Ice Angel-LS

By mahser_midillisi

9.3K 1.4K 606

"Yoğun bir acının içine hapsolmuş bedenimi bir tek sen kurtarabilirdin. Ben öyle şeyler yaşadım ki, insanlar... More

UYARI
Angel
Candy
Tears
A Little Bit Of Truth
White Walls
Pain For A Little One
Blue Blanket
The Beggining Of Broken Hopes
Dirty Hands
Dusk Till Dawn
The Orphanage
"Are You There Angel? Please, Don't Go."
From The Grave To The Stars In The Sky
Pigeon
Have Nothing To Lose
Tonight Is As Horrible As Death
Defenceless
"We Are Here."
Angel's Rain
Cotton Candy
Destroy All Touches
See Yourself Trough My Eyes
Picture
Gone Too Far
Don't Leave Me
The Most Selfish Woman
Dandelion
Golden
Fingertips
The Wounds Of The Past
Hide And Seek
Ice Angel

You Came Again

196 35 6
By mahser_midillisi

Niall, oturduğu yerde sinirle bacaklarını titretip parmaklarını birbirine kenetlemiş şekilde otururken gözleri herhangi bir hareketinde üzerine atlayıp yumruklayacakmış gibi Edward'ın üzerindeydi. Saçlarının boyundan tut, üzerindeki kıyafetlere kadar tamamiyle Harry'ye benziyordu. Ve bu odadaki herkesi oldukça rahatsız ediyordu. Yanında kendisinden bir farkının olmadığını bildiği Liam'a doğru eğildi.
"Ne zaman şunu benzetmemize izin verecekler?"

Liam, boğazını temizleyip dudaklarını birbirine bastırdı.
"Bilmiyorum ama yüzünü bir güzel boyayacağım."
Edward, oflayıp koltuktan kalkacak gibi olduğunda odadaki dakikalardır onu izleyen dört çift göze büyüdü ve hepsi Edward'a doğru bağırdı.
"Otur yerine!"
"Düşünme bile!"
"Otur!"
"Şimdi siktim belanı!"

Niall, zaten ufacık bir hareketini beklediği için bunu söyler söylemez ayağa kalkıp üzerine doğru gitti.
Liam, kolundan tutmasa ve Louis
"Niall!" Diyerek onu uyarmasa üstüne çoktan atlamıştı. Sinirle inleyerek tekrar oturup aynı şekilde izlemeye devam etti. O sırada, dudaklarını kemirerek içini korkunç bir endişe sarmış olan Louis Zayn'e doğru sabırsızca konuştu.
"Nerede kaldı her şeyi bilen polislerin!? Neden izin vermediniz geri dönmeme!?"

Korkuyordu. Harry'nin tek bir damla daha güzel yüzünü ıslatır da silemezse diye, yetişemezse diye, onu kendisine dönüşü olmadan bağlamışken kaybederse diye çok korkuyordu. Aklına, kızarmış zarif yeşilleri, ağlamaktan şişmiş yüzü geliyordu da... Gözlerini sıkıca kapatıp dişlerini sıktı. Yumruk olmuş elini birkaç keze masaya vurdu. Yine eli kolu bağlıydı, yine ulaşamıyordu. Harry'nin sıkışmış ve tek renkte boğulan hayatını daha yeni rengarenk yaparken, yeni yeşilde huzurla boğulurken, daha yeni onunla yaşarken ellerinden kaymasına göz göre göre izin vermişti. Meleğini gözlerinin önünden ayırmaya bile korktuğu hâlde kaybetmişti.

"Birazdan burada olacaklar. Konuşmuyor zaten, sakın bir şey yapmaya kalkma Louis. Harry için bunu yapma. Başını belaya sokamazsın, onun sana ihtiyacı var."
Louis, kızarmaya başlayan gözleriyle arkadaşına döndüğünde Zayn gelip ona sıkıca sarıldı.
"Bulacağız."

Louis'nin çatlamış sesi kısıkça çıktı. Yine de hepsinin işitti kulakları.
"Yemin ederim ölürüm. Bulamazsak, yetişemezsem, onu kaybetmişsem yemin ederim yaşayamam."
Zayn'in tişörtünü sıktı titreyen parmakları.
"Ne yapayım onu bulamadığım bir hayatı?"

İki Saat Önce

Harry, az önce Louis'yi öptüğü için kendi kendine gülümserken yavaş yavaş merdivenleri çıkmaya devam etti. Louis, göğsünün soluna ummadığı, bilmediği şeyler yaşatıyordu. Sahi seviliyordu değil mi? Seviyordu. Louis'nin her mimiğinde, gözlerini kırptığı her ufacık salisede, dudaklarının köşesinde görüyordu kendisini. Öyle bir işlemişti ki gözleri şefkati yüklenen adamın sevgisi. Aynaya baktığında kendi vücudunda bir utancı değil, acizliği değil parmak uçlarından merhameti akan bir adamın izlerini görüyordu. Yaşadığını hissediyordu. Louis ile yaşıyordu.

Kaldığı odada sonradan verildiği için dört yatak olmasına rağmen tek kalıyordu. Kendisine verilen birkaç kıyafeti ve battaniyesini almak için odaya ilerledi. Kapıyı açıp içeri girmesiyle de ağzının üzerine nasırlı bir el kapandı. Gözleri büyüyüp ağzı kapalı olsa bil bağırmaya belini kavrayan elden kurtulmaya çalıştı. Tırnaklarını hiç vakit kaybetmeden belindeki kola geçirdi, ayakları yerden kesildiğinde sallayıp tekme atmayı denedi. Arkasında kendisini saran kollar iri bir adama aitti ve Harry'nin çabalarına homurdansa bile bırakmıyordu.

Sonra Harry'nin hareketleri onu görmesiyle durdu. Odanın ortasında bir ayna varmış gibi, biraz daha farklı duran silüetini izledi. İfadesiz bir yüzle kendisini izleyen, Harry'ye tıpatıp benzeyene baktı. Saçları, gözleri, yüzü, vücudu... Onun afallamasından fırsat bulan adam Harry'yi sandalyeye oturttu. Ellerini önünde tek eli içerisinde tuttu. Harry, tekrar çırpınmaya başladığındaysa tıpatıp benzediğinin kendisine yaklaşıp adamın elini çekmesiyle elindeki gri elektrik bandını yapıştırması bir oldu. Sonra faltaşı gibi olmuş gözlerle onu süzerken diğer adam bileklerinden ellerini bağladı. Harry, bilekleri ne kadar acırsa acısın çırpınıyordu ama kurtulamıyordu. Aciz olmadığını düşünüyordu değil mi?

Yeşil gözler buluştuğunde ikisi de birbilerini dikkatle süzüyordu. Kendilerinden bir tane daha oluşu ve senelerce bu kadarını bilmeden uzak kalışları yabancı geliyordu.
"Edward!"
Diğer adam onun yüzü önünde elini salladı. Edward, kendine gelir gibi başını iki yana salladı ama gözlerini Harry'nin yüzünden çekemiyordu. Tanrı aşkına ne yapıyordu?

Harry, solukları sık sık devam ederken bir kez daha onu süzdü. Adı bu muydu? Edward? O... O, ikiz kardeşi miydi? Tanrım! Kardeşiydi! Neler olduğuna dair tek bir fikri olmasa da bunun şoku bile yetiyordu ve Harry tepki veremiyordu. Ağlamak istiyordu, deli gibi gülmek istiyordu, neler olduğunu bağıra çağıra sormak istiyordu, koşup kaçmak istiyordu en önemlisi o an en çok Louis'ye sığınmak istiyordu.

'Ne olur gel Louis.' Dedi içinden. 'Ne olur gel, al beni buradan. Korkuyorum.'

"Saçlarına iyi bak, sen keseceksin seninkileri. Güzel kopyala. Şu çantada birkaç bir şey var." Eğilip Harry'nin yüzüne baktı.
"Senden daha mı beyaz bu? Neyse halledersin. Kıyafetlerini de çıkart kendi üzerine geçir. Ben etrafı kolaçan edip geri geleceğim. Sonra sen onlarla gidince bunu alıp çıkacağım. Planı biliyorsun, gece yarısı kaçıp şehir merkezine inmeyi başarırsan meydandaki heykelin arkasında bekliyor olacaklar. Emanetini al kaybol. Anladın değil mi?"
Edward, hızla başını salladıktan sonra adam ona dikkatli olmasını söyledikten sonra odadan çıktı.

Edward, aceleyle gidip çantayı karıştırarak bir makas buldu. Harry'nin yüzüne yaklaşıp dikkatle süzdü, saçlarının arasına elini sokacak gibi olduğunda titreyerek geri çekti. Aklına, önündeki kişinin ikizi olduğunu getirmemeye uğraşıyordu. Hızlı olması gerekiyordu. Bunu yapmalıydı, düşünürse yapamazdı. Titreyen elini Harry'nin ürkek bakışları içinde saçları arasına daldırıp boyunu ölçmeye uğraştı. Odadaki tek aynanın önüne geçip hiç düşünmeden az az keserek saçlarını kısaltmaya başladı. Arada dönüp Harry'ye bakarak kafasını bir o yana bir bu yana çevirerek elinden geldiğince benzetti. Onunki gibi şekle de sokmaya uğraştı. Odada, makas seslerinden ve Harry'nin derin nefeslerinden başka bir sey duyulmuyordu.

Harry, dayanamayıp sandalyeden kalkmaya yeltendiğinde Edward, hırsla dönüp onu iterek oturttu. İşaret parmağını ona doğru salladı. Titremeye başlamış bedenini gizlemey uğraşıyordu, yaptığından hem iğreniyordu hem de yapması gerektiğini biliyordu. Tanrı aşkına çare mi bırakmışlardı?

"Sakın."
Harry'nin gözleri kendisine doğru sallanan makasla irileşti sonra da dolmaya başladı. İkizini görmenin şokunu atlatamıyordu, koşup Louis'ye sarılmaktan başka bir şey yapmak istemiyordu. Kendisine tıpatıp benzeyen ikizi tarafından makasla tehdit edilmek istemiyordu. Yüzü gülecek olsa, hayat tarafında uçurumdan aşağı itiliyordu.

Edward, bir damla yaşın Harry'nin yanağına aktığını görünce ellerini saçlarına geçirip telaşla bağırdı. Sanki tek sorun onun ağlamasıydı, sanki ağlarsa her şeyi batıracaktı.
"Sus! Sussana! Sus!"

Harry'nin gözlerini kapatıp ağlamasını şiddetlendirişini izledi. Harry, neler olduğunu bilmiyordu, ne olacak bilmiyordu. Kader yine başına neleri sardı tahmin edemiyordu. Bilmemekten korkuyor, yutkunamayacak kadar korkmaktan canı yanıyordu.

Edward, sanki ilk kez görmüş gibi durup Harry'yi inceledi. Titreyen ellerinden biri yavaşça Harry'nin yüzüne değdi. Yuvalarında durmadna bir o yana bir bu yana kayan gözleriyle sordu.
"Nasıl?"
Bandın, ucunu kavrayıp azar azar Harry'nin ağzını açtı.
"Sen, bensin. Nasıl?"

Harry, dudaklarını ısırdı. Edward, bandı tekrar kapattı ama önceki kadar sıkı yapıştırmadı. Ellerini Harry'nin bileğindeki düğüme attı ve biraz gevşetti. Sonra da hızla Harry'nin üzerini çıkartıp kendi kıyafetleriyle değiştirdi. Harry'ye tişörtü de giydirdikten sonra bileklerini tekrar bağladı. Onunla göz göze geldiğinde elleri durdu. Düğümü sıktırmadan gevşek bıraktı. İçten içe kurtulmasını istiyordu. Elinden bu geliyorken kaçsın diye en fazla bunu yapmıştı. Daha fazlasını yaparsa bu kez kendisi kaybederdi.
"Şansın varsa..." dedi.
Eğilip Harry'nin ağzındaki bandın ucunu açık bıraktı.
"Şansın varsa kaç kurtul. Çünkü... Kötü şeyler yapacaklar. Biliyorum ki, canını yakacaklar. Kaç kurtul." Dedi. Derin bir nefes alıp verdikten sonra dilini yakacağını düşündüğü ismi ilk kez söyledi.
"Kaç kurtul, Harry."

Çantayı, yoklayıp bulduğu açık ton fondöteni yüzüne ve boynuna yaymaya başladı. Iyice yedirdikten sonra kapıya doğru gitti, arkasına bakmadan dışarı çıktı. Louis'nin, Liam'ın ve Niall'ın varlığından ona bahsedilmişti. Bildiği şeyler sınırlıydı ki zaten bir süre oyalaması gerekiyordu. Farketmelerini geciktirse yeterdi. Ancak hiçbirini yüz olarak bilmiyordu. Louis, kapıda ilk denemesinde ona 'Louis?' Diye seslenmesinde kendini ele vermişti. En azından şansı yaver gitmişti.

Çantadsn bahsedince odaya aceleyle geri girip, Harry'ye
"Ne almam gerekiyor?" Diye fısıldadı. Sessiz kalıp ağlayarak kapıya bakan ve düğümün çok daha fazlasını çırpınarak çözmüş olan Harry'yi farkedince hızla bulduğu her şeyi çantaya doldurup odadan çıktı. Bu kez Louis'nin eline kendi parmaklarını geçirip merdivenlerden seri bir şekilde inmeye başladı.

Şimdiki Zaman

"Anladım, komiserim. Evet, evet lütfen adresi mesaj atın. Teşekkür ederim."

Zayn, evdeki polis memurunun konuşmasını bitirmesini bekledi. Polislere güvenmiyordu. Çünkü Chad konusunda gizli gizli sessiz kalmışlardı. Eğer bu kez de böyle bir sey olursa Louis'yi tutmayı bırakacaktı. Kendilerinin halletmesi gerekecekti. Adamın telefonundaki adrese baktı.

"Ne yani, iki sokak aşağıdaki market deposuna mı götürmüşler?"
Memurun yutkunup başını salladığını görünce yine işin içine yalan karıştığını anladı.
"Teşekkürler memur bey. Yardımınıza ihtiyacımız kalmadı. İhbarımızı geri çekiyoruz."
"Ama böyle bir şey yapamaz-"
Zayn, kaşlarını çatıp yirmilerindeki polise çenesini sıkarak konuştu.
"Bir avukatla konuşuyorsunuz. İhtiyacımız yok diyorum. İstemiyoruz arama filan."

Polis, kafa sallayıp evin kapısına ilerlediğinde Zayn bıkkınca nefesini verip telefonunu cebinden çıkartarak salona girdi. Kapının sesini duyduktan sonra da Louis ile göz göze geldi.
"İstediğini yap. Poliste iş yok."

Niall, bunu duyar duymaz ayağa kalkıp Edward'ı yakalarından tuttu. Duvara çarptı. Louis, hızla gidip Edward'ı Niall'ın elinden aldı ama o da kolunu kavrayıp fırlatır gibi önüne çekti. Niall, tekme tokat dalmadan önce onu konuşturabilmeyi planlıyordu.
"Bak, derdin ne bilmiyorum ama Harry'nin yerini söylersen söz veriyorum çözeceğiz."

Edward, başını iki yana salladı. Belli ki konuşmayacaktı. Louis, geri çekilip Niall'a izin verdi ve anında Niall'ın bir yumruğu Edward'ın yüzünde patladı. İnleyip duvarın dibine çöktüğünde Louis onu geri itti.
"Söyleyecek misin, devam etmesine izin vereyim mi? Belki ben de katılırım ha?"

Edward, yeşil gözlerini Louis'ye diktiğinde içi ürperdi. İçinden durmadan onun kendi güzel Meleği olmadığını hatırlatmaya uğraşıyordu. Bu yüzden kendisi elini bile kaldıramazdı sadece yalan söylüyordu. Benzeri bile olsa Harry gini hissetmekten kendini alamıyordu.
"Söyle. Ne var işin içinde? Kazancın var mı? Bir kâr, bir istek, bir alacak verecek meselesi? Hangisi?"

Edward, yutkunup Niall'ın delici gözlerine baktı. Tamam, tam da şu an taraf değiştirebilirdi ama o parayı kendisine kazandıracak olanlar bu insanlar değildi. Vazgeçip tekrar sustu. Louis, gözlerini devirerek onu yakasından tutup ayağa kaldırdı, elini ceplerine atıp yoklamaya başladı. Edward, onu durdurmaya çalışınca Zayn ve Liam'a tutması için işaret verdi, onlar tutarken ceplerini aramaya devam etti. Ön cebinde eski tuşlu bir telefon buldu, çıkartıp hızla mesajlara, arama kayıtlarına bakmaya başladı.
"Zayn, tanıdık polis var diyordun değil mi? Numara versem hattın yerini bulabilir mi?"

Zayn,
"Bilmiyorum. Sormalıyım." Dediğinde kendi telefonu çıkartıp numarayı yazarak Zayn'e yolladı. Liam'a doğru döndü bu kez.
"Yukarıda tek pencereli bir oda var. Kolidorun sonunda. Pencerenin parmaklıkları var, o odaya kilitle. Kapının önünden ayrılmayın. Mümkünse biriniz yukarıda biriniz aşağıda beklesin. Zayn, hadi gidiyoruz."

Niall, Louis'nin önüne geçti.
"Ben de geliyorum."
Louis, nefesini verdi.
"Niall, anlıyorum ama olmaz. Edward kaçmaya kalkarsa Liam'a yardımcı olmalısın."
Niall, tatmin olmayarak başını salladı.
"Ya çok daha fazla adam varsa? Nasıl baş etmeyi düşünüyorsunuz?"

Zayn, telefonundan kafasını kaldırıp Louis'ye döndü.
"Son bulunduğu adresi bulabilecek birine attığını söyledi. İstersen Lisa'yı çağırabilirim."
"Lisa?" Diye sorduğunda Louis, Zayn gecikmeden cevapladı onu.
"Polis olan arkadaşım."
Louis, kafasını eğip düşündükten sonra kapıya doğru adımladı.
"Tamam çağır ve Niall sen kesinlikle burada kalıyorsun."

Niall'ı evde kalmaya ikna edip arabaya bindiler. Yaklaşık yirmi dakika sonra adres geldiğinde Zayn, arabayı çalıştırıp gaza bastı. Araba yolda hızla gittiği sırada Louis sadece Harry'yi düşünüyordu. Ağlayan gözler kafasından gitmiyordu. Bulduğu anda bir kez daha yanından alamasınlar diye elinden ne geliyorsa onu yapacaktı. Canından can gitmişti, nefesi boğazına yapışmış soluğu kesilmişti. Korku dakikalardır arttıkça artıyor, katrandan bir yumru olup göğsüne oturuyordu. Olur da o yumru patlayacak olursa Louis kesinlikle yaşamıyor olurdu. Ağlıyor muydu? Gelsin diye bekliyor muydu? Aklındakileri savurmaya çalıştı, ne olursa olsun Meleğini bulmaya gidiyordu.

Vardıkları yerde gözlerini gezdirince Harry'nin önceden yaşadığı mahalleden bir farkı olmadığını gördü. Islak çamur olmuş toprak yol, her yerde hayvan dışkıları, kırık içki şişeleri, ağzına kadar dolu hatta taşmış çöp konteynırlari ve ıssız yıkık dökük evlerle uzana bir sokağın ortasındaydılar. Zayn,tiksinerek arabadan inip Louis'nin yanına geldi.
"Şuradaki evi gösteriyor adres."

Louis, görür görmez koşar gibi eve ilerledi. Kapıyı çalmakla vakit harcamayacaktı, kirli camlara ellerini koyup içeriye bakındı. Hiçkimse gözükmüyordu ama bu onu durdurmadı. Geri geri gidip zaten çürük olan kapıya omzuyla koşarak vurdu ve kapı açıldı. İçeri girer girmez Zayn'in de ayak seslerini duyarak evin her yerini turladı ama boştu. Louis, gözleri tekrar dolarken göğsündeki yumru büyüdüğünden sinirle kapıya tekme attı.
"YOK! YOK! YOK!"

Zayn, bir şey şöyleyecek gibi olduğunda telefonu çaldı. Açıp kulağına dayadı.
"Evet, evet evin içindeyiz." Telefonla konuşurken evin içine
"Tamam." Diyen bir kadın sesi doldu.
Kısacık çenesinin hizasında simsiyah saçları ve alnına dökülmüş kahkülleriyle esmer bir kadın içeri girdi. Üzerine giydiği şişme siyah monta sarılmıştı. Botlarının topuklarının sesleri evi dolduruyordu. Louis, onun Zayn'in bahsettiği Lisa olduğunu anlayınca bu kez kadına doğru bağırdı.
"YOK!" Gözleri doluyordu, Meleğini bulamıyordu.

Evden çıkıp arabanın yanına gelince kafasını arabanın üst kısmına koyup sakinleşmeye çalışarak nefes aldı. Mantıklı düşünemiyordu, Harry yokken düşünemiyordu ki. Zayn'in elini sırtında hissetti. Kafasını kaldırıp arabanın üstüne tekrar vuracakken duydu kulakları çığlığı. Kızarmış gözleri büyüdü ve tek bir an düşünmeden evin arkasında kalan müştemilata koşturdu ayakları.



Harry, gözleri de kapatılıp sürüklenir gibi arabaya bindirildikten sonra yine sürüklenir gibi bir evin içine sokulmuştu. Gözleri kapalı bir şekilde geçirdiği süre boyunca biraz ağlamış, gözünün önündeki karanlıkta Louis'yi düşünmüş sonra da çırpınıp düğümü açmayı denemişti.

Biraz daha uğraştıktan sonra düğümün açıldığını farkedince. Bileklerinden ipi aceleyle atıp gözündeki bezi ve ağzındaki bandı çıkardı. Edward, bilerek böyle bırakmıştı ve geç de olsa işe yaramıştı.

Etrafına bir kez bile göz atmadan koşup kapıya geldiğinde kendisi açamadan kapı açıldı ve burnu kemerli, kel, çenesi ileri doğru çıkık, iri bir adam üstüne doğru geldi.
"Demek kurtuldun?" Dedi pis pis sırıtarak.
"Öyleyse akşam seni LaDa'ya teslim etmeden önce biraz eğlenelim."

Harry, korkusu bedenini alt ederken geri geri adımladı. Tekrar olamazdı. Tekrar yaşayamazdı. Bu kez ne olursa olsun kaldıramazdı. Ellerini önüne tutup geri gitmeye devam etti.
"G-gelme. Ne olur gelme..."
Gözleri doluyor, görüşü bulanıklaşıyordu. İçinden tekrar tekrar dua etti.
'Tanrım! Tanrım Louis'm nerede? Lütfen bir kez daha yolla bana onu. Bir kerecik daha gelsin, kurtarsın beni.'

Adam, kendisine yaklaştığında kaçmak için hamlesini yapınca yanağına bir tokat yedi. İşte yine başladığı yerdeydi. İste yine kurtulamadığı pislikteydi. Nerede kalmıştı Louis'si? Louis, hep gelirdi. Harry, bıkmadan umudunu kaybetmemeyi tercih etti. Ne geldiyse acizce umut edişinden gelmişti ama Louis, her türlü değerdi.

Adam yere düşmüş Harry'nin karnına tekmesini geçirip iyice etkisiz hale getirdi onu. Harry, kıvranıp acıyla inledi.
'Neredesin Louis?'
Adamın elleri, Harry'nin tişörtünü kavrayıp yırtmaya başladı.
'Neden gelmiyorsun Louis?'
Sonra Harry, elleriyle iteklemeye uğraşınca elleri başının üzerine sabitlendi.
'Yalvarırım gel Louis.'
Ayaklarını oynatti çaresizce. İzın veremezdi, bir kez daha ölemezdi. Tenine değen dudakları hissedince hıçkırdı, usanmadan kıvrandı.
'Gelirsin, biliyorum. Değil mi Louis?'
Sonra Harry, var gücüyle çığlık attı. Var gücüyle üzerindeki iğrenç yaratığı ittirdi. Direnecekti, bu kez önceden olan her susturulmuşluğun sesiyle çığlık çığlığa direnecekti.
'Ne olursun gel, ne olursun duy sesimi.'

Saniyeler sonra kapı kırıldı içeri dolan ayak seslerini duydu. Gözlerini sıkı sıkıya kapatmış, en güzeline hapsettiği anları, en güzeline sakladığı adamı düşünüyordu. Gözlerinin önünden masmavi gözler gitsin istemiyordu. Üzerindeki adam çekildi. Önü yırtılmış tişörtüyle beraber baş ucuna çökmüş olan beden kucağına çekildi. Alnına, yüzüne, yanaklarına öpücükler sıralanırken açtı gözlerini. Karşıladı onu gözlerinin önünden kaybolsun istemediği gözlerin mavisi. Hıçkırdı bir kez daha. Louis'nin de ağladığını farketti o an. Ne çok ağlamışlardı, ne çok gülmüşlerdi, ne çok yaşamışlardı, ne çok yaşayacaklardı...

Sevdiği adamın boynuna sarılıp kafasını omzuna gömerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamadan önce fısıldadı kırık sesi.
"Sen hep bana, en dipteyken geldin. Ben hep seni en güzeline gizledim. Ve sen bugün bir kez daha geldin Louis."

Continue Reading

You'll Also Like

93.6K 3.8K 31
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
1.3K 58 3
"Bıktım senden yeter artık bıktım senin bu saçma sapan kuralarından bıktım bana acı çektirmenden pislik herif senden nefret ediyorum"diye bagirmaya b...
2.5K 320 23
Baekhyun kardeşinin yaptığı on iki saniyelik bir hatanın büyük bir savaşa dönüşeceğini bilmiyordu... ................................ "Çaldığın her r...
35.2K 1.5K 5
Steampunk dünyasında bir dahi olan sevgilisi Henrik için yaşayan Ilya'nın hikayesi. Korkunç kabuslara rağmen, hayat bir yabancı ziyaret edene kadar h...