SONRA SEN GÜLDÜN (Tamamlandı)

By HilAySavascisi

692K 73.6K 88.3K

Hayat yapbozundaki eksik parçayı arayan Ahu'nun güldüren hikayesi 🐟 Büyüyoruz ve bu umrumuzda değil. 🎈 More

Helloo!
(Prolog) Kim Bu Ahu!
1.Bölüm - Biz Kimiz?
2. Bölüm - Çek Tulumbayı Ahu
3. Bölüm - Ne Yapacaksın Ahu?
4. Bölüm - Tamam Mı Ahu?
5.Bölüm - Saçmalama Ahu
6. Bölüm - Yandın Sen Ahu
7.Bölüm - Ah Ahu
8.Bölüm-Doğru Mu Ahu?
9. Bölüm - Yapma Ahu!
10. Bölüm - Güldün
11.Bölüm - Uçtu, Gitti Ahu
12. Bölüm - Ahu Yapmaz
13. Bölüm - İçerde Misin Ahu?
14.Bölüm - Hırsız Kim Ahu?
15.Bölüm - Mutlu Musun Ahu?
16.Bölüm - Eee Ahu?
17.Bölüm - Ölsem Söyleyemem
18.Bölüm - Ceylan'ım
19.Bölüm - Çay Var İçersen
20.Bölüm - Ahu Ve Sırlar Odası
21.Bölüm - Şerif Reis
22.Bölüm - Kararsız Kararlı Ahu
23.Bölüm - Akşamdan Kalma
24.Bölüm-Alev Alev
25.Bölüm - İçimdeki Yangınlar
26.Bölüm - Nesli Sultan Oteli
27.Bölüm - Başlangıçlar
28.Bölüm - Gülmek İçin
29.Bölüm - Çeyrek Final * Dünyayı Kurtaracak Olan
30. Bölüm- Uzak Işıklar - II. Devre
31.Bölüm - Büyümenin Anatomisi
32.Bölüm - Ayrılığın Anatomisi
33. Bölüm - Torbacı
34.Bölüm - Günlerden Bir Gün
35. Bölüm - Ayaklı Bela Ahu
36.Bölüm - Kızıl Ötesi
37. Bölüm - Eksik Kalan Parçalar
38.Bölüm - Ağlamak
39.Bölüm - Bitmek Bilmeyen
40.Bölüm - Kalp Atışı
41.Bölüm - Kalimera !
42.Bölüm - Ahu'nun Dediği Olur
43.Bölüm - Yarış Başlasın
44.Bölüm - Paparazzi
45.Bölüm - Anne Yarısı
46.Bölüm - Uzaylı İstilası
47.Bölüm - Yirmi Bir
48.Bölüm - Şamar Oğlanı
49.Bölüm - Tuzlu
50.Bölüm - Antío Pappoú (Hoşçakal Dede)
51.Bölüm - Yuvaya Dönüş
52.Bölüm - Bela Geliyorum Demez, Ahu Da...
53.Bölüm - Bir Yaralı Kuştum, Uçtum Uçtum
54. Bölüm - Doğum Günü Meselesi
55.Bölüm - Bazı Taktikler
56.Bölüm - Kırmızı Balık
57.Bölüm- Kıyıya Vuran Balık
58.Bölüm - Si vales, valeo
59.Bölüm - Nikahına Beni...
60.Bölüm - Vedalar Vedalar
61.Bölüm - Haydar Haydar
62.Bölüm - D'ayı Yogi
63.Bölüm - Mendilimin Yeşili
64.Bölüm - Tencere Kapak
65.Bölüm - Geçmişin Tozlu Sayfaları
66.Bölüm - Biyolojik Unsur
67.Bölüm - İneklerin Öcü Ve Kaşar Sarıkız
68.Bölüm - Kırmızı Mı Balık? (İkinci Kısım Sonu)
69.Bölüm - Ahu'şahım Çok Yaşa
70.Bölüm - Can Kurtaran
71. Bölüm - Üçgen Peynir Ve Erimiş Dostluklar
72. Bölüm - Rüzgara Açılan Yelkenler
73. Bölüm - KKS Karakter Kanseri
74. Bölüm - Kahrolsun Bazı Şeyler
75. Bölüm - Dönme Dolaplar
76.Bölüm - Küfürbaz
77.Bölüm - Aybüke
78.Bölüm - Kan ve Gül, Gülle Diken
79.Bölüm - Gelin Ata Binmiş Ya Nasip Demiş
80. Bölüm - Hayat Kavgası
81.Bölüm - Neden Geldik Dünyaya?
82.Bölüm - Ahu'lar Vadisi
83.Bölüm - Gizemli Geceler
84. Bölüm - Av
85. Bölüm - Avcı
86. Bölüm - Hanımefendi Keriman
87.Bölüm - En Sevdiğim 25'inci Kelime
88.Bölüm - Rengarenk
89.Bölüm- Hayatın Renkleri
90. Bölüm - Adamlar Ve Küfür Adam
91.Bölüm- Zamanın Bir Yerinde
92. Bölüm - İki Yabancı
93. Bölüm - Deniz Ve Kum, Ben Aslında Yokum
94.Bölüm - Onun Arabası Var, Güzel Mi Güzel
95. Bölüm - Kendimi Kendimden Çıkarsam Sıfır Kalır Mı?
96.Bölüm - Büyü De Gel Çocuk
97.Bölüm - Sanat Ahu İçindir
99.Bölüm - Seçmen Şapka
100. Bölüm - Yüz Puan
101.Bölüm - Hepimiz Kardeşiz
102.Bölüm - Küçük Adımlar
103. Bölüm - Söylenmemiş Yalanlar
104. Bölüm - Kaçan Kovalanır
105. Bölüm - Devrik Lider
106.Bölüm - Bükemediğin Bilek
107. Bölüm - Kutlama
108. Bölüm - Güneşin Ufka Değdiği Yer
109. Bölüm - Onur'suz Aşkların Mücadelesi
110.Bölüm - Aysel Git Başımdan
111. Bölüm - Son Korsan
112. Bölüm - 23.00 Yaşım
113. Bölüm - Pişmaniye Duygular
114. Bölüm - Feda
115. Bölüm - Gün Batımı
116. Bölüm - Güneşli Günler
117. Bölüm - Hayırlı İşler
118. Bölüm - Kardeşler Yufkacılık
119.Bölüm - İçimdeki Çocuk
120. Bölüm - Yamalı Kardeşlikler
121. Bölüm - Kamp Ateşi
122.Bölüm - Sonra Sen Geldin
123. Bölüm - Döndüyse Dönektir
124. Bölüm - Hoş Mu Geldin?
125. Bölüm - Bir Tutam Özlemek
126. Bölüm - Çok Gülen Çok Ağlar Mı?
127.Bölüm - Son Mektup
128. Bölüm - Barış Elçisi
129. Bölüm - Ah Nerede
130.Bölüm - Ay Akşamdan Işıktır
131.Bölüm - Manitacılık
132. Bölüm - Ege Shower
133. Bölüm - Geçip Giden Zaman
134.Bölüm - Geleceğe Koşanlar
135.Bölüm- İsteyenin Bir Yüzü, Vermeyenin ...
136. Bölüm Final- Mutluluğun Reçetesi
🖐️Sonra Biz Güldük🎈
138 ~ Danalar Girmiş Boston'a

98. Bölüm - Sarmaşıklar Ve Arkadaşlıklar

3.5K 535 641
By HilAySavascisi


Merhaba,

Bayramımız mübarek olsun 🙏

Multideki şarkı Kel Mahmut içindir :)

beranur1999 ve Miu  🧡🎈😍🌸

Kontrol edemedim, keyifli okumalar 🧡

🎈

Hayattan alacaklı olduğum anların hepsini aklımda tutmaya özen gösteriyor ve alacaklarımı geri vereceği günü iple çekiyordum. Vermezse de, söke söke almasını biliriz.

Peki bizim başka kime borcumuz vardı da kapıyı çalan her kimse, alacaklı gibi çalıyordu?

Gözlerimi aralayıp başucumdaki telefonun saatine baktım, sabahın altısıydı. Yanlış duymadınız, altısı. Beşten sonra gelen altısı.

Daha okul saati bile gelmemişken evin kapısını çalan kibar bir hırsız olmadığına göre, binadan biri ölmüş olmalıydı, bunun başka bir açıklaması olamaz.

Helva?

Gülsevim ninenin ölmüş olabileceği düşüncesiyle yataktan fırladım.  Her ne kadar büyük gelinine daha az altın yapmış olsa da iyi kadındı rahmetli. Kapının deliğinden baktığımda gördüğüm yüz Onur'a aitti ve onun gergin görüntüsü tezimi doğrular nitelikteydi.

Annemle çarşamba pazarından aldığımız, diz yapmış pijamalarıma, dağınık saçlarıma aldırmadan kilitleri tek tek açıp, kapıyı araladım.

'Başımız sağolsun.' dedim yarı uykulu bir halde.

'Daha ölmedi.' dedi Onur telaşlı bir ses tonuyla. Altındaki yanarlı dönerli çakma adidas eşofman altı dikkatimi dağıtıyordu.

'Vah vah, tüh. Can mı çekişiyor? Ben ne yapabilirim ki Onur? Sonuçta yaşı da gelmişti. Mukadderat. Kuran okumak lazım başında. Takdiri ilahi, elden ne gelir?' dediğimde Onur ne söylediğimi anlamaya çalışır gibi baktı yüzüme.

'Ahu, hâlâ uyuyorsun.'

'Ne oldu Onur sabah sabah?' dedim gözlerimi ovuşturup. Sahiden içim uyuyordu.

'Ben Fatih'in yanına gidiyorum, Kel Mahmut' u hastaneye kaldırmışlar. Yine bir şeyler kullanmış sanırım tam anlamadım uyku sersemi konuştuğum için. Bizimkilere seninle birlikte, ödevin için erkenden çıktığımızı söyledim, hastane falan deseydim evdekiler de peşime takılırdı. Bir de durumu öğrenirlerse, o zaman hiç uğraşamam. ' dedi Onur hızlı hızlı.

' Durumu nasıl? Bırakmamış mıydı? Fatih öyle söylemişti.' dedim iç uykumdan sıyrılıp.

'Bırakmıştı, uzun zaman önce. Bilmiyorum.'

'Dur bekle, ben de geliyorum.' diyerek cevap vermesini beklemeden odama doğru koşturdum. Koşarken yerdeki katlanmış kilime takılıp düştüm, kalktım ama sonunda hedefe ulaştım.

Biliyorsunuz, bu yaşıma kadar düşe kalka geldim zaten. Sıkıntı yok yani.

Dolaptan çektiğim ve önüme ilk düşen kotu giyip kısa bir uğraşın ardından düğmesini ilikledim. Göbeğimden uzun zamandır bahsetmemiştim değil mi? O eski halimden eser yok şimdi adlı şarkıyı ezbere söylüyordu artık Ahu Ballıses. Namı diğer, Göbeklitepe.

Zilin kuş ötüşü melodisini yeniden duyduğumda, hızlıca sweetimi üzerime geçirdim ve ince hırkamı da siyah suni deri sırt çantamın kenarına takarak koştura koştura dışarı çıktım.

'Aşağıda bekliyorum.' dedi Onur, sonra merdivenlerden inmeye başladı. Yerinde duramıyordu sanırım. Arkadaş sonuçta, atsan atılmaz... Gerçi ben olsam atardım da, işte. Malumunuz, herkes ben değil.

Bir Ahu Bayraktaroğlu kolay yetişmiyor.

Kundurasının topuğuna basarak dolaşan, ailenin en eski eniştesi gibi ayakkabılarımın topuğuna basıp, hızlı adımlarla basamaklardan inerken, tek eksiğim göbeğimin altında durması gereken enişte kemeriydi. Göbeğimin biraz daha ilerlemesi halinde hemen altına kemer takacaktım konsepte uygun olarak.

'Onur, durumu nasılmış bir şey öğrenemedin mi? Senin ne zaman haberin oldu?' diye soru yağmuruma başladım bir yandan onun hızlı adımlarına yetişmeye çalışırken.

'Paran varsa taksiyle gidelim mi? Yolda anlatırım, vakit kaybetmeyelim.'

'Param yok, Merve'den alırdım bilseydim.' dedim yüzümü buruşturup. Öğrenci akbilimi yetecek kadar doldurmuştum ve bursumun hatrı sayılır bir kısmını alışverişte bırakmıştım. Eve geri de dönecek değildim, mecbur otobüsle gidecektik.

Nicolas dedemin harçlığı ayın sonunda yani üç gün sonra hesabıma geçeceği için, kimseden para istememiştim.

Yüce Yaratan beni yılan olarak yaratsaydı bu kadar sürünmezdim.

'Saat beş falandı, Fatih aradı, iyi dedi. Evden çıkmak için altı olmasını bekledim.  Bizimkileri biliyorsun, beni bunaltmaya devam.' dedi bıkmış bir ifadeyle.

Neden acaba?

'Durumu iyiymiş işte, gidince bir güzel pataklarız. Daha iyi olur, dayak istiyor o belli.' dedim Onur'un koluna girip.

Duraktaki on dakikalık bekleme süremizin tamamlanmasının ardından otobüs geldi ve hastaneye doğru yola koyulduk. Onur için de akbil basmıştım. Bu çocuk sahiden fasfakir.

Yol boyunca Onur, Kel Mahmut'un bir kaç yıldır temiz olduğunu ve herhangi bir madde kullanmadığını söylemiş, nasıl hastanelik olduğu hakkında teoriler üretip durmuştu.

Hastane bahçesinde koşar adımlarla yürürken, sabah sabah iyi kalori yaktığımı düşünüp bununla mutlu olsam da, Kel Mahmut'u düşünüp hemen keyfimi kaçırdım. Şuan mutlu olacak bir şey bulmam uygun olmayabilirdi.

Onur, Fatih'i arayıp beni de peşinde sürüklerken, bir üst kata çıktık ve sağdan üçüncü kapıdan içeri giriş yaptık.

'Ahu?'

Fatih'in kanlanmış gözlerini görünce içim ezildi sanki. Fatih ve benim gibi arkadaşlarınızı üzmeyin işte!

'Fatih'çim.' dedim. Geceden beri uyumamış gibiydi.

Göz ucuyla Kel Mahmut' a baktım, iyice kelleşmiş halde uyuyordu.

'Sen de mi geldin?'

'Evet aşkım.' dedim İrem'e zorla sarılıp. Beni görünce tüyleri diken diken oluyordu ve bu hali çok hoşuma gidiyordu. En azından dürüst kız.

'Yurtta Barış, dünyada Barış, ne haber?' dedim omzuna hafifçe bir yumruk atıp. Barış tekli koltuğun köşesine yaslanıyordu, tebessümle yanıt verirken, hepsinin perişan hali bir kez  daha gün yüzüne çıkmıştı.

'Nasıl olmuş?' dedi Onur benden önce davranıp.

'Bilmiyoruz. Uyanmasını bekliyoruz, midesini yıkamışlar ama neyse ki kana karışmamış. Bir kere vücuda girince, kurtulması çok zor oluyor. Gördük. Daha önce gördük.' dedi Fatih. Resmen yıkılmıştı. Benden daha da yıkıktı.

'İyi olacak.' dedim sessizce. Yine ben ve teselli edememe modum online'ız.

'Benim suçum, tek göndermeyecektim o itlerin yanına.'

'Saçmalama Fatih, eşek kadar adam sonuçta. Arkasını sen toplayacak değilsin.' dedim sinirle. Birinin başka biri yüzünden kendini suçlaması, tanıdık olduğum bir sahneyi anımsattığı için öfkeme hakim olamıyordum. Savcı olabileceğime karar verdim. Avukat da olabilirdim. Hakim olamıyordum, orası kesin.

'Evet ama tahmin etmeliydim.' dedi Fatih.

'Uyanıyor.' dedi İrem bir anda ayaklanıp.

Onlar Kel Mahmut'un uyanmasıyla başına toplanıp soru yağmuruna tutarken, aralarından yılan gibi kıvrılarak en öne geçtim.

'Hoşgeldin Ahu, vay herkes gelmiş. Benim için.'

'Hoşbulmadık. Ne yaptın sen gerizekalı?' diye sordum yatağın ucunda oturan İrem'in önüne geçip otururken.

'Daha toparlanmadı, üzerine gitme.' diye müdahale etti Barış. Ona ters bakışlarımı gönderip Kel Mahmut'a döndüm.

'Ben, bilmiyorum. Bir şey yapmadım.' dedi Mahmut. Mahcup ifadesine bakılacak olursa, geceyi düşünüyordu.

'Hatırlamıyor musun? Dün gece neler olduğunu, nerede olduğunu? Arkadaşlarınla olacağını söylemiştin.' dedi Fatih hatırlamamasına şaşırmış bir halde.  Özellikle suçlamaktan uzak bir ses tonu vardı. Sabrına hayrandım doğrusu. Keşke benim de olsa...

Mahmut, hatırlamadığını belli etmek isteyerek başını iki yana sallarken, tokadı yapıştırdım bir anlık refleksle.

'Hii!' dedi İrem. Arkamda olmasına rağmen elleriyle ağzını kapattığını farketmiştim.

'Belki bu hatırlamana yardımcı olur.' dediğimde Onur'un sırttığını gördüm. Diğerleri sessizdi.

'Ben hiç bir şey almadım. Sadece, bir şeyler içtik. Alkol aldık, sahildeydik zaten. Çok içtik.'

Tam ağzımı açacağım sırada hemşire içeri girdi.

'Uyandınız mı? Geçmiş olsun. Bir saat sonra doktor bey kontrole gelecek,  sonra eve gidebilirsiniz.'

'Hemşire Hanım, sonuçlar çıktı mı?'

'Az miktarda uyuşturucu madde çıktı ama  doktor beyin söylediği gibi kana karışmamış. Ağız yoluyla, muhtemelen bir içecekle alındığı için midesini yıkayarak önlem alabildik. Doktor bey detaylar hakkında bilgi verecektir. Kendinize yazık etmeyin genceciksiniz. Geçmiş olsun.' diyerek yanımızdan ayrıldı.

'Hâlâ hatırlamıyor musun kardeşim?' diye sordu Fatih.

Mahmut başını iki yana sallayınca, diğer yanağına da tokadı yapıştırdım. Diğerinin hatrı mı kalsaydı?

'Gazoza ilaç atan Nuri Alço kılıklı arkadaşların içkine hap attılar ve sen bunu farketmedin mi?' diye sordum ellerimi iki yana açıp. Ne aptallık ama!

Mahmut tokat yedikçe kendine geliyordu, hafifçe sırıttı.

'Ahu, elin çok ağır. Vurma artık bacım, kendimi toplayınca hatırlayacağım sanırım.' dedi ve son kez bir tokat daha attım yüzüne.

'Bu da Merve' ye bitki tohumu diye esrar tohumu verdiğin içindi, içimde kalmıştı, oh dünya varmış.' dedim.

' Ahu, abartmasan mı? '

' Ben böyle sevİrem, karışma sen. ' dedim ve Kel Mahmut' un yüzüne baktım.

Şaşkın yüzü ve kızarmış yanaklarına bakarken hafifçe gülmesi bana yetmişti ona sarılmam için. Hiç bir şey yapmadığım günlerin yaz akşamlarında parkta onlarla az çekirdek kola yapmamıştık. Ona bir şey olsa üzülmezdim ama ne gereği var şimdi yani?

'Çok salaksın. Uyanır uyanmaz biri öldü sandım bu salak Onur kapıya dayanınca.' dedim. Hem sevmek, hem dövmek dedikleriydi benimki işte.

'Hadi arkadaşlar yeter, hepimiz çok üzüldük. Siz ikiniz kahvaltı ettiniz mi? Biz az önce yemiştik. Doktor gelene kadar kahvaltı edin kafeteryada.' dedi Fatih, Onur ve bana.

'Olur valla. Hadi Ahu.' diyen Onur'un yanına geçtim yataktan kalkıp.

'Ne demek olur? Nasıl olacak acaba, öpücükle mi?'

'Ha doğru.'

'Ha ya !'

'Ne oldu?' diye sordu Fatih biz aramızda fısır fısır konuşurken.

'Fatih'cim, bizim paramız yok. Bu arkadaş işsiz, ben öğrenciyim. Bize para ver.'

Fatih gülerek cüzdanını çıkarırken Onur geveledi;

'Borç olarak kanka.'

'Borç falan değil ben geri veremem. En kötü, bir şey yemem, gider okuldaki vefalı dostlarımın tostlarını yerim.'

'Saçmalamayın da gidin bir şeyler yiyin, saat daha çok erken.' diyerek parayı Onur'a uzattı Fatih. Ben daha yakındım, rencide olmayayım diye Onur'a verdiyse, öyle bir ihtimal yoktu. Neyse.

🎈

İlk iki dersi ekip, Kel Mahmut'un taburcu olmasını bekledikten sonra, önce kendimi okula bıraktırdım. O kadar yol gelmiştim sonuçta, bıraksınlar bir zahmet.

Fatih'in kullandığı arabada yan koltukta Mahmut, arkada Onur, Barış ve İrem oturuyordu. Benim nerede oturduğumu düşünüyorsunuz, biliyorum. İrem'in kucağında oturarak gelmiştim okula kadar. Kıymetlime batan kemiklerine yirmi dakika katlanabilmiştim. İrem yol boyunca benden daha zayıf olduğunu ve neden benim onun kucağında olduğumu sorgulayıp durmuştu sesli bir şekilde söylenerek.

Çıkarlarım söz konusu olduğu için ona cevap verme hakkımı saklı tutuyordum.

Üçüncü ders başlamadan hemen önce bizimkileri kantinde yakaladım. Hararetli bir şekilde konuşuyorlardı kendi aralarında.

'Suç üstü! Hemen bana da söyleyin.' diyerek boş bir sandalye çekip yanlarına oturdum.

'Neredesin kızım, saat kaç oldu?' dedi Berke. Yanında Leyla'sı vardı her zamanki gibi.

'Geldim baba, ufak bir pürüz vardı. Halloldu.' dedim. Akşam, Fatih ve saz arkadaşları ile parkta buluşacaktık, kalan detayları öğrenecektim. İnşallah bensiz konuşmazlardı.

'Ben dün Hazal'ı aradım bu arada, düğün videolarını istedi annem. Nasıl oynadığına bakacakmış. '

'Belma'cığım şahane oynadı, izlemesine gerek yok ki. ' dedim gülerek.

Deniz gözlerini kısarak masaya doğru eğildi.

'Duydum ki, konuştuğun biri varmış.'

Onun gibi eğildim, sanki çok gizli bir konu hakkında konuşuyormuşuz gibi diğerleri de masanın ortasına doğru eğildi.

'Siz, benim dedikodumu mu yaptınız?' diye sordum.

'Konumuz bu değil, biriyle görüştüğünü neden söylemiyorsun?' dedi Nisan alıngan bir ses tonuyla.

'Ortada bir şey yok. Her görüştüğüm kişiyi haber mi vereceğim? Normal bir görüşme, uluslararası bir zirve olsa söylerdim.'

Ben kendimi savunurken, Deniz geriye yaslandı ve kollarını önünde bağladı.

'Olsun. Yine de hiç gözüm tutmadı.' dediğinde daha fazla dayanamadım ve gülmeye başladım.

'Deniz balım, daha görmedin ki?'

'Görmeden gözüm tutmadı, sen düşün .'

'Başlayacağım he şimdi gözüne. Beni bir salın artık. Belki iyi biri, hayırlı bir izdivaç yapacağım ilerde, ne malum?'

'İlerde ne zaman? Adamın yaşı geçiyormuş, ne kadar ilerde?'

'Sana bir tane çakardım ya, güzel yüzüne kıyamıyorum.' dedim, kalkıp sandalyemi ittim ve onları arkamda bırakıp hızlı adımlarla kantinden ayrıldım.

Teoman'la veya yaşıyla ne alıp veremedikleri vardı, bilmiyordum ama sinirlenmeye başlıyordum. İnsanlara çok samimi davrandığım için mi hayatımda söz sahibi olarak görüyorlardı kendilerini?

Kaç para ulan bir Teoman?

Hızlı adımlarla koridorda ilerlerken ismimi duymamla duraksadım. Bugün kabul günüm olduğunu düşünerek derin bir nefes aldım.

'Ahu.'

'Ne be?'

'Şey.'

Benim tepkimden dolayı ne söyleyeceğini unutan Toprak'a bakınca nefesimi tekrar  tazeledim.

'Dinliyorum.'

'Geçen gün için teşekkür ederim.'

'Önemsiz.'

'Annem, seni yemeğe davet ediyor. Yani, sana söylememi istedi. Aynı okulda olduğumuzu söyledim de.'

Toprak'ı kolundan tutup, kalabalıktan uzak bir köşeye doğru götürdüm. Etrafta kimse olup olmadığını kontrol edip kolunu serbest bıraktım.

'Bak Topraam. Annene teşekkür ettiğimi, benimle insani ilişkiler kurma çabasını takdir ettiğimi, çok profesyonel davrandığını ve gerçekten gözlerimin yaşardığını söyle. Sorun sizde değil, bende.' dedim karşısındakini üzmeden ayrılmak isteyen ve bu cümleyi kurunca kendi vicdanını daha rahat hisseden  sevgililer gibi.

'Bize önyargıyla yaklaşıyorsun.' dedi Toprak tek kaşını kaldırıp. Böyle yapması onu sevimli bir hale sokmuş olabilirdi ama bu benim pek umrumda değildi.

'Yanlış, ben size yaklaşmıyorum. Yaklaşmak istemiyorum. Manyak mısın hem? Ben size yaklaşırsam mirasınıza bir pay daha eklemek zorunda kalacaksınız.' dedim gülerek. Gülüyordum ama biraz sonra sinir harbi geçirebilirdim.

'Belki, maddi mirastan daha değerli bir miras eklerdik hayatımıza.'

'Seni bu kafayla çok üzerler, haberin olsun.'

'Bizim için de kolay değil. Bir anda babamızın biri kızı olduğunu öğrendik. Ben ablam olduğunu öğrendim.'

'Ben senin ablan değilim.'

Toprak güldü, gülünce Aksel Akıncı'ya benzeyen gözlerini oymak istedim.

'Farkında mısın acaba? Yani, merak ediyorum da... Bizim seni kabul etmememiz gerekiyorken, sen bizi kabul etmiyorsun.'

'Çünkü benim adım Ahu. Ben seçilmem, seçerim Topram. Hayatınıza kaldığınız yerden devam edin, başka bir dilde istiyorsan öyle de söylerim. '

Umursamaz bir tavırla omuz silkti Toprak.

' Babam, üzülüyor. '

' Adı üstünde, senin baban. '

'Sen bilirsin.' diyerek yanımdan uzaklaştı ve ben arkasından bakakaldım.

Söylediklerinde haklıydı, benim onları kabullenemiyor oluşum garipti belki ama benim normal biri olduğumu kim söyledi?

🎈

Son dersin son dakikalarıydı. Bundan önceki iki arada da bizimkilerle dışarı çıkmak yerine sınıftaki kızlarla sohbet etmiştim.

Deniz'in uzattığı çikolatayı elimin tersiyle geri ittirdim.

'İstemez.' dedim yüzümü buruşturup.

'Surat asınca hiç çekilmiyorsun.'

'İntihar günah olduğu için biz de yüzümüzü astık.' dedim gülmemek için kendimi biraz zorlayıp.

'Tamam, bir gelsin tanışalım. Sonra söylerim gözümün tutup tutmadığını.'

'Amcan yaşta adamı ayağına mı çağırıyorsun?' dedim alay ederek.

Hepsi tek bir noktadan üzerime geliyordu. Onlar böyle yaptıkça valizimi toplayıp Teoman'a kaçasım geliyordu. Tabi bundan şeyin haberi yok. Teoman'ın.

'Öyle demek istemedim.' dedi Deniz gözlerini masum bir kedi gibi doldurup.

'Söylediğinin arkasında dur.'

'Tamam, öyle demek istedim. Yaşı biraz büyük olduğu için tedirgin oldum. Gerçekten başka bir şey konuşmadık Hazal'la. Sen benim kardeşimsin, bana küsemezsin.'

'Kardeş deyip durma Allah aşkına bak bana geliyorlar. Ayrıca yaşla ne ilgisi var, adam elli yaşında gibi davranmayın. '

'Yakışıklı mı onu söyle?'

'Öf, hem de ne!' dedim bir an boş bulunup.

'Yuh, resmini göster bari!' diye bir kafa uzandı aramıza. Nisan'ın kafası.

'Resmi yok.'

'Soyadını söyle, stalk yapalım, araştıralım.' dedi Berke kızını istemeye gelecek aileyi önceden araştırmak isteyen baba edasıyla.

'Kullanmıyor.'

'Sevmedim. Fazla gizemli.' diyen Deniz'in U dönüşü için bir bakışım yetmişti.

'Sevmedim değil canım, tanısam severim kesin. Sen sevmişsin sonuçta.'

'Ya ne sevmesi, sevdiğim falan yok.'

'Arka taraf, ders bitti. Konuşmaktan duymamış olabilirsiniz, verdiğim ödevin teslim tarihi bir hafta sonra.'

Bir sen eksiktin hoca.

Hocadan yediğimiz azarla birlikte ders sona ermişti. Sınıf yavaş yavaş boşalırken, Berke ve Nisan arka sıradan kalkıp iki yanımıza oturdu.

'Hoşlantı mı?' dedi Nisan merakla. Bu kızlar gönül işlerini konuşmayı ne çok seviyor değil mi?

Hoşlanmak için hoş biri olması yetiyor muydu bilmiyordum. Teoman ideal erkek modeline uygun bir profil çiziyordu. Bunca zaman onu nasıl kapmadıklarına hayret etsem de, beğeni dışında bir duygu beslemiyordum henüz. İlk başlardaki sıkıcılığı da gitmişti. Onunla her buluştuğumda farklı dünyanın kapılarını açıyordu bana. Bu his, iyi vakit geçirmenin ötesinde bir his değildi. Bir de elektrik meselesi vardı, onu inkar edemezdim. Ah! Bu işler çok zordu ve sahiden bana göre olmadığını düşünüyordum zaman zaman. Her zaman.

'Kanka mısınız?'

'He Berke, ölümüne kankayız.'

'Kanka ayağı göt ayağı.' dedi Berke, Deniz'in üzerinden uzanıp omzuna bir yumruk attım.

'Hadi beni bırakın, akşam önce küçük bir işim var sonra kankamla buluşacağım. Sahilde yürüyüş yapacağız.'

'Sen ve yürümek! ' dedi Deniz şaşkınca.

'Yürüyüş dediğim, üç metre. Bir çay içer evlere dağılırız. Kaç gündür görüşemedik.' dedim gülerek.

'Kaç gündür mü!' dedi Nisan.

'Arkadaşlar ben de olsam beni özlerim, hak veriyorum. Hadi kalkın.' dedim ve peşimden onlar da kalktı.

Dinozorlar da sanıyor ki bir tek kendi nesli tükendi. Ben de bunlar yüzünden tükendim.

Daha eve gidecektim, sonra hazırlanıp Kel Mahmut'un olaylarını öğrenmek için parka. Oradan Teoman beni alacaktı. Dedikodudan geri kalamıyordum vesselam.

Bu çok yoğun günün, yani bütün buluşmaların bitmesini canı gönülden diliyor, bir an önce yatağıma girmeyi hedefliyordum. Teoman'ın Koray'la öğle yemeğinde gerçekleştirdiği konuşması yüzünden ona çay içmeyi teklif edenin ben olduğumu da söylemek isterim. Hatta, üzerine ısrar etmiş bile olabilirdim.

Ben ve biriyle buluşmak istemek.

Bazı zamanlar benden bir tane daha olsa ve bir kaç yere birden dağılsa güzel olurdu diye düşünmüyor değilim. Sadece düşünüyorum.

Olmayacak şeyleri düşünmekte üzerime yoktur.

🎈

Akşam yemeğinin bulaşıklarını Merve'ye kitlemiş olmamın haklı gururu ile bir koşu hazırlanıp soluğu parkta aldım. Hazırlandım dediğime bakmayın, kot pantolon tişört ve hırka. Yani rahatlık. Sahile gidecektik, tuvalet giyecek halim yoktu sonuçta.

Ay acaba elbise mi giyseydim?

Bir kaç gün önceki soğuklar gitmiş, yerini yazdan kalan bir günmüş gibi, tatlı esintilere bırakmıştı.

Fatih bankın tepesinde, Onur hemen onun yanında, karşısına çektikleri bankta da Kel Mahmut ve İrem oturuyordu.

'Mamudo kurban, iyi gördüm seni.' dedim parmaklarımla omzuna iyice bastırıp.

'Senin elin de amma ağır gerçekten. Az önceye kadar pek iyiydim.' dedi Mahmut yüzünü buruşturup.

'Otursana kanki.' diyerek bana yer verdi Onur. Fatih'i yanına kurtulduğumda İrem aşkımla göz göze geldik ve ona göz kırptım. İki gözümü de kapatmış olabilirdim ama çaktırmayın. Benim nezdimde göz kırpmak sayılırdı.

'Ee, kimi dövüyoruz, evinden aldırıyoruz?' diye sordum Fatih'e dönüp.

'Sen bütün yaz boyunca belaya hasret kaldın galiba.' dedi Fatih boncuk gözlerini kırpıştırıp.

Maşallah.

Mavi göz sempatimi ne zaman kaybedeceğim acaba?

'Adım bela, soyadım ölüm.' diye  sırıttım. Diğerleri de benimle birlikte gülerken, Mahmut sesini düzeltip konuşmaya başladı.

'Eski arkadaşlarımla buluştum dün işte. Anlattığım gibi. İçeceğime -'

Mahmut'un anlatmaya devam edememesi, benim kendimi koyverip karnımı tutarak kahkaha atmamdan kaynaklanıyordu ama durduramıyordum. Adamın içeceğine ilaç atmışlardı resmen. Koca Kel Mahmut'un.

Benimle birlikte gülme seansına önce Onur sonra diğerleri katıldı. Mahmut kızaran yanakları ile başını önüne eğdi. En azından utanması var, bu da iyi.

'Neyse ki, kötü yola düşmedin. Ben bir keresinde düşüyordum, oralar fena, oralar hain, oralar karanlık.'

'Oraları Ahu iyi bilir.' diyen Fatih'e gözlerimi devirdim.

'Neyse, ben şimdi gidiyorum. Müsait zamanda buluşalım. İrem, beni özle.' diyerek oturduğum banktan kalktım.

'Ateş almaya mı geldin?' diye sordu İrem.

'Daha gitmeden özledin değil mi? Söz, dönüşüm muhteşem olacak.' diyerek eğildim ve yanağından bir makas alıp, diğerleriyle vedalaştıktan sonra parkın dışına doğru ilerledim.

Teoman'a parkın bir arka sokağında beklemesini söylemiştim. Neden böyle istediğimi sormayın, ben de bilmiyorum.

Sokağın başında bekleyen arabayı görünce adımlarımı hızlandırdım. Teoman işten geldiğini belli eden takım elbiseleri ile arabadan indi.

Şu endama bak Ahu.

Aramızdaki mesafe hızla tükenirken, ben yürümeyi bırakıp Teoman'ı beklemeye başladım. Sahile pek de uzak olmadığımız için yürüyerek gideceksek, benim geldiğim yöne doğru yürüyecektik ve bu yüzden boş yere fazladan adım atmama gerek yoktu.

Nereden kıssan kardır Ahu.

'Hoş-geldin de, aa, yüzüne ne oldu senin?'

'Oturunca konuşuruz. Nasılsın, nasıl gidiyor?' diye sordu Teoman elini uzatıp.

Elini tutup tokalaştım, selamlaşmada bir seviye yukarı çıkamamıştık henüz.

'İyiyim de, sen -'

'Ben de iyiyim. Yürüyelim mi? Arabayı bıraktım burada ama sorun olmaz herhalde.'

'Kalsın burada. Yürüyelim.' dedim, bir an önce oturup konuşmak istiyordum.

Yol boyunca onun işlerinden ve benim işsizliğimden konuştuk. Her zamanki gibi sohbet ediyorduk. Bana sadece makarna ile sınırlı kalmamamı, yine en sevdiğimi yapmamı ve bu alanda öğrenebileceğim her şeyi fırsatım varken öğrenmemi tavsiye ediyordu. Söylediği sözleri ilk defa duymuyordum zaten ama her alanda en iyisi olduğum konusunda konuşmak istememiştim.

'Hele ki İtalya'yı kesinlikle görmelisin. Biliyorsun, makarnanın başkentidir orası. Harika bir şehir, hem şehri hem mutfağı görmen muhteşem olurdu.'

'Kısmet. Neden olmasın? ' dedim söylediğime kendim bile inanmazken. Daha taksiye binecek param yoktu, kaldı ki İtalya...

'Sen bu istekle çok büyük işler başaracaksın Ahu. Gün gelir, sen istedikten sonra gidemeyeceğin ülke de, gerçek olmayacak hedefin kalmaz. Gözlerinde o enerji var.'  dediğinde gülümsedim.

Hayat bana bu şansı verdiğinde, Yunanistan'a gitmiştim ve bilirsiniz, hayat çoğu zaman ikinci bir şansı vermek konusunda bencillik eder.

Teoman bu konuya, herhangi bir konu gibi yaklaşmıyor ya da komik bulmuyordu. Ciddi ciddi fikirler üretiyordu ve en önemlisi benim için çok önemli bir yere sahip olan makarnayı küçümsemiyordu.

Hoş, makarnayı küçümseyecek insan henüz anasının karnından doğmamıştır ama genel olarak insanların ön yargılı olduğunun farkındaydım.

"Altı üstü bir makarna. Sıradan bir yemek . ''  diye düşünüyordu çoğu. Sesli olarak dile getirmeseler de, anlıyordum. Şimdi Teoman yanımda yürürken, makarnalar üzere  araştırdığı konularda benimle konuşurken, ciddiye alındığımı hissediyordum. Dersine iyi çalışmıştı.

'Senin gözlerinde de bir enerji var.' dedim gülerek.

Gözünün altındaki morluk, kapı çarpması değilse birisi fena çarpmıştı.

Sahil bandına geçip yürüyüş yoluna çıktık kısa bir süre içinde. Az ilerideki çay bahçesinde çay içecektik. Oraya kadar sabredemediğim için, ki bana kalırsa çok bile dayanmıştım, yolun kenarında durdum.

'Teo.'

'Ahu.' dedi bakışlarını denizin derinliklerinden ayırıp. Karşılıklı olarak beklememize rağmen sanki bana bakmamaya özen gösteriyor gibiydi.

Uzanıp iki yanağından tuttum ve bana bakmasını sağladım.

'Koray mı yaptı?' diye sordum. Eğer o yaptıysa.

'Bunu şuan konuşmasak?'

'Ne zaman konuşacağız?' dedim. Ellerini yanağında duran ellerimin üzerine koyup bir adım daha yaklaştı.

'Seninle sadece güzel şeylerden konuşmam gerekiyormuş gibi hissediyorum.' dedi

Hızlıca ellerimi yüzünden çektim ve durması gereken yere, iki yanıma indirdim. Yanıyorum komşular, yetişin.

'Anlattırmadan durmayacaksın değil mi?' diye sordu Teoman tebessümle.

Başımı iki yana salladığımda, gülümsemesi yüzünde genişçe yayıldı.

'Kuzeninle konuştuk işte bu öğlen. Görüşmemizi gördüğün gibi pek hoş karşıladı.' dedi ironiyle gözünü gösterip. Bu takım elbiseye mor renk yakışmıyordu.

'Hayvan ya.' dedim sinirle. O kim oluyordu da böyle bir şey yapabiliyordu! Ne hakla?

'Sıkıntı yok. Geçti.' dedi Teoman umursamazca.

'Sıkıntı yok, belli belli.' dedim düşünceyle. Bu kadarı fazlaydı ama...

'Aklında bir soru işareti var -'

'Var.' dedim hiç düşünmeden. Başını salladı devam etmem için.

'Koray gözüne yumruk atacak kadar hoş karşılamış belli ki görüşmemizi. Peki, sence neden?'

'Nasıl yani?'

'Neden istemiyor?'

'Nedenini ben de öğrenemedim, bir anda patladığı için araya insanlar girdi. Kötü bir şey söylemedim, arkadaşlık ettiğimizi söyledim. Pek konuştuk denemez, biraz sakinleşsin tekrar konuşacağım.' dedi Teoman.

Arkadaş?

Koray'ın, anlam veremediğim bu tepkisi karşısında mahcup olmam gerekirdi belki, sinirlendim ama mahcup olmadım.

Güzel yüzünde, benden hatıra bir iz taşıyacaktı Teoman bir kaç gün kadar. Sonra geçen her yara gibi iyileşecekti nihayetinde.

Hem, neler geçmiyor ki?

🎈

Çayımın içinde eriyen şekeri, gözden kaybolana kadar izlerken, saat epey ilerlemişti. Teoman bakışlarını benden nadiren ayırıyordu. Bakmasam da, görüyordum. Kalp gözüm açık benim bir kere.

'On gün sonra bir piyano resitali olacak, devamında keman dinletisi. Sanata olan düşkünlüğünü düşünerek, geleceğini umuyorum. Ne dersin?' diye sordu Teoman. Laf çarptığını anlamadım sanmayın. Sanata olan düşkünlüğüm kimseninkine benzemez.

Keman gıy gıy olan mıydı?

'Ha! Şey, aslında ben, ıı, iyi düşünmüşsün.' dedim. En fazla ne olabilirdi ki? Hiç değilse yarım saat idare edebilirdim, değil mi?

'İstemezsen, sorun değil.' dedi anlayışla.

'Farketmez, gelirim. Bana da değişiklik olur.' dedim, bu defa başıma neler geleceğini düşünerek.

Çay bahçesindeki buluşmamızın da böylelikle sonuna gelmiştik. Teoman beni evin olduğu sokağın köşesine kadar bıraktıktan sonra dönecekti.

Ayrılık noktamıza doğru ilerlerken adımlarımız iyiden iyiye yavaşladı.

'Senin yanındayken, zamana biraz kızıyorum.'

Teoman'ın sesi, bakışlarımı ona çevirmeme neden oldu.

'Neden?'

'Çok hızlı geçiyor.' dediğinde güldüm yüzüne bakarak. Önüne doğru bakmaya ve adımlar atmaya devam ediyordu.

Romantizm desen var Ahu.

'Zamanın hızlı geçmesini seviyorum.'

Bu defa soru sorma sırası ondaydı.

'Neden?'

'Hemen gece oluyor ve uyuyabiliyorum.'

Teoman sesli gülüşüyle birlikte arkasındaki duvara yaslandı yavaşça.

'Uyumayı mı çok seviyorsun yoksa uykunda gördüğün şeyleri mi?'

Derin bir nefes aldım.

'Uyuyup kimseyi görmemek desem, daha doğru bir tanım olurdu.'

'Hava serinledi, bekleme hadi.' dedi Teoman düşünceyle.

'Tamam, şimdi bir sonraki görüşmemiz on gün sonra değil mi?' diye sordum.

O nasıl yoklamak Ahu?

'İstersen daha erken bir tarihe de planlar yapabilirim.' dedi Teoman.

Başımı iki yana salladım.

'Yorgun görünüyorsun, bir de işten çıkıp yanıma geliyorsun. Kim bilir ne kadar yoğundur işlerin, müdür olmak zor tabi. On gün sonra, uygun.' dedim içim kan ağlayarak. Bu güzellikten on gün boyunca mahrum kalacak olmam üzücü ama ben düşünceli, empati yeteneği olan bir kızım.

Teoman yaslandığı yerden doğruldu ve önümdeki saçları ucundan tutup hafifçe arkaya doğru bıraktı.

' On gün sonra. Görüşürüz öyleyse. '

' Görüşürüz. ' dedim sırıtarak.

'İyi geceler Ahu.' dedi sessizce.

Şuan uzanıp yanağından öpsem? Yok yok, önce o öpsün. Ya da öpmesin. Neden öpüyormuş?

Başımı sallayıp bir kaç adım uzaklaşmıştım ki, geri döndüm.

'Teo.'

'Ahu.'

'Saç örmeyi biliyor musun?'

Teoman dudaklarını sarkıtıp, başını iki yana salladığında, hafif bir yıkılmadım değil ama hemen toparladım.

'Olsun, öğrenirsin.' dedim.

Ama ben öğretemem, üşenirim.

Bir kaç adım daha uzaklaştım geri geri giderek. Böyle yürümeye devam edersem düşeceğim için yönümü diğer tarafa çevirdim.

'Ahu.'

Tekrar Teoman'a döndüm. Ayrılamıyoruz bir türlü.

'Teo?' dedim ne söyleyeceğini beklerken.

'Benimleyken sıkılmıyorsun değil mi? Yani bu tarz etkinliklerden hoşlanmıyorsan, senin sevdiğin şeyleri de yapabiliriz.'

Benim sevdiğim şeyler yatmak mesela ama şuan olmaz sanki.

'Sıkılmıyorum.' dedim gülerek. Bir an için yattığımızı düşündüm. Kalp krizi geçirip ölürdüm herhalde. Öyle değil, yan yana yani. Sizin içiniz fesat.

'Senin yanında kendimi çok rahat hissediyorum. Arkadaşlarımın da aynı şekilde rahat olmasını isterim.'

Arkadaş derken, asker arkadaşı gibi mi? Ee hani elektrik, çekim falan?

'Merak etme, sülalem rahattır benim. Ara sıra rahatsız olsam da, kendi kendimi rahatsız ediyorumdur en fazla.'

'Yüzü bu kadar gülen birini görmemiştim uzun zamandır. Teşekkür ederim çünkü mutluluğun bana da bulaşıyor, bana iyi geliyorsun ve seninle çok eğleniyorum.' dedi tebessümle.

'Pardon da, oradan bakınca lunaparka mı benziyorum?'

Bunu sesli söyledin Ahu...

🎈

Sevgiler🧡
HilAySavascisi 🌙
İnstagram hilaysavascisi
Twittr hilaysavascisi

Sarmaşıklar dolanıyor, çözer miyiz? :)

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen :) ⭐

Öperim.

Continue Reading

You'll Also Like

411K 25.7K 78
Babasına atılan iftira sonucu küçük yaşta ailesi dağılan bir kızın, yıllar sonra babasının suçsuz olduğunu kanıtlamak ve kayıp kardeşini bulmak için...
725K 59.6K 44
Cinayet Masasının çevik polisi Hakan Çevik... İşinde taviz vermeyen, kurallara bağlı bu polisin bile 'hayır' diyemeyeceği güçler var. Nil Aydıner, e...
738 66 8
"Bir doktor olarak... Sevgilin yoktur değil mi? Oldukça meşgulsün sonuçta?" Tamam, Derya kesinlikle bunu beklemiyordu. Ancak çok hoşuna gitmişti. Bu...
2.1K 272 33
Genç kız Kore'ye hayrandı... İlk defa kalbi bir erkek için anormal bir hızda çarparken gençliğinin baharında kana bulanmış bir doğum günüyle hayatı a...