Ice Angel-LS

Par mahser_midillisi

9.3K 1.4K 606

"Yoğun bir acının içine hapsolmuş bedenimi bir tek sen kurtarabilirdin. Ben öyle şeyler yaşadım ki, insanlar... Plus

UYARI
Angel
Candy
Tears
A Little Bit Of Truth
White Walls
Pain For A Little One
Blue Blanket
The Beggining Of Broken Hopes
Dirty Hands
The Orphanage
"Are You There Angel? Please, Don't Go."
From The Grave To The Stars In The Sky
Pigeon
Have Nothing To Lose
Tonight Is As Horrible As Death
Defenceless
"We Are Here."
Angel's Rain
Cotton Candy
Destroy All Touches
See Yourself Trough My Eyes
Picture
Gone Too Far
You Came Again
Don't Leave Me
The Most Selfish Woman
Dandelion
Golden
Fingertips
The Wounds Of The Past
Hide And Seek
Ice Angel

Dusk Till Dawn

302 49 43
Par mahser_midillisi

Neden sığdırırlar avuç içi kadar yüreğe,
Kocaman kocaman bulutları?

Ve neden biri de çıkıp demiyor ki,
Etmeyin efendiler, yürek unutmaz yağmurları...

Louis, uzun uzun izledi yatağında uzanan yorgun bedeni. Her zerresinin bir hikayesi varmış da Louis, onun sonsuz dinleyicisiymiş gibi sustukça susası geliyordu onun karşısında. Konuşsa tek kelimesi, hem onu hem kendini yakarmış gibi. Dokunsa avuçlarından uçup gidermiş gibi. Zümrütün asaletini andıran gözleriyle, yatağına bukle bukle dağılmış kusursuz kıvırcıklarıyla, gökyüzündeki bulutları, kışın karı, bembeyaz bir sayfayı utandıracak güzel yüzüyle maneviyatın her halinin ete bedene bürünmüş haliydi sanki. Louis, kıyamıyordu değdirmeye gözlerini.

Henüz geçmemiş yüzündeki yer yer yaralara, gözünün altındaki yeşermiş ize rağmen usta bir sanatçının en çok uğraşılmış eseri gibiydi. Sıkı sıkı sarıldığı battaniyeye ilişti Louis'nin gözü. Saçlarını okşayarak mayışmasını sağlamış, sonra da uyumasına sebep olmuştu. Yaklaşık iki saattir de baş ucunda oturmuş, bir saniye bile ayrılmadığı battaniyeye hayatı buna bağlıymış gibi tutunan genci izliyordu.

Neden, ne olmuş, ne olacak? Soruları beyninin her yerindeydi. Öyle bir karmaşa vardı ki zihninde Harry'yi o karmaşada kaybetmemek için gözlerini onun üzerinden asla ayırmamış, burada olduğunu kendine kanıtlamak ister gibi devamlı onu izlemişti. En fenası da fırtına gibi savuran bu karmaşayı Harry'ye yansıtmamayı dilemişti. Cevapsız sorular çığlık çığlığa inliyordu aklında. Dayanamıyordu, katlanamıyordu. İlk defa titremiyor şekilde gördüğü gence ise cevapları mümkünatı yok soramıyordu.

Yerinden kalkıp öylesine koltuğa bıraktığı montunun ceplerini yoklayarak telefonunu çıkarttı. Evden gideli saatler geçmiş olan Zayn'in numarasını tuşladı ve telefonu kulağına yasladı.

"Louis, saat gece üç. Yine birinin ağzını burnunu kırdıysan siksen gelmem kardeşim. Başının çaresine bak."

Louis, gözlerini devirdi.
"Birini araştırabilir misin, ne yapmış, ne işlere bulaşmış falan. Ayrıca gece üç bile olsa espri yeteneğin oldukça uyanık."
Harry uyanmasın diye oldukça kısık sesle konuşuyordu. Onu ilk kez titremezken, huzurlu görüyordu ve bunu bozası hiç yoktu.

"Amına bile koyarım da hayırdır? Bana baksana sen, ne işler karıştırıyorsun?"

Louis iç çekip sorusuna aldırmadan devam etti.
"Nasıl halledeceksin?"
"Tanıdık polis var hallederim bir şekilde. Louis, sorumu cevapla."

"Tamam anladım, Chadwick Brice. Bu isime bir baktırabilir misin?"

"LOUIS!"
Louis, Zayn telefonda bağırınca çok ihtimali olmasa da Harry rahatsız oldu mu diye omzunun üzerinden baktı. Tanrı biliyordu eğer bağırdı diye uyansaydı üşenmez gider Zayn'in yüzüne bir tane geçirirdi.
"Sessiz ol siktiğimin Malik'i."

"Bana, neler oluyor söylemiyorsun! Sokarım zamanına!"
Louis, mavi harelerini tavana dikti, bıkkınca soludu.
"Ben de bilmiyorum amına koyayım, öğrenmeni istiyorum işte."

Zayn'in oflamasını duydu. Kendisi oflasa tüm sıkıntısı bu odayı doldururdu. Ya Harry? Onun oflamaya hakkı bile olmamıştı büyük ihtimal. Burun kemiğini parmaklarıyla sıkıp sakinleşmeye çalıştı.
"Sonra konuşalım Zayn."

"Bunu demek için mi uyandırdın beni? Sabah arayınca adam devlet kayıtlarından silinmeyecekti herhalde değil mi?"

Louis, hâlâ boş konuşan arkadaşına görmese bile onaylamazca kafa sallayıp telefonu yüzüne kapattı sonra da koltuğun üzerine gelişigüzel fırlattı. Ellerini saçlarının arasından geçirip yüzünü ovuşturdu. Biraz uyuması gerektiğinin farkındaydı ama Harry gözlerini kapasa yok olacakmış gibi geldiğinden cesaret bile edemiyordu. Gergince arkasını döndüğünde battaniyesine sarılmayı bırakmayan oğlanın meraklı ve ürkek yeşilleriyle karşı karşıya kaldı.

Yüzü her zamanki ifadesizliğindeydi ama Louis artık o ifadenin altında yüzlerce korkunun yattığını görebiliyordu. Yatakta doğrulmuş, avuçlarındaki battaniyeyi sıkıyordu.
Louis'nin yüzü istemsizce onun gözlerine bakınca gevşedi, sadece gözlerine bakmak bile bedenindeki tonlarca yükü bir toz parçası gibi üfleyip uçurmuştu. Dudağının kenarı yapmazsa güzelliğine saygısızlık olurmuş gibi kıvrıldı belli belirsiz.

"Ben mi uyandırdım? Üzgünüm."
Harry, başını iki yana salladı. Zehir yeşiller ilk kez görüyor gibi Louis'yi inceliyordu. Sanki onun varlığını tamamen hayatına kazıyordu, emin oluyordu, ruhuna yerleştiriyordu. Harry, Louis'ye güveniyordu.

"Aç mısın? Bendeki de soru tabiki açsın. Mutfağa bakacağım."

Odanın kapısını açmaya yöneldiğinde cılız ses durdu onu.
"Gitme."

Yavaşça arkasını dönüp yeni uyandığı belli olan yüze baktı. O anda anladı, bu basit bir 'Gitme.' den daha fazlasıydı. Işıldayan yeşil gözlerden, titreyen alt dudağından, biraz daha büzülse yok olacak gibi duran bedeninden anladı. Harry ona 'Gitme.' Diyordu. Harry ona sahip olabileceği tek varlık gibi bakıyordu, onu yeşilin içindeki duyguların yoğunluğuyla sarıyor, Harry ona yalvarıyordu. Gözlerindeki ışığın aksine karanlıkta kaybolmuş ruhuna ilk defa bu kadar net şahit oldu Louis. O, senelerdir çırpınıyor, yaşasa yaşayamıyor, boğulsa boğulamıyordu. Bir dala tutunamıyor, savruldukça ömrünü yitiriyordu. Harry ona 'Gitme.' Diyordu. Louis, ölse gitmeyecekti.

Ufak adımlarla gidip yatağın köşesine oturdu. Mavi yeşile kopamayacak gibi kenetlendi, Louis tüm korkusunu bütün cesaretiyle yok edebilirmiş gibi onun yüreğindeki acıları görebilirmiş gibi baktı.
"Gidemem." Diye fısıldadı. Bu kez kendi titreyen elleri Harry'nin battaniyesinin üzerinde eklemlerine kadar beyazlamış elini tuttu çekinerek.
"Sen olmadan asla."

Gözlerini kaçırsalar soyutlandıkları berbat dünyanın içine döneceklerini bildiklerinden öylece durdular. Harry'nin içi ürperiyordu ona bakarken. En sevdiği oyuncağıyla oynamaya kıyamayan bir çocukmuşçasına, sararıp solmak üzereyken hayat suyuna kavuşan toprakmışçasına gizleyemiyordu duygularını,biliyordu. Ve Louis'nin bildiğini de biliyordu. Mavi gözler kucağındaki battaniyeye kayınca yutkundu. Izdırabın içine onu da sürüklemek istemiyordu ama tekrar kendisine bakan Louis'nin sırf o rahatsız olmasın diye sormadığını fark etti. Gözlerini yumdu. Çünkü insanlar hep en güzel anlarda yumardı ya gözlerini. En güzelini hatırlayacaktı.

"Meleğin battaniyesi, meleğimin..."

Louis, tahmin ettiği şeyin doğru olması yüzünden yutkunamadı. Boğazı acıyordu, konuşamadığı her kelime kursağına yük gibi biniyor canını acıtıyordu. Nefesini kesiyordu bu yük, Louis soluklanamıyordu.
Harry battaniyesindeki ellerinden birini yumruk şeklinde karnına bastırdı. 'İşte yine titriyor.' Dedi Louis.
'İşte yine canı yanıyor, işte yine titriyor.'

Harry'nin gözleri yaşlarını tutamadı, çenesine kadar bir bir yüzünü ıslatırken tüm o yaşlara inat gülümsedi Harry. Çünkü gözleri kapalıydı, çünkü en güzelini hatırlıyordu. Onu anımsadığında ağladığından utanırdı. Gözyaşlarına layık bulmazdı meleğini, gülümseyerek anardı. Gözyaşının acı tonuyla ıslatmaktan nefret ederdi onun hatırasını.

"Benim meleğimi aldılar benden biliyor musun? Kıydılar... Ç-çok yalvardım. Yapmasınlar diye ayaklarına yapıştım. Aldılar onu..."

Louis, ağlamamak için kendini sıkarken gözleri kıpkırmızı olmuştu. Harry, hâlâ gülümsemeye uğraşıyordu. Hıçkırır gibi ağlarken inatla gülümsüyordu. Louis'nin eli Harry'nin yanağına yaslandı. Islanan yanaklarını sildi, gözlerinin altını sevdi başparmağı. Yeşiller elinin hareketi durana kadar açılmadı, en güzel anına onun dokunuşlarını da dahil etmişti.
"Biliyorum." Dedi kırılan sesiyle.

"Peki, alacak mısın? İçimi kavuran bu sancıyı, doğmayan meleğimin yangınını alacak mısın? Ne olur onu da al... Çok mu şey istemiş olurum? Sen sözlerini tutuyorsun değil mi? Geleceğim dedin, geldin hem. Yalvarırım onu da al."

Louis'nin gözleri pes etti. Usul usul döktü yaşlarını. Titreyen çenesine rağmen o da gülümsedi. Diğer elini de koydu yanağına, yüzünü kavrayıp tekrar sevdi.
"Alacağım, söz."

"Ben... Ben onu öğrendiğimde ne kadarlıktı bilmiyordum. Hiçbir zaman da bilemedim zaten. Liam, o... O bana yardım etmişti, öyle öğrenmiştim. Anwer... Ben... Chad... Yalvardım Louis, yalvardım... Koruyamadım, ben koruyamadım onu."

Harry, hıçkırarak ağlamaya başladığında Louis hiç düşünmeden sarıldı ona. Göğsünde saklamak ister gibi bastırdı kendine, kafasını saçlarının arasına sokup boynuna çarpan hıçkırıkların arasında sessiz sessiz ağladı.
'Özür dilerim.' Dedi içinden.
'Daha önce gelemediğim için, elinden tutamadım için özür dilerim.'

Dakikalarca o şekilde sarılı oturdular. Harry'nin ağlaması yavaş yavaş sonlanınca Louis ayaklanarak elini tutup onu da kaldırdı. Önceliği her zaman onun sağlığından geçiyor olacaktı ve Harry'nin derhal bir şeyler yemesi lazımdı.
"Gel mutfağa inelim."

Yürüyemeden Harry durunca kendisi de durdu. Harry'nin pencereye heyecanlı ve hüzünlü bakışlarını gördüğünde kafasını pencereye çevirdi. Dışarıda kar yağıyordu.
"Pencereyi açabilir miyim? Yemin ederim hemen kapatırım."

Louis, izin istemesinin şokunu yaşayamadan kendisine bakan çekingen gözlere hızla onay verdi. Bu kadar mı eziliyordu? Pencereyi açmak için izin isteyecek kadar...
Harry'nin ürkek adımları camın önüne kadar gitti. Pencereyi aralayıp kenara birikmiş karın birazını aldı avuçlarına. Louis, az önce acı kat ve kat yaşlandırmış gibi ağlayan kıvırcığın dudaklarında masum bir gülümsemeyle ellerindeki azıcık karın eriyişini izlemesine baktı. Harry ellerindeki kar eriyene kadar orada ayakta dikilip izledi.

Parmaklarının arasından yere birkaç damla dökülünce panikle etrafına bakındı. Gözleri bir şey arar gibi seri hareketlerle odada dolandı. Louis ne aradığını soracakken koltuğun üzerindeki sökük ceketine doğru ilerledi Harry. Alır almaz geri dönüp çökerek yere damlamış suyu sildi ceketiyle. Korkak gözleri Louis'yi buldu.
"Özür dilerim, bilerek dökmedim."

Louis beyninden vurulmuş gibi kalakaldı. Zorlanarak gidip Harry'nin yanına çöktü, elindeki ceketi alıp koltuğun üzerine fırlattı.
"Bunun için özür dilemene gerek yok Harry. Bilerek veya bilmeyerek dökmüş olmanın bir önemi yok."

"Kızmadın mı yani?"

Louis burukça tebessüm etti. Ellerini tutup yerden kaldırdı onu.
"Kızmadım." Dedi. Harry'nin gözleri merak ve heyecanla tekrar pencereye odaklanınca sordu Louis.
"Dışarı çıkalım mı? Kartopu oynarız belki."

Harry meraklı gözlerini ona çevirdi, dudaklarını kemirdi utanarak.
"B-ben hiç oynamadım ki."
Louis, yutkunup artık üzerine düşünmemeye çalıştı. Bir insanın her dediğine mi ağlayasınız gelirdi? Louis, onun yerine de günlerce ağlayabilirdi.
"O zaman oynayalım." Diyerek Harry'nin üzerine kendi montunu geçirdi, bulduğu atkıyı sıkıca boynuna sarıp çekmeceleri karıştırarak eldivenler çıkarttı ve usanmadan Harry'ye onları da giydirdi. Telefonunu arka cebine atıp üzerine bir ceket geçirerek gecenin bilmem kaçında Harry'yi dışarı sürükledi. Kendi botlarını ona giydirdi, kendisi de spor ayakkabılarıyla yetindi.

Dışarı çıkınca kafasını göğe dikip hızla derin derin nefesler almaya başladı Harry. Louis onu ilk kez bu kadar büyük gülümserken görüyordu. Harry'nin önceleri kar yağarsa kurabiyeleri almak ya da çalışmalara gitmek dışında izni olmazdı. Kardan adam yapan çocukları içeri soğuk alan penceresinin dibinde dona dona izlerdi. Bir anda yüzüne yediği karla kendine gelip gözlerini irice açtı.

Louis'nin gecenin bir yarısı sırıtan yüzü o kadar net belli oluyordu ki...
Harry, güldü; Louis,sanki öldü.

Tanrım! Gamzeleri vardı! Bir sanat eserinden yüzlerce kez daha güzel olduğunu düşündüğü kıvırcık şimdi hiç görmediği kadar güzeldi. Louis, o saniyede zaman dursun sonsuzluğu o saniyede yaşasın istedi. Harry'nin gülücüklerinde kaybolmayı diledi.

Harry, eğilip beceriksizce avcunda sıkıştırıp top yaptığı karı Louis'nin üzerine attı. Louis omzuna gelen kar yüzünden kolunu tutarak olabilecek en sahte şekilde kendini yere attı.
"Vuruldum!"

Harry,gülümseyerek onun yanına gidip baş ucuna çöktü. Gözleri kapalı gülmemek için dudaklarını birbirine bastıran Louis'nin yüz ifadesine farkında olmadan uzun zaman sonra ilk defa hafifçe kıkırdadı.
"Çok kötü bir numaracısın."

Louis'nin bir gözü açıldı, aynı zamanda tek kaşı kalktı. Tehditvari tutmaya çalıştığı sesiyle konuştu.
"Öyle mi?"
Harry'yi kolundan yakalayıp yanına çekerek kara yatırdı. Yüzüne doğru yerdeki karları atmaya başladı, Harry gülerek onu engellemeye uğraşıyordu.

Louis, sonunda durup gülümsemesi yüzüne yayılan yeşil gözlerin sahibine baktı. Çok güzel olduğunu söylemiş miydi? Harry nefes nefese
"Güneş doğuyor." Dedi. Louis de kendini onun yanına attı. İkisi de ıslanmayı umursamadı ama Louis biraz sonra Harry'yi hasta olmasın diye zaten kaldıracaktı. Cebindeki telefonu çıkarıp baktığında çoktan beşe geldiğini gördü. Başını çevirip kar yağarken güneşin doğuşunu izleyen Harry'yi izledi sonra telefonundan bir kaç yere tıkladı.

Karnının üzerine bıraktığı telefondan müzik yankılanmaya başlayınca Harry şaşkınca ona baktı.

Not tryna be indie
Not tryna be cool
Just tryna be in this
Tell me, are you too?
Can you feel where the wind is?
Can you feel it through
All of the windows
Inside this room?

Cause I wanna touch you, baby
And I wanna feel you too
I wanna see the sun rise on your sins
Just me and you

Light it up, on the run
Let's make love tonight
Make it up, fall in love, try
(Baby, I'm right here)

But you'll never be alone
I'll be with you from dusk till dawn
I'll be with you from dusk till dawn
Baby, I'm right here
I'll hold you when things go wrong
I'll be with you from dusk till dawn
I'll be with you from dusk till dawn
Baby, I'm right here


I'll be with you from dusk till dawn
Baby, I'm right here

We were shut like a jacket
So do your zip
We would roll down the rapids
To find a wave that fits
Can you feel where the wind is?
Can you feel it through
All of the windows
Inside this room?

Cause I wanna touch you, baby
I wanna feel you too
I wanna see the sun rise on your sins
Just me and you

Light it up, on the run
Let's make love tonight
Make it up, fall in love, try
(Baby, I'm right here)

But you'll never be alone
I'll be with you from dusk till dawn
I'll be with you from dusk till dawn
Baby, I'm right here
I'll hold you when things go wrong
I'll be with you from dusk till dawn
I'll be with you from dusk till dawn
Baby, I'm right here

Girl, give love to your body
It's only you that can stop it
Girl, give love to your body
It's only you that can stop it
Girl, give love to your body
It's only you that can stop it
Girl, give love to your body
Girl, give love to your body

But you'll never be alone
I'll be with you from dusk till dawn
I'll be with you from dusk till dawn
Baby, I'm right here

Louis, şarkı bitince başını Harry'ye çevirdi. Kızarmış yanaklarına ve burnuna, nemli gözlerine, karışık saçlarına baktı.
"Asla yalnız olmayacaksın. Şafaktan gün batımına kadar seninle birlikte olacağım."

Altta yazdığım şeyleri sildiğimden şimdi buraya şimdiye kadarki bölümler için ne düşündüğünüzü yazabilirsiniz, galiba Ice Angel için tekrar attığımdan beri girip baktığım tek yorumlar olacak. Bildirim panelinden bakıp geçiyorum ya da cevap vereceksem ordan yazıyorum artık girip bakmıyorum ki aynı şeyler olmasın😌

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

1.1K 185 7
Evliliğine 48 saat kala aldatıldığını öğrenen Harry, nişanlısından intikamını evlerini soymaya çalışan bir hırsızdan yardım alarak alır.
138K 14.8K 52
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
12.1M 587K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
14K 2.3K 31
Bir gün, başınıza gelmemesini umduğunuz şeyler yaşamaktan kaçınamayabilirsiniz. O zaman, kendinizi hiç istemediğiniz uç bir noktada bulurdunuz. Ben...