstiyorsan söylemem. Ama kötü olduğunu biluyorsun."

"Elbette elbette. Ah bu arada." Yan yana geldiğimizde yumruğunu kaldırdı. "Sonuç olarak artık sırlarımızla zorunlu olarak ayrılamayacağımız bir dostluğumuz var." Yumruğuna karşılık verdim. "Şikayetçi değilim," dedim. Sonuç olarak artık ilk kez yaşadıklarımı anlattığım bir dostum vardı. Bu gecenin bana kattığı en güzel şeylerden biriydi.

Tekrardan odalarımıza çıktığımızda Mete'lerin kapısı hafif aralıktı. Kapıyı ittirdiğinde yatağın yanında boylu boyunca uzanan bir Batu vardı. "Bir düzgün yatamaz mı bu çocuk?"

Ben gülmemek için dudaklarımı bastırdığımda Mete Batu'ya ilerledi. Yanına çöküp omuzlarından hafifçe dokundu. "Batu," dedi fısıldar bir sesle.

"Hm." Batu yerinde biraz oynayıp poposunu Mete'ye döndü. Mete derin bir nefes verdiğinde kapı pervazına yaslandım. "Kalk hadi. Yerde yatıyorsun."

"Beş dakika. Lütfen." Mete umutsuzca bana baktığında omuzlarımı silktim. Batu'nun uykusu ağırdı ve onu taşıyabilecek tek kişide Mete'ydi. Sonuçta bir yılı aşkın onunla yaşadığını düşünürsek bu durumlara alışkın olmalıydı.

Mete kolunu Batu'nun başının altına koyup yavaşça doğrulttu onu. "Biraz daha uyuyayım."

"Hep uyuyorsun zaten," dedi Mete sitem eder bir şekilde. Bir kolunu da Batu'nun dizlerinin altına geçirdiğinde onu yavaşça kaldırıp yatağa yatırdı. Batu direkt duruma adapte olup yüz üstü dönüp bir bacağını ileri attı. "Teşekkürler," dedi boğuk bir fısıltıyla.

Bazen şuan evde bulunanların nasıl Mete'nin duygularını anlamadığını anlamıyordum. Nasıl tarif edilir bilmiyorum ama Mete Batu'ya öyle bir bakıyordu ki duygularının ne kadar yoğun ve içten olduğunu anlayabiliyordunuz. Hem bir çocuğun masum sevgisiydi bu hem de bir yetişkinin yoğun aşkı.

Batu'nun bu duygulara karşılık vermemesi de ayrı bir sorundu zaten. Ama ne yapabilirdik ki? Sonuçta erkeklerden hoşlanmıyordu ve zaten mutlu olduğu bir sevgilisi vardı. Mete ne kadar Batu mutlu olduğu için Elif'le ayrılmalarını istemesede sanırım bir arkadaşının gelip, "Sorun yok, gerekirse ayırırız," demesini isterdi.

*

Sabah güneş daha ilk ışıklarını vurduğunda aniden uyanarak kalkmıştım yataktan. Derin nefesler alırken alnımdaki teri sildim yavaşça. Çağlar yanımda yorganın altına büzüşmüş bir şekilde yatıyordu. Gayet huzurlu gözüküyordu.

Ayaklarımı yataktan indirdiğimde aklımdaki görüntüleri atmaya çalışıyordum. Geçmişin küçük kesitleriydi kabuslarım. Ve beni hiç rahat bırakmıyorlardı. Anlatsam büyütülecek bir şey değildi aslında. Ama bizzat yaşayınca ve sizin üzerinizde travmatik bir etkisi varsa hiçte büyütülecek bir şey değil diyemiyordunuz.

Yataktan kalkıp lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkarken aynadan kendime baktım. Gözlerimdeki yorgunluğu görebiliyordum. Şurada kaç saat uyuyabilmiştim ki zaten. Son günlerde çok fazla uykusuz hissediyordum. Ve bu hiç iyi değildi.

Koridora çıktığımda merdivenlere adımladım. Aşağı mutfağa su içmek için indim. Tezgaha yaslandığımda tekrardan ayak sesleri kapladı etrafı. Birkaç saniye sonra Batu gözüktü kapıda.

"Ovvvv." Birkaç adım gerileyip bana baktı. "Dostum düz saçlı haline hala alışamadım. Bir an yabancı sandım seni." Yukarıdan aşağı süzdü beni yavaşça. "Bu yıkıklıkta ne böyle. Uyuyamadın mı yoksa?"

"Öyle diyebiliriz," dedim bardağı yana bırakırken. Ben de onu süzdüm yavaşça. Üstünde dün giydiği giysiler vardı. Tek fark fazladan ceket almasıydı. "Bir yere mi gidiyorsun?"

"Fırına. Gelsene." Kaşlarımı çatarken gözlerimle de uğraştım biraz. Uykum kaçmıştı ama bedenim alışamamıştı. "Ne alaka?"

"Bazen aramızdan biri erken uyandığında fırına gidip yeni çıkan böreklerden falan alır. Bugün de bil bakalım kim erken uyandı? Ayriyetten sen de. Hadi beraber gidelim."

"Ama," dedim bakışlarım üstüme kayarken. Çokta düzgün gözüktüğümü söyleyemezdim. "Gayet iyisin canım benim. Hadi gidelim. Hem açılırsın. Sabah havası iyi gelir."

Cebimden telefonu çıkarıp saate baktım. Daha çok erkendi. Güneş yeni doğmuştu. Bizimkiler öğlene kadar uyanmayacak gibiydi. Benimde uyuma gibi bir düşüncem yoktu.

"Tamam." Kötü görünsem bile ne kaybedecektim ki? Gelecekte ki eşim dışarıda değildiki çirkin gözükmem sorun olsun. Şuan da o yukarıda kedi gibi kıvrılmış bir şekilde uyuyordu. "Harika. Hadi gidelim."

Ayakkabılarımızı giyip dışarı çıktık. Yolu bilmediğim için Batu'yu takip etmiştim. Ortalama on beş-yirmi dakika yürümüştük. Bir süre sonra ilerledikçe insanlar çoğalmaya başlamıştı. Ben de küfretmeye.

Bir caddenin iki yanında bir sürü mağazalar vardı. Bu saatte haftasonu ne işi olduğunu anlamadığım bir sürü takımlı ve iyi görünümlü insan etraftaydı. Kötü giyinmek sorun değil demiştim ya. Yalandı. Çok büyük sorundu. En azından benim için.

Buradaki herkes iyi görünüyordu. Biz dışında. Geçen birkaç kişinin bakışları bize kayıyordu. Batu bunu pek umursamıyormuş gibi elleri ceplerinde dümdüz yürüyordu.

Sıkıntı etmemem gerekiyordu. Sonuçta Merve varlıklı bir aileden geliyordu. Elbette varlıklı bir bölgede yaşıyordu. Bunu tahmin etmeliydim.

"Burası hakkında beni uyarabilirdin. Buradaki herkes takım giyiyor!"

"Yani?"

"Onların arasında serseri gibi duruyoruz."

"Canım dış görünüşü ne takıyorsun sen? Hem sen bunlardan daha zenginsindir. Ama böyle giyiniyorsun. Yani bu kadar takma."

"Ne kadar rahatsın?" dedim sitemle. Tatlı bir şekilde gülümsedi bana. "Ne sandın?" Birkaç adım sonra bir kapının önünde durduk. "Buraya bayılıyorum."

Batu hızla ilerlerken arkasından içeri girdim. Fırın falan diyordu da burası resmen lüks bir pastaneydi. "Senin betimleme konusuna çalışman lazım," dedim etrafa bakarken. "Ne konuda?"

"Gördüğün şeyleri küçültmek yerine gerçekçi bir şekilde anlatma konusunda."

"Niye öyle diyorsun ki? Bak şurası fırın işte."
Ben başımı iki yana sallarken o standa doğru ilerledi. Olan şeylere bakıp çalışana saymaya başladı istediklerini.

Poşetlerin birine ben alırken, "En azından yarısını ödeseydim," dedim. "Senden böyle bir şey isteyen olmadı." Derin bir nefes verip arkasından ilerledim.

Birkaç yerin önünden geçtikten sonra adımları yavaşladı. "Kokuyu alıyor musun?"
Her yerde et kokusunun buram buram geldiği yerler vardı. "Neden buralar hastasonu bu kadar erken saatte açık?"

"Burası işlek bir yer. Ayrıca canım döner çekti."

"Alalım," dedim. Yavaşça elindeki poşete baktı. "Yerler ya," dedi yavaşça. "Yerler yerler. Onlar beni de yeseler doymazlar." Her türlü arkasından bir tane dönerciye girdim. O siparişleri verdikten sonra ödeme kısmına gittik. "Ben ödüyorum," dedim.

Kasadaki adam ikimizi de baştan aşağı süzdü. Yataktan çıktığımız gibi geldik abicim. Bakma öyle.

Batu bana güldüğünde tek kaşımı kaldırıp ona baktım. "Cüzdanın yanında değil." Ellerim direkt eşofmanımdaki olmayan ceplerime gitti. Komidinin üstündeydi cüzdanım, yanımda sadece sweatshirtümün cebinde olan telefonum vardı. Batu elini yumruğuna vurup kapak hareketi yaptı. "Beş parasızsın. Ben ödüyorum."

Derin bir nefes verip telefonumun kabından kartımı çıkartım. Telefonu cebime atarken kartı adama uzattım. "Buradan lütfen." Geri Batu'ya döndüğümde aynı hareketi ben yaptım. "Her zaman hazırlıklıyım."

"Hadi ama," dedi sitemkarca. "Bu eğlence bana aitti." Gülerek omuzlarımı silktim. "Arada bir de benim."

"Tanrı aşkına telefon kabında kart mı taşıyorsun?"

"Sen taşımıyor musun?" Ucubeymişim gibi baktı bana. "Zenginler ne garip ya."

"Bana zengin diyip durmaz mısın?"

"Çok üzgünüm ama hayır. Ailenin kim olduğunu söylemediğin için sana hala kızgınım."

Derin bir nefes verip önümüze konan poşeti aldım. "Düne kadar ailemin adını bile duymamıştın."

"Kendini aklamaya çalışma. Artık duydum mu duydum."

"Yürü Batu." Yanından geçip kapıya ilerlerken, "Hey," demişti arkamdan. "Trip atması gereken kişi bendim."

"İşleri lehime çevirmeyi severim," dedim arkama bakmadan. Eninde sonunda koşmak zorunda kalıp bana yetişmişti. Kolunu omzuma atıp çekiştirdi beni. "Ben trip atıyorum. Sen değil. Kendine gel zengin çocuk."

"Batu!" dedim ona kızgın bir şekilde bakarak. Bu onu daha çok güldürmüştü. Boşta kalan eliyle yanaklarımı sıkmıştı. "Küçük tilkicik sinirlendi mi?" Eline vurup uzaklaştırdım onu kendimden. "Uğraşma benle."

"Özür dilerim," dedi yanıma yaklaşırken. "Ama kızdığında çok şirin oluyorsun."

"Çok biliyorsun sen." Gururla göğsünü kabarttı. "Ben bilmeyeceğim de kim bilecek."

Bir süre yürüdükten sonra adımlarını yoldan çıkarıp yakındaki bir parkın banklarına çevirdi. "Çok yoruldum."

"Sabahın ilk yürüyüşünü yapıyorsun. Daha yarım saat bile olmamıştır." Yanına gidip bende oturdum. "Bana kırk yıl gibi geldi. Biraz dinlenmek kötü olmaz. Uyanmamışlardır zaten."

"Peki," dedim arkama yaslanırken. Sabahın serin havasında bomboş parkta oturmak gibisi yoktu aslında. Gayet rahatlatıcıydı.

"Acaba son zamanlarda aklına taktığın bir şeyler mi var?" Batu geriye attığı kafasını bana çevirdi. "Neden böyle bir şey soruyorsun ki?"

"Çünkü hareketlerin dikkatimi çekiyor. Son zamanlarda çok dalıp gidiyorsun. Aklını bir şey kurcalıyor gibi. Bir de benim tanıdığım Batu sabahın köründe uyanmaz. Ayriyetten bazı telefon aramalarını da açmadığını fark ettim. Bir sorun mu var?"

Bir süre sadece bana baktı. Bir an içindeki her şeyi anlatacağı hakkında umutlanmıştım. "Vay be. Sen benim sapık stalkerım mısın?" Ama sonuç olarak Batu her zaman yaptığı gibi bunu da geçiştirmeye çalışmıştı.

"Konuyu saptırma."

"Konuyu saptırmıyorum." Dudaklarını büzüp düşünür bir pozisyona geçti. "Gerçekten böyle mi görünüyorum." Omuzlarını silkti. "Bir sorunum yok. Telefonlar hattımın bağlı olduğu kurumdan. Bir salmıyorlar adamı. Dalıp gitmelerim ise... Son zamanlarda projeler hakkında kafam biraz dolu. Arada bir istemsizce onları düşünüyorum. Ondandır. Sabah uyanmam ise. İnan bana ben bile şaşkınım. Bir bakmışım günün ilk ışıklarına gözlerimi açmışım. Erken yattığım için büyük ihtimalle. Ama gözlerine hayran kaldım. O nasıl bir inceleme böyle." Yine yüzünde tatlı bir tebessüm vardı. Bir şeyleri saklamak için yaptığı bir eylemdi bu. Herkesi kandırabilirdi. Ama beni asla. İnsanları okumakta iyiydim. Batu'nun sorunu ne bilmesemde bir şeyleri kafaya taktığı kesindi.

"Asıl bunu sorması gereken ben değil miyim? Hayalet gibisin. Neden uyuyamadın?"

"Kabuslarla dolu bir geceydi. Yerimi yadırgadım sanırım." Başımı kaldırıp göğe baktım. "Mete hakkında ne düşünüyorsun?"

"Ne alaka?" Soru bir anda çıkmıştı ağzımdan. "Şöyleki Mete'yle uzun süredir beraber yaşadığınız halde diğerlerinden daha çok kavga ediyor gibisiniz. Dost musunuz düşman mı?"

"Yoksa o inanılmaz gözlerin bunu okuyamadı mı?"

"Neyi?" dedim. "Mete'nin bana olan hislerini." Bir an ağzım açık ona bakakalmıştım. Biliyor muydu?

"Bunlar aramızda kalacak mı?"

"Elbette." Bakışlarını gökyüzüne çevirdi. "Bence Mete benden nefret ediyor." Tuttuğum derin nefesi bıraktım. Rahatlasam mı üzülsem mi bilemiyordum. "Neden böyle düşünüyorsun?"

"Çünkü bana karşı hareketleri hep bunu gösteriyor. Özellikle onunla ilk yaşadığım zamanlar. Ben yerimde durabilen bir insan değilim. Mete ise aşırı sakin. Şu aralar bana karşı daha iyi ama ilk zamanlarımızda bana olan nefretini hiç saklamıyordu. Benle karşılaşmamak için her şeyi yapıyordu. Beni görmezden geliyordi. Her gün azarlanıyordum. Eh haksız da sayılmazdı. Gerçekten bir sorundum. Gözlerinden okuyabiliyordum bana olan nefretini. Bence şimdi de öyle hissediyordur."

Mete'nin anlattıklarını düşününce ilkten Batu'dan nefret ediyordu. Ama sonuç olarak onunkisi nefretten aşkaydı. Evet, kim Batu'ya gerçeği söylemek istiyordu?

"Öyle olduğunu sanmıyorum. Senden nefret etse neden yanında kalsın?"

"Aklımda birkaç cevap var. Ortak arkadaşlarımız olduğu için hep görüşmek zorundayız. Ayriyetten annelerimiz arkadaş olduğu için ayrılamıyoruz ki evleri ayırsak kimse Çağlar gibi hızla ev arkadaşı bulacak kadar şanslı değil. Şuanki düzeni de bozup yurda yerleşmek saçmalık olur. Bu yüzden her türlü birlikte olmak zorundayız. Belki şuan o kadar gıcık olmuyordur bana ama bazı zamanlar bana olan nefretini hissedebiliyorum. Özellikle de onu kızdırdığımda."

"Onu kızdırdığında hiçte alttan alıyormuş gibi gözükmüyorsun."

"Çünkü bende ona kızgınım. Bana olan nefretini anlamıyorum. Hep yaptığım şeylerden yakınıyor."

Çünkü senin için endişeleniyor, salak.

"Senden nefret etmediğine eminim."

"Demesi kolay. İlk zamanlardaki hareketleri sen çekmedin. Ya da bana kızdığında gözlerindeki nefreti gören sen değilsin. Belli etmesede benle yaşamak istemediğini biliyorum. İlk zamanlarda bunu da dile getirmişti. Ama şimdi vazgeçmiş gibi."

Ne desem düşüncelerini değiştiremez gibiydim. Kendini Mete'nin nefretine kodlamış gibiydi.

"Doğruyu söylemek gerekirse Mete benden ne kadar nefret ederse etsin benim için değerli bir arkadaş. Sorunlarımı ne kadar söverekte yapsa hep çözüyor. Bunları büyük ihtimalle annesinin bana göz kulak olmasını istediği için yapıyor ama sonuç olarak benim için önemli. Ve bana kızması beni üzüyor." Uzaklara dalmış gibi bir süre ileriye baktı. Ne düşündüğünü istemeden de olsa merak ediyordum. Aklına acaba Mete'yle ilk zamanları mı geliyordu?

Bir anda daldığı yerden çıkıp bana baktı. "Çok mu konuştum? Sanırım bunları anlatmamalıydım."

"Neden anlatmayasın? Ben senin arkadaşınım ve bu günler için varım. Hissettiklerini ve düşündüklerini içine atmaktansa güvendiğin birine anlatmak daha iyidir. Kimseye bir şey söylemem. Hem eminim ki yanlış düşünüyorsun. Mete'nin senden nefret etmediğine eminim. Bence sadece onu endişelendirdiğin için sana karşı böyle."

"Öyle mi dersin?" Bir süre ellerine baktıktan sonra yüzünde bir tebessüm belirdi. "Sağ ol Gökalp. Seninle tanıştığım için gerçekten memnunum." Yüzünü kocaman bir gülümseme kapladığında ayağa kalktı. "Hadi geri dönelim. Ben çok açım"

*

Tamer odaya girdiğinde masanın önünde koltuklardan birine oturdu. Elindeki dosyaları masaya bırakırken gözleri babasının üstünde gezdi.

"Senle bir şey konuşmak istiyordum. Gökalp için."

Tamer'in yüzü direkt sertleşmişti. "Bana öyle bakma."

"Yine Alp için neler düşünüyorsun?"

"Kötü bir isteğim yok. Sadece biriyle buluşmasını isteyecektim." Tamer'in tek kaşı kalkarken neler döndüğünü anlamıştı. "Baba."

"Bana yine aşk zırvalarını anlatmaya başlama Tamer. Gökalp gerçekten sevdiği biriyle olmasını istediğini biliyorum. Ama sonuç olarak onun iyi birisiyle evlenmesini istersin değil mi? Onun için kötü bir şey istemiyorum. Sonuçta o benim torunum."

"Hadi ama baba. Sadece sözünü geçiremediğin için Alp'i görmeye tahammül bile edemiyorsun. Onu önemsediğini söyleme lütfen."

Mustafa geriye doğru yaslandığında, "Anladık," dedi. "Oğlunu en çok sen önemsiyorsun."

"Baba, Alp daha on sekiz yaşında. Ona bir şeyleri dayatmaya çalışma."

"Öyle bir amacım yok. Sen olduğun sürece Gökalp her türlü istediğini yapacak zaten. Ama sende benim gibi onun ailemizle iyi anlaşacak biriyle birlikte olmasını istersin değil mi? Sonuç olarak Gökalp daha genç. Birçok kişiyle tanışacak. Bu kişilerden biri neden benim ayarladığım biri olmasın."

Tamer şüpheyle babasına bakıyordu. "Geçen anlattığım aileyi hatırlıyor musun? Kızları Gökalp'le aynı yaşta. Gerçekten önemli insanlar. Gökalp'in kızla beraber olması hem aileler için hem de şirket için iyi bir yatırım olmaz mı?"

"Alp senin yatırımın değil, baba. O senin torunun. Ayrıca Alp'in hoşlandığı biri var. Kızla tanışmaya kalkmaz bile."

Tamer derin bir nefes verse de Mustafa vaz geçmemiş gibiydi. Elini beyazlamış saçlarından geçirdi. "Hoşlanıyor olabilir. Ama kesin mi? Sevgililer mi? Onlar için umut var mı?" Tamer Gökalp'in anlattıklarını düşündü. Babasına baktığında Mustafa devam etti. "Kızın iyi olduğunu biliyorsun. Gökalp sevgiyi illa hoşlandığı kişiden mi bulacak? Neden bu kız olmasın? Belki konuşurlarsa anlaşabilirler."

"O kadar istiyorsan Alp'e fikrini söylerim. Ama zaten sevdiği biri olduğu için umutlarını yüksek tutma." Tamer ayağa kalkıp kapıya yürüdüğünde, "Merak ediyorum," dedi babası. "Gökalp'in hoşlandığı kişi gerçekten iyi biri mi? Bizim ailemize uygun mu? Onun hakkında ne biliyorsun?" Mustafa oğlunun bakışlarından anlamıştı her şeyi. Gökalp sadece birini sevdiğini söylemişti. Kim olduğunu değil?

"Sence Gökalp'in sana kim olduğunu söylememe nedeni bizim onaylamayacağımız biri olabilir mi? Yoksa neden senden saklasın ki?"

"Öyle olsa bile bana söylememesi Alp'in kararı. Bazı şeyler onun için erkende olsa kendi kararını verebilecek bir yetişkin o. Hem sevdiği kişi kötü biriyse bile ilişkilerine asla izin vermem. Oğluma zarar verebilecek kimseyi onun yanına yaklaştırmam. Hem bunu onaylamazsam Alp'in beni dinleyeceğini biliyorum. Eğer istersem bir daha sevdiği kişiye yaklaşmaz bile."

"Gökalp'in sana ve senin kararlarına bağlı olduğu kesin. Ama oğlun için üzülmüyor musun? Çünkü zamanı geldiğinde babası istedi diye sevdiği kişiyi bırakacak."

"Aşk acısı çekmesi sorunlu biriyle olup yara almasından iyidir. Sen merak etme, baba. Ben oğlum için her zaman en iyi kararı verebilirim." Tamer kapıyı açtı ve arkasına bakmadan dışarı çıktı.

Seguir leyendo

También te gustarán

498K 14.3K 52
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
2.1M 132K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
351K 26.3K 44
0536****: "Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözl...
Çilek Kız Por Lara

Novela Juvenil

686K 45.5K 44
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...