OYUNBAZ 7 TUTSAK 1 ÖLÜ (+18)

Par Limaei

4.5M 382K 528K

1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İ... Plus

▂ ▄TANITIM▄ ▂
▂ ▄TANITIM FİLMİ▄ ▂
TUTSAKLAR& OYUNBAZLAR
BÖLÜM 1 • GÜN 1
BÖLÜM 2• GÜN 1'
BÖLÜM 3 • GÜN 1''
BÖLÜM 4• GÜN 2
BÖLÜM 5• GÜN 7
BÖLÜM 6 • GÜN 7'
BÖLÜM 7• GÜN 8
BÖLÜM 8• GÜN 8'
BÖLÜM 9• GÜN 8''
BÖLÜM 10• GÜN 8'''
BÖLÜM 11• GÜN 9
▂ ▄TANITIM FİLMİ 2▄ ▂
BÖLÜM 12• GÜN 9'
BÖLÜM 13• GÜN 9''
BÖLÜM 14• GÜN 11
BÖLÜM 15• GÜN 11'
BÖLÜM 16• GÜN 11''
BÖLÜM 17• GÜN 15
BÖLÜM 18• GÜN 15'
BÖLÜM 19• GÜN 17
BÖLÜM 20• GÜN 17'
BÖLÜM 21• GÜN 18
BÖLÜM 22• GÜN 25
BÖLÜM 24• GÜN 28
BÖLÜM 25• GÜN 29
BÖLÜM 26• GÜN 30
BÖLÜM 27• GÜN 30'
BÖLÜM 28• GÜN 30''
BÖLÜM 29• GÜN 30'''
BÖLÜM 30• GÜN 31
BÖLÜM 31• GÜN 31'
BÖLÜM 32• GÜN 32
BÖLÜM 33• GÜN 34
BÖLÜM 34• GÜN 34'
BÖLÜM 35• GÜN 34''
BÖLÜM 36• GÜN 34'''
BÖLÜM 37• GÜN 34''''
BÖLÜM 38• GÜN 35
BÖLÜM 39• GÜN 35'
BÖLÜM 40• GÜN 35''
BÖLÜM 41• GÜN 36
BÖLÜM 42• GÜN 39
BÖLÜM 43• GÜN 39'
BÖLÜM 44• GÜN 40
BÖLÜM 45• GÜN 40'
BÖLÜM 46• GÜN 42
▂ ▄TANITIM FİLMİ 3: FİNALE DOĞRU▄ ▂
BÖLÜM 47• GÜN 43
BÖLÜM 48• GÜN 43'
BÖLÜM 49• GÜN 43''
BÖLÜM 50• GÜN 44
KALBİMİN İÇİNDEN BİR TEŞEKKÜR
INSTAGRAM CANLI YAYIN
▂ ▄2. KISIM: OYUNBOZAN TANITIM▄ ▂
▂ ▄OYUNBOZAN TANITIM FİLMİ 1▄ ▂
BÖLÜM 51• KAZANAMAYAN
BÖLÜM 52• KAYBEDEMEYEN
BÖLÜM 53• GÜN 70
BÖLÜM 54• GÜN 73
BÖLÜM 55• GÜN 82
BÖLÜM 56• GÜN 89
BÖLÜM 57• GÜN 90
BÖLÜM 58• GÜN 90'
BÖLÜM 59• GÜN 90''
BÖLÜM 60• GÜN 90'''
BÖLÜM 61• GÜN 90''''
BÖLÜM 62• GÜN 90'''''
BÖLÜM 63• GÜN 91
BÖLÜM 64• GÜN 92
BÖLÜM 65• GÜN 93
BÖLÜM 66• GÜN 93'
BÖLÜM 67• GÜN 93''
BÖLÜM 68• GÜN 93'''
BÖLÜM 69• GÜN 94
BÖLÜM 70• GÜN 95
BÖLÜM 71• GÜN 95'
BÖLÜM 72• GÜN 96
BÖLÜM 73• GÜN 96'
BÖLÜM 74• GÜN 96''
BÖLÜM 75• GÜN 97
BÖLÜM 76• GÜN 98
BÖLÜM 77• GÜN 98'
BÖLÜM 78• GÜN 98''
BÖLÜM 79• GÜN 99
BÖLÜM 80• GÜN 100
BÖLÜM 81• GÜN 102
BÖLÜM 82• GÜN 102'
BÖLÜM 83• GÜN 102''
BÖLÜM 84• GÜN 103
BÖLÜM 85• GÜN 103'

BÖLÜM 23• GÜN 27

56.3K 4.7K 8.9K
Par Limaei

Herkese selam!

Vee sizi eğlenceli bir bölümle baş başa bırakıyorum!

'Sarhoştum kız sandım.'

Keyifli okumalar!

• • •

Afra Ahsen Çakmak / Tutsak 7

27 Mayıs 2021

Bir gece saçlarımdan sular yere damlarken ve ıslak saçlarımı yastığın üzerinde yaymışken Ölüm'den mesaj geldi.

Yeni telefonla ilk gecemdi. Mesajını bekliyordum. Bir şekilde herkes odasına çekildiğinde, sadece benim olduğum kamera görüntüsüne bakarken bana yazdığını düşünüyordum. Kalabalık yoktu. Sadece muhatap olduğu kişi vardı.

Ölüm: Ölüm hakkında ne düşünüyorsun?

Telefonun ekranına uzun uzun baktım. Kendisini mi yoksa gerçek ölümü mü kast ettiğini anlamaya çalıştım. O da sanki bunu düşündüğümü biliyordu.

Ölüm: Gerçek ölümü kast ediyorum.

"Korkup korkmadığımı mı soruyorsun?" dedim pürüzlü bir sesle. Silahtaki kameraya bakmaya cesaret edememiştim. Bunları neden soruyordu? Bana bir şey mi yapmayı düşünüyordu?

Ölüm: Genel olarak ölüm hakkındaki tüm düşüncelerini soruyorum.

Ölüm: Korkuyor musun?

Düşüncelere daldım. Ölüm. Silahlarının kafama doğru hareket etmesinden ne kadar da tırsıyordum en başta. Şimdi ise alışmamış mıydım? Bir kurşun aniden beynime saplanıp sadece birkaç saniyede işimi bitirse bu evdeki eziyet halinden kurtulduğum için sevinmez miydim? 

Yaşama tutunmamı sağlayacak bir hayalim yoktu benim. Hiç olmamıştı. Bir zamanlar fazla yakın olmadığım biriyle konuşuyordum. Sınıftaki boş konuşmalardan biriydi. Doğruluk mu cesaretlik mi oynarken birinin akıl sağlığı test edilircesine sorulan, 'Hiç intihar etmeyi denedin mi?' sorusu olabilirdi bu. Konunun kimle, ne zaman açıldığını hatırlamıyordum ama cevap hiç aklımdan çıkmamıştı.

"Yaşamaya değecek bir şey bulmadan," demişti. "Ölmeyi neden düşüneyim ki?"

Onun da bende anlamadığı bir şeyler vardı. Neden ölümü çok sık düşündüğümü bilmiyordu. İnsanların acılarını karşılaştırmayı sevmezdim fakat muhtemelen hayatındaki çoğu şey yolundaydı ve en büyük derdi gece eve dönüş saatine karışan annesiydi. Evde kopan gürültüleri duymamak için bıçağın üstüne atlamayı düşünmemin ne denli korkunç olduğunu asla bilmeyecekti.

Ölümden korkuyor muydum?

Tam yanıtını bilmesem de korktuğumu düşünüyordum. Ben ölümü arzulamadan onun gelip beni almasından çok korkuyordum. Planlanmış, ne zaman olacağını bildiğim bir ölüm düşüncesi ise bana o kadar korkunç gelmiyordu. Ölümün önüne geçemeyeceğim, onu tahmin edemeyeceğim için 'ne zaman olursa olsun' diyemiyordum.

"Yaşamak istiyorum," dedim sadece, korkularımdan lafını açmadım. "Yaşamak için bir şeyler bulmadan ölmek istemiyorum."

Ölüm: Yaşama sebebin mi var?

"Hayır," diye fısıldadım.

Ölüm: O zaman beni yaşama sebebin yap.

Ölüm: Ölmek için yaşa.

Ruh hastasının tekiydi. Ona cevap vermeden yatağa girmiş ve kılıfsız yorganı omuzlarıma kadar çekmiştim. Onun için yaşamak mı? Ölüm için yaşamak mı? Deliydi bu herif. Psikopatın daniskasıydı. 

Yorganın altında ellerimi açıp gözlerimi yumdum ve dua ettim. "Allah'ım," derken düşüncelerim ağlayıp yakaran bir kızın sesine sahipti. "Ne olursun kurtar beni buradan."

Sessiz duamı Allah duyuyor muydu bilmiyordum fakat Ölüm dua ettiğimi biliyorsa dualarım hakkında iyi bir tahmin yürütebilirdi, bunun farkındaydım.

Ertesi gece tekrar mesaj attı. Gün boyu hiçbir şey yazmamış, kitaplardaki alıntıları okuma yarışına girmemize izin vermişti.

Ölüm: Ormanda yolunu yitirmiş çocuklar gibi terk edilmişlik içerisindeyiz.

Ölüm: Önümde durup bana baktığında, ne sen benim içimdeki acıları anlayabiliyorsun, ne de ben seninkileri.

Ölüm: Ve senin önünde kendimi yere atsam, ağlasam ve anlatsam bile, biri sana cehennemi sıcak ve korkunçtur diye anlattığında cehennem hakkında ne bilebilirsen, benim hakkımda da ancak o kadarını bilebilirsin.

Mesajlarını üç kez, dört gez, yatağa girene kadar ondan fazla kez okumuştum. Onu anlamamı istiyordu fakat anlayamayacağımı biliyordu. Üstelik söyledikleri kendi sözü de değildi. Kitaplardaki alıntılardan biriydi. Bunu biliyordum çünkü kitaplarda alıntıları işaretleme işimiz bittiğinde iki gün boyunca alıntıların hepsini her paragrafı birbirinden bağımsız bir kitap okur gibi peş peşe okumuştuk.

O yüzden, "Anlat," demiştim yavaşça. "Beni seni dinlemek, mesajlarını okumak zorunda bırakabiliyorsun. Bizimle derdinin ne olduğunu anlat bana ve ben de seni anlayıp anlayamayacağıma bir bakayım."

Ölüm: Dert yanacak birine ihtiyacım var gibi mi duruyor? Çok yalnız ve hüzünlü mü hayal ettin beni?

"Alıntılardan çıkardığım anlamlar," dedim kesin bir cevap vermeyi reddedip. "Gerçi alıntıları çok somut düşünmemek gerekiyor. Cehennemi anlayabilirim, biliyor musun? En azından geberip o tarafa gittiğimde beni cehenneme sokacak şeyin günahlarım olduğunu bilirim. Fakat senin o zihninde ne günahım var bilmiyorum ve eminim cehennem bu hastalıklı evden daha güzeldir."

Öfkelenmiştim. Neye öfkelendiğimi tam bilemiyordum. Kurutma makinası yoktu, saçlarım dün ıslak kalmıştı ve sinüzitim azıtmış, baş ağrılarına neden olmuştu. Başım çatlamaya çalışırcasına ağrıyordu. Gözlerim sızlıyordu. Üşüyordum. Ve o da gelmiş bana aptalca şeyler söylemeye devam ediyordu.

Kafama sıkıp beni cehenneme yollamasını diliyordum belki de içten içe. Hayatta kalmaya çalışıyormuş gibi rol yapmak yerine ruhumun en içine kurulmuş intihar, ölüm düşüncesini hastalıklı bir şekilde gerçekleştirmek istiyordum. Kim bilebilirdi ki? Deli gibi korktuğum adama karşı böyle cesurca konuşmak ruhumun hangi çatlağından geliyordu kim bilir?

Silahlar üzerime çevrildi fakat ateş etmedi.

Ölüm: Güzel.

Ölüm: O zaman sana cehennemi yaşatabilirim.

Söylediklerini korkmayacak kadar umursamamayı dilerdim fakat sonuçta bir insandım. Korktum. Kafamı yastığa koyduğumda bile hemen uykuya dalamadım. Her zamankinden farklı neler yapabilirdi? İçimizden birine karşı silahları kullanabilirdi. Yemek konusunda bize işkence yapabilirdi. Gökhan gibi acılı geçmişi olanlara geçmişini anlattırabilirdi.

Eninde sonunda sıradaki kişiyi seçecekti. Bana sıra geldiğinde bana çok şey anlattıramayacağını biliyordum çünkü psikolog dışında aile yaşantımdan kimseye bahsetmemiştim. Psikolog bile her şeyi tam olarak bilmiyordu. Sadece sıradan sözlü atışmalara kulak misafiri olduğumu falan sanıyordu. Durum böyleyken ne kadar iyi stalk yaparsa yapsın canımı acıtacak bir şeyleri bana itiraf ettirtemezdi. Hayatım aile yaşantım dışında korkunç derecede sıradandı.

Bu eve tıkılmadan önce.

Ertesi gün olduğunda her şey önceki günün sıralamasında ilerledi. Aynı kahvaltıyı yaptık. Sabah aynı mutfak tartışmaları yaşandı. Gün aynı PES karşılaşmasıyla başladı ve aynı kişiler olarak elimize kitap alıp, daha önce okuduğumuz alıntıları okumaya döndük. Alıntılarda yeni bir şey fark etme umuduyla sürekli aynı şeyleri okuyordum.

Bir şey fark ettim de. Aslında fark ettiğimi sanmış da olabilirdim. En yakınımda Gökhan olduğu için ona doğru dönüp elimdeki kitabı uzattım. "Bak," dedim yavaşça. "Kitabın içinde bir sürü deneme var fakat sadece bir denemede cümleler işaretlenmiş. Denemenin adı da Ölüm."

"Onu ben de fark etmiştim," dedi Mete. Ona döndüğümde bana bakmadı. Oyun konsolunun üstünde parmakları kıpır kıpır hareket ederken gözleri televizyonun üstündeydi. "Çağrı'nın dediklerini hatırlamıyor musunuz? 'Oğlum koskoca kitapta iki üç sayfada anca alıntı var, salak gibi sayfaları çevirdim. Güzelim parmaklarıma yazık.'" Çağrı'nın söylediklerini söylerken sesini incitmişti.

"Söylediklerimi ezberlemiş, pe-" Konuşanın kim olduğunu hatırlayıp kendini frenledi. "Ama sesim öyle mi benim Meteciğim? Aşk olsun."

"Her neyse," dedi Mete göz devirirken. "Kitabın adını da söylemişti. Montaigne, Denemeler mi?"

"Evet," dedim kapağa bakma gereği duymadan.

"Sana da çarpı iki aşk olsun Afra," dedi Çağrı iç geçirerek. "O kadar 23 Nisan'da duygusal duygusal kendini yerden yere atarcasına İstiklal Marşı okuyan kız performansında canlandırma yapıyorum ve sen de alıntıları unutuyorsun? Bak o sayfaların hepsini bu parmak uçlarımla çevirdim ben." Ellerini kaldırdı.

"Elini bulaşık kovasına sokmuş zengin kadın triplerini kes," dedi Egemen baygın gözlerle Çağrı'ya bakarken. Çağrı gürültüyle konuşmaya başlamadan önce tekli koltuğunda muhtemelen uyuyakalmak üzereydi.

Gökhan kitabı elimden alırken, "Bir susun," dedi düz bir sesle. Gözlerimi tekrar kitaba çevirdim ve Gökhan'ın kısa kesilmiş tırnaklı parmağının kağıt üzerinde kayışını, cümleleri takip edişini izledim.

"Hayat bir işinize yaramadıysa, boşu boşuna geçtiyse, onu yitirmekten ne korkuyorsunuz? Daha yaşayıp da ne yapacaksınız?"

"Burayı taklit edişini hatırlıyorum," diye homurdandı Gökhan. Kötü bir anıyı kafasından kovmaya çalışır gibi kafasını sağa sola salladı.

"Ben hatırlamıyorum," dedim kısık sesle fakat Çağrı beni duydu. 

"Afra seninle birkaç saat konuşmamaya karar verdim. O sırada lütfen diğerleri çıkma teklifi ederse kabul etme."

"Birkaç saat özgürsün," dedi Gökhan aynı ifadesiz sesiyle. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Ölüm size ne sağken kötülük eder, ne ölüyken: Sağken etmez, çünkü hayattasınız; ölüyken etmez, çünkü hayatta değilsiniz."

"Mantık kokuyor, değil mi?" diye sordum.

Gökhan kaşlarını kaldırıp denemenin ilk sayfasını açtı. "O kadar mantıklı tam o herifin kafasını yansıtıyor." 

Alıntı 'Ölsen ne olacak ki?' der gibiydi. Ölüm size yaşattığım bu hayattan daha kötü olabilir mi?

"Ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık, eziyet çektik; bu hayata da eski şeklimizden soyunarak girdik."

"Fazla düşünmenize gerek yok," dedi Kutay yumuşak bir sesle. Gözlerimi ona çevirdim. Onu azarlamışım gibi tereddütlü bir ifadeyle bana bakıp kıvırcık saçlarını karıştırdı. "Tüm alıntıları hep beraber okuduk ve bir şey bulamadık. Onu anlamaya çalışmak sadece zihnini yorar Afra. Ve burada hayatta kalmak için zihinsel sağlığımıza ihtiyacımız var."

Cebimde telefon titreştiğinde tam ona cevap vermek üzere dudaklarımı aralayacaktım. Telefonu cebimden çıkarıp parmaklarım arasında bir tur döndürdüm ve ekranı aydınlatan mesaja baktım.

Ölüm: Evet, peki...

Ölüm: Kim ona zihinsel sağlığının en başından beri yerinde olmadığını söyleyebilir?

Yanağımın içini ısırıp ilk gördüğüm silaha öfkeli bir bakış attım. Şimdi de beni buraya tıkmadan önce aklımın yerinde olmadığını mı iddia ediyordu? Psikolojik tedavimi başarıyla tamamlamıştım ve rahat bir kafayla yaşıyordum. Gerçekten sorunum olduğu falan yoktu. Bu mesaj... Bu mesaj ise bir küfür gibiydi.

"Yine mi başlıyoruz?" diye sordu Çağrı ayağa kalkıp kollarını iki yana açarak görüş alanımı kaparken.

"Şimdilik soru sormadı," dedim boğuk bir sesle. Ardından bakışlarımı ekrana çevirdim.

Ölüm: Öyle bakma, sadece dürüstlüğünün Tutsak 4'ü biraz şok etmesini isterdim.

Ölüm: Neyse, bu ertelenebilir.

Ölüm: Doğruluk mu yoksa doğruluk mu oynayalım mı?

"Gerçekten fikrimi mi soruyorsun?" diye sordum durgun bir şekilde. "Oynamayalım."

Ölüm: Sadece kibar olmaya çalışıyordum!

Ölüm: Fikrinden bana ne?

Ölüm: Oynamak istiyorum ve oynayacağız. Sonuçta sizi oynamak içeriye tıkmadım mı sevgili tutsağım?

Geri zekalı, diye geçirdim içinden. Peynir ekmekle yiyecek beyni bile yok, beyinsiz piç. Benimle alay etmekten zevk alıyordu. Benimle oynamaktan, canımı sıkmaktan ve... Bana tercih şansım varmış gibi hissettirmekten zevk alıyordu. Eh, bilmediği şey ise tercih şansım varmış gibi hissetmememdi. Sorularını ciddiye bile almıyordum.

"Sanırım yeni kişiyi seçecek," dedim gözlerimi telefondan ayırmadan. Onların beklenti dolu bakışlarına karşılık vermek her zaman kolay olmuyordu. Bazen bunu yapacak gücü kendimde bulamıyordum.

Ölüm: İyi bir sunucu olmaya başlamışsın.

Ölüm: O zaman... Bakalım, bakalım, bakalım...

Ölüm: Sarp.

Telefon birbiri ardından elimde titrerken, "Kimmiş?" dedi Çağrı merakla. Bir süre bekleyip herhangi bir soru yazacak mı diye bekledim fakat yeni mesaj gelmedi. Gözlerimi telefondan kaldırdım. İlk Çağrı'ya, ardından zar zor Sarp'a baktım. Sarp gözlerini televizyon ekranından ayırmamıştı. Mete de kendi sırası geçtiğinden televizyondan pek sık gözlerini ayırmamıştı.

"Sarp," dedim yavaşça. "Sıradaki sensin."

"Adımı mı söylediniz?"

Mete bir sayı aldığında sırıttı. "Sıradaki senmişsin diyor."

"Hayata karşı umursamamazlık seviyem," diye mırıldandı Gökhan. Onun için durumun tam tersi olduğunu düşünsem de kendi kendine konuşmasına bir cevap vermedim.

Sarp alt dudağını ağzının içine yuvarlayıp kafasını geriye atarak uzun, sarı saçlarını sağa sola savurdu. "Tamam, soru sorarsa oyun bittikten sonra cevap veririm," dedi umursamaz bir tavırla. Tüm bakışlar onun üstündeyken bir an gergin hissetmiş olacak ki gözlerini televizyondan ayırdı ve salonda gezdirdi. "Ne var? Benim hayatımda gerçekten heyecanlı, tuhaf, kanlı olaylar falan mı bekliyorsunuz? Normal şeyler, anlatır giderim işte."

"Ciddi mi bu?" diye sordu Çağrı tuhaf bir canlı örneğini incelermiş gibi Sarp'ı süzerken.

"Çok ciddi gözüküyor," dedi Kutay. Bir an gözlerini kıssa da yüz ifadesi yine hızla gevşedi. "Aslında bunun olması da normal. Hepimizin tuhaf geçmişi olmasına gerek yok. Mesela Ölüm'ün bana da anlattıracak bir şeyi yok. Sıram geldiğinde bunu hepiniz göreceksiniz. Yani söz konusu Sarp olunca çok şaşırmaya gerek yok."

Çağrı derin bir nefes verip koltukta geriye yaslandı ve ellerini saçlarından geçirdi. Üzerindeki gerginliği dikkatle izledim. Bedeni açıkça okunabilen bir kitap gibiydi. Sıranın ona gelmesinden korkuyordu çünkü sakladığı, bizim öğrenmemizden korktuğu bir şeyler vardı. Gökhan'a kaçamak bir bakış attığımda onun da dikkatle Çağrı'ya baktığını gördüm. İkimiz de gün boyu sessiz kalır ve incelerdik. Bu yönden benzerliğimiz beni yine şaşırtmamıştı. Gökhan da durumu anlamıştı.

Ve Egemen de anlamıştı. Sarp umurunda değilmiş gibi Çağrı'ya göz gezdirirken pis pis sırıtıyordu. Rahat tavırlarından onun saklayacak bir şeyi olup olmadığını merak ettim.

Telefon tekrar titrediğinde bakışlarımı telefona çevirdim.

Ölüm: Şu geri zekalıya söyle oyununu bitirdikten sonra cevap verirse kafasına kurşunlardan bir taç dizerim. Yarın Disney'de Rapunzel olarak işe başlar.

Boğazımı temizledim. "Sarp, eğer oyununu bir yana bırakmazsan başına kurşunlardan bir taç dizdikten sonra..." Sarp oyun konsolunu masaya bırakıp ellerini dizlerinin üstüne koydu ve bana büyümüş gözlerle baktı. "Oyunu durdur," dedi Mete'nin omzunu cimciklerken.

"Beni alakadar etmez," dedi Mete omuz silkerek. "Bir daha beni cimciklersen parmaklarını koparırım çocuk."

Kuru kuru öksürdüm. "Öyle işte." Sesim gerginlikten çatlamıştı.

"Soruyu alayım," dedi Sarp ellerini kovuşturup ciddiyetle bana bakarken. "Acaba hayatımın hangi boş anını soracak?"

"Gerçekten yıkık," diye fısıldadı Gökhan. "Harika! Ben de istiyorum."

Telefon titredi.

Ölüm: Tüm romantik ilişki hayatını anlatmasını iste. 

Gözlerimi kırpıştırdım. "Bu kadar mı?" diye sordum. Ekrana bakmaya devam ettim fakat yanıt gelmesi. Belki de ilişki hayatından onu endişelendirecek bir şeyler çıkmasını umuyordu. Gerçi... Sarp sevgili yapacak bir tipe benzemiyordu ki? Nasıl bir romantik ilişki hayatı vardı? Ya da... Yoktu?

"Tüm romantik ilişki hayatını anlat," dedim kafamı kaldırıp Sarp'a bakarak.

Çağrı kahkahayı patlattı. Gürültüyle bedeni sarsılırken karnına sarıldı. "Sarp'ın romantik- ay nefes alamıyorum-" Koltukta yana doğru devrildiğinde başı, Mete'nin dizine çarptı. Mete diziyle top sektirir gibi kafasını tekmeledi. Çağrı kahkahası arasında öksürmeye başlayıp Mete'den uzaklaştı ve kalkıp Kutay'ın yanına geçti. Boğazını gürültüyle temizleyip sırıttı. "Şey, Sarpcığım..." dedi yavaşça. "Senin romantik ilişkin mi vardı?"

Sarp ona şaşkın şaşkın baktı. "Evet, neden ki?"

"Çünkü asosyal or-" Mete dikkatle ona bakarken Mete'ye kaçamak bir bakış atıp tekrar boğazını temizledi. "Tüm bilgisayar başında oturmaktan ona zaman kalıyor muydu ya?"

Sarp'ın yüzünde kırgınlık ifadesi oluşmadı bile. Sanki kırılabileceği kadar kırılmıştı ve Çağrı'nın dedikleri umurunda değildi. "Zaten bilgisayardan buldum, yoksa kalkıp yüz yüze bulacak değildim," dedi göz devirerek. "Bir oyun oynayamıyorsa neyleyeyim?"

"Yani sevgilin oldu?" diye diretti Çağrı. "Kaç taneydiler bari?"

Sarp saçına parmağını doladı. "On beş tane falan oldu sanırım," dedi düşünceli bir ifadeyle. Ağzımın beş karış açık kalmaması için elimle ağzımı kapatmam gerekti. Yanağımı ovalıyormuş gibi yapıp durumdan kaytardım. "Kız taklidi yaptıklarımı saymıyorum," diye eklediğinde gözlerimi yumup derin bir nefes aldım. Ölüm nasıl bir nokta atışı yapmıştı acaba?

Çağrı yaşadığı şoku benim kadar iyi saklayamıyordu. "Kaç... Kaç dedin sen?" dedi tuhaf bir sesle. "On beş tane dişi mi?"

"Neredeyse."

"Neredeyse mi?"

"Yani, internetten insanlara ne kadar güvenilebilir ki?" dedi keçi sakalını sıvazlarken. Ardından gülümsedi. "Sen kıskandın, biliyorum ben seni. Senin kaç tane sevgilin oldu zengin çocuk?"

Çağrı cevap vermeyi reddettiğini haykıran bir yüz ifadesiyle bakarken Egemen koltuğundan bacağını uzatıp kolunu tekmeledi. "Söyle lan!"

"Sekiz," dedi Çağrı dişlerini birbirine bastırarak. Onun sevgililerini sayması ve çorap sayısı kadar sevgilisi olmaması beni şok ederken elimi ağzımdan çekmedim. Demek ki zenginlerin de dertleri oluyordu. Mesela... Başkalarıyla sevgili sayısı yarıştırmak gibi saçma dertler. 

Çağrı, Egemen'e meydan okurcasına baktı. "Senin kaç tane oldu?"

Egemen kaşlarını kaldırdı. "Sıfır."

Evet, ağzım hâlâ kapalıydı çünkü rahatlığı çekici duran birinin hiç sevgilisi olmaması beni daha da şok etmişti. Muhtemelen Egemen girdiği ortamlarda 'havalı' falan diye sınıflandırırdı ve bu da kızların genelde düştüğü erkek tipi değil miydi? Acaba kızlara karşı bir çekincesi falan mı vardı? Ya da... Gay de olabilirdi. Ya da basitçe aşık olmamıştı.

Çağrı rahatlamış gibi sırıtırken Sarp'a karşı aldığı bozgunu unutmuş gibiydi. "Çünkü," diye devam etti Egemen. "Birini sevmedim ve sırf öylesine biriyle çıkacak biri değildim. Ve de sevdiğim kişi sayısını yanımda kaç pahalı eşya taşımışım gibi, onur madalyasıymış gibi söyleyecek kadar şerefsiz değilim. Aferin at kafası, o sayıyla övününce adam oldun." 

İçimden ona alkış tuttum.

"Ne alaka oğlum?" dedi Çağrı ciddileşirken. "Sekiz tane, hepsi cillop gibi, gurur duyuyorum mu dedim? Onlar gurur duysun, ben ne gururunu duyacağım be? Çoğunun adını hatırlamıyorum."

"Dediğimi reddederken sıvadın," diye belirtti Egemen.

"Neyse, neyse," dedi Çağrı elini sallayarak. "Dökülün, kim kaç kişiyle çıktı kaçına aşık oldu?" Elini göğsüne bastırdı. "Ben hiç aşık olmadım, sekiz kişiyle çıktım."

"Allah belamı versin şerefsizim demeye çalışıyor," dedi Gökhan iç geçirerek. "Beni biliyorsunuz zaten."

Yanında oturduğum için gözler bana çevrildi. "Ne biriyle çıktım ne de aşık oldum," dedim omuz silkerek. Elimi ağzımın üstünden çekip dudaklarımı saklamayı bıraktım. "Bu arada Ölüm'ün sorusuna hâlâ cevap verilmedi... Yani bunu konuşmanın sırası mı?"

"Sus sen," dedi Çağrı. Atılıp yüzünü yumruklamamak için kendimle savaştım. Parmağını Mete'ye çevirdi.

Mete ona dik dik baktığında parmağını Sarp'a çevirdi. 

"Hepsine de aşık olmuştum," dedi Sarp iç geçirerek.

"Maşallah," diye fısıldadım. Gökhan beni duymuş olacak ki cılız bir tebessümle bana kaçamak bir bakış attı.

Çağrı parmağını Kutay'a çevirdi. "Üç kişiyle çıktım," diye mırıldandı bunu söylerken utanırmış gibi. Gururlu bir şekilde söyleyeceğine söylerken utanması hoşuma gitti. Öte yandan söylediği sayıya şaşırmadım. Yakışıklı çocuktu. "Hepsini de sevdim fakat... Sanırım aşk değildi. Aşk olsa bitmezdi diye düşünüyorum."

Güzel bir bakış açısıydı fakat üzerinde hiç düşünmemiştim. Sevgi ve aşkı birbirinden ayıran bir şey var mıydı? Aşk daha çok bağımlılık gibi olabilirdi fakat sevgi daha saf geliyordu kulağa. Yine de ikisi de ilgi alanım değildi. Üstünde kafa yormaya gerek yoktu.

Çağrı parmağını tekrar Mete'nin üstüne getirdi. Mete tekrar ona dik dik baktı. 

"Herkes söyledi işte," diye diretti Çağrı. "Söyleyince ölecek misin?"

"Çocuk musunuz Allah aşkına?" dedi Mete sert bir sesle. "Yaptığınız muhabbete bakın. Bari izin verin de Sarp konuşsun, soruyu falan cevaplasın. Sonra da kurtulalım." Sarp'a döndü. "Bu arada senden de beklemezdim. Yere bakan yürek yakan."

Sarp'ın yanakları al al oldu. "Ya... Demesene öyle."

"Tövbesta," dedi Çağrı. "Girdiği tribe bakın şimdi. Dudaklarım kaşınıyor bir şey demek için..."

"Tövbe öyle çekilmiyor," diye belirtti Gökhan.

Çağrı ona dik dik baktı. "Senden mi öğreneceğim?"

Kutay ellerini havaya kaldırıp öne eğildi. "Tamam, yeter," dedi aceleyle. "Mete, söyle gitsin. Egemen sen de kaç kişiye aşık olduğunu söyle ve işin içinden kurtulalım. Ölüm'ü oyalıyorsunuz."

"Şu an eğleniyordur muhtemelen," dedim ekrana kaçamak bir bakış atarken. "Yoksa durdururdu bizi."

"İşimizi sağlama alalım," diye diretti Kutay.

"Üç kişiyi sevdim," dedi Mete dişleri arasından. Sesi tıslama gibi çıkmıştı. "Hiç kimse ile çıkmadım."

Hepimiz bakışlarımızı Egemen'e çevirdik. Egemen hepimize tek tek baktıktan sonra bacaklarını koltuğun kenarı üzerinden indirdi ve koltukta normal bir pozisyona geçip geriye yaslandı. Bacak bacak üstüne atarken, "Bir kere aşık oldum," dedi Çağrı'ya bakarak. "En büyük adam sensin, hadi tamam abisi."

"Üf bi' kes ya," dedi Çağrı göz devirerek. Kollarını kovuşturdu. "Sorularım bitti benim. Takılın siz. Az eğlenelim."

"Evet, Sarp," dedim Sarp'a dönerken. "Soruyu biliyorsun."

Beklenti dolu bir sessizlik oluştu etrafta. Sarp'ın yüzü asılmadı. Dehşete düşmedi. Hüzünlü bir şekilde gülümseyip, "Ah, ah," dedi. "Neyse, en azından size eğlence çıkacak dostlar. İlişkilerimi anlatması da dinlemesi de komik. Merak etmeyin, üzüldüğüm falan yok." Yutkunup keçi sakalını çekiştirdi. "Ama bir şeyler anlatmakta pek iyi değilimdir," diye ekledi tereddütle. "Bölmeseniz olur mu?"

Çağrı'ya sertçe baktığımda gözlerini kırpıştırdı. "Aa, ben mi?" dedi. "Ben bölmem zaten."

Kutay pes edermiş gibi nefeslendi.

"İlk aşık olduğumda lisenin ilk yılıydı," diye başladı Sarp anlatmaya. "O zaman epey kısaydım. Sevimli, sarışın bir şeydim. En azından insanlar böyle söylüyordu. Üst sınıflardan tut alt sınıflara- dur, sanırım en alt sınıf bizdik, aynen, aynen, ilk yılımdı- herkesin şebeğiydim işte. Gelip saçımı karıştırırlar, bir şeyler ısmarlar, muhabbet ederlerdi." Derin bir nefes aldı. "Kızların sevdiği peluş köpek gibiydim fakat ikinci dönem Allah belamı verdi."

"Ne oldu?" dedi Çağrı hevesle öne eğilirken. 

"Uzadım, sivilcem çıktı ve aşırı çirkin bir şey oldum. Bruce Banner'in Hulk'a dönüşümü benim ikinci dönemki halimle yarışır. Yüzümü yıkıyordum, sürekli yağlanıyordu. Yüzümü mıncıran millet yüzüme dik dik bakmaya başladı. Kollarım engelli gibi o kadar orantısız uzundu ki bunu basketbolda kullanmayı denedim. Bir kere topla birlikte kolumu atmaya çalışarak sakatlandım. Neyse, bu başka konu. En sonunda boyum en fazla tiyatroda güneş rolü alırken işime yaradı. Kollarımı güneş ışığı olarak kullandım."

Şu an yüzü gayet temizdi. Kuru ve sivilcesiz, hatta pürüzsüzdü. Yüzünde sivilce lekesi bile yoktu. Sakalını kesse bir bebeğe dönüşebilirdi. Kocaman bir bebeğe tabii.

"Kısaca ilk dönem hayatımın zirvesi, ikinci dönem hayatımın batışı oldu. İlk dönem saçımı başımı karıştıran bir üst sınıftaki bir kızdan hoşlanıyordum. Baktım tipim Hak yoluna gidiyor, dedim bu böyle olmaz Sarp. Her şey daha kötüleşmeden ikinci dönem gittim kızın karşısına. Dedim ki kendime: En azından şimdi de, küfürle reddedilmezsin. Gittim dedim: Abla ben senden hoşlanıyorum."

"Yok kardeşim deseydin ya," dedi Çağrı el çırparak. "Taşak mı geçiyorsun oğlum?"

"Ne bileyim am-" Sarp susup kızardı ve bana kaçamak bir bakış attı. "Ya ben ne bileyim ya? O güne kadar kıza abla demişim, karşısında ismiyle mi hitap edecektim? Ayıp olurdu, ben de abla dedim. Ekşisözlükte falan araştırma yapmıştım öncesinde. Direkt karşısına çık söyle diyorlar. Çıkar masaya vur reis yer gök inlesin, diyen bile vardı."

Yanaklarımın yanmaya başladığını hissedebiliyordum. Çıkar masaya... Neyi vur?

Sen biraz yanlış anlamışsın Sarp.

"Aklını silkeyim Sarp," dedi Egemen nesnel bir şekilde yorum yaparak.

"Sonra beni reddetti," dedi Sarp burnunu çekerek. "Kibarca reddettiği söylenebilir fakat yüzünden benden tiksindiği belli oluyordu. İyi bir ablaydı, valla. Sonra bana çikolata aldı kantinden ve sınıfa yolladı. Bir daha benimle konuşamayacağını da söyledi. Kız cidden iyiydi. Bu yüzden dedikoduların nasıl başladığını anlamadım. Bir baktım herkes tuvalette işerken sırtımı pohpohluyor. Oğlum bu tiple o kıza nasıl çıkma teklifi ettin diye? Bazıları da hazır işerken, 'Oğlum sende ne şey-" Yine bana kaçamak bir bakış attı. "Şey varmış falan dedi. Meğer kız terminatörmüş. Herhalde ilk dönemki köpek halime acıyıp çok bir şey yapmamış. Yoksa tam bir havalı kızmış meğerse. Üniversitelilerle sigara içip takılan, daha çok takılan, sonra başka yerlerde takılan... Korkunç yani, benim tipim değil. Ben sevimli sanmıştım ablayı."

Bu... Bu nasıl bir hikayeydi böyle?

"Sonra dedikodumu falan ettiler. İşte Gökhan da anlattı biraz. Anlamıyorum bu insanları. Konuşacak başka bir şey yok ya beni konuştular. Ben de sinirden yemek yedim yemin ederim. Kilomun tek suçlusu lise hayatımdır. Yedikçe sivilcem çıktı, Allah daha da belamı verdi. Sonra bir gün evde oturuyorum, dedim zaten notlar kötü, hayatta amacım yok, milletin laflarını duymak da canımı yakıyor... Bir baktım kendimden nefret eder hale gelmişim bok kafalılar yüzünden. Aynaya bakıp kendime 'Tipini silkeyim,' falan diyordum."

Bu kadar neşeyle anlatıyordu fakat... Yaşadıkları ağır şeylerdi. Üstü kapalı dedikodu ettiklerini söylemişti fakat liseyi terk ettiğini söylemişti. O kadar mı ağırdı laflar? Şimdi umursamaz bir yüzle anlatmasının nedeni bu lafların zamanında canını çok yakmış olması mıydı?

Kabuk bağlamış yarayı tekrar açmak bazen can yakmazdı. Aynı yaranın deşilmesine alışık olanlar bilirdi bunu.

"Sonra liseyi bıraktım, kendimi oyunlara verdim. Allah'ın zırdelilerine iki yıl anca dayanabilmiştim. Bu arada benim abla da evlendi ha. İlginçti." Düşünceli bir ifadeyle duraksadı. "Ailem delirdi tabii ama lise bana büyük bir yetenek kazandırdı: Umursamamazlık. Kafama silah dayasalar, 'Oh, okey bro,' diyecek hâle gelmiştim. Kader de beni bu eve getirdi işte. Şimdi de 'Oh, no,' diyorum. Büyük konuşmamak lazımmış."

Gülesim geldi fakat yanaklarımın içini ısırarak kendimi zor tuttum. 

"Neyse oyunlara başladım. Bir- iki yıl tüm oyunlarda bronzdum çünkü klavye kullanmayı yeni öğrenmiştim. İlk defa bilgisayarım olmuştu yani. Sadece googleda görsel aratmayı bilirken oyun indirirken ebem ağlıyordu. Neyse... Oyunlarda cidden iyi arkadaşlıklar edindim. Çünkü önünde sadece ekran varken kimse tipini umursamıyor. Önemli olan birlikte eğlenebildiğiniz, birlikte zaman geçirebildiğiniz oluyor. Kötü oynayınca birbirimizin babalarına söverdik çünkü annelerimizi seviyorduk mesela. Böyle güzel samimi arkadaşlıklar biriktirdim. Hatta dışarıda buluştuğum nadir kişiler oyun arkadaşlarımdır. Birlikte dışarı çıkacağımız bir günü seçer, bir gün sosyelleşip eve dönerdik."

En azından Sarp bile sosyelleşmek için dışarı çıkıyordu. Ben ne yapmıştım? Gerçekten, evde oyun bile oynadığım yoktu. Bir günü nasıl geçirmeyi başarmıştım ben?

"Gelelim fasulyenin faydalarına. Oyunlarda bir sürü sevgilim oldu. Bazıları birkaç hafta, bazıları birkaç ay sürdü. Bazılarıyla yüz yüze görüştüm, bazılarıyla görüşmedim. Ölüm eminim sorarken özel birkaç durumu belirtmemi istemiştir. Yoksa hepsi çok ilginç olaylar falan değil. Evet... İki tane özel durumum vardı. Başlıyorum." Duraksayıp uzun uzun televizyonun ekranına baktı. "Aşık olduğum kız adam çıktı."

Çağrı kendi tükürüğünde boğulmaya başlarken koltukta Kutay'ın üstüne doğru prenses bayılışı yaptı. "Gökhaağn!" diye bağırdı kahkahaları arasında. "Ay gülmekten götüm yarılacak- ahaha- Gökhan sana adam bulduk laaaaa-" Kutay, Çağrı'yı koltuktan aşağıya attığında Çağrı dengesini kaybedip gürültüyle yere kapaklandı. -aaaaaah!"

"Ya gülme piç," dedi Sarp ona somurtarak bakarken. Küfür etmesi, gerçekten sinirlendiğini gösteriyordu çünkü Sarp küfür etmezdi. Küfür ağzında eğreti duruyordu. "Çok aşıktım kız sandım."

Egemen kıkırdarken elleriyle ağzını kapadı.

"Hep kız karakterleri oynuyordu," diye açıkladı Sarp. "Hep kız oluyordu oyunlarda..."

Mete kafasını diğer tarafa çevirip duvara bakarak gülümsedi. Yüzünde bomboş bir ifade vardı.

"Ayrıca birkaç kez sesli konuştuk," dedi Sarp. "Allah'ın hikmeti, sesi çok tatlıydı. Hayatımda böyle feminen bir ses duymamıştım ben. O da sanırım Allah'ın hikmeti değil ses değiştirme programının hikmetiymiş. Sanırım... Ama valla çok kaliteli sesti. Hiç programdan falan şüphelenmemiştim. Ailevi sorunları vardı. Bu yüzden ses çok nadir açardı. Ve evden taşınmaya para biriktiriyordu. Baya zor durumda olduğunu biliyordum."

"Para yolladım deme," dedim boğuk bir sesle.

"Gerçekte fakirim ama oyunda zenginim," dedi Sarp hüzünle. "Oyun parası attım mutlu olsun diye. Oyunda dondurma yedik, balayına çıktık, çocuk yaptık. Akşamları da başka oyuna geçip ejderha avlıyorduk. Hayatımız heyecanlı geçiyordu."

Gökhan yüzü solmuş bir şekilde Sarp'ı dinliyordu.

"Hepsi iyi niyetimden, neden böyle bakıyorsunuz ya?" dedi Sarp sakalını çekiştirirken. "Sonra buluştuk biz. Göğsüne papatya takmasını istemiştim. Meğer şey olmuş... Benim profillerimde arkadan fotoğrafım vardı. Bu beni kız sanmış. Seste de onu işlettiğimi, başkasını konuşturduğumu sanmış. Birbirimizi işletmişiz ve ben de ona aşık olmuşum. Yüzünün yarısı vardı ve bir snapchat efekti vardı. Artı olarak köpek efekti de yapmıştı. Ben de kız sandım işte. Her şey ona uyuyordu." Öksürdü. "İçeriye giren papatyalı abinin bir sakalı vardı, sanırsınız hacı sakalı. Pencereden kaçtım."

Çağrı yerde bir kahkaha daha patlatırken Egemen kıkırtılarla ona eşlik etti. Mete ise hayatı sorgularcasına gülümseyerek duvarı izliyordu. Dayanamadım, elimde değildi. Kıkırdamaya başlarken yanaklarımı ısırarak bunun kahkahaya dönüşmemesi için uğraştım.

"Oyuna girince bir şey yazmadım. Belki dalga geçmek için abisini falan göndermiştir diye düşündüm. Sonra oyunda çay içerken, 'Kanka sen erkek misin?' dedi. Ben de dedim ki: Adım Sarp. Hiç feminen Sarp tanıyor musun? Bana şey dedi: Ben seni kız sandım. Kızlar erkeklerle çok konuşmuyor diye kız taklidi yaptım. Sonra profilini görünce seni de kız taklidi yapan erkek sandım. İnsan açık açık söyler." Duraksayıp ellerini iki yana açtı. "Burada benim ne suçum vardı şimdi? Sarp'ım derken daha ne kadar açık olabilirdim? Her neyse, bir süre birbirimizi suçladık. Beni camdan çıkarken görmüş, ben de onu sakallı gördüm. Haliyle işler vasat. Sonra da anlaştık. Birbirimize fotoğraf attık. Sana keçi sakalı yakışır ha, falan dedi. Sonra da ruh sağlığımız için konuşmayı bıraktık."

Çağrı hâlâ gülerken nefessiz kalmış, kıpkırmızı kesilmişti. Alnını orta masanın bacaklarından birine çarpıp kendini dizginlemeye çalıştı fakat hareketleri nafileydi. Gülmekten gözünden yaş gelmişti.

"Çok tramvatikmiş," dedim elimden geldiğinde normal bir sesle. Kendimi tutamadığımı fark ettim. Sesim gülecekmişim gibi çatlamıştı.

Sarp derin bir nefes aldı. "Dünyaya olan güvenimi yıktı herif," dedi düz bir sesle. "İşte burası böyleydi... Bir de, son ilişkim önemliydi." Ellerini birleştirip koltukta geriye yaslandı ve gözlerini bana dikti. "Ölüm'in istediği doğru yerleri mi anlatıyorum? Yani... Ona sorabilir misin?"

"Onu duydun," dedim kameraya bakarak. "Doğru mu gidiyor?"

Telefon titrediğinde bakışlarımı kameradan ayırdım.

Ölüm: Evet, Gökhan ve Mete'nin aksine anlatılmaya değer olacak kısımları çok iyi biliyor.

Ölüm: Devam etsin.

Kafamı sallayarak Sarp'a baktım. "İstediği noktaları anlatıyormuşsun," dedim yavaşça. "Devam et."

Sarp bu sefer biraz bekledi. Sanki nasıl doğru anlatacağını, nereden başlayacağını arıyormuş gibiydi. Belki şu sevdiği kişinin erkek çıkması olayını başkalarına dalga geçercesine anlatmıştı fakat bunu kimseye anlatmamıştı. Çünkü yüzündeki gerginlik, bir şeyleri ilk defa sesli olarak dile getirecek kişilerin yüzünde oluşan gerginliğe benziyordu.

"Son sevgilimdi," dedi ağır ağır. "Gerçek bir kızdı. Sesli, görüntülü, yazışarak... Her türlü konuştuk. Hani böyle genel güzellik tiplemesinde güzel biri de değildi fakat ben seviyordum. Görünüşü pek de umurumda değildi. İyi anlaşıyorduk. Sevgiliden çok en yakın arkadaşlar gibi olduk aylarca. Ben ona derdimi anlattım, o bana derdini anlattı. O kadar gerçekti ki düşününce öyle bir hayat yaşarken bu kadar gerçek anlara nasıl sahip olabildiğimi anlayamıyorum."

Geriye yaslanırken göz ucuyla Gökhan'ın gözlerini kaçırdığını ve masaya sabitlediğini gördüm.

"Onun ailevi sorunları gerçekti. Defalarca telefonda konuşurken seslere şahit oldum. Bir keresinde telefonu açık bırakıp aceleyle babasıyla ablasını ayırmaya gitmişti. Yani gerçekten sorunları vardı. Aynı zamanda onların da maddi durumu çok iyi değildi. Çalışıyordu fakat kazandığı az paraya da babası el koyuyordu. Ben de ona arada sırada para yolluyordum. Böyle büyük miktarlar değil. Elimden geldiğince işte. Yüz, iki yüz..." Yavaşça yutkundu. "Sonra bir gün gerçekler ortaya çıktı. Sevgiliydik, yüz yüze beşinci buluşmamız falan olacaktı. Yanıma geldiğince bir adam ortaya çıktı. 'Siz ne yapıyorsunuz?' dedi."

Aldatılmış mıydı? Yoksa kızın hayatının kötü gitmesinin kötü nedenleri ona mı musallat olmuştu?

"Ortalık bir dakikada karıştı. Çocuk, kızın üç yıllık sevgiliydi. Kız bunu reddedemedi bile. Sadece gülümseyerek bana baktı, 'Aşkım çok abartıyorsun, Sarp sadece arkadaşım,' dedi. Ben de başına birinin bela açtığını, ondan böyle davrandığını sandım. Israr ettikçe ettim. Sonuçta sevgilisi bendim, değil mi? İşin sonu karakolda bitti."

Parmaklarıyla kolunda ritim tutarken somurttu. "Olayı kısaca açıklamaya çalışacağım çünkü çok karışık. Kızla o çocuk gerçekten üç yıldır sevgiliydi. Kızın evdeki kavgalar da babasıyla ablasından gelmiyordu. Sevgilisi ve ablasından geliyordu. Bunlar üçü aynı evde yaşarken ablasıyla sevgilisi yakınlaşmış ve bunun pabucu dama atılmış. Ama ablasıyla çıkan eski sevgilisi onu hâlâ kıskanıyormuş. Beni hem psikolojik destek alacağı bir dayanak, hem de kıskandırma aracı olarak kullanmış. Üç kişi aynı evde yaşıyor ve yaşanan iğrençliklere bakın. İlk kızın sevgilisiyle, sonra ablasıyla... Sonra tekrar kızın kendisiyle... Aynı evde yaşarken bunların tek para kaynağı çocuk olduğu için cidden zorluk çekiyormuş. Benim attığım paralarla da muhtemelen çocuğu daha da kıskandırıp ona ihtiyaç duymadığını gözüne sokuyordu."

Yüzümü buruşturdum. "Yaptığı şey iğrenç," dedim sert bir sesle. "Hem rahatlığına, gevşekliğine bir bak. Bir evde iki kız kardeş ve bir oğlan... Ve de aşk üçgeni? İçeride neler döndüğünü Allah bilir. Mide bulandırıcı, berbat bir şey bu."

"Katılıyorum," dedi Kutay homurtuyla.

Çağrı şimdi gülmüyordu. Yerde uzanarak dikkatle Sarp'ı izliyordu.

Sarp'ın yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı. "Teşekkürler dostlar," dedi içtenlikle. "Bu da böyleydi işte. Bir gün yine buluştuk. Yüzüme tüm gerçekleri bağırarak söyledi. Beni kullandığını söyledi. Sövdü, ağzına geleni dedi ve en sonunda bana sarılarak ağladı. İki kız kardeşi parmağında oynatan o çocuğu sevdiği için bana ağladı. Neredeyse bir yıldır tanışıyorduk onunla ve bu kadar yakınken... Onun için ağladı." Kesik bir nefes verdi. "Bana tanıttığı kendisi gerçek benliği olsaydı, beni sevseydi onu dünyanın en mutlu insanı yapardım. Köpek gibiyim ben. Birine aşık olduğumda her şeyimi veririm."

Mete onun omzunu sıvazladı. "Sen adamın dibisin," dedi sert bir sesle. "Kızların geri zekalılığı, çocuğun şerefsizliği. Sen sadece yanlış insanlara denk gelmişsin."

"Biliyorum, biliyorum," dedi Sarp. "Bendeki tek sorun kara bahtım. Gerçekten teselli edilmeye ihtiyacım yok. Kendimi seviyorum, kendime değer veriyorum. Zaten anlattığım kadarıyla olay bitse, kızla ilişkimi kestiğimde daha sorun olmasa neyse. Asıl olaylar bundan sonra başladı." Parmaklarını çatırdattı. "O piç herif peşimi bırakmadı. O aralar tamamen eve kapanmamıştım. Sevgilim falan vardı ya, dışarı çıkmaya başlamıştım. Bir kere beni sıkıştırıp hastanelik yapacak kadar dövdüler. Mahalledekiler beni yerden toplamasa ne olurdu bilmiyorum."

Gökhan huzursuzlukla yerinde kıpırdandı. "Su içip geliyorum," diye geveleyip mutfağa yöneldi. Onun arkasından kısa bir bakış atmakla yetindim.

"Öyle dövüşle mövüşle yumrukla hiç aram yoktur," dedi utana sıkıla. "Bu birkaç kez daha yaşandı. Anneme babama açıklayamadım nedenini. Annem tuttuğu gibi bilgisayarı balkondan sallardı. Yarı yalan olan bir şey de uyduramadım. Fazla dürüsttüm dünya için. Sonuç olarak eve kapandım. Evde olduğum sürece başıma bir şey gelmezdi. Gerçekten de öyle oldu. Ben de evden çıkmamaya, kendimi oyunlara vermeye başladım. Bir daha da yıllardır oyun oynadığım kişiler hariç yeni tanıştığım kimseyle yakın olmadım." Ellerini çırptı. "Hikayenin sonu!" Yüzünü kameraya döndü. "Tamam mıdır? Ona göre PES'e döneceğim."

Elimdeki telefon titredi.

Ölüm: İşte aradığım dürüstlük.

Ölüm: Ağzına sağlık.

Ölüm: Ona özel yemek yollayacağımı söyle.

"Ödül olarak sana özel yemek yollayacakmış," dedim şaşkınlık içinde kaşlarımı kaldırırken. "Dürüstlüğün için."

Sarp'ın yüzünde aniden güller açtı. "Ölüm sen de garip bir değişiksin ha," dedi neşeyle. "Pizza ya da İskender falan yollayabilirsen çok güzel olur. Yemin ederim onları özlediğim kadar bilgisayar ekranını özlemedim. Bir de bir kap yoğurt da yollayabilirsin, her gece bir kase yeriz." Çok sevimliydi. Ödül düşünürken bile toplu yiyebileceğimiz bir şey bulmaya çalışıyordu.

"Zehir yollamasın da," dedi Egemen elimdeki telefona bakarken. "Neden 'özel' yemek demesine rağmen tırsmadın?"

"Yemek yemektir."

"Adam çürük yumurta yolladı lan çürük yumurta!" dedi Çağrı yayıldığı yerden kalkıp koltuğa otururken. "Ölüm söz konusu olduğunda 'yemek boktur, anan babandır'a dönüyor iş."

"O nasıl oluyor?" dedi Sarp saf bir dürüstlükle.

"Olmuyor işte," dedi Çağrı sabır dilenircesine göz devirirken. "Onun gönderi şeye yemek denmez. Allah'ın fakir midelileri."

"Şimdi," dedi Mete derin bir nefes alıp. "Konu hakkındaki kutsal yorumlarımı dile getiriyorum: Sen çok saf ve salakmışsın Sarp. Sana denk gelenler de kötü insanlarmış. Olur da buradan çıkabilirsen oyun oynamaya devam et sen. Nerede eğleniyorsan, huzur buluyorsan orada takıl. Arada biz buluşuruz senle Allah izin verirse de buradan çıkarsak da yaşarsak falan..."

"Buluşur muyuz?" dedi Sarp gülümseyerek.

Mete onun yüzündeki gülümsemeye bakarken sövmek istiyor gibiydi fakat kendini tuttu. "Tabii buluşuruz ot herif," dedi sırtına vurmaya devam ederken. "Ama bok çıkarız."

Sarp'la birbirlerine gülümsediler.

Kafamı çevirdim. "Psikolojimi bozuyorsunuz."

"Bromance," dedi Çağrı düşünceli bir sesle. Ardından o da kafasını çevirdi. "Psikolojimi bozuyorsunuz."

"Bir umuttur yaşatan insanı," dedi Kutay ellerini çırparak sesini yükseltirken. "Depresyona girmeyelim hadi. Üçüncü hayat hikayemizi de öğrendik ve sınavdan geçtik. Düşündüğüm kadar korkutucu geçmedi. Hatta gittikçe hikayeler hafifliyor gibi..." 

"Üstüme alınmıyorum," dedi Mete sert bir ifadeyle ona bakarken.

"Kusura bakma ama adamın hayatını kayırdın, ona da hafif diyecek değilim," diye belirtti Kutay.

"Çok ağır geldiyse buranın çıkışında camiye günah çıkartmaya gidersin," dedi Mete.

"Bay Mükemmel," dedi Egemen alayla. "İnsanların acısı kendine en büyüktür. Yarayı boyutuna göre yargılama. Bıraktıkları etki aynı, her türlü kanatıyorlar. Yani 'hikaye' dediğin anıları birbirleriyle karşılaştırman doğru değil. Bu olaylar hepsinde derin izler bırakmış olaylar ve basit olmaları bu izleri değiştirmiyor." 

Kutay ona bakarken sabrı taşmış gibiydi. "Söylediklerine bakacak olursam," dedi sert bir sesle. "'Bay Mükemmel' olmaya çalışan sensin Egemen."

"Olmaya çalışmıyorum. Zaten her şeyimle mükemmelim."

"Ego?" dedi Kutay sorarcasına.

"Yok bununki uçan balon olmuş artık," dedi Çağrı. "Egemen, kardeşim, yakıyorsun." Egemen ona cevap vermeye tenezzül etmediğinde Çağrı ilgisini Sarp'a çevirdi. "Ya bir şey soracağım..."

"Ben sorayım," dedim lafa atlayarak. "Ses değiştirme programı hiç mi belli etmemişti? Nasıl öyle yapılıyor gerçekten anlamadım. Yoksa seninle konuşacağı zaman kız arkadaşını falan mı konuşturmuştu?"

Sarp sırıttı. "Yok, cidden kendi sesiydi. Adam hacı sakallı ama bülbül gibi şakıyor. Yemin ediyorum hayatınızda öyle kızsı bir ses duymamışsınızdır. İçine helyum çekmiş gibi konuşuyordu." Ya hatırladığından ya da sinirleri bozulduğundan kıkırdamaya başladı. Sesimi tutabilsem de gülümsememi bastıramadım. "Şanssızlık olmuş," dedim.

Sarp oyun konsolunu havada salladı. "Geçti gitti," dedi omuz silkerek. "Eminim bu hayatta daha beter kazık yiyenler vardır. Önümüze bakalım biz." Gözlerini bana çevirdi. "Afra gel bugün ilk golünü attırmaya çalışalım sana."

Beni PES'e çağırır çağırmaz anında üzerime bir ağırlık çöktü. Ellerimi havaya kaldırdım. "Yok ben böyle iyiyim," dedim aceleyle. "Hem gerçekten gol atmama gerek yok. Ben oynayamıyorum alıştım."

"Biraz daha dene," dedi Gökhan kısık sesle. "Zaman geçirecek bir şey bulmuş olursun."

"Pes etme öyle kolay," dedi Sarp cesaretlendirircesine. "Hadi, hadi yaparsın. Senden daha kötülerini de görmüştük. Çağrı mesela."

"Ne alakası var?" diye bağırdı Çağrı. "Ben ilk günden gol atmıştım."

"Teselli etmeye çalışıyor," dedi Egemen saf dürüstlüğüyle. "Senden kötüsünü görmedi."

"Çok yardımcı oldun," dedim ona sinirim bozulmuş bir şekilde gülümserken. "Sağ ol."

"Önemsiz."

Ve böylece Sarp'ın hikayesi dediğimiz anıları anlatma sırası geçip gitti.

• • •

Tekrar selam!

Bölümü nasıl buldunuz?

Biliyorum, Sarp'ın anlattıkları kurguya göre şaşırtıcı derecede basit geldi fakat Egemen'in dediklerini hatırlayın. Hepsinin farklı yaraları var, dışarıdan bakana bazı yaralar hafif gelebilir fakat her yaradan kan akar.

Sarp'ın hikayesi beklediğiniz gibi miydi?

Bölümü okurken en yoğun hissettiğiniz duygu neydi? Ben yazarken üzüldüm ve çok güldüm. Biraz çıldırdım yksjklsekl

Sizce sıradaki kişi kim olacak?

Not: Sarp'ın lisenin ilk yılı iki dönem arasındaki değişimi aşk olayları dışında gerçek bir hikayedir ve ben son sınıfken dokuzuncu sınıftaki biri yaşamıştır. Çocukla konuşmuşluğumuz yok. Zaten zorbalığa falan da uğramadı. İlk dönem aşırı sevimli, şebek bir şeydi. Herkesle konuşuyordu. İkinci dönem de tam bir ergenliğe girdi ve çok konuşmamaya başladı. Zaten sevimli diye üstüne olan ilgi de kalkmıştı. Buradan onu saygıyla anıyorum ♥

O zamaan, haftaya görüşmek üzere!

Instagram:

Kişisel: Merisiej
Blog: Limaeibooks
Kitaplarımla ilgili paylaşımlar için: ilimaei

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

162K 4.2K 1
Tanıtım bölümüne göz atınız... Kaçak Prenses 1'in devam kitabıdır.
210K 7.3K 32
Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durmak zorunda kaldım. Gözlerimin derinine ba...
156K 9.9K 53
~Fantastik~ "Öfkenin ve dansın zarafeti, olacak her şeyin sebebi... ~ Yaratıkların kol gezdiği, tehlikenin hüküm sürdüğü dünyada; onları avlamak için...
101K 7.5K 60
Sessizlik. Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sadece ona. Sadece sessiz olmasını! Neden dediğimde susmadın? Şimdi yoksun. Bu senin tercihindi!