Ice Angel-LS

By mahser_midillisi

9.3K 1.4K 606

"Yoğun bir acının içine hapsolmuş bedenimi bir tek sen kurtarabilirdin. Ben öyle şeyler yaşadım ki, insanlar... More

UYARI
Angel
Candy
Tears
A Little Bit Of Truth
White Walls
Pain For A Little One
The Beggining Of Broken Hopes
Dirty Hands
Dusk Till Dawn
The Orphanage
"Are You There Angel? Please, Don't Go."
From The Grave To The Stars In The Sky
Pigeon
Have Nothing To Lose
Tonight Is As Horrible As Death
Defenceless
"We Are Here."
Angel's Rain
Cotton Candy
Destroy All Touches
See Yourself Trough My Eyes
Picture
Gone Too Far
You Came Again
Don't Leave Me
The Most Selfish Woman
Dandelion
Golden
Fingertips
The Wounds Of The Past
Hide And Seek
Ice Angel

Blue Blanket

274 52 34
By mahser_midillisi

Oturduğu rahatsız yerde dirseklerini dizlerine yaslamış, başını eğmiş parmaklarıyla oynuyordu Louis. Saatlerdir olduğu gibi bir kez daha sıkıntıyla nefes aldı. İçine adım adım girdiği bir pislik vardı ve sadece Harry'ye ulaşmak sonra elinden tutmak için yapıyordu bunu. En dibe çökecek olsa bile durmamaya kararlıydı, üstelik o batağa girdikten sonra tekrar çıkabilecek miydi bilmiyordu. Daha da önemlisi Harry'yi itebilecek miydi dışarı, kendisi kalacak bile olsa.

Gördükleri, tanık olduğu şeyler sadece çok azıymış gibi geliyordu. Eşeledikçe tanrı bilir nelere ulaşacaktı? Harry bu bataklıkta tüm yaşamını geçirmişti değil mi? Güçlü bir asit gibi damlaya damlaya ne çok yara açılmıştı, tahmin edemiyordu. Hırsla nefesini verdi, çenesini sıktı. Buradan çıkmalı, o meleği almalıydı. Şu an ne yapıyordu? Gözlerini yumunca, kusursuz kıvırcıklar, her daim ürkek yeşiller, şekilli kaşları, bembeyaz teninde tezat pembe dudakları belirdi. Chadwick denen adam Louis buraya tıkıldıktan sonra ne yapmıştı? O iyi miydi? Gelip alacağım dediği hâlde gelmedi diye kırılmış mıydı? Göğüs kafesine boğazındaki yumrunun daha da büyüğü çöktü. Ağlıyor muydu yine?

Farkında olmadan birbirine doladığı parmaklarını eklemleri beyazlayana kadar sıkmıştı. Mavi gözler yerden kalkmadan tek bir noktaya odaklı, sinire bürünüyordu. Demir parmaklıkların ötesindeki kapı şiddetle açılınca kafasını bir anda kaldırdı. Kendisine çatık kaşlarla yaklaşan esmer adama bakındı. Saçları her zamanki gibi düzenli, üzerindeki takım elbisesi kırışıksızdı.
Arkasından gelen polis memuru memnuniyetsiz bir ifadeyle elindeki anahtarı kilide soktu. Louis canı ölümüne sıkkın olsa da kendisine birazdan seni azarlayacağım der gibi bakan adama ufaktan sırıttı.

"Hoşgeldin Zayn."

Zayn sinirle gözlerini devirdikten sonra kapıyı açan, oldukça huysuz adama kafasıyla çıkması için işaret verdi. Kolunda tuttuğu kaşe montu, hiç bozulmadan hep orada duruyordu. Louis montu görünce daha çok sırıttı.
"Louis, avukat olmam senin adam dövdüğün için arkanı toplayacağım anlamına gelmez."

Louis yerinden kalkmadan başını sola doğru eğip gözlerini kıstı.
"Evet, o anlama gelir."

Zayn, bıkkınca gözlerini yumdu. Louis'nin tam önünde durdu.
"Adamın birinin kafasını klozete sokup sonra da duvara vurarak başını kanatmışsın. Şikayetçi oldu tabiki. Ne bekliyorsun benden, mucizeler yaratmamı mı?"

Louis, ayağa kalkıp ona yaklaştı.
"Çoktan serbestim Zayn, boş yapıyorsun. Hallettiğini biliyorum."
Zayn, onun özgüvenine yüzünü buruşturdu.
"Tek şansın adamın şikayetini geri çekmek için parayı kabul etmiş olması."

Louis'nin ateş saçan gözleri hızla ona döndü.
"Para mı verdin bir de?"
Zayn kızgın gözlerini mavilere dikti.
"Ne bekliyordun? Şikayetini çekmeden nasıl çıkabilirsin sanıyorsun?"

Gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Pekala, bununla sonra ilgilenecekti gerekirse es geçecekti. Şimdi vakit kaybedemezdi, gidip kıvırcığı bulmalı; o gittikten sonra ne olduğunu öğrenmeliydi.
"Teşekkürler dostum."

Aceleyle nezaretten çıkacakken Zayn kolundan yakaladı.
"Louis,sen durduk yere böyle saldırgan şeyler yapmazsın. Neler oluyor?"

"Sonra anlatırım belki Zayn. Benim bile bilmediğim tonlarca şey var gibi hissediyorum."
Zayn, gergin bir şekilde kafa salladı.
Louis, durakdayarak ona baktı.
"Araban yanında değil mi?"

Onayı alınca başını daha da dikleştirdi.
"Beni hemen bir yere götürmen gerek."
Zayn sorgular gibi bir bakış attı. Neresi olduğunu soramadan Louis, sözünü kesti.
"Yeterince zaman kaybettim. Çok çabuk gitmem gerek."

Aklına dolan olabilecekler, Harry'nin başına gelebilecek daha kötü şeyler nefesini kesiyordu. Bir an önce varmalıydı aksi takdirde geç kalınmışlığın bir kez daha kıvırcığı derinden vuracağını biliyordu.
Zayn'in arkasından seri adımlarla karakoldan çıkarken Louis bir tek yeşil gözlerin sahibini düşünüyordu.



Daha önce geldiği derme çatma evlerle dolu, sokakları kirden geçilmeyen mahallenin toprak yoluna girdiklerinde Louis sabırsızca bekliyor, yolu tarif ediyordu.

"Tanrım! Burası ne biçim bir yer, senin ne işin var burada? Her an arabanın önüne kafası güzel birinin atlayabilme ihtimali gözümü korkutuyor şu an."

Louis onun dediklerini umursamadı, mezarlığa giden yolun tersine işaret etti.
"Şuraya sap."
Zayn yolun ortasında dökülmüş çöpleri ve tahminen hayvan dışkılarını görünce tiksinerek yüzünü ekşitti. Araba Louis'nin gösterdiği yolda bir süre gittikten sonra Louis, Zayn'e durmasını söyledi. Daha fazlasına onu sokmadan eve girip Harry'yi alarak geri gelecekti. Hiç olmadığı kadar kararlıydı.

"Burada bekle, uzun süre gelmezsem kontrole gelirsin."
Zayn şaşkınlıkla ona döndü.
"Louis amacın ne?! Eli bıçaklı sarhoş dolu bir mahalle olmalı burası! Saat kaç haberin var mı senin?!"
Louis onu yine umursamadı.
"Zayn, dediğimi yap. Geleceğim."

Arabadan inip bildiği sokağa yürüdü. Duvarları çatlak, camları gazete kağıdıyla örtülmüş eve doğru ilerlediğinde başka bir evin duvarının kenarında karaltı gördü. Yine aynı yerde kahverengi keten battaniyeye sarınıp yerde uzanan kadını görünce adımları yavaşladı. Bu kadın sürekli burada mı duruyordu?

Onun adım seslerine doğrularak yere oturan kadın Louis'yi görünce kaşlarını kaldırdı. Louis onun gözlerinden kısa süreli şaşkınlığın geçtiğini görmüştü. Kadın karanlıkta bile belli olan beyaz saçlarının dibini kaşıdı.
"Yine mi geldin?"

Louis oflar gibi nefes verdi.
"Evet, yine ben."
Kadın daha da dikleşti oturduğu yerde.
"Duydum."

Louis kaşlarını çattı. Neyi duymuştu? Kendisinden mi bahsediyordu.
"Anlamadım, neyi duydunuz?"
Medea'nın gözleri dikkatle Louis'yi süzdü.
"Hıçkırıkları. Ta buradan duydum."

Louis göğsüne acı oklarının saplanışını hissetti. Derisini kazıyorlardı sanki. Sert hir yutkunma geçti boğazından. Medea devam etti.
"Sürükleyerek getirdi. Hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Gerçi birisi başına bakılırsa iyi geçirmiş. Kuyruğuna basılınca daha hırslanmış olmalı. Zavallı çocuk."

Medea'nın gözleri şüpheyle bir süre ona baktı sonra duygusuz gibi önüne döndü. Louis'yi bu kadına karşı dolduran şey de onun duygusuz oluşuydu. Tek bir mimiği oynamadan hikaye gibi anlatıyordu, hiç mi içi acımıyordu? Louis'yi kahredecek şeylerin kat ve kat fazlasını görmüş olmalıydı. Louis, onunla konuşarak vakit kaybetmemek için eve doğru yürümeye başladı. Kararlıydı adımları. Bir meleği andıran kıvırcık ne halde düşünmek istemiyordu. Göreceklerine her zamanki gibi hazır değildi. Kadının onu durdurmasına izin vermeyecekti çünkü bu sefer farklıydı. Bu sefer verilmiş bir söz vardı. Harry'nin ürkek kalbinin ufacık bir umut ışığıyla aydınlandığını biliyordu. Ne olursa olsun bugün o evden onu çıkartacaktı.

"Onun hayatına girmen seninkini mahvedecek! Sen bilirsin! Buranın kokusu üzerine sindiğinde ömür boyu çıkmaz!"

Louis bedeni gerilirken arkasını dönüp son kez kadına baktı.
"Bunun sizi ilgilendiren kısmını görebilmiş değilim. Sizin gibi susup, kör olmamı mı tercih ederdiniz?"

Tek söz daha etmeden evin çiziklerle dolu soluk kırmızı kapısının önünde durdu. Ciğerlerini derin bir nefesle doldurdu. Içerideydi. Şiş ve kızarık yeşilleri aklına getirince tereddüt bile etmeden kapıyı kıracak gibi çalmaya başladı. Arka arkaya yumruğunu kapıya indiriyordu.

"Eeh! Patlama be! Geldik! Gece gece hangi sik kafalı eceline susadı?!"

Louis sinir kat sayısı artarken daha şiddetle çaldı kapıyı. Yumruklarını o adamın pis suratına geçirmeyi yeğlerdi. Kapı gıcırdayarak açıldı. Louis, kirli ve yağlı yüzün soluşuna, gözlerinin saniye saniye büyüyüşüne şahit oldu. Başını yana eğerek sakince sırıttı.
"Bak bakalım iyi susamış mıyım ecelime?"

Adamın gözleri korkuyla kaplandı, geriye bir adım attı. Her an kaçabilir gibi duruyordu hatta bir çıkış bulmak için etrafı kolaçan ediyordu çaktırmamaya çalışarak. Louis elini adamın gövdesine koyup geriye iterek evin içine soktu, kendisi de girip kapıyı ayağıyla sertçe kapattı. Adam geri geri giderken korkuyla fısıldadı.
"S-seni kim gönderiyor?"

"Kim göndersin isterdin?"
Adamın onun sesindeki korkunç tını yüzünden ağzı kurudu.
"LaDa gönderdiyse malların hepsini sattım. Parayı göndereceğim."
Louis onun tek tek yaptığı her boku itiraf etmesini zevkle izleyebilir, hatta kayda alıp hayatını bitirebilirdi. Ancak önceliği şu an için başkaydı.
Adam bir seçeneği daha kafasında eleyince yeni bir soru sordu.

"Connor'ın mekanından kaçan fahişeyle alakam yok. Onu satan ben değilim."
Louis tüm ahlak kavramından uzak adama iğrenerek baktı. Her yaptığı şey için onlarca yumruk sıralama isteği tüm benliğini kavrıyordu.

"Harry nerede?"
Bir tek bunu sordu, ağzını açsa duyulmamış küfürleri sırlayacak, biraz daha dursa o küfürleri gerçekleştirecekti. Ama aynı evde Harry'nin de olduğunu bilerek sakin kalmaya uğraşıyordu. Daha yeni nezaretten çıkması umrunda bile olmazdı yoksa.

Adamın yüzü şokla kalakaldı. Louis'yi ilk defa korku ve sinir dışında şaşırarak izledi.
"Harry mi?"
Evindeki besleme için mi buradaydı?

Louis sabrı taşarak adamın yakalarını kavradı. Sarsıp havaya kaldırdı biraz.
"İlla anla diye kafanı duvara vurup kanatmam mı lazım orospu çocuğu?! Tek seferde anlamıyor musun siktiğimin evladı?!"
Adamın gözleri yine korkuyla büyüdü. Eliyle çarprazdaki odanın kapısını işaret etti.

Adamı öfkesi coşarak fırlatır gibi yere çaldı. Sert adımlarla kapısı kapalı odaya gitti. Ortadan çatlamış, boyası dökülen kapının gevşek kulpundan tutarak kapıyı açtı. Son kez adama baktı.
"Gelecek olursan bu kez kanırta kanırta sikerim seni!"
Adam yerde düştüğü yerde kafasını acıyla inleyip salladı.

İçeri adımını attı. Gül kurusu duvarın boyası dökülmüştü çoğu yerde, üst kısımlar siyaha ve küfe dönmüştü. Yerler çıkık parkelerle kaplıydı, odada eski demir bir yatak ve kapağı olmayan bir dolap dışında bir şey yoktu. Louis gözlerini odada gezdirip Harry'yi aradı ancak görememiştı. Dolabın yanına bırakılmış patenleri farkedince ister istemez dudağının kenarı kıvrıldı. Dağınık yatağın da bkş olduğunu farkedince dikkatle bakındı. İşte o zaman yatağın diğer tarafında yerdeki ince örtünün üzerins uzanmış, bacaklarını kendine çekerek uyuyan meleği gördü.

Yüzü rahatsızlığını uyurken bile belli ediyordu. Kaşları çatılmıştı. Ellerini göğsüne doğru çekmiş büzülmüş, buz gibi odaya rağmen üzerinde hiçbir şey yokken titreye titreye uyuyordu. Louis biraz yaklaşınca gözlerinin şiş olduğunu farketti ve boğuluyor gibi hissetti.
"Harry." Diye kısıkça seslendi korkmaması için ama bir işe yaramadı.

Harry, irkilerek doğrulup gözlerini hiç açmadan sırtını arkasındaki duvara yasladı, bacaklarını kendisine çekti. Gözlerini sımsıkı yummuştu, çenesi titriyordu. Louis içi yanarak adımlarını ona yönlendirdi. Harry, adım seslerini duyunca kollarını kaldırıp yüzü ve kafası etrafına korumak ister gibi sardı. Louis'nin, onun beklediği şeyi anlayınca burnu sızladı. Sessizce gelecek darbeyi bekleyen kıvırcığa yere oturarak sarıldı.

Harry beklediğinin aksina etrafını saran kollara anlam veremeyerek araladı güzel yeşillerini. Burnuna dolan kokuyla kim olduğunu anlayınca gözleri dolmuştu. Gerçekten gelmiş miydi? Verdiği sözleri tutan insanlar var mıydı sahiden? Yaşlar izinsiz yüzünü ıslattı.
"Geldin."

Louis, sarılışını bozmadan kafasını salladı.
"Geldim. Ve gidiyoruz."
Harry onun dediklerini duymuyordu. İçine düşen minicik umudun onu kandırıp rüyaya hapsetmediğinden emin olmak istiyordu. Geri çekilip titreyen, buz gibi olmuş parmak uçlarını Louis'nin yanağına değdirdi. Parmakları daha fazlası yasakmış gibi öylece kaldı. Kızarık yeşiller dokunduğu yere bakıyordu.
"Gerçek misin?"

Louis hızla kafa salladı. Harry acıyan boğazı yüzünden öksürdü.
"Varmış." Dedi. Louis anlamasa da onun ağzından çıkacak her sözcüğü bekliyordu. Kan çanağına dönmüş gözlerine ne istersen der gibi bakıyordu.
"Görebilen, duyabilenler, sözünü tutanlar da varmış."

Louis kıvırcık saçları okşar gibi geriye taradı. Dolu şefkatle baktı ona. Harry kendisine bakan mavilerdeki şefkati görünce nefes alamadı sanki. İçi ürperdi. Şefkat onun için ilkti. Ne olduğunu bile bilmiyordu. Louis, ellerini tutup üzerini okşadıktan sonra ayağa kalkarak Harry'yi de kaldırdı.

"Gidiyoruz. Eşyalarını al."
Harry hâlâ olan biteni kavrayamıyordu. O an için Louis'nin gökten düşmüş olma ihtimalini sorguluyordu. Neden bunu yapıyordu ona?
"Eşya mı?" Dedi fısıldayarak.

Louis tekrar kafa salladı. Harry'nin eşya diyebileceği şeylerin parmak sayısını geçmediğini bilmiyordu. Üstelik, birkaçı dışında hiçbirine benim de diyemiyordu. Louis arar gibi etrafına bakarak Harry'nin şokta olduğunu farkettiğinden ne alabileceğini inceledi. Harry ortadaki dolabın içine doğru bakınan Louis'nin yanına gitti. İdrak edemiyordu. Dolabın yanındaki patenlerini aldı, en alttaki sökük ceketini üzerine geçirdi. Sonra dolabın arkasına elini uzatıp içinde bir şey aramaya başladı.

Louis kıyafet alacağını sanarken mavi bir battaniyeyi çıkardı. Gözleri yandı Louis'nin. Tahmin etmesi zor değildi. Harry ayağa kalkıp
"Tamam." Dedi. Ne oluyor bilmiyordu ama Louis'ye güveniyordu.

Mavi gözlü olan gülümsemeye çalışarak baş salladı. Odadan önce o çıktı, içerideki pisliğe denk gelirse önce o karşısında durmak istedi. Yerden kalkmış oturağa oturmuş adam pişkin pişkin sırıtınca Louis anlamadı.
"Kısa sürdü."
Elini açıp Louis'ye uzattı.
"Saati yetmiş dolar ama seninki o kadar sürmedi sen kırk versen yeter."

Louis adamın imâ ettiği şeyi anlayınca dayanamayıp yumruğunu sıfatına indirdi. Adam inleyerek tekrar yere düşünce Harry ufak bir çığlık attı. Louis eline adamın yüzünden bulaşan kandan tiksinerek duvara sürdü sonra Harry'nin elini tutarak kapıya yöneldi. Ama Harry durunca o da durmak zorunda kaldı. Adam yattığı yerden sinirle Harry'ye bakıyor, battaniyenin bir ucunu çekiyordu.

"Nereye gidiyorsun lan?! Sürtüklüğüne yine mi başladın?!"

Louis sinirle güldü. Dayak arsızı gibi neresini kanatırsa kanatsın susmuyordu. Dönüp adamın karnına tekmesini geçirdi. Ancak adan hala battaniyeyi bırakmıyordu. Louis, Harry'ye onu bıraksın da gidebilsinler diye baktı. Harry dolu gözleriyle başını iki yana sallayınca bırakamayacaklarını anladı. Battaniyeyi tutup sertçe çekince yerde uzanan adam bırakmadı ve battaniye yırtılarak ayrıldı.

Harry gözleri büyürken ağlamaya başladı, dizlerinin üzerine çöküp sonunda adamın bıraktığı parçayı aldı. İki eliyle gövdesine bastırdı. Gözyaşları durmaksızın akıyordu. Geriye kalan tek şeyin de sonu böyle olmuştu. Şimdi ne hatırlatacaktı? Neye sarılacaktı? Louis ağlayan kıvırcığı kendisi de onun haline yangınlarda yanarken kollarından tutup ayağa kaldırdı. Şu an yorum yapamazdı, ona iyi gelecek şeyler söyleyemezdi. Bu evden çıkmalılardı.

Harry biraz çırpınsa da diğer parçayı da ona verip kollarını Harry'ye sararak hızlı adımlarla evden çıktı. Adam daha fazla zorluk çıkarmadan uzaklaşmak istiyordu. Harry onun adımlarına yalpalayarak ayak uyduramıyordu, gözlerinin önü zaten buğuluydu. Louis pes edip Harry'yi kucakladı. Harry ise hâlâ ağlarken iki parça olmuş battaniyeye sarılıyordu.

"Y-yırtıldı."

Louis derin bir nefes aldı. Elinden bir şey gelmiyordu, Harry'yi ağlarken görmeye de dayanamıyordu. Arabaya geldiğinde onu kucağından indirmeden arka koltuğa oturdu. Zayn'in şaşkın bakışları altında sürmesini söyledi. Araba hareket edince kesik kesik ağlayan kıvırcığın yüzünü kaldırdı çenesinden tutarak. Acılı yeşiller yalvarıyordu ona acımı gör diye. Kıyamayıp gözlerinin altını sildi baş parmağıyla. Harry güven veren kararlı gözlere baktı. Yeşil ve mavi belki dakikalarca birbirine bakarken biri gözyaşlarıyla, diğeri ötekinin sessiz acısıyla ıslandı. Sonrasında yol boyu Harry'nin kafası hıçkıra hıçkıra Louis'nin omzunda kaldı.

Continue Reading

You'll Also Like

1.3K 58 3
"Bıktım senden yeter artık bıktım senin bu saçma sapan kuralarından bıktım bana acı çektirmenden pislik herif senden nefret ediyorum"diye bagirmaya b...
793 108 6
"Kelimeler zihnin gölgesidir ve unutmayın ki bayım, gölgelere kelepçe vurulmaz. " 𝘛𝘶̈𝘮 𝘦𝘷𝘳𝘦𝘯𝘪 𝘨𝘦𝘻𝘥𝘪𝘮 𝘢𝘮𝘢 𝘴𝘢𝘥𝘦𝘤𝘦 𝘰𝘯𝘶𝘯 𝘨𝘰...
606 63 10
"Eğer hayat seni hayallerin kadar tatmin etmiyorsa hayallerde yaşamanın ne sakıncası var?"
5.2K 483 16
davulun sesi uzaktan insana hoş gelir, gel gör ki gerçekler canım böyle değil. daralır kaçarsa eğer yüreğim mesul değil, göze almaya değer mi bir düş...