KIRLANGIÇ | Tamamlandı ~ Kısa...

By crazyrahibe

246K 11.8K 2.7K

Bir kız düşünün, sapasağlam ayakları yere basan, cesur ve dürüst. Şaşalı yaşamına rağmen alçak gönüllü. Ne s... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm |Final
YENİ ~ MÜPTELA

12. Bölüm

10.4K 499 237
By crazyrahibe

Baya uzun zamandır yoktum. Malum yks var zaman ayıramıyorum.

20. Bölümde final yapmayı düşünüyorum. Hatta düşünmüyorum öyle olacak şdxleşldsş

Yorumlarınızı ve fikirlerinizi lütfen esirgemeyin iyi okumalar diliyorum. 🌸


İşe başladığımdan beri bir hafta geçmişti. Her sabah toplantıya güler yüzle giriyor, departmandaki herkesle konuşmaya çalışıyordum.

Bu bir hafta fazlasıyla yoğun geçmişti ve geçmeye devam ediyordu. İki hafta sonraki ilk ihale beni fazlasıyla geriyordu. Bunun sebebi ihalenin büyüklüğü falan değil Oktay Topal denen adamın tepkisiydi. Adamın şeceresine kadar bakmıştım. Gün içerisinde ne yaptığını, nerelere gittiğini, ne yiyip ne içtiğini, tüm sosyal medya hesaplarını, sabıka kaydını, hakkındaki şikayetleri, mekandaki işletmeyi, kamera kayıtlarına kadar her şeyi araştırmıştım. Tabii tüm bu bilgilere tek başıma ulaşmamıştım. Barış'ın üst düzey(!) hacker arkadaşı yardımcı olmuştu. O çocuğu ne kadar sevmesem de bana çok yardımcı olmuştu. Hatta şans eseri bir şey fark etmişti. Sistemdeki açıktan sızıp öğrenmemesi gereken bir bilgiyi öğrenmiş bana da dün söylemişti.

Tüm bunların dışında geçen hafta Savaş abi ile bir konuşmamızda çok şaşırtıcı bir haber almıştım. Bana gönderdiği mailde bir şirketin raporları vardı. Meğer üniversitesiteden arkadaşının şirketiymiş ve yardımcı olmak istemiş. Bana da fikrimi, nasıl bir yol izlemelerini tavsiye ettiğimi sordu. Tabii ki bunu sadece gönderdiği raporlara bakarak söylemek yanlış olurdu. Bende firmayla görüşebileceğimi bana iletişim bilgilerini göndermesini istedim. 'Belki duymuşsundur sizin sektörde Sepetçioğlları.'dedi Savaş abi.
Şok oldum. Cihan Bey geldi aklıma belki de haklıydı. Sanırım onlarla küçük de olsa iş yapmak kaderimde vardı.

Bir de başımda büyük bela vardı ki sormayın. Baş harfi Yiğit Şah! Gerçi böyle dediğime bakmayın günahını almayayım. Bu bir hafta boyunca bana karşı aşırı düşünceli ve nazikti. Beklediğim gibi üzerime gelmemiş bana bir şeyler anlatmaya çalışmamıştı. Bu da beni daha rahat hissettiriyordu. O kadar alışık değildim ki Yiğit Şah'tan sevildiğimi duymaya ister istemez geriliyordum.

Yiğit Şah'ın bu aşık ve düşünceli hallerine dayanmak çok zordu. Bazen yumuşayacak gibi oluyordum. Sonra kendimi 'gurursuz musun kızım' diyerek topluyordum. Ama Yiğit Şah'ın o halleri dayanılacak gibi değildi. Her gün en az iki defa sebepsiz odama geliyordu. Başlarda kovuyordum ama gitmiyordu sonraki günler alışmaya başladım. Gelip odamda kahve molası veriyor bende çalışıyordum. Eğer yanında telefon konuşması yaptıysam vay halime. Kim olduğunu öğrenene kadar susmuyordu. Öğle yemeği saati geldiğinde kapımda bitiyordu. Finans departmanını geçtim artık tüm şirket aramızda bir şey olduğunu sanıyordu. Yemek için gittiğimiz restorantları Yiğit Şah ve Özgür titizlikle seçiyordu. Bu fazlasıyla garipti sonuçta altı üstü yemek yiyip geri döneceğiz benim için mekan çokta önemli değildi. Genel toplantılardan sonra Yiğit Şah özellikle fikrimi soruyordu. Karar mercii Yiğit Şah ve Özgür olmasına rağmen alakam olmayan konularda bile fikrimi sorması hoşuma gidiyordu. Son birkaç gündür de odama kaktüs getirmesi de ayrı güzeldi. Ben pek çiçek sevmezdim çünkü bakamazdım. Hem kendimi bir çiçeğe benzetirsem o da kaktüs olurdu. İkimizin de dikenleri vardı.

Ah Barış'ım, böbrek2'm benim...
Buradaki işleri hallettikten sonra Amerika'ya geri dönmüştü. Hatta bana baya bir kızarak geri döndü çünkü iş yaptıkları huysuz Sadık Bey ve Barış'ın anneannesi çok garip bir şekilde birbirlerinden hoşlanmış gibilerdi. İş için düzenlediğim yemekte ikinci bahar havası gelip geçmişti. Barış, haftalardır huysuzluk yapan ihtiyarın o geceki hallerine çok kıl olmuştu. Giderken de 'Umut inşallah bir sonraki gelişim anneannemin düğünü için olmaz!' demişti. Aklıma geldikçe gülüyordum.

Taksiye ücreti ödeyip Sepetçioğulları holdingin önünde indim. İçeri girip danışmadaki kıza adımı soyadımı söyledim. Telefonla geldiğimi bildirdiğinde büyük bir gülümsemeyle ayağa kalkıp gideceğim yere kadar bana eşlik etti. Asansörden indiğimizde büyük bir kapının önünde bana gülümseyen Cihan Bey'i gördüm. 

Birbirimize doğru yürürken elini sıkmam için uzattı. Bende gülümseyerek elini sıktım.

"Nasılsınız Umut Hanım?"

"İyiyim, siz nasılsınız?"

"Ben de iyiyim."

Yarı açık kapıyı tamamen açıp geçmem için öncelik verdi. Gülümseyerek odaya girdiğimde masasında oturup telefonla konuşan adam ayağa kalkıp telefonu kapattı.

Gömleğinin kollarını katlamış kravatını gevşetmişti. Bu hali bana Yiğit Şah'ı hatırlattı. O kravatı bile çıkarıp ilk üç düğmesini açık bırakıyordu ve çok şey oluyordu yani yakışıklı.

Pislik yine aklıma geldi! Buraya gelmeden önce kavga etmiştik Özgür de onun tarafını tutmuştu.

Kardeş değil kalleş!

Ben onlardan gizli iş yapmak istemediğim için açık açık Sepetçioğulları'yla bir görüşme yapacağımı bunun asla şirketi etkilemeyeceğini söylemiştim. Sadece bir danışman olacaktım gece gündüz çalışmayacaktım. Tek yapacağım yol göstermekti. Bunları açık açık tane tane anlatmama rağmen bozulmuş trip atmışlardı. Bende takmamıştım. Sonuçta ben diyeceğimi dedim, kendileri bilir.

"Hoşgeldiniz."diyerek yanıma gelen adam elini uzatıp kendini tanıttı. "Ben Ekin Sepetçioğlu."

Elini sıktım. "Hoşbuldum, ben de Umut Hazar."

Ekin Bey de Cihan Bey gibi otuzunun başında karizmatik bir adamdı. Cihan Bey bakımlı bir adamdı bu yüzden göze hitap ediyordu ama Ekin Bey'in karizmatik bir çehresi vardı.

"Şöyle buyrun lütfen." diyen Cihan Bey'in gösterdiği yere oturdum. Ekin Bey masanın arkasında kendi koltuğuna otururken Cihan Bey de karşıma oturdu.

Cihan Bey "Açıkçası görüşmek istemenize hem çok şaşırdım hem de çok sevindim Umut Hanım." dedi sevecen gülümsemesiyle

Boğazımı temizleyip bir Cihan Bey'e bir de Ekin Bey'e baktım. Onlarla görüşebilmek için tek boş zamanım öğle arasıydı bu yüzden lafı fazla uzatmadan konuya girdim.

"Çok sevdiğim bir abim beni arayıp sizinle görüşmemi rica etti."

Ekin Bey'in kaşları aniden çatıldı.

"Savaş Miralay?"

Gülümsedim. "Evet, Savaş abi benim eski patronum. Ben pek lafı uzatmak istemiyorum Ekin Bey. Savaş abi şirketin durumundan söz etti. Bu süreçte kendisi de ben de sizin yanınızda olmak istiyoruz. Tabi sizde kabul ederseniz."

Zor bir durumdu. Elimden geldiğince gururunu kırmadan, incitmeden kendimi ifade etmeye çalıştım.

Savaş abi ile günlerdir bu konu hakkında konuşuyorduk. Savaş abi arkadaşı için borçları ve zararları karşılayacağını söylemiş benden ise gidilmesi gereken yolu istemişti.

Cihan Bey suratındaki şaşkınlığı atlatıp güldü. "Umut Hanım gerçekten çok garip birisiniz." Anlamayarak suratına baktım.

"Bizimle görüşmek istediğinizde inanın aklımıza Ekin'in bahsettiği kişinin siz olacağı gelmedi. Rönesans'ın hissedarı şuan karşımızda bize yardım etmek istiyor."

Kafasını iki yana sallayarak gülümsedi.
"Kuzen bir şey demeyecek misin?"

Ekin Bey sanırım hâlâ anlayamamıştı. Kızmış mıydı acaba, bazen erkekler saçma bir gurur yapabiliyordu.

"Şaşırdım sadece." Sesi düşünceli ve daha deminki sesine nazaran daha kısıktı.

"Ne yalan söyleyeyim ben de şaşırdım. Çünkü Cihan Bey'le daha önceden bir tanışıklığımız vardı."

Ekin Bey'in soğuk Cihan Bey'in sıcak tavırlarıyla konuştuk. Ekonomik kriz nedeniyle büyük küçük tüm şirketler zarar görüyordu. Bir süre bunun normal bir şey olduğunu anlattım çünkü Ekin Bey sanırım yardım almaktan hiç hoşlanmamış gibi duruyordu. Ekin Bey'i anlıyordum kendini bu durumdan sorumlu tutuyordu büyük bir ihtimalle. Onlara şirketimizin başına babamın geçtiği dönemi anlattım. Bu yıllara kadar geldiysek babam sayesindeydi. Bizlere anlattıkları anılarını bende Ekin ve Cihan Bey'e anlattım. İkisi motive olmuşlardı hatta Ekin Bey artık hafiften gülümsemeye başlamıştı.

Saatime baktım öğle arasının yarısı bitmek üzereydi. "Umut Hanım öğle yemeğinde bize eşlik eder misiniz?" Ekin Bey'den beklemediğim teklif üzerine Cihan Bey de ona destek çıktı.

"Evet, Umut Hanım lütfen bize katılın."

Bir şey yemediğim için kabul ettim. Hep birlikte Ekin Bey'in arabasına bindik. Cihan Bey yol boyunca konuşmuştu. Çok sempatik ve espüritiel bir insandı. Fazlasıyla lüks bir restoranın önünde durduk. Daha önce hiç gelmediğim bir mekandı. Cihan Bey kapımı açtığında mahçup oldum ve gülümseyerek teşekkür ettim. Ekin Bey valeye arabanın anahtarı verip arkamızdan geldi. Rezervasyon yapılmış masaya geçtik. Ekin ve Cihan Bey karşıma oturmuştu. Siparişlerimizi verdikten sonra onlarla yine bir sohbete tutuştuk. Çoğunlukla Cihan Bey'le konuşuyorduk, Ekin Bey sanırım hep sessizdi. Telefonum çaldığında arayana baktım. Yiğit Şah arıyordu. Hafta içi yedi yirmi dört birlikte olduğumuz için telefondan beni pek aramıyordu. Merak edip aramasını yanıtladım.

"Efendim."

Öyle birden bire açmıştım telefonu masadakiler rahatsız olur mu diye hiç düşünmemiştim. Anlık pişman olsamda masadan kalkmadım.

"Umut işin bitti mi?"

Sesi fazla hevesli miydi ne?

"Bitti."

"Seni almaya geleyim mi? Yemek yedin mi?"

"Hayır, ben kendim gelirim. Yemek de yiyeceğim birazdan."

"Yanına geleyim..."

Allah'ım sese bak! Bildiğin bana oynuyor.

"Yiğit Şah şu an müsait değilim sonra konuşalım mı?"

"Neden müsait değilsin? Yanında biri mi var?" Sesinde hafif kızgın bi ton vardı.

İki garson gelip yemeklerimizi servis ederken karşımdaki iki adam bana kaçamak bakışlar atıyorlardı.

"Geldiğimde konuşalım."

"Biz konuşmuyoruz ki Umut. Ben sessiz olduğum sürece yanında duyabiliyor sadece! Yanında kim var senin?"

Rezil olmamak için derin bir nefes alıp verdim. "Aynen bunu da gelince konuşuruz. Tamam, görüşürüz."

"Ne?! Umut neden kaçıyorsun kim var yanında-"

Kapattım. Yanımda kim var söylemedim çünkü öğrenince uzatıp duracaktı, söylemeyincede uzattı gerçi. Hayır yani ben buna hesap vermek zorunda mıyım?! Eğer masadan kalkıp açsaydım ağzının payını verirdim ama işte veremedim.

"Kusura bakmayın."dedim onlar yemek için beni bekliyorlardı. Afiyet olsun dedikten sonra yemeğe başladık Cihan Bey yüzüme bakıyor bir şey söyleyecek gibi oluyor sonra vazgeçiyordu. Ekin Bey ise sadece yemeğine odaklanmıştı ama Cihan Bey'in sorusuyla gözleri beni buldu.

"O gece yanınızda olan Beyefendi... Yiğit Bey sevgiliniz mi?"

Çatalım havada kaldı. Zaman kazanmak için ağzımdaki küçük lokmayı yavaş yavaş çiğnedim.

"Yok değil. Yiğit Şah abimin arkadaşı."

Cihan Bey'in yüzünde muzır bir ifade geçti.
"Bana sadece abinizin arkadaşı gibi gelmedi."dedi açıklıkla

Gözlerim büyüdü. Ekin Bey kuzenini dirseğiyle dürterek uyardı. "Cihan."dedi uyarı dolu bir sesle. Cihan Bey ise sadece güldü. Hiç hoşlanmadığım biri olsaydı tersleyebilirdim ama Cihan Bey de hiç art niyet yoktu.

"Önemli değil Ekin Bey."dedim gülümseyerek,
Cihan Bey'e döndüm. "O gece size karşı biraz kabaydı ama kötü biri değildir sadece biraz korumacı."

"Ben o gece dediğiniz gibi korumacı bir abi değil kıskanç bir adam gördüm. Niyetim sizi rahatsız etmek değil sadece ne bileyim belki fark etmiyorsunuzdur ya da fark etmek istemiyorsunuzdur."

Haklıydı. Ne diyeceğimi bilemediğim saniyelerde Ekin Bey araya girdi.

"İlişki uzmanlığın bittiyse sus artık."

Cihan Bey gülerek kafasını iki yana salladı. Hepimiz sessizce yemeğimize odaklandığımız dakikalarda bir erkek sesi ortama çığ gibi düştü. Kafamı kaldırıp sesin geldiği yere baktığımda gözlerime inanamadım. Günlerdir hayatını didik didik araştırdığım adam birkaç adım ötemdeydi.

"Ekin Bey?"

Tam karşımda kolundaki mankeni aratmayan güzellikte kadınla masamızın önünde durdu. Ekin ve Cihan Bey ayağa kalkıp Oktay Topal namı diğer Kara Topal'la el sıkıştı.

Şok olmuş bir vaziyette yerimde kala kalmıştım. Ayağa kalkıp benimde tanışmam gerekiyordu ama kal gelmişti. Gözlerime inanamıyordum fotoğraflardaki gibi değildi. Bir kere kısaydı!

Ayak üstü konuşan beylerden beni ilk fark eden Oktay denen şerefsiz oldu. Dikkatli bakışları yüzümü arşınlarken hiçbir şey belli etmeden ayağa kalktım. Gerginlikten karnıma ağrı girmeye başlamıştı. Ayağa kalktığımda başını biraz kaldırmak zorunda kaldı çünkü uzun boyuma rağmen giydiğim topuklu ayakkabılar sayesinde ondan birkaç santim uzundum. Büyük ihtimalle ayakkabılar olmasa aynı boydaydık.

Elini uzatıp kendini tanıttı.

"Merhaba ben Oktay Topal."

Tok sesi, özgüvenli duruşu ve itici gülümsemesi kesinlikle hayranlık uyandırmıyordu. Kapkara saçları, kaşları ve  esmer teni ona neden Kara Topal dendiğini açıklıyordu. Elini daha fazla bekletmeden yüzümden 'senden tiksiniyorum' bakışını silmeye çalışarak elini sıktım.

"Merhaba ben de Umut Hazar."

Yüzünden farklı bir ifade geçip gitti.
"Daha önce tanışmış mıydık? İsminiz çok tanıdık geliyor."

Yüzünden gerçekten de beni bir yerlerden çıkarmaya çalışan bir ifade vardı. Nedense panikledim, oysa beni tanısa ne olacaktı ki?

"Hayır, daha önce hiç tanışmadık."

Dudağının bir kenarı yavaşça kıvrıldı.
Başparmağı ile elimin üstünü okşayıp bıraktı. Gözlerim büyürken bunu neden yaptığını düşünüyordum. Kaşlarım istemsiz çatılmış nefesim sıklaşmıştı. Yaptığı ufak hareket kendimi kötü hissetmeme neden olmuştu.

Ekin Bey'lere veda edip yakınımızda ki bir masaya geçtiler. Sinirli bir şekilde yerime otururken Ekin Bey'in gözleri üzerimdeydi.

Oktay şerefsizi masaya sanki bilerek bana dönük şekilde oturmuş gibiydi. Yanındaki kadının sırtı bana dönüktü. Gözlerimi onların masasından çekip önümdeki yemeğe çatık kaşlarımla bakarken Ekin Bey'in sesi gerginliğimi iki misli arttırdı.

"Onu tanıyorsunuz?" Bir çıkarım yapar gibi ya da teyit etmek ister gibi konuştu.

Gözlerimi kaçırıp suyumdan içtim. Gözlerim karşı masaya döndüğünde Oktay telefonuna bakıyordu.

"Bu neyi değiştirir?"

Ekin Bey şarabından içip tek kaşını kaldırdı. Cihan Bey ise tedirginlikle bana bakıyordu.

"Size bir tavsiye..."

Gözlerim Oktay'ın olduğu karşı masaya döndü. Oktay benim ona baktığımı hissetmiş gibi kafasını telefonundan kaldırıp bana baktı. Yavaş yavaş yüzde iğrenç bir gülümseme belirirken bir şeyler olduğunu hissettim. Bakışlarımı hemen kaçırdım.

"ondan uzak durun."

Yutkundum.

"Sanırım çok geç."

Sesim bir fısıltıdan farksız çıkmıştı. Yemeğin geri kalanı gergin bir sessizlikle devam etmişti. İştahım tamamen kesilmiş tabağımı eşelemekten başka bir şey yapmamıştım. Cihan Bey birkaç defa konu açıp konuşmaya çalışmış fakat ben ve Ekin Bey'in sessizliği yüzünden o da susmuştu.

Yemek bittiğinde hep birlikte ayaklandık. Oktay pisliğinin masasının yanından geçerken Ekin ve Cihan Bey'e baş selamı verirken ben görmezden gelmeye çalışıyordum. Masasını tam geçmiş birkaç adım atmışken adımı seslenmesiyle yerime mıhlandım.

"Umut Hazar!" Herkesin içinde kimse umurunda değilmiş gibi yüksek sesle seslenmişti. Arkamı dönmedim ama o pervasızca yavaş yavaş masasından kalkıp karşıma geçti.

"Demek Özgür Hazar'ın kardeşisin."
Sesli bir kahkaha attı.

Cihan Bey bana yaklaşmak istediğinde Ekin Bey onu durdurdu.

"Genç bir delikanlı beklerken" bir adım daha atıp kişisel alanıma girdi "nefesimi kesen bir kadınla karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim."

Yine beni erkek sanan biri daha! Neden ilk aklınıza erkek ismi geliyor ki? Umut adında bir sürü kadın var! Düşman değilsek bile şu saatten sonra düşmanız.

"Oktay Bey izninizle biz gidelim!" Ekin Bey'in araya girmesi hiçbir şeyi etkilemedi. Anladım ki görünmez bir hiyerarşi vardı. Ekin Bey ne kadar güçlü bir karakter gibi dursa da Oktay şerefsizine karşı pek sesini çıkaramıyordu.

"Seni neden bulamadığım ortaya çıktı."

Güldüm. Ne bu kıro kıro konuşmalar?

"Oktay Topal... Yoksa Kara Topal mı demeliyim? Gülünç bir takma ad değiştirsen hiç fena olmaz."

Sanki rahatmışım gerginlikten karnım ağrımıyormuş gibi dimdik duruyordum karşısında. Onunla dalga geçip 'beni korkutmuyorsun geri zekalı' mesajı vermeye çalışıyordum. Başarılı mıydım? Tartışılır.

Kasılan çenesi ve çatılan kaşları sinirlendiğini ayan beyan gözler önüne sererken kendini toparlayıp sırıttı. Üff ne iğrenç bir gülüştür bu Allah'ım! Sevmediğim insanın en ufak hareketine bile gıcık olan bir karaktere sahiptim ve şuan Oktay malı nefes aldıkça sinir geliyordu.

"Bakıyorum da her şeyi biliyorsun. Peki, istemediğim bir durumda da neler yapabileceğimi biliyor musun?"

Tek kaşımı kaldırıp meydan okudum.

"Söyle onlara büyük ihaleden çekilsinler yoksa güzelim..." elini kaldırıp saçıma dokunmak istediğinde bir adım geri atıp ondan uzaklaştım, eli boşluğa düşerken gülümsemesi büyüdü. "Sana yazık olacak."

Tehdit! Beni tehdit ediyor!

Keyifli bir kahkaha attım. Ulan şerefsize bak beni tehdit ediyor. Mükemmel.

"Tabi iletirim, yalnız seni dikkate alacaklarını sanmıyorum. Sonuçta pis birkaç iş yapıp gece kulübünde gizli(!) bir odada toplanıp mafyacılık oynayan bir adamı ciddiye alacakları yok."

Gülümsemesi kaybolurken bu sefer ben bir adım attım. Bu söylediklerimi herkes bilmezdi ve ben daha çok şey biliyordum. Mesela üç gün sonra olacak sevkiyat gibi.

"Büyük ihaleden çekilmek mi? Anca rüyanda! Sana sözüm olsun. O gün bizzat orada bulunup o imzayı atacağım."

Son sözümü söyleyip karşımda sinirden rengi atan adamın yanından geçip gittim. 
Ekin ve Cihan Bey şaşkınlıkla suratıma bakarken onları da es geçip restorandan çıktım. Arkamdan büyük adımlarla gelen iki adam araba gelene kadar tek kelime etmedi.

Arabaya bindiğimizde adrenalinden kalbim hızlı hızlı atıyordu. Beni şirkete bırakmalarını rica edip bir daha konuşmadım. Yola çıktıktan bi on beş dakika kadar sonra sürekli Yiğit Şah ve Özgür aramış ama açmamıştım. Şirkete gidip yüz yüze konuşmak istiyordum.

Araba şirketin önünde durduğunda Cihan Bey arkasına dönmüş, Ekin Bey de dikiz aynasından gözünü bana dikmişti. Derin bir nefes alıp verdim.

"Bıraktığınız için teşekkür ederim."

Cihan Bey anlayışla kafasını salladı.
"Dikkat edin Umut Hanım, Oktay hafife alabileceğiniz biri değil."

"Farkındayım."

"Farkındaysanız bu işlere bulaşmamanız gerektiğini biliyor olmanız gerekir. Kaybedersiniz Umut Hanım ya ihaleyi ya da hayatınızı." Ekin Bey'in ifadesiz, soğuk sesiyle kaşlarım çatıldı.

"Siz neyi kaybettiniz Ekin Bey?"

Sorumla Cihan Bey'in gözleri büyürken Ekin Bey ise bakışlarını kaçırmış camdan dışarı bakmıştı.

Görünüşe göre ihaleleri...

"Ben cevabımı aldım. Bıraktığınız için tekrar teşekkür ederim. İşle ilgili daha sonra haber gönderirim. İyi günler."

Cevaplarını beklemeden arabadan inip şirketten içeri girdim. Asansöre binip zaman kaybetmeden yönetici katına çıktım. Özgür'ün odasına kapıyı çalmadan girdiğimde Yiğit Şah ve Özgür yüzlerindeki sinirli ifadeyle aynı anda bana döndüler.

"Telefonu neden açmıyorsun delirdim burada?!"

Özgür'ün sesi dışarı çıkmasın diye kapıyı hemen kapattım. Yiğit Şah hızla üzerime doğru gelirken neredeyse geri geri kaçacaktım ama yaptığı tek şey sarılmaktı. Burnum boynuna değiyordu. Gözlerimi kapatıp kokusunu derin derin solumamak için kendimi zor tuttum. Yine de birkaç fırt çaktırmadan kokusunu içime çektim. 

"İyi misin? O piç kurusu bir şey yapmadı değil mi?"

Bunların ne ara haberi olmuştu?! İkisi de aşırı sinirli duruyordu ve ister istemez bende gerilmiştim.

Yiğit Şah'tan usulca ayrılıp konuştum.
"İyiyim bir şey olmadı. Sizin nerden haberiniz oldu?"

"Nerden olacak! O it arayıp söyledi! Sen nasıl o adamla konuşursun Umut!" Özgür'ün bağırmasıyla yerimden sıçradım. Yiğit Şah beni arkasına çekip Özgür'e döndü.

N'oluyor ya bu ne şiddet bu celal?

"Tamam Özgür bağırıp Umut'u daha fazla korkutma!" Yiğit Şah da Özgür'den farksız sinirden köpürüyor ama kendini tutuyor gibiydi.

Büyük ihtimalle surat ifadem allak bullakdı aynı düşüncelerim gibi. Özgür ellerini beline yerleştirip derin derin nefes alıp vermeye başladı.

"Bana telefonda neler dediğini duysan kafayı yitirirdin! Emin ol bu sakin halim."

Yiğit Şah'ın sessizce ettiği okkalı küfürü ilk defa duyuyordum çünkü ilk defa bu kadar ağır bir küfürü yanımda ediyordu.

Özgür şuan beni ciddi anlamda tedirgin ediyordu. Daha önce onu hiç bu kadar sinirli görmemiştim. İmzalı Trabzonspor formasını çaldığımda bile...

Yiğit Şah'ın ne zaman sıkıca tuttuğunu bilmediğim elimi elinden çektim. Sıcacık elini bırakıp düştüğüm boşluğu görmezden geldim. Özgür'e doğru yaklaştım.

"Abicim sen iyi misin?" Elimi yanağına koydum. "Bak telefonda ne dedi bilmiyorum ama eminim salak saçma konuşmuştur. Öyle düşündüğünüz gibi kötü bir şey de olmadı." Özgür bana kısa bir bakış atıp beni kendine çekti ve sarıldı. Gülümseyerek bende sırtını sıvazladım.

"Korktun mu?"

"Kimden? Senden mi yoksa çakma mafyadan mı?"

Gülüp benden uzaklaştı.
"Ne dedi sana fıstığım, her şeyi anlat."

Koltuklara geçip oturduğumuz da yemekte olanları anlatmaya başladım. Bu sayede Yiğit Şah yemekte kimlerle olduğumu öğrenmiş homur homur homurdanmıştı.

'hanımefendi yok diye boğazımızdan lokma geçmesin kendisi gitsin elin herifleriyle yemek yesin!'

Annem bile bu kadar söylenmiyordu.

Oktay şerefsizi ile aramızda geçen diyaloğu anlattığımda Özgür çıldırmış odanın içinde volta atıp durmuştu. Yiğit Şah'ın ise sessizliği beni korkutmuştu. Hafif rengi atmış sürekli dizini sallayıp durmuştu. Ağzını açıp tek kelime bile etmemiş, gözünü bir noktaya sabitlemiş derin düşüncelere dalmış gibiydi.

Yiğit Şah sabırlı ama gerçek anlamda sinirlendi mi kendini kaybeden biriydi. En son   lisede benim hakkımda çok kötü ithamlarda bulunan birini öyle bir dövmüştü ki Özgür kendi sinirini unutup kavgayı ayırmaya çalışmıştı. Hayır yani çocuğa hem vurup bir yandanda Yiğit Şah'ı uzaklaştırmaya çalışmak nasıl kavga ayırmaksa artık neyse! Hayatımda ilk defa öyle bir kavgaya şahit olmuştum. Girdiğim şoktan çıktığımda avazım çıktığı kadar 'ŞAH' diye bağırmıştım ve şükürler olsun kendine gelip bir sıkım canı kalan çocuğu bırakmıştı. Baya polislik bir olay olmasına rağmen son yılları olduğu için olayın üstünü kapatmışlardı. O günden sonra Yiğit Şah'tan ister istemez çekinmeye başlamıştım, onun o halini görmek beni fazlasıyla ürkütmüştü. O da bendeki değişikliği fark etmişti. Olayın üstünden birkaç gün geçtikten sonra yanımızda kimsenin olmağı bir anda beni kollarına alıp sıkıca sarılmıştı. Kulağıma fısıldağı sözler hâlâ hatrımda...

'Bakma bana öyle Umut, korkma benden. Benim; sana uzatılan dile, sana değen göze tahammülüm yok. Ben sana öfkelenemem, sana kızamam kıyamam bir kere! Senin canını yakanı yakabilirim sadece. Herkese güçlüysem senin karşında güçsüzüm ben.'

Şimdi yine o Yiğit Şah'ı görüyor gibiydim karşımda. O zaman öğrenciydik başımız belaya girmemişti ama şuan hepimiz yetişkin insanlardık ve karşımızdaki adam ise hiç tekin biri değildi. Gidip olay çıkaracak diye o kadar tedirgin olmuştum ki aramızdaki problemleri kısa süre için görmezden gelmeye karar verdim.

Odanın içinde volta atan Özgür'ün yanına gidip sessizce onu ikna etmeye çalıştım.

"Lütfen sakin ol Özgür. O adamın oyunlarına gelmeyin. Bak korkuyorum size bir şey olacak diye. Sakin ol tamam mı?"

Gözlerini kapatıp sadece başını salladı. Uzaktan şöyle bi baktım hiç ikna olmuş gibi durmuyordu.

Yiğit Şah'ın yanına gidip koluna dokundum kafasını kaldırıp uzun uzun yüzüme baktı. Bende ne diyeceğimi unuttum. Baktım öylece.

"Hadi çıkalım, bana odanda bir kahve ısmarla hıh?"

Özgür'ün yanından ayrılıp Yiğit Şah'ın odasına girdiğimizde ilk iş kahve söyledik. Kahveler gelene kadar sessizce oturduk. Kahveler geldikten sonra bol şekerli Türk kahvesinden bir yudum alıp karşımdaki koltukta oturan Yiğit Şah'a döndüm. Onu tanıyan biri metreler öteden bile sinirli olduğu anlardı. Kafası dağılsın diye gergin ortamı dağıtmaya çalıştım.

"Hayır anlamıyorum ki o kısacık boyuyla korkutucu olduğunu falan mı sanıyor?"
Gülerek ona baktım. "Dedem ondan daha korkunç."

Yavaş yavaş yüzü yumuşamaya başladı.
Gözünün karası gitti güzelim kahveleri açığa çıktı.

"Hiç unutmuyorum dedemden gizli tüfeniğini aldım diye evde kıyamet kopmuştu. Bir ay boyunca çiftliğin ahırını bana temizletmişti. Bu nasıl bir ceza sistemi ya? İnsan hiç torununa kıyabilir mi ama işte hep bana kıyıyorlar."

Ben saçmalarken ne de güzel bakıp gülümsüyordu. Ne olduysa yüzü düştü. Kalbim hızlandı, yine beni dinlemeyip telaş yaptı. Fark ettim ki onu üzgün görmeye kalbim bile dayanmıyor ama ben hissiz olmaya zorluyorum kendimi. Geldiğimden beri ilk ciddi darbeyi almıştım ve bunun için Yiğit Şah bir şey yapmamıştı bile. Sadece kırgın bakışlar atmış, süngüsü düşmüştü.

"Ben de kıydım sana. Gözünün içine baka baka içim gide gide kıydım. İyiliğimizi düşünüp seni vazgeçirmeye çalışırken yine bize en büyük kötülüğü ben yaptım."

Ne diyebilirdim ki?

Aynen öyle?
Haklısın?
Takma bu kadar?

Bir cevabım yok.

"Şimdi karşımdasın beni düşünüyorsun. Günlerdir bu anı bekledim, en küçük bir hamleni. Mutluluktan delirmem gerekiyordu ama vicdan azabı küçük sevincimi bile ezip geçiyor."

Sesi, bakışı o kadar şevkat içeriyordu ki gözlerimi kaçırmak zorunda kaldım. Kanardım çünkü.

Ne kadar cingöz, uyanık, tilkinin insan sureti bulmuş hali olsamda gelin görün ki konu o olunca kanıyordum.

Öne doğru uzanıp elimi tuttu.

"Kaçırma bakışlarını umudum. Her şeyinden mahrum bırakıyorsun bari gözlerinden mahrum etme."

Gözlerim ilk elimi tutan sıcacık eline kaydı sonrasında benden medet uman gözlerine. Kalbim hızlandı. Kesin ritim bozukluğu var bende yoksa bunun başka açıklaması olamaz.

Ortamdaki duygusallık arşa değmeden dağıtmaya karar verdim. Tam elimi çekip saçma sapan bir şey diyip konuyu dağıtacakken telefonum çaldı.

Tanrım teşekkürler!

Panikle elimi çekip Yiğit Şah'a bakmadan çantamdan telefonumu çıkarıp açtım. Canım anam arıyordu!

"Efendim anacım."

"Birtanem ne yapıyorsun?"

Hiç annemlik bir ses tonu değil. Bir dakika annem beni gün içinde pek aramaz ki. Pardon hiç aramaz. Kesin misafir gelecek!

"İyiyim bir şey mi oldu?"

Göz ucuyla Yiğit Şah'a baktım, elinde kahve beni izliyordu.

"Ben seni arayamaz mıyım illa bir şey mi olması gerekiyor?"

Annemin hafif azarlar ses tonu hayret vericiydi. Ne dedim ben şimdi ya?

"Hayırdır Necla Sultan kim canını sıktı?"

Yiğit Şah gülünce ona baktım. Sen neye gülüyorsun acaba?

"Baban! Neyse onun hakkında konuşmak istemiyorum, kim var yanında? Babasının oğlu Özgür ve Yiğit oğluşum orda mı?"

Kahkaha attım kesin babam yanındaydı.

"Babama laf yok. Özgür yanımda değil ama Yiğit Şah yanımda şuan."

Yiğit Şah selam söyle, diyince ekledim. "Selamı var sana."

"Oyyy hamsim benim söyle akşam yemeğe gelsin sütlaç yaptım."

Sütlaç. Yiğit Şah'ın en sevdiği tatlı. Benim için ise olsa da olur olmasa da olur dediğim bir tatlıydı, aramazdım yani. O yüzden kendi hakkımı hep Yiğit Şah'a verirdim. İlk başta kabul etmemişti ama sevmediğimi söyleyince daha fazla dayanamamıştı. Ne zaman tatlıda sütlaç olsa kendi hakkımı sanki çok önemsiz bir şeymiş gibi Yiğit Şah'ın önüne koyardım, o da bana gülümser afiyetle yerdi. Aramızdaki  önemsiz gibi duran ama bir o kadar anlamlı olan sessiz  anlaşmaydı.

Tabi benim gitmeden önce en son hatırladığım; yine sıradan bir akşam yemeğinde annem Yiğit Şah için sütlaç yapmış, bende her zamanki gibi Yiğit Şah sütlacını bitirince kendi hakkımı önüne koymuştum. Fakat o tabağa bile dokunmamıştı.

Ne yapalım artık sütlacı kendimiz yiyeceğiz.

"Tamam, söylerim."

Vedalaşıp telefonu kapattım. Yine mazi geldi aklıma Yiğit Şah'a olan tavrım değişti. Yiğit Şah'a dönüp ilgisiz bir şekilde konuştum.

"Annem yemeğe çağırıyor, sütlaç yapmış."

"Seve seve gelirim."

Ayağa kalkıp çantamı koluma taktım.
"Kahve için teşekkürler. Ben artık işimin başına döneyim." Daha demin onunla ya da telefonla konuşurken ki keyifli sesimden eser yoktu.

Yüzü düştü. "Ne oldu şimdi? Neden yine uzaklaşıyorsun benden?"

"Kahve içelim az kafan dağılsın, dedim. Kahvemizi içtik, yüzünde güldü. Benden bu kadar."

Arkamı dönüp kapıya doğru yürüdüm.

"Sen yanımdasın diye güldü yüzüm. Ben hep gülmek istiyorum."

Bana doğru yaklaşıyordu. Elimi kapı koluna koydum. Adımları tam arkamda durdu.

"Anlasana Umut. Yüzüm gülüyorsa, bir nebze olsun rahat nefes alıp veriyorsam sen burdasın diye. Anla ne olur Umut. Tam üç yıldır hasretim sana. Sesini dinleyebildim, fotoğraflarına bakabildim, sadece uzaktan sevebildim."

Kapı kolunu sıktım, çekip gitmek istedim. Bende artık onu dinleyebilecek yürek yoktu. Ne o zamanlar kadar cesaretliyim ne de pervasız.

Tam kapıyı açmak için hamle yapmıştım ki Yiğit Şah üzerimden hızla uzanıp azıcık açabildiğim kapıyı kapattı.Beni kapıyla arasına sıkıştırdı. Geniş göğsünü sırtımda hissediyordum. Sıcak nefesi boynumu yakıp geçiyordu. Titrek bir nefes aldım.

"Yapma Yiğit Şah."

Ben sana dargınım, lütfen yapma.

Kafasını eğip boynuma doğru yaklaştı. Burnu ve dudakları tüy gibi belli belirsiz boynuma değdiğinde nefesim kesildi.

"Yapma Umut."



Yıkılmak binaya mahsus bir şey değil ki, Züleyha. Bir insanın, bir cümle ile yıkıldığını gördüm ben.

-Cahit Zarifoğlu



Oy vermeyi unutmayın lütfen 🌸







Continue Reading

You'll Also Like

393K 23.7K 41
Trabzon Burması ve Trabzon Hurması yazarından yepyeni bir Karadeniz hikayesi. @Tüm hakları saklıdır.
GÜL By Tardela

Spiritual

16.1K 1.3K 17
Kalbim oruç tutuyor ey nefsim Vakti gelinceye kadar sabrediyorum O vakit gelir mi bilmiyorum Bekliyorum Dualarımla, gözyaşlarımla Bir gün gelirse bek...
16.6K 958 50
Bir kadın hayatta ne ister? Almira bir tutam umut ve güven ister. Peki hayat ona nasıl süprizler hazırlar. Tek cevap kaderde saklı. Hayatı sorumluluk...
92.7K 4.3K 30
Bir mahalle düşünün öyle bir mahalle ki o eski sıcacık mahalleler gibi. aile sıcaklığını bırakmamış mahalle. Dedii koducu teyzeler, oğluna ve kızına...