TUTSAK KALPLER

By yalnizlarlimani

52K 1.6K 334

Çocukluğunda yaşadığı bir olay yüzünden erkeklerden hem korkan hemde onlara karşı cesur gibi davranmaya çalış... More

Tanıtım
'Sil Baştan'
'Davetsiz Misafir'
'Bul Artık Beni!..'
'Asya'm!..'
'Gitme'
'Kız yok!..'
'Kork Benden!..'
'Kan kokusu!..'
'Benim Yüzümden!..'
'Âb-ı Hayat!..'
'Kül ve Ateş!..'
'Gece Gözlü Adam!'
'Kıskançlık!'
'İlk Utanç!..'
'Karmaşık Duygular!..'
'Nerdesin?..'
'Nefes!..'
'Karar!..'
'Ey Aşk!..'
'Sevgilim!..'
'Takip'
'tehlike'
'Hasret'

'İntikam!'

1.2K 41 16
By yalnizlarlimani

Selam millet!

Uzun bir aradan sonra yeni bölüm geldi nihayet🤭  Gecikmeler için kusura bakmayın! Elimden gelen birşey yok maalesef 😔

Kısa bir not düşmek istiyorum!

"Lütfen yorum yaparken saygı çerçevesinde yapın! Küfürlerinizi kendinize saklayın!..

Ayrıca bu hikâye gerçek bir hikâye değildir! Tamamen kurgudan ve hayal ürününden ibarettir!..

Unutmayın bunları!.."

Oylama ve yorum yapmayı unutmayın canlar❤

Neyse lafı fazla uzatmadan sizleri yeni bölümle başbaşa bırakayım!

Yazım hatası varsa şimdiden affınıza sığınıyorum!

KEYİFLİ OKUMALAR

*****

Zaman,sinsi bir zehir gibi akıp gidiyor. Beraberinde ise umutları yıkıp, korkuyu salıyordu etrafına. Oysa ki zaman, her derdin ilacı değil miydi? Ya da her acı zamanla iyileşmez miydi? Evet,belki zaman acıya ilaç olurdu ama korkuya değil! Geçen her saniye, bir ömürle eş değerdi. Geçen her saat, ölüp ölüp dirilmek gibiydi. Hele birde belirsizlik var ki, o insanın kanını kurutur, ruhunu çürütürdü.

*****

Genç kızın telefonu, gittiği kafenin içinde bir masanın üstünde duruyordu. Genç adam eline aldığı telefonu sıkıp elini yumruk haline getirdi. Ondan geriye hiç bir iz yoktu telefondan başka. Yanında Faruk,Semih ve Levent vardı. Etrafa dağılmış adamlarını da unutmamak gerek. Artık daha emindi genç kızın başının belada olduğuna. Semih ve Levent kızın ailesine haber vermeyi teklif etmişlerdi. Genç adam ise şuan bulunduğu zamanda soyutlamıştı. Sağlıklı düşünemez haldeydi. Aklından geçip duran milyon tane senaryo vardı ve hepsi de birbirinden korkunçtu. Kimseyi duymuyor ve görmüyordu. Levent, kızın babasına olmasa da abisine haber vermek gerektiğini söyledi ve Semih ile Faruk onu onaylayınca Ali'yi arayıp durumu anlattılar. Genç adam, Semih'in ayrıca işlettiği bir çiçek serasına getirildi. Semih, toprakla uğraşmayı küçüklüğünden beri severdi. Annesi gibi... Genç adam ne eve sığabiliyor, ne de ofise... Nereye giderse gitsin nefes alamıyordu.

Ali, seraya gelir gelmez yaptığı ilk şey Melih'in suratına yumruğu geçirmek oldu. Genç adam ise önünde tabir-i caizse 'kurbanlık koyun' gibi duruyordu. Çökmüş omuzları ve kızaran gözleri ile karşısındaki öfkeli adama bakıyordu boş boş.

"Böyle mi sahip çıkıyorsun lan sen kardeşime? Böyle mi koruyorsun sevdiğini?.."diyip bir yumruk daha attı.
Ama genç adamdan hiç ses çıkmadı. Oracıkta öldürse yine de sesi çıkmazdı zaten. Levent duruma müdahale etti hemen. Ali'nin kolundan tutup uzaklaştırdı.

"Sakin ol Ali! Böyle yaparak bir yere varamayız! Sakin olup düşünmemiz gerek! Fındık kurdunu bir bulalım, sonra hırsını alırsın!.."dedi. Masanın yanına getirip oturttu.

"Haklısın Ali! Ona sahip çıkamadım! Onu koruyamadım!.."diyerek içindeki pişmanlığı ve korkuyu sesine yansıttı.

"Ulan, şuracıkta seni öldürsem yine içim soğumaz! Sana güvendik lan! Sana inandık biz! Asya'nın kılına zarar gelse dünyayı yakarsın zannettik! Sen burda oturmuş öylece bekliyorsun! Asya nerde Melih? Nerde kardeşim?.."diyip önünde duran masayı tek harekette ters çevirdi. Tekrar genç adamın üstüne doğru yürümeye başlamıştı ki bir telefon sesi yankılandı serada. Herkes sesin kimden geldiğini anlamaya çalışırken Semih, cebinden telefonunu çıkardı. Arayanın kendi adamlarından Çetin olduğunu görünce kaşlarını çatıp cevap verdi.

"Alo!.."dedi sert bir şekilde.

"Abi, acil olarak buraya gelmeniz gerek! Hepiniz!.."diyerek son kelimeyi vurgulu söylemişti.

"Ne oluyor Çetin? Nerdesin!.."derken bakışları abisi ve Ali arasında gidip geliyordu.

"Kuyu'dayız abi! Acele edin! Yenge! Yenge burda!.."diyebildi. Sesi endişeliydi.

"Nee!.."diyip kükredi resmen.

"İyi mi?.."diye ekledi.

"Değil! Hiç iyi değil abi! Çabuk gelin!.."derken Semih telefonu yüzüne kapatmıştı.

"Ne oluyor Semih? Çetin ne dedi?.."dedi genç adam bir çırpıda.

"Abi gitmemiz gerekiyor! Kuyu'ya!.."derken oda son kelimeye vurgu yaptı.

"Kuyu?.."derken çatılan kaşları sorgular gibi havalanmıştı.

"Sanırım Asya oradaymış!.."dediğinde genç adam hızla dibinde bitti.

"İyi mi?.."dedi sadece.

Nasıl desin ki şimdi 'iyi değilmiş' diye. Kelimeler boğazına düğüm gibi sıralanmıştı.

"Bilmiyorum!.. Sadece çabuk gelin dedi Çetin!.."diyip gözlerini kaçırdı abisinden. Genç adam o anda anladı kızın iyi olmadığını. Herkes hızla arabalara geçerken genç adamın bedeni yaprak gibi titriyordu. Sinir ve korku bedenini ele geçirmişti. Kuyu ya geldiklerinde herkes yine hızla araçlarından indi ve içeriye doğru koştular. İçerdeki özel bölüme geldiklerinde, büyük koltukta boylu boyunca yatan kanla kaplı bedeni görünce hepsi birden oldukları yere çivilenmişlerdi. Üzerindeki ilk şoku genç adam atmıştı. Hızla genç kızın yanına gitmiş ve yüzünün iki yanından tutarak seslendi. Gözünden yaşlar akarken sesi de titriyordu. Kim demiş 'erkekler ağlamaz 'diye! Seven insan ağlar. Seven insan korkar. Seven insan sevdiği için dünyayı yakar bee!..

"Asya'm! Güzelim! Okyanus gözlüm! Beni duyuyor musun? Aç gözlerini nazlı sevdiğim! Beni nefessiz bırakma!.."derken yüzüne kandan dolayı yapışan saçlarını çekiyordu incitmeden.

Onları izleyen adamların bile gözleri dolmuş, burunları sızlamıştı bu görüntü karşısında. Ali, söylediği sözlere pişman olsa da diğer taraftaki kişi de biricik kardeşiydi. Genç adamın ruh hali herkesi çok etkilediği için kimse müdahale etmiyordu. Ama Ali doktor olduğu için kontrol etmek istedi. Elini genç adamın omzuna koyup dikkatini kendi üzerine çekti.

"Biraz izin ver de kontrol edeyim kardeşimi!.."derken sesinin sert çıkmasına engel olamamıştı. Genç adam başını sallayarak onayladı ve geri çekildi. Ali, dikkatle vücudunu kontrol ederken kolunda ve karın boşluğunda bulunan kurşun yaralarını görünce gözleri daha da iri açılmıştı.

"Ambulans çağırın, acele edin!.."diyerek bağırmıştı.

"Ne oldu Ali? Neyi var?.."dedi Levent.

"İki tane kurşun yarası var! Biri koluna isabet etmiş ve çıkmış. Ama diğeri karın boşluğunda. Kurşunun çıkışı yok! Dalağına yada başka bir organa denk geldiyse eğer iç kanama geçirmesi an meselesi! Acil ameliyat olması ve kan takviyesi gerekiyor! Nabzı da zayıf! Çok kan kaybetmiş. Durumu şuan kritik görünüyor! Röntgen çekilmesi de gerek. Belki kaburgalarında da hasar olabilir!.."derken tüm ihtimalleri sıralamış ve sanki meslektaşlarına anlatır gibi anlatıyordu.

O esnada ambulansın sesi duyuldu. Çetin, kızı ilk buldukları anda aradıklarını ama nedense bir türlü gelmek bilmeyen ambulansa saydırarak açıklama yapıyordu. İçeriye giren sağlık ekipleri hızla kıza ulaşıp müdahaleye başlamışlardı. Ambulansa bindirilen genç kızın yanında Melih de vardı. Sağlık görevlileri işlerini yaparken, genç adam dua ediyordu.

*****

Hastaneye ulaştıklarında herkes koordineli bir şekilde hareket ediyordu. Hızla röntgen çekilmiş, kan tahlilleri yapılmış ve acil olarak ameliyata alınmıştı. Ali, çalıştığı hastaneye getirdiği kardeşinin, ameliyatına katılmak için hazırlanırken baş hekim engel olmuştu.

"Sen nereye Ali?.."dedi adam.

"Ameliyata hocam!.."dedi düz bir şekilde.

"Sen o ameliyatı unut Ali! Şimdi burayı terk et! Hemen!.."dedi sert bir sesle.

"Anlamadım? Ne demek 'burayı terk et!' İçerdeki benim kardeşim hocam! Onu kimseye emanet edemem artık!.."dedi yüksek çıkan sesiyle.

"İşte tam da bu yüzden ameliyata giremezsin! Kuralları biliyorsun! 'Bir yakınının operasyonuna dahil olunamaz!' Aksi takdirde yasal işlem yapılır!. O yüzden seni dışarı alalım Ali!.."eliyle dışarıya doğru yönlendirerek.

"Ama..."

"Hadi Ali! Beraber bekleyeceğiz kardeşini! İçerdeki ekip işinde efsane! Bunu sen de biliyorsun! İçin rahat etsin o konuda! Hadi evlat, çıkalım da herkes işini yapsın!.."dedi ve beraber çıktılar.

Aradan geçen saatler bir ömür kadar uzundu. Her geçen saniye de sanki saat kadar ağır ilerliyordu. Ali,dışarıya çıktığında kapıda bekleyen herkes başına toplanmıştı. Bir açıklama bekliyorlardı. Ama onun yerine, baş hekim yapmıştı açıklamayı. Herkes gergin ve sabırsızdı. Kapının ardından gelecek olan iyi bir haber bekliyorlardı. Belki üç saat geçmişti. Yada dört müydü? Beş? Altı?.. Zaman geçmek bilmiyordu sanki! İnadına ağır ağır ilerliyordu. Ve o beklenen an gelmiş ve ameliyathanenin kapısı iki tarafa doğru aralandı. İlk çıkan kişi doktor ve arkasında bulunan diğer bir kaç doktor daha. Ali ve genç adam hızla yerlerinden kalkıp adamların önünde belirdiler.

"Durumu nasıl?.."dedi ikisi de aynı anda.

"Çok kan kaybetmişti geldiğinde. Vücudunda iki kurşun yarası vardı. Kolundaki sıyırmıştı ama karın boşluğundaki biraz zorladı bizi! Dalağını parçalamıştı. Geldiğinde iç kanama başlamıştı zaten! Ali, dalağını almak zorunda kaldık. Kanamayı şimdilik durdurduk!.. Ama!.."diyip bir nefes aldı.

"Ama?.."diye sordu Ali. Biliyordu birşeyler ters gidiyordu sanki!

"Korkulacak birşey yok! Hayati tehlikeyi atlattı. Çok kan kaybettiği için fazla bitkin vücudu. Bu yüzden bir kaç gün uyutacağız! Ama kardeşin uyandığında sanırım baş ucunda seni değil de bir başkasını görmek istiyor!.."diyip yüzündeki o ciddi ifadeyi sildi.

"Anlamadım? Nasıl yani?.."dedi Ali.

"Melih Bey'in ismini sayıkladı. Bir kaç kez üstelik!.."diyip daha da belirgin bir şekilde gülümsedi.
Herkes tanıyordu nasıl olsa genç adamı. Beraber hastanede misafir olmuşlukları vardı sonuçta.

"Bir uyansın da mavişim! Başka birşey istemiyorum Erdal!.."dedi Ali.
Şimdi içi daha rahattı herkesin. Ailesine haber verme vakti gelmişti. Ali,bu haberi telefonda değil, yüz yüze vermek istedi ve eve gitti. Tabi gitmeden önce kardeşini emanet edip de gitti. Yalnız genç adama değil bu sefer.

"Levent abi, Asya sana emanet! Gözün gibi bak olur mu?.."demişti. Ters bakışlarını genç adama yönlendirerek çıkıp gitmişti.
Genç kız, geceyi yoğun bakımda tamamlamış ertesi günü normal odaya alınacaktı. Ama uyutulmaya burda devam edilecekti.

Genç adam,sabahı bekleyememişti. İzin alıp genç kızın yanına girdi. Yüzünde oksijen maskesi, bir kolunda serum,diğerinde kan takılıydı. Göğsünde bir sürü kablo ve baş ucunda ritmik öten bir monitör vardı. Solgun bedenini,morarmaya yakın dudaklarını  ve gözlerini kapalı görmek genç adamın içindeki yangınların harlanmasına neden olmuştu. Yavaşça yatağa yaklaşıp parmaklarına dokundu. Sanki kırılacak bir porselen gibi. Yatağın yanında öylece çömeldi genç adam. Kızın elini, büyük avuçlarının arasına alıp okşadı. Nasıl da üşümüştü minik elleri. Üzerine dudaklarını bastırdı. Ve halen sesini bulamadığı için tek kelime dahi etmemişti. Sadece kızın varlığını hissetmek istiyordu. Nefes alıp verdiğini görmeye ihtiyacı vardı. Ona baktığında hayranı olduğu mavileri görememek canını yakıyordu. Ama en azından iyi olduğunu bilmek içini bir nebze de olsa rahatlatıyordu.

"Güzelim! Bak yanındayım! Geldim okyanus gözlüm! Geldim!.."diyip sustu.
Gözünden düşen bir damla sözlerini bir bıçak gibi kesmişti. Genç kız, ağladığını hissederse üzülür diye sustu. Derin bir nefes alıp yerinden hafif doğruldu. Dudaklarını bu sefer genç kızın alnına bastırdı. Hastane kokusuna karışmış olan karamel kokusunu derince soludu.

"Keşke seni dinlemeseydim! Keşke Faruk seninle gelseydi! Yada ben o s*ktiğimin toplantısına girmeseydim! Asya'm! Nazlı sevgilim! Senin yaşadığın tüm acıyı keşke ben yaşasaydım da sana bir zarar gelmeseydi! Seni bu halde görmek beni kahrediyor sevgilim! Hele de benim yüzümden bu halde olduğunu bilmek ölüm gibi!.."diyip yanağından kayan yaşı sildi. Tekrar kokladı sevdiğini. Elini sıkıca tuttu ve devam etti konuşmasına.

"Çabuk uyan güzelim olur mu? Sesini duymadan bana huzur yok! Gözlerindeki gökyüzümü (gözlerinin mavisine atıf ) görmeden nefes almak bana haram! Ne olur çabuk uyan! Seni çok özledim okyanus gözlüm..."derken arkasında bir hareketlilik hissetti. Başını çevirip baktığında, onu içeriye alan hemşireyi gördü. Gitme vaktinin geldiğini anladı. Dudaklarını bir kez daha alnına bastırıp kokusunu içine çekti. Dudakları alnındaki teması kesmeden son sözlerini de söyledi.

"Sana söz veriyorum sevgilim! Sen gözlerini açmadan, senin nefesine kast edenlerin nefeslerini keseceğim! Canını yakanın, canını alacağım! Sana söz sevgilim!.."diyip yavaşça doğruldu. İçinde yanan ateş ile 'intikam yemini' etmişti.

Üzerinden doğrulurken gözünden düşen bir damla gözyaşı kızın dudaklarına denk gelmişti. Eş zamanlı olarak da kızın gözünden şakağına doğru bir inci tanesi süzüdü. Genç adam görmemişti bu inciyi. Eğer görseydi dudakları engel olurdu öylece kayıp gitmesine.

*****

Genç adam, kızın yanından çıktığında koridorda onu bekleyen adamların yanına gitti. Gözleri öfkesinden dolayı daha da kararmıştı. Şuan içinde kopan fırtınayı dışarı vurmayı bekliyordu.

"Kim olduğunu buldunuz mu?.."dedi ürkütücü sesiyle.

"Koray takipte abi! Birazdan haber gelir diye umuyorum!.."dedi Semih.

"Asya uyanmadan, onun nefesine kast edenlerin nefeslerini keseceğim! Canlarını öyle bir alacağım ki, ölmek için yalvaracaklar!.."dedi aynı sert bir sesle.

"Bulacağız abi! Sen hiç merak etme! Bunu yapan her kimse anasından doğduğuna pişman olacak! Sen sadece sakin ol! Ve yengenin yanında kal! Biz herşeyi hallederiz!.."dedi Faruk. Ama genç adamın gözündeki intikam ateşi öyle büyüktü ki Faruk'un dediğini bile tam olarak algılayamadı.

Tam bu esnada koridorda yankılanan ayak sesleri ile başlarını o yöne çevirdi herkes. Gelen kişi Suat Bey ve ailesiydi. Yaşlı kadınlar üzüntüden harap olmuşken, yaşlı adam tıpkı genç adam gibi gözlerindeki öfkeyle bakıyordu. Suat Bey tam karşısına geldiğinde elini genç adamın omzuna koydu.

"Geçmiş olsun evlat! Kızım nasıl?.."dedi sakince. Ama içinde fırtına kopuyordu.

"Suat baba!.."diyip sustu ilk önce.  Başını yere eğdi ve gözünde akmayı bekleyen yaşı sakladı. Sonra derin bir nefes çekti ve başını kaldırdı.

"Şuan yoğun bakımda! Yarın  veya sonra ki gün normal odaya alacaklarmış. Ama ne zaman uyanır doktorlar da bilmiyor! Sadece hayati tehlikesi yokmuş!.."diyip gözleri kısa bir an arkadaki kadınlara kaydı. Koridorda bulunan sandalyelere oturmuşlar ve sessizce dua edip ağlıyorlardı. Ayşe Sultan başını kaldırdığında genç adamla göz göze geldi. Melih ise yaşlı kadına bakarak sözlerine devam etti.

"Size söz veriyorum! Asya'nın canını yakanları bulacağım! Ve hakettikleri cezayı kendi ellerimle vereceğim!.."dediğinde yaşlı adam tekrar omzunu tutup konuştu.

"Sakın yalnış işler yapma! Evet büyük bir cezayı hakettiler! Ama sonunda senin başının  ağrıyacağı birşey yapma!.."diyip genç adamın kulağına doğru eğildi ve devam etti.

"Duyduğuma göre, kızım uyandığında seni baş ucunda görmek istiyormuş! Gözlerini açtığında burda ol evlat! Yoksa bir daha göstermem sana kızımı!.."diyip hanımların yanına doğru ilerledi.
Genç adam, alması gereken mesajı almıştı. 'Ne yaparsan yap, ama kızım uyandığında burda ol! Yada aklını başına al!..'demenin farklı bir yoluydu bu. Genç adam da Suat Bey'in arkasından ağzının içinden söylendi.

"Eyvallah!.."

Faruk, elindeki telefona bakarak genç adama doğru ilerledi.

"Abi! Geldi!.."dedi sadece.

"Bana gönder!.."dedi genç adam. Biliyordu gelenin ne olduğunu.
Faruk gelen konumu hızlıca gönderdi. Melih konumu açtığında, Asya'ya kimin zarar verdiğini de öğrenmiş oldu. Gözleri daha da kararmış, çenesi kasılmış ve dişlerini sıkarken dudaklarından bir isim döküldü.

"Fuat Turan!.. Ecdadını si*tiğimin şerefsizi!.. Bekle beni! Azrail'in olmaya geliyorum!.."diyip hızla hastaneden ayrıldı.

*****
Genç adam, elindeki adrese giderken adamları onu takip ediyordu. Mekânın yakınlarında indi ve yürüyerek devam etti. Kapıda bekleyen dört adamı indirmek hiç zor olmamıştı. Büyük bir gürültüyle açtığı kapıdan içeriye girerken, tedbiri de elden bırakmıyordu. Sonuçta şuan uyuyan güzeli, uyandığında onu görmek isteyecektir. Adamları ile ile beraber senktonize halde mekânda bulunan tüm adamları paket etmişlerdi. Semih ise işin nakliye kısmını üstlenmiş ve paketlenen tüm adamları Kuyu'ya götürmüştü.
Genç adam, ordan ayrıldığında ilk önce sevdiği kızın yanına gitti. Hasret kaldığı gözlerini göremese de, kokusu ona güç verecekti. Hâlbuki kollarına alıp öpüp koklamak vardı ama!.. Kısmet bu kadarmış. Genç kızın yanından ayrılıp hastanenin bahçesinde iken kardeşi aramıştı.

"Söyle Semih!.."dedi ölümü çağrıştıran bir sesle.

"Abi herşey hazır! Kuyu'da seni bekliyoruz!.."dedi ciddi bir şekilde.

"Tamam koçum! Çıktım hastaneden, gelirim yarım saate!.."dedi arabasına doğru giderken.

"Asya nasıl? Bir gelişme var mı?.."diye sordu.

"Yok! Henüz uyutuluyor! Ama iyi olacak! Tabi o uyanmadan ben intikamını almış bir şekilde karşısına çıkacağım!.."diyip şoför koltuğuna yerleşti.

"Elbette alacağız! İstersen sen hiç gelme abi! Ben hakkından gelirim bu itlerin! Yengem uyandığında yanında olsan iyi olur!.."dedi.

"Semih! Sevdiğim kadına uzanan elleri yerinden sökmeden bana huzur yok! Canına kast edenlerin canlarını almadan bana gün yüzü yok! O yüzden kardeşim, yoldayım geliyorum!.."dedi.

"Tamam o zaman abi! Bekliyoruz!.."dedi ve kapattı.

Genç adam kısa bir süre sonra Kuyu'ya gelmişti. Deponun dışından gelen sert fren sesinden herkes gelen kişinin genç adam olduğunu anlamışlardı. Aynı sert adımlarla içeriye girdiğinde gördüğü manzara hoşuna gitmişti. Yüzüne taktığı korkutucu aynı zamanda da sinsi bir sırıtma vardı. Fuat Turan, önünde duran bir masada elleri arkasında bağlı bir şekilde otururken, diğer adamları tam karşısında ve sadece sandalyeye oturtulmuş elleri arkalarında bağlıydı. Genç adımı görünce hepsinin yüzünden okunan tek bir ifade vardı. Korku!..

"Eveettt beyler!.."diyip ellerini birbirine çarpıp hafif ovuşturdu.

"Hoşgeldiniz,demeyi çok isterdim ama ne yazık ki hiç hoş gelmediniz!.."diyip yanlarına iyice yaklaşıp hepsinin yüzünü tek tek inceledi.

"Önce seninle başlayalım Fuat Turan! Bak sakin bir şekilde soruyorum! Asya'yı alıkoyarken amacın neydi? İhale olmadığı kesin! Beni iyi tanırsın! Eğer derdin ihaleyse, zararı bana verirdin eskiden! Şimdi derdin ne? Ne değişti de kadına, kıza el uzatır oldun şerefsiz! Yoksa canına mı susadın lan!?"diyerek son kelimeler de resmen kükremişti.

"Derdim ihaleydi Kaplan! Seni uyardım ama pek oralı olmadın! Ben de uyarımı dikkate alman için..."suratına yediği yumruk sözlerini yarıda kesti. Adam ağzına dolan kanı tükürürken, genç adam yakasından tutup hem yumruklarını yüzüne indiriyor hem de resmen kükrüyordu.

"Seni or*spu çocuğu! Benim dikkatimi değil, öfkemi çektin üzerine! Ben seni yaşatır mıyım lan bu saatten sonra?!.."derken Semih abisini zar zor ayırdı adamdan.

"Abi sakin ol! Adamı öldüreceksin!.."diyip geriye doğru çekiştirdi genç adamı. Avına kilitlenmiş bir yırtıcı gibi bakarken geri adım atıp biraz soluklandı.

"Öyle kolay değil ölmek Turan Efendi! Yalvaracaksın ölmek için! Ben babamın oğluyum unuttuysan eğer! O nasıl ceza verirdi hatırlıyor musun? Sevdiklerine uzanan elleri kırmakla kalmaz, kanlarında boğardı!.."derken arkasını döndü ve ileride duran masanın başına geçti. Üzerinde bir sürü alet bulunan masadan gözene kestirdiği aleti alıp tekrar yaşlı adamın yanına gitti. Ağır adımlarla giderken, elleri bağlı olan diğer adamlara da göz dağı vermeyi ihmal etmedi.

"İyi seyredin patronunuzu! Benim kadınıma dokunan şerefsizi nasıl kendi kanında boğuyorum görün! Çünkü sevdiğim kadına dokunan herkes kendi kanında boğulacak!.."derken elindeki aleti sallayıp gösterdi.

"Tanıdın mı bunu?.."

"Sence!?.."diyip dağılmış suratıyla gülmeye çalıştı.

"Faruk!.." dedi genç adam.

"Buyur abi!.."

"Tutun kafasını!.." saniyeler içinde yaşlı adamın acı inlemeleri eşliğinde ilk dişini çekmişti.

"Nasıl? Memnun musun misafirliğinden?!.."diyip bir dişine daha veda etti yaşlı adam.

"Beni bununla korkutamazsın Kaplan!.."dileyebilmişti sadece.

"Korkutmak?.."ürkütücü bir kahkaha attı.

"Olayı tamamen yalnış anlamışsın sen ihtiyar! Ben seni korkutmayacağım ki! Sen benim olanın aldığı nefese kast ettin! Bende senin nefesini kendi kanında keseceğim! Olay bu kadar basit yani!.."derken telefonu çalmaya başladı. Elindeki aleti kardeşine uzatıp, başıyla 'devam et' dedi.

"Alo!.."

"Alo Melih! Nerdesin?.."dedi Ali.

"Kuyu'dayım Ali! Asya'ya birşey mi oldu? İyi mi? Uyandı mı yoksa?.."diye devam ederken Ali sözünü kesti.

"Bir sus da motorun soğusun birader! Asya, iyi ve uyuyor halen! Hatta birkaç gün fazla uyutacağız zaten! Babam seni sordu! 'Nereye kayboldu yine o deli!'dedi. Ben de onun için aradım!.."

"Dedim ya Kuyu'dayım! Biraz işlerim var! Biter bitmez geleceğim! Asya'm uyandığında yanında olacağım birader!.."damarına basmak ister gibi kızın ismine vurgu yaptı.

"Melih! Şansını zorlama istersen! Zaten sana doluyum! Birde damarıma basıp durma!.."Ali söylenirken genç adam gülmüştü sadece.

"Neyse! Babam dedi ki: ' Başını derde sokmasın! Ne yapıyorsa sessiz ve sorunsuz yapsın!'dedi. Ayrıca ihtiyaç duyarsan burdayız birader biliyorsun! Kardeşimin 'intikamını' almak için sabırsızlanıyorum!.."sesindeki öfke bariz bir şekilde ortadaydı.

"Eyvallah birader! Önce ben içimi soğutayım! Eğer ölmezse sen devam edersin!.."aynı öfkeyle. Telefonu kapatıp tekrar içeriye  girdi.

Semih, elindeki aletle sanat eseri yapıyormuş gibi her çektiği dişin ardından geriye çekilip adamı inceliyordu. Abisi yanına geldiğinde bakışlarıyla adamı işaret etti. 'Nasıl, olmuş mu?'der gibi.

"Semih, sence bu adam bu şekilde ölür mü? Hiç sanmıyorum! Biraz arka dişlere çalış sen! Ben de diğerlerinin bir tozunu alayım!.."diyip elini kardeşinin omzuna vurdu.

Genç adam Faruk ile beraber diğer adamları elden geçirirken, Semih ise yaşlı adamın tüm dişlerini çekmişti. Son dişi  çektikten sonra abisine seslendi.

"Abi! Bir gelsene!.."

Genç adam ağır adımlarla yanına gitti. Kısa bir süre adamı izledi. Sonra üzerine doğru egilip ürküten sesiyle konuştu.

"Sadece bir kere soracağım! Sende tek seferde cevap vereceksin! Asya'yı alıkoymalarını sen mi emrettin?.."çenesi kasılarak sordu.

"Ne yapacaksın?.." deyebildi sadece yaşlı adam. Çünkü ağzına dolan kan konuşmasını engelliyordu.

"Cevap ver! Sen mi emrettin!.."diyerek sorusunu tekrarladı.

"Evet! Ben dedim..."derken suratının ortasına inen yumrukla sözleri yarım kaldı.

"Ben senin o dilini kesip münasip bir yerine monte etmez miyim ulan!.."derken eline ne ara aldığını bilmediği bıçakla adamın ağzını açmaya çalıştı.

"Sıkı tutun lan şunu!.."derken kükremişti resmen.
Kısa bir süre sonra işini bitirince Semih'in adamlarından Çetin gözüne ilişti. Elindeki et parçasını üstüne doğru fırlattı.

"Bunu münasip yerine monte edin!.."diyip arkasını döndü. Biraz önce dövdükleri adamlara bakıp onlara doğru ilerledi.

Her bir adımında ölümün sesi yankılanıyordu. Her bir nefeste ölüm yaklaşıyordu. Adamların önüne geldiğinde ellerini birbirine vurup sinsice sırıtmıştı.

"Nerde kalmıştık beyler!? Şimdi size de bir soru soracağım ve tek cevap vereceksiniz! Anladınız mı lan!?.."hepsinin yüzüne hatta gözlerine tek tek baktı. Mesaj çoktan yerine ulaşmıştı. Zîra az önce gördükleri manzara adamların kanını kurutacak cinstendi.

"Asya'ya elini sürenler hangileriniz ise söylesin! Gerçi Asya, kendi eserlerini işaretlemiş zaten! Onların haricinde kim dokundu ona?.." diyip adamların tepkilerini ölçtü.

"Faruk!.." alev saçan gözlerini adamlardan ayırmadan seslendi.

"Buyur abi!.."

"Asya'nın işaretlediği adamları ayırın!.."

Genç adam, işaret derken asıl kast ettiği şey genç kızın kurtulmaya çalışırken dövüştüğü adamlardı.  Faruk onları kenara çıkarırken genç adam ellerini yumruk yapıp, boynunu kütletmişti. Ayrılan adamlara bakıp önlerinde bir sağa bir sola bir kaç adım yürüdükten sonra durdu.

"Söyleyin bakalım Asya'ya kim ateş etti?.."derken yine hepsinin yüzünü tek tek inceledi. Kimseden ses çıkmamıştı.

"Demek susma hakkınızı kullanıyorsunuz! Pekâlâ! Siz bilirsiniz! O halde ben hepiniz ateş etmiş gibi varsayıyorum! Ona göre muamele edeceğim! Eğer söyleseydiniz kim yada kimler olduklarını diğerleri kurtulurdu belki! Her neyse başlayalım mı beyler?.."diyip arkasında duran kendi adamlarına baktı. Karşında yarı haşat olan adamlar kendilerine doğru gelen ekibi görünce hepsi önce bir sesli yutkunmuştu. Tam adamlara tekme tokat dalacaklardı ki içlerinden bir kaçı nihayet ötmeye başlamıştı.

"Uğur! Uğur yaptı! O ateş etti!.."dediler.
Genç adam eliyle arkadaşlarını durdurdu.

"Uğur kim?.."dedi sadece.
Yine kimseden ses çıkmıyordu ama herkesin gözleri bir kişinin üzerinde toplanmıştı. Genç adam bakışları takip edip adamın önünde durdu. Sonra dayaktan dolayı dağılmış olan 'yakışıklı 'suratına baktı.

"Sen misin Uğur?.."emin olmak ister gibi sordu. Karşısındaki adam 'benim'der gibi başını dik tutmaya çalışınca, hiç beklemediği bir anda suratının ortasına kafayı gömmüştü.

"Demek sensin haa!.." bir yumruk inmişti yüzüne.

"Demek sensin haa!.."derken bir yumruk daha inmişti.

Sonra bir yumruk daha...

Ve derken bir yumruk daha...

Hırsını alamayacağını anladığında durdu ve biraz nefeslendi.

"Söyle bakalım piç kurusu! Sen olsaydın kendine nasıl bir cezayı layık görürdün!.." sert soluklar alırken.

Karşısındaki adam pek konuşabilecek durumda değildi. Ağzındaki kanı yere tükürüp genç adama baktı. Daha doğrusu bakmaya çalıştı diyelim. Çünkü kıpırdayacak hali kalmamıştı. Kısa bir sessizliğin ardından bulduğu güçle konuştu.

"Öldürürdüm!.."diyebildi tükenen gücüyle.

"Benim yaşatacağımı mı sandın? Sana ibretlik bir ölüm vaat ediyorum piç herif! Ne dersin? Uğraşmama değer misin? Yada şöyle sorayım! Yapacağım şeylere dayanacak gücün var mı?.."iğrenerek karşısındaki adama baktı. Uğur, sinir bozucu bir şekilde gülmeye çalıştı.

"Denemeden bilemezsin değil mi Kaplan?.."diyip gözlerinin içine baktı.

"Değil mi? Denemek lâzım!.."diyip adamın yanından ayrıldı.

Biraz sonra iki adamın birlikte getirdikleri masayı Uğur'un önüne bıraktılar. Adamı oturttuktan sonra ellerini masanın üzerinde sabitlediler. Genç adam ise elinde daha faklı aletlerle yanına geldi ve aletleri gürültülü bir şekilde masaya bıraktı.

"Hazır mısın?.."derken aslında bir cevap beklemiyordu. Sanki 'hazır değilim 'dese yapmayacakmış gibi...

Masada duran aletlerden gözüne kestirdiği birini eline aldı ve adamın masada duran ellerine baktı.

"Hangi elin?.."diye sordu. Karşısındaki adam anlamamış gibi bakınca genç adam devam etti.

"Gerçi farketmez! Nasıl olsa iki elinle de itina ile ilgileneceğim!.."diyip bir tırnağını çekti.
Uğur canının acısıyla inlerken, genç adam zamanda soyutlanmış gibiydi artık. İki elininde tırnakları sökülmüştü. Sonra parmaklari her bir eklem yerinden kırmıştı. Ama hâlâ içindeki öfkesi dinmiyordu. Genç kızı bulduklarındaki görüntü beynine kazınmıştı. Sonra adamın nerdeyse tüm kemiklerini kırdı. Uğur, çoktan can vermişti artık ama genç adam kendini durduramıyordu. Semih yanına gelip müdahale etti.

"Abi tamam! Öldü! Dur artık! Sakinleş biraz!.."dedi. Genç adam girdiği transtan kardeşi sayesinde kendine geldi.

Melih, öfkeden gözü dönmüş bir şekilde baktı etrafına. Derin nefesler alırken inip kalkan göğsü aslında sakinleşmeye çalıştığının kanıtıydı. Ama önünde duran adamların yüzlerine baktıkça sakinleşmek zorlaşıyordu.

İki gün...

Koskoca iki gün geçmişti ve Melih tüm adamlarla dinlene dinlene ilgilenmişti. İki günün sonunda, şafak sökerken Kuyu'nun kapısı açılmıştı nihayet. Genç adamın üzerinde sadece yorgunluk değil aynı zamanda ölümün de kokusu sinmişti. Dışarıya attığı ilk adımda derin bir nefes çekmiş ve aracına doğru yürümüştü. Arabaya binmek yerine kaputa yaslanıp cebinden bir sigara çıkardı. İçine çektiği her nefes ciğerlerine kadar çöreklenen kan kokusunu bastırmaya çalışıyordu. Semih ve Faruk genç adamın yanına geldiğinde kimse konuşmuyor ve sadece aydınlanmaya başlayan gökyüzündeki tek parlak ve belirgin yıldıza bakıyorlardı.

"Şimdi hastaneye mi?.."sessizliği Semih bozmuştu.

"Önce eve uğramam gerek! Şu kan kokusundan kurtulmalıyım! Duş alıp öyle giderim!.."diyip durduğu yerden doğruldu.

"Aslında biraz dinlensen iyi olur! En azından birkaç saat de olsa uyuman lazım! Gözlerin yorgunluktan kızarmış! Gözlerinin altı morarmış! Rengin de solmuş!.."derken genç adam kardeşine dik dik bakmıştı.

"Bitti mi?.."burnundan soluyarak.

"Abi, Semih haklı! Yenge seni bu halinle görse, oda bizi si..."ensesine yediği şamar Faruk'un susmasını sağladı.

"Doğru konuş lan! O nasıl laf öyle!.."diye çıkıştı genç adam.

"Abi, ben 'siler' diyecektim! Siz ne anladınız ki?.."saf saf soruyordu.

"Faruk, birader, kardeşim, sen bir sussan mı acaba? Yoksa ben seni bir 'silerim' aklın şaşar!.."dişlerini sıkarak karşılık verdi genç adam. Melih, hızlı adımlarla arabasına binince kardeşinin haklı olduğunu hissetti. Vücudu gerçekten de sinyaller veriyordu artık. Genç adam o kadar hızlı hareket etmişti ki arkasında onu gidişini şaşkın bir şekilde izleyen adamlar bırakmıştı.

"Ben ne dedim ki şimdi yaa!.."diye ağzının içinden homurdandı. Diğerleri de sadece yorgun bir sırıtmayla karşılık vermişlerdi.

*****

Eveett!

Bir bölümün daha sonuna geldik!

Bölüm hakkında yorumlarınızı merak ediyorum!

"Ve lütfen küfürlü kelimeler kullanmadan yorum yapın! Yada o kelimelerinizi kendinize saklayın!.."

Emeğe saygı diyoruz ve oylayıp yorum bırakıyoruz canlar😊

Başka bir bölümde buluşmak dileğiyle ❤

SEVİLİYORSUNUZ ❤❤❤

Continue Reading

You'll Also Like

180K 9.8K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...
728K 27.8K 90
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
4M 115K 73
Lamia: Ayrılık ay dönümümüz kutlu olsun. Mirza: Lamia şaka mısın? Mirza: Sen terkettin beni.
2.1M 99.9K 43
Abisinin arkadaşına yaptığı sosyal medya akımından sonra hayatı değişeceğini kim bile bilirdi ki? ○●□■ Siz : Seni bir arkadaş bir dos...