√61+2x≠-4y [MAZRUB]

By gulsah_kara

30.9K 2.2K 3.9K

Radyo sunucusunun sesi yetti onu kilometreler ötesinden aşık etmeye "Kalbimde bir fay hattı var, o gülünce ye... More

1. Bölüm: Ölü Çiçekler (KMM)
2. Bölüm: Zift
3. Bölüm: Sönen Işıklar (UB)
4. Bölüm: Müziğin Suikasti (SS)
5. Bölüm: Çalıntı Notalar (K)
6. Bölüm: Kronik
7. Bölüm: Bitmeyen Şarkılar ve Yollar
8. Bölüm: Sönmüş Kireç (ÇS)
9. Bölüm: Karahindiba Mezarlığı (O)
10. Bölüm: Kalpteki Kramplar
11. Bölüm: CD 042S LÂL
12. Bölüm: 1088 07/ 150 PETROL
Ön İzleme (13. bölüm) + Duyuru
13. Bölüm: İzmarit (YD)
14. Bölüm: Kalbe Çarpan Rüzgarlar(HD-SN)
15. Bölüm: Çizik Plaklar
16. Bölüm: Ters Alizeler
17. Bölüm: Kirletilen Şarkılar
18. Bölüm: Bir Keder Saklar Gülüşü
19. Bölüm: Rıhtım
20. Bölüm: Kömürden Çizilen Resim(AG)
21. Bölüm: Sustu Artık Kasetler (OÜGM)
22. Bölüm: Kayıp Notalar Mahzeni (BPB)
23. Bölüm: Kalbim Sende İnfilak Ediyor
24. Bölüm: Falez
25. Bölüm: Kül Bulutu
26. bölüm: Zihnimde Açan Çiçekler
27. bölüm: Akşamüstü Yalnızlığı (BBPCSU)
28. Bölüm: İntihar Mevsimi
Ön İzleme (29. bölüm)+ Duyuru
29. Bölüm: Güz Batımı
30. Bölüm: İstasyon (DOŞ)
31. bölüm: Aşk-ı Kahve
32 . bölüm: Gülümseyen Çiçekler (SD)
33. bölüm: Duman Grisi
34. bölüm: Kırağı
35. bölüm: Telgraf Çiçeği
36. Bölüm: Linet
37. bölüm: Cephe Yağışı
38. bölüm: Okyanus
39. bölüm: Nar Çiçeği
40. bölüm: Bir Fotoğrafçının Hayali (UK)
41. bölüm: İs Kokulu Çiçek (SGGDÖK)
42. bölüm: Saksıma Bir Ceset Diktim
43. bölüm: Meçhul His
Ön İzleme (44. Bölüm)
44. bölüm: Rüzgarın Matemi
46. Bölüm: Hezeyan Sözler ve Umutsuz Melodiler
Duyuru
47. Bölüm: Aşka Bulaşanlar
48. Bölüm: Bir Katilin Portresi (SEÇBY)
49. Bölüm: Ruhu Yaralı Düşler
50. bölüm: Fay Hattı (BSYİ)
51. Bölüm: Başıboş Islıklar
52. Bölüm: Kül ve İzmarit
53. Bölüm: Yazı - Tura
54. Bölüm: Deniz Kabukları (BŞ)
55. Bölüm: Bahar
56. Bölüm: Çekim Yasası
58. Bölüm : Noćhic
59. Bölüm : Turuncu Işıklar
60. Bölüm : Çiçeklerin Mezarı Olmaz
FİNAL "SENDE BANA RASTLADIM"
Özel bölüm 1
Özel bölüm 2
Özel bölüm 3
Özel bölüm 4
Özel bölüm 5
TEŞEKKÜR

45. bölüm: Darmaduman

389 26 29
By gulsah_kara

Satır aralarına yorum bırakmayı unutmayın çiçeklerim 🥀❤️
Bölüm 45: Darmaduman

Kaan'dan:

"Lütfen aç şunu Kardelen!" Diyerek etrafta stresle saçlarımı karıştırarak dolanırken çağrının yanıtlanması ile o konuşmadan "Kahve gözlüm?" diye sorduğumda bir müddet duraksadı.

Her şey yolunda olsun, lütfen.

Kısık çıkan sesiyle "Kaan?" dediğinde hemen sordum,

"Neredesin bir tanem?"

Nasıl hissettiğini, ne yaşadığını bilmiyordum. Belki sesi bir rahatsızlık yaşandığı için kısıktı? Hem o ambulans sesini tesadüfen duyduğumu sanmıyordum. Kesin bir şey olmuştu.

"Birazdan yola çıkacağım. Sabah Trabzon'da olurum." dediğinde saate baktım. Geç olmuştu.

Sakallarımı kaşıyıp "Tamam. Tam olarak neredesin?" diye sorduğumda şaşıracağını tahmin edebiliyordum.

Hastanede olmamasını dilerken "Yoldayım. Niye sordun ki?" diye sordu.

"Beraber gideriz?"

Ellerimi cebime koyduğumda onun sakince "Nasıl yani? Sen Elazığ'a mı geldin?" demesi üzerine gülümsedim.

"Evet. Sana geldim."

Kısık ses tonu kırılgan bir tona bulandığında "Kaan..." diye sayıklamıştı.

Saçlarımdan çektiğim elim enseme yerleştiğinde "Ee, ne yapacağız şimdi?" diye sorduğumda düşündü ve yanıtladı.

"Ben taksideyim. Sen neredesin?" dediğinde olduğum yeri elimden geldiğince ona tarif ettim.

Yaklaşık beş dakika sonra geleceğini söyleyince "Tamam." diyerek telefonu kapattım ve etrafta dolaşarak onu beklemeye koyuldum. Bir müddet sonra yaşlı bir adam yanıma geldi. "Oğlum, hava soğuk. Al şunu iç, için ısınır." diyerek bana uzattığı çaya baktım.

"Sağ ol amca." diyerek bana uzattığı çayı aldığımda kafasındaki şapkayı düzeltip baktı bana.

"Birini mi bekliyorsun?"

"Evet." dediğimde kafasını salladı ve karşıdaki marketi işaret etti.

"Beklediğin kişi geç gelecekse gel yanımıza."

Gülümseyip "Eyvallah." dediğimde çayı diğer elimle tutup "Birazdan gelir beklediğim." dedim.

Hep beklediğim, hep bekleyeceğim...

"Tamam oğlum." deyip uzaklaşan adamın arkasından baktıktan sonra çevreye göz attım. Koca bir tepeyi fark ettiğimde bu tepenin zirvesine çıkan renkli ışıklara baktım. Sanırım Harput orasıydı.

Biraz daha bu tepeye baktıktan sonra kaldırıma oturup bir sigara yaktım ve telefondan Harput ile ilgili bir kaç şeye bakındım.

Onlarca efsane ve içinde ilk çağdan beri tam bir medeniyet saklayan eski şehiri bir gün ziyaret etmek istedim. Bunu Kardelen ile başka bir gün yapmalıydık. Tabi önce onun şu anki durumunu anlamalıydım.

Sigaranın izmaritini kaldırım kenarına bastırıp söndürdükten sonra içindeki çayı bitirdiğim karton bardağa atıp, karton bardağı da çöpe attım. Dağınık saçlarımı karıştırırken yüzüme çarpan araba farı ile kafamı kaldırıp gelen taksiye baktım.

Taksiden iki dakika sonra inen turuncu saçlı genç kıza baktım. Göz göze geldiğimizde şişkin gözleri dikkatimi çekti. Kahve gözlerine ne oldu havucum?

Ayağa kalkıp telefonu cebime koyduktan sonra hızlı adımlarla yanına gitmeye başladığım an o koşarak yanıma geldi ve boynuma sarıldı. "Kaan." dediğinde sesindeki titremeyi hissetmiştim.

Bir elimi beline dolayıp diğer elimle saçını okşadığımda gerginligi almak istemiştim. Ama belliydi, hemen toparlanacak vaziyette değildi.

Kafasını kaldırıp masumca "Çok beklemedin değil mi?" dediğinde hızlıca kafamı salladım.

"Hayır bir tanem."

Derin bir nefes verip turuncumsu dudaklarını birbirine bastırdığında çenesinden tutup kafasını hafifçe kaldırdıktan sonra "Güzelim... Ne oldu sana böyle?" diye sorduğumda dudakları titredi.

Güçlükle "Çok kötü şeyler oldu Kaan. Çok." dediğinde bunların ayaküstü konuşulacak şeyler olmadığını bildiğimden elini tuttum ve arabama doğru ilerledik.

Birlikte arka koltuğa geçtiğimizde soğuktan üşüyen ellerini avuçlarımın içine alıp ısıtmaya çalışırken o bana yaslandı.

Bir müddet bu şekilde birbirimize yaslanıp boş boş önümüzdeki koltuğu izlerken koluma düşen bir damla ile Kardelen'e baktım.

Ağlıyordu.

Sağ elimi sol yanağına koyup "Kardelen'im, ne oldu?" diye sorduğumda yutkunup elinin tersi ile göz yaşlarını sildi.

"Benim abim ve kuzenim çok kötü işlere karıştı." dediğinde hiç konuşmadan onu dinlemeye devam ettim. "Tehlikeli adamlara borçlandılar, kumara bulaştılar."

Birden aklıma nişana gitmeden önce kafeye gittiğimizde abisinden bahsettiği an yüzüne yayılan keyifsiz ifadeyi anımsadım. Belki bu yüzdendi o günkü huzursuzluğu.

Kızaran burnuma baktığımda devam etti "Bugünkü nişanda borçlandıkları adamlar geldi. Baskın yaparcasına."

Ağzım 'o' şeklini aldığında şaşkınlığımı gizleyemedim. Gerçekten kötü şeyler yaşamış olmalılardır. Bir de konukların önünde bunları yaşamış olduklarını düşününce ne kadar zor duruma düştüklerini tahmin edebiliyordum.

Bir kez daha elinin tersi ile gözyaşlarını sildiğinde "Babam çok üzüldü. O kadar üzüldü ki sinir krizi geçirdi." dedi ve ekledi. "Abim bir çok kez babamı hayal kırıklığına uğrattı ve bu sefer babam dayanamaz hale geldi."

Sakallarımı karışırken "O ambulans sesi..." diye sayıkladığımda Kardelen kafasını salladı.

"Evet. Babam için geldiler."

Sakince "Şimdi nasıl babanın durumu?" dediğimde çantasından peçeteyi çıkarttı.

"Daha iyi. Ufak bir krizdi. Bir kaç saat hastanede kaldık. Eve gittikten sonra biraz yanında durdum." dediğinde şu an normalden daha fazla sevgiye ihtiyacı olduğunu hissettim. Saçlarından öptüğümde kısık çıkan sesiyle devam etti.

"Dersler yüzünden dönmek zorundayım. Yoksa babamı bırakmak istemiyorum."

Kafasını hafifçe kaldırıp bana baktığında yanağını okşayıp "Dur burada bir tanem, geleceğim." deyip yavaşça kollarından ayrılıp terminaldeki açık olan markete girdim.

Bana çay getiren amcayı selamlayıp su aldım ve tekrar Kardelen'in yanına gittim.

Su şişesinin kapağını açıp bizzat kendim içerim suyu. Bir kaç yudum içtiği suyun kapağını kapatıp bir kenara bıraktıktan sonra tekrar ona sarılıp "Daha iyi misin?" diye sorduğumda hiç cevap vermedi.

Bu beni gerdiği için sakince yüzüne baktığımda çekinerek yüzüme baktı ve dudağının kenarını ısırıp "Ben senden hiçbir şey saklamak istemiyorum." dediğinde kötü bir şeyler olduğunu hissetmiştim.

Tedirgin bir şekilde "Her şey yolunda mı?" diye sorduğumda gözlerimin içine ufak bir çocuk gibi baktı.

"Kaan..." diye adımı sayıkladıktan sonra daha fazla saklamadı "Beni istemeye geldiler."

O an kulaklarım duymaz hale geldi. Sanki sağır olmuştum. Hani radyoyu açtığınızda gelen cızırtılar vardır ya, işte o ses yankılandı beynimde.

"N-ne?" diye korkuyla yüzüne baktığımda bakışlarını kaçırdı benden. Sinirle dişlerimi sıkıp "Ne oldu? Kim bu herif?" dediğimde bir elimi yumruk yapmış sertçe ayağımı sallıyordum.

Ya babası onu isteyen kişilere... Hayır lan, olmamıştır öyle bir şey!

İlk başta söylemek istemese de "Abimle iş çeviren kuzenim. Semih..." dediğinde bir an olduğum yerde durdum.

Ben bu adı Kardelen'den duydum. Ama ne zaman?

Zihnimi zorlayıp bir şeyleri hatırlamak için "Daha önce Trabzon'a geldi mi?" diye sorduğumda başını aşağı yukarı salladı.

Bir anda bu ismi nerede duyduğumu hatırlayınca sinirlendiğimi saklamaya gerek duymayıp "Ve elini tuttu?" diye sorduğumda hangi olaydan bahsettiğimi anlamıştı.

Onu görmek, sohbet etmek için evine gideceğim vakit elindeki yarayı sardığım, ona açıldığım bankta adı Semih olan o adamla oturuyordu. Ve o pezevenk onun elini tutmuştu. Ben de kıskanıp sinirlenmiştim. Eve gittiğim gibi hırsımı duvara astığım metinleri yakarak çıkartmıştım.

Yutkunup "Sen gördün mü olanları?" dediğinde yalan söylemedim. Görmüştüm çünkü.

Hemen elimi tutup "Ben hemen ayağa kalktım ve kovdum onu. Bunu da gördün değil mi?" Dediğinde kafamı iki yana salladım.

"O kadar zoruma gitti ki hemen kaçtım oradan. Yanlış anladım." dedim ve bir itirafta bulundum. "Hatta o kadar zoruma gitti ki başka arkadaşımın radyo yayınını sinirle aniden bölüp bir daha seni sevmeyeceğimi hatta işi bırakacağımı söyledim."

Şaşkınlıkla bana bakıp "Benim yüzümden miydi tüm olanlar?" dediğinde tekrar kafamı iki yana salladım.

"Senin değil, o şerefsiz yüzünden." diyerek Semih denen adam konusunda nazik davranmadım.

Dudaklarımı ıslatıp "O herif dolanmıyor değil mi etrafında?" dediğimde dudaklarından 'ı-ıh' gibisinden bir nida döküldü.

Sinirle ayağımı sallamaya devam ettiğimde derin bir nefes aldım ve tavrımı belli ettim. "Baban izin vermiş olsa bile seni bırakmam Kardelen. Seni o ite bırakmam."

Gülümseyip "Merak etme. Babam onu o gece resmen kovdu." dediğinde rahatladım.

Evet büyük konuşmuştum. Seni ona bırakmam demiş ve resmen ailesini karşıma almıştım. Ve eğer öyle olsaydı lafımın arkasında durur gerçekten Kardelen'i onlara bırakmazdım.

Derin bir nefes alıp "Anlamış şerefsiz olduğunu." dedim. Demek adam olmadığını babası da fark etmiş. Yoksa genelde büyükler akraba evliliğine daha sıcak bakardı.

"Oh be." diyerek ayağımı sallamayı bıraktığımda gülerek bana bakan Kardelen'e baktım.

"Ne bakıyorsun? Korktum işte." dediğimde başını göğsüme yasladı.

"Kaan seni çok seviyorum." diyerek kokumu içine çektiğini hissettiğimde ben de kestane saçlarını kokladım ve ufak bir sitemde bulundum.

"Telefonda sesin acı çektiğini ifşa ediyordu ama bana söylemiyordun kahve gözlüm."

Kafasını kaldırıp "Seni de üzmek istemedim." dediğinde ağladığı için hala ıslak olan kipriklerine kipriklerimi değdirdip karıştım o turunculuğunda. İlk başka bu yakınlıktan utansa da dudaklarını naif bir gülüş esir almıştı.

Yavaşça benden uzaklaşırken dudağının kenarını ısırıp "Ve şey oldu..." dediğinde kaşımı kaldırıp tedirgin bir şekilde sordum,

"Şu isteme olayı ile ilgili değil di mi?"

Ufak bir kahkaha atıp "Hayır." dediğinde en azından onu gülümsetebildiğime sevinmiştim. Ama ne yalan söyleyeyim iki saniyelik bir korku tüm vücudumu yine ele geçirmişti.

Gülüşünü kısa kesip "Babam yazar olduğumu öğrendi." dediğinde merakla ona baktım. Kardelen gerçekten berbat hafta sonu geçirmişti.

"Ne dedi?" diye sorduğumda dudakları düz bir çizgi halindeydi. Babası kötü bir şey dememiştir herhalde.

"Tebrik etti." dediğinde rahatladım. Babası bence eski kafalı amcalardan değildi ve kızına düşkündü. Sadece kızına değil, ailesine düşkün bir adam olduğu da belliydi.

Gülümseyip "Baban ile aran iyi?" diye sorduğumda yüzündeki gülüşten aldım cevabımı. Ama yine de sözlere döktü babasına olan sevgisini.

"Onu çok seviyorum. O benim için çok kıymetli."

"Ne güzel." dedim iç çekip.

Aile güzel şeydi be. Ben de az çok hatırlıyordum babam ile geçirdiğim zamanı. Köpeklerden korkmamayı o öğretmişti bana. Hatta köpekleri o sevdirmişti bana. Belki o yüzden Kral'a o kadar bağlanmış, o öldürüldüğünde çok üzülmüştüm.

Babam bana birçok şey öğretti. Sevmeyi, saygıyı, erdemi ve güçlü kalmam gerektiğini...

Dışarıyı izlerken Kardelen "Gece yolculuğuna bayılırım ama bugün yolu seyredecek keyfim yok." dediğinde elini tuttum.

"Halin de yok. Bu sefer uyu." dedim ve "Söz, bir dahaki gece yolculuğunu benimle keyifle yapacaksın." dedikten sonra göz kırptım.

🥀🥀🥀

Üstümüze bir battaniye örtmüş salıncakta sallanırken Kardelen birden çalan telefonuna baktı.

Sevinçle telefonu açtığında kimin aradığını tahmin etmiştim.

Babasını aramış ama babası ona dönmemişti. Muhtemelen şimdi fark etmiş ya da aramak için bu anı uygun bulmuştu.

Kardelen sanki babası yanındaymış gibi gözlerinin içi parlarken telefonda konuşuyordu.

Bu hali daha iyiydi. Dün uzun bir yolculuğun ardından onu evine bırakmıştım. Zaten arabada uyuyakaldığını için onu odasına kadar bizzat ben götürmüştüm. Üstünü de örtüp odasından ayrıldıktan sonra arkadaşlarına kısa ama tatmin edici olmayan bir açıklama ile evinden ayrılıp kendi evime geçmiştim.

Zaten Trabzon'a vardığımızda saat 05.51'di. Eve gittiğim gibi ilk önce Meteleri kontrol ettim.

Kumru odasında mışıl mışıl uyuyordu. Mete de kanepede uyuyakalmıştı. Hemen üstüne bir şey örtüp üzerimi değiştirdikten sonra yatağıma geçip uzandığım gibi uyuyakalmıştım.

Ama aklım uyurken bile Kardelendeydi. Çünkü şişkin gözleri aklıma geldikçe canım yanıyordu.

Yorgunluk sebebiyle saat üçe kadar uyumuştum. Mete yorgun olduğumu bilip Kumru'ya kahvaltısını hazırlamış ve onu okula bırakmıştı.

Kardelen ise öğleden sonraki dersine girdikten sonra yanıma gelmişti.

"Daha iyisin değil mi baba?" diye sorduğunda aldığı cevapla yüzünde resmen güller açtı.

Güller? Ne zamandan beri çiçekli deyimler kullanmaya başladığımı bilmiyordum.

"Sevindim. Kendine iyi bak lütfen." dedikten sonra dudaklarını ıslatıp "Hem bu hafta sonu da geleceğim." dedi. Kardelen'in bu masum hallerini niye bu kadar seviyorum?

"Hiç. Dışardayım" dedikten sonra parmakları ile oynadı ve "Kızlar yanımda." dedi.

Kızlar?

Tabi ya, babasına pat diye bir ilişkisi olduğunu söyleyecek hali yoktu ya.

"Tamam. Hoşça kal baba." dedikten sonra telefonu kapattığında gülümseyerek sarıldım ona ve kulağına eğildim.

"Kızlar?"

"Şey..."

"Hımmm." Diyerek onu utandırmayı başardığımda kızaran yanağını öpüp güldüm.

"Kaan gülme ya." diyerek kollarını göğsünde topladığında saçlarımı karıştırdım.

"Demek böyle oluyor bu işler falan." Kafasını sallayıp kipriklerini kıprıştırdıktan sonra parmakları ile oynadı.

"Onlara en kısa zamanda senden bahsedeceğim. Ama bu babam için şu an çok ani olur. Hem son yaşadıkları onu baya yıprattı."

Sallanmaya devam ederken "Haklısın. Şu anlık acelesi yok." dediğimde tekrar kafasını salladı.

"Evet, şu anlık acelesi yok. Ama kısa zamanda ailemle tanıştırmalıyım seni." dediğinde oturuşumu düzelttim ve düşündüm. Nasıl olurdu bu tanışma işi? Muhtemelen son derece telaşlı geçen bir olaydı.

Ve bunu er ya da geç yaşayacaktım.

İlişkiye dair pek bir şey bilmediğimden bu tarz şeyler hakkında ne bilgim olurdu ne fikrim.

Derin bir nefes alıp "Sence tepkileri ne olur?" dediğimde 'bilmem' dercesine omuz silkti.

"Peki severler mi? Yani annen baban sever mi beni?" dediğimde gülümseyip elimi tuttu.

"Tabi ki."

"Biraz bahsetsene annenden babandan." diye ufak bir istekte bulunduğumda iyice meraklanmaya başlamıştım.

"Annem ev hanımı babam da emekli astsubay."

Bittin Kaan. Ne ciddi adamdır şimdi babası. Anlaşıldı, her gün saç sakal tıraş olunacak adam gibi giyinilecek... Oğlum sigaradan da nefret eder kesin! Zaten yanında içecek halim yok ama paket taşıdığımı bilse bundan hiç ama hiç memnun olmaz.

Yutkunup "Nasıl birisi baban?" dediğimde bir müddet düşündü. Şimdiden geriliyorum lan.

"Sakin ve ılımlı bir insan." Beni görünce de İnşallah o sakinliğinden nasibimi alırım. "Belgesel izlemeyi, gazete ve tarihi kitap okumayı çok seviyor. Ayrıca balığa çıkmayı çok sever. Ve o hala genç bir asker sayılır. Sürekli yürüyüşe çıkar, sporu önemser. Ha bir de musikiye bayılır. Özellikle Elazığ'a has türkülere. "

Karadenizli adamım ben, balıktan anlarım. Balıkta sıkıntı yok. Ben de belgesel izler kitap okurum. Yürüyüş zaten benim hayatım demek. Musuki işini de hallederiz ya.

Böyle bakınca problem yok ama kesin sevmez beni. Serserinin tekiyim ben. Saygıda kusur etmem ama ne bileyim, duruşumu beğenmez. Hem kızının erkek arkadaşıyım. Bu bile onun için kırmızı listede olmama yeter. Tamam o kadar abartmayayım. Yine de zorlu bir sınavdan geçeceğim kesin.

Astsubaymış oğlum, tabiki sınayacak seni!

Gerginliğimi gizleyemeyip "Babanın beni seveceğinden emin misin?" dediğimde çatılan kaşlarıma bakıp o da kaşlarını çattı.

"Neden olumsuz düşünüyorsun?"

"Ne bileyim? Devlet kadrosunda çalışmıyorum, Allah'a şükür geçimimi sağlıyorum ama öyle lüks bir evim yok. Sonra takım elbiseli, doğru dürüst giyinen birisi değilim. "

"Bu mu?" dedi şaşkınlıkla. Salak gibi kafamı aşağı yukarı salladığımda dalga geçercesine baktı ve bana iyice sokuldu.

"Seni sevmeleri için zengin olman mı gerekiyor? Devlet kadrosunda çalışan takım elbiseli birisi mi olman gerekiyor?" Sessiz kalıp kahve gözlerine baktım. "Ailemin seni sevmesi için tek bir şartları vardır Kaan. O da saygı."

Onun sakinleştirci sesi ve sakallarımla oynayışı ile üstümdeki ufak gerginliği attığımda devam etti "Seni çok sevecekler."

Gülümseyip "Yine de şanslıyım. Neyseki askerliğimi yaptım."diye ufak bir espri yaptığımda güldü.

"Babam bunları duysa çok gülerdi." dediğinde bir anda ciddileştim.

"Sakın." Buna daha çok gülüp elini 'tamam tamam' dercesine aşağı yukarı salladı.

Bu konuşmanın ardından demlenen çayı servis etmek için mutfağa gittiğinde ben de bir sigara yaktım.

Ben dışarıyı seyredip bir yandan sigaramı içerken Kardelen elindeki tepsi ile yanıma gelmişti.

Hemen ufak bir masayı önümüze koyup tepsiyi de masanın üstüne yerleştirdikten sonra sigara izmaritini küllüğe bastırdım ve yanıma oturan Kardelen ile masaya değmeden sallanmaya başladık.

Bu salıncağı almam iyi olmuştu.

"Diğer demliği bulamadım. O nerede?" dediğinde çayımdan bir yudum aldım,

"Mete'nin canı sağ olsun. Uçan tekme attı demliğe."

Kardelen bana şaşkınlıkla bakarken "Demliğe?" diye inanmayarak sordu.

"Milli maçı kaybedince sinirden yanlışlıkta ayağı çarptı. Neyseki ayağına bir şey olmadı."

Hiçbir şey söyleyemeden birbirimize bakıp güldüğümüzde "Mete gerçekten çok keyifli ve birazcık marjinal bir insan" dedikten sonra ekledi "Sahi Mete nerede?"

"Özüm'ün yanına gitti." dediğimde yüzündeki gülüşün yerini şaşkınlık aldı. O hala anlamamıştı Mete'nin Özüm'e karşı hislerini. Ama aklında bazı ihtimallerin olduğunu biliyordum.

Bunu saklamanın bir manası yoktu. Sonuçta Özüm onun arkadaşıydı ve bence bunu bilmeye hakkı vardı.

"Neden?" dedikten sonra cevabı kendisi bulmaya çalıştı "Yine avukat hakkında mı yoksa..."

Evet, her şeyi tam olarak bilmiyordu ama bir şeyleri az çok tahmin edebiliyordu.

Yavaşça kafamı sallayıp "Bence tahmin ettiğin şey." dediğimde irileşen göz bebekleri ile bana baktı. Neden bahsettiğimi anlamıştı ama ben yine de detaya girecektim. Nihayetinde bu üstünden geçilecek bir konu değildi. Ortada ciddi bir mesele, bir aşık ve iki yaralı insan vardı.

"Bizim Mete ilk görüşte hoşlanmış Özüm'den." dedim sallanmaya devam ederken.

Kardelen bana bakıp "Ama..." dediğinde tekrar dudaklarını aralayıp devam etmek istedi ama bir şey onu bu kararından vazgeçirtti. Lakin en sonunda derin bir nefes alıp o da içindekileri dökmeye karar verdi. "Mete'yi herkes bilir, çok iyi, komik, eğlenceli ve yardımseverdir ama... O ne kadar mükemmel olursa olsun Özüm geçmişte yaşadıklarından dolayı yeni bir ilişkiye başlamak istemeyecektir."

Sallanmayı bırakıp Kardelen'in gözlerine baktım ve "O da farkında Özüm'ün neler yaşadığını." diyerek Mete hakkında derin konuşmak istedim.

" Onu kırmak istemiyor. Yanımdayken onu görsen... Salak salak gülüyor, o susmak bilmeyen çenesi kapanıyor ve hayallere dalıyor. Ona her seferinde açılmasını söylediğimde 'Ben onu ya kırarsam?' deyip bulutları izliyor sigarasını içerken. Kardelen, o Özüm'ün adını ağzına alırken bile defalarca düşünüyor, acaba yanlış anlar mı diye." Kardelen hüzünle bana bakarken devam ettim.

"Mete'nin öyle keyifli olduğuna bakma. Onun da canını çoğu kez yaktılar.Her ilişkisinde bir sıkıntı yaşadı. En son ilişkisinde sevgilim dediği kız bir gün ansızın arayıp ona nişanlandığını söyledi ve utanmadan onu düğününe davet etti."

Bunu duyduğunda şaşkınlıktan dolayı konuşamamıştı bile. Bu saatten sonra Mete hakkındaki 'keyifli çocuk' gibi düşüncelerinin yerini 'güçlü adam' sıfatının alacağını biliyordum.

"Mete onca şeye rağmen seviyor, Özüm de sevmeli." dediğimde Kardelen'in elini tutup devam ettim. "İkisi de yaralı kalplere sahip. Ve o yaraları ancak yaradan anlayan kendileri sarabilir."

🥀🥀🥀

Mete'den devam:

Sanırım Kaan haklıydı. Onun dışarı çıkması için sürekli çöp dökmesini bekleyecektim.

Gerçi bu da ucuz bir numaraydı. Her çöp döktüğünde karşısına çıkmam saçma olurdu. O yüzden bugün cesaretimi toplayıp bir bahane sunmadan çıkacaktım karşısına.

Öğlenden sonra evinin önüne gidip telefonumdan rehbere girdim. Acaba aşağı gelmesi için mesaj atmam yeterli miydi?

Ama ya mesajı hemen görmezse? Ben onu hemen görmek istiyorum.

'Hadi lan Mete' diyerek kendime gaz verdim ve bir anlık cesaretle aradım onu.

Salak! Ya kızın işi varsa? O zaman da görüşmeyeceksin. Mesaj atsan hiçbir şey değişmezdi.

"Mete?" Sesini duyduğumda heyecanla titreyen parmaklarıma hakim olup derin bir nefes aldım ve o görmese de gülümseyip yanıtladım "Özüm."

Ee Mete? Devamını getir.

Getiremezdim. Ne yapacağım lan?

"Nasılsın?" Beni sordu, beni sordu! Tamam oğlum şımarma.

Kendi kendime konuşmayı kesip "İyiyim." dedikten sonra kapının önünde yemek bekleyen kedi gibi dolanırken devam ettim "Sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim."

İşte zurnanın zırt dediği yer beyefendi. Ne diyeceksin geri zekalı?

"Şey..." Dedikten sonra adımlarımı hızlandırıp dolanmaya devam ettim. "Hava çok güzel." Birazdan yağmur yağacak hasta adam!

"Evet çok güzel."

İşte pes etme noktasına gelmiştim. Bu dakikadan sonra diyecek bir şey yoktu. Adeta bir atlet gibi kapının önünde elli tur atmıştım ve hala stresliydim. Ve hala mevzuya da girememiştim

Ve bu ilk kez oluyordu.

Daha önceki ilişkilerimde bu hassasiyeti ne gördüm ne gösterdim. Yemek yiyelim, şunu yapalım, bunu yapalım, bitti. Ama Özüm ile farklıydı her şey. O çok naifti ve yapacağım her şeyde yüz kere düşünürdüm. Aynı kaldırımda yürümek için bile izin istiyordum adeta. Çünkü onun iyi niyetini kırdıklarını bildiğim için bana da aynı şeyi yapmasını, hemen benimle ilgilenmesini beklemiyordum.

"Mete..." Dediğinde adımlarım yavaşladı. O ise güldü ve devam etti "Bir yerde durur musun? Başım döndü."

O an durup kafamı kaldırdım ve balkondaki sarı saçlı genç kıza baktım.

Ben mi çok dolandım da ağrıttım başını, yoksa sen mi güzelliğinle başımı döndürüyorsun?

Gülümseyip el salladığında kafamı sallayıp karşılık verdim ve daha fazla uzatmadım. "Aşağı gelir misin?"

Kafasını sallayıp telefonu kapattı. Yaklaşık beş dakikanın ardından aşağıya geldiğinde yavaş adımlarla yanına gittim.

"Merhaba."

Gülümseyerek karşılık verdi "Merhaba."

Kısa bir bakışmanın ardından aşağı mahalleye doğru bir iki adım attığımda o da bana eşlik etti. Sonra bu yürüyüş sessizlikle ilerlemesin, daha doğrusu o bana 'Neden evime geldin?' diye sormasın diye başka konularla oyalandım,

"Ee nasıl gidiyor?" Ellerimi cebime yerleştirdiğimde o da bana baktı çimen yeşili gözleriyle.

"Okul falan. Senin?" Yerdeki taşa vurup saçlarımı karıştırırken omuz silktim.

"İş güç işte." Kafasını salladığında sakince sordum "Bu sene mezun olacaksın değil mi?"

Niye bildiğim soruları soruyorum ki? Sanırım daha çok konuşmak için bahane arıyorum.

"Evet." Dediğinde yine bildiğim bir soruyu sordum.

"Edebiyat okuyordun?"

"Evet, nereden biliyorsun?" Derslerden çıkış saatini, her sabah iki ekmek bir simit aldığını, o evde çöpleri çoğunlukla senin döktüğünü biliyorum birtanem. Daha fazlasını da öğreneceğim.

Sahte bir öksürükle "Kardelen söyledi." dedim. Yalanım batsın.

"Anladım." deyip benim attığım taşın durduğu yere geldiğimizde bu sefer o taşa Özüm vurdu.

Gülümserken taşa baktıp "Senden çok güzel bir edebiyat öğretmeni olur." dediğimde yanlış anlamaması için hemen düzelttim lafımı "Yani işini güzel yapan bir öğretmen."

Gülümseyip bana baktığında devam ettim. "Hiç benlik meslek değil biliyor musun? İki dakikada çıldırırım herhalde."

Ufak bir kahkaha attığında rüzgardan dolayı dalgalanan saçlarına baktım.

"Ya da yok yok. Benden iyi öğretmen olur. Hep serbest bırakırım çocukları. Ne halt yerlerse yesinler. Ben de telefonla uğraşırım."

Gülümseyip "Mete ya." dediğinde ekledim,

"Dersleri dışarıda yapardım zaten."

"Hımm" deyip dudağını ıslattığında o güzel bakışlarıyla esir aldı beni "O halde öğrencilerin en sevdiği edebiyat öğretmeni olurdun." dediğinde cıkladım.

"Benden öğretmen olsa edebiyat değil beden eğitimi öğretmeni olurdu. Kafam bir tek topa basıyor." Hafiften başlayan yağmura aldırış etmezken en son Özüm'ün vurduğu taşa bu sefer ben vurdum.

"Ne öğretmenliği ya. Ben halimden memnunum."

Öylece taş kaldırımlara bakarken "Evet, işini iyi yapıyorsun. Sevenlerin de çok." dediğinde yüzümde şımarık bir gülüş belirdi.

"İyi miyim sence?" Şimdi Kaan 'Ulan Mete!' dese haksız olmazdı sanırım.

Yağmur hızlanınca geri dönüp eve doğru ilerlemeye başladık.

"Evet. Kardelen her Kaan'ı dinlemek için radyoyu açtığında sen de yayında olurdun. Kardelen sayesinde seni bolca dinleme vaktim oldu."

Ben onu dinlemeye devam ederken o hırkasının kapüşonunu kafasına takıp "Bu yüzden seni iyi tanıyorum Mete. Keyifli sohbetin olduğunu, hobilerini, gelecekte çocuklarınla yaşamak istediğin evin terasını ve daha bir çok hayalini sen yıllardır anlattın ben de dinledim." dediğinde gülümsedim.

"Beni iyi tanıyorsun." dedim yerde biriken sudan kaçmak yerine ayakkabılarımı ıslatarak. O da bana eşlik ettiğinde çekinerek sordum "Ama ben seni tanımıyorum Özüm?"

Derin bir nefes alıp kendisi hakkında bilmediğim şeyleri söylemesini bekledim.

"Bursalıyım. Yirmi üç sayılırım. Daha olmadım ama olsun. Edebiyat öğretmeni olmak için çabalıyorum. Gelecek için tek hedefim de bu zaten."

"Başka bir hayalin yok mu gelecekle ilgili?" dediğimde omuz silkti. Kafamı 'ı-ıh' dercesine yukarı kaldırıp indirdiğimde karşı çıktım "Ama hayal de olmazsa bizi mutlu edecek hiçbir şey kalmaz." Evinin önüne geldiğimizde kafasını eğdi.

"Hayali kuracak gücüm de keyfim de yok." dediğinde bileğini tutup sokağın ortasında durduğumuzda bileğindeki elime baktı.

Ama ben bu sefer ne düşüneceğini umursamadım.

"Kendini çok yıpratıyorsun Özüm. Ve bu beni de üzüyor."

Tek kaşını kaldırıp "Neden ki?"diye sorduğunda hala bileğini tutuyordum.

"Gözlerimin önünde yordular seni. Senin gibi naif birisini kırdılar. Biliyorum zor yaşadıkların, ama toparlamak için hiç şans vermiyorsun kendine." dediğimde gözlerinin nemlendiğini biliyordum. "İşte bu yüzden üzülüyorum. Ben sende kendimi görüyorum ama sen içindeki hevesli küçük kızı görmüyorsun."

O nemli gözler dolmaya yüz tuttuğunda içim paramparça oldu.

"Yapma bunu." dedim elim gözündeki yaşı silmek için havaya kalktığında. Ama yapamadım. Ürkerdi, biliyordum. Bir de ben mi korkutayım onu?

"Mutlu olmaya çalış, çabala, hayal et, kendine değer ver, sev." dediğimde kısık çıkan sesiyle kafasını iki yana salladı.

"Bir daha sevmem."

Boğuk sesimle "Neden?" diye sorduğumda, hayalleri katledilen kişinin sadece o olmadığını da anladım.

Sen de beni kırıyorsun güzelim. Bilmeden...

"Sevdim de ne oldu? Görmüyor musun bunu?" dedi boğazlı kazağın sakladığı kesiği gösterip.

"Peki ben sevdim de ne oldu? Defalarca yıkıldım. Kızın biri ,sözde sevgiliz, telefonla aradı 'Ben nişanlandım' dedi." deyip devam ettim "Ama vazgeçmedim. O kızı sevmekten değil, aşkı sevmekten. Şimdi daha zorunu seviyorum. Yıkık bir kızı hayal ediyorum. Onun imkansız hayallerini onunla birlikte fethetmek istiyorum. Onu kazanmak istiyorum."

O hiçbir şey anlamamış vaziyette bana bakarken ona yaklaştım. Yağmur şiddetini arttırmış gökgürültüsü kulaklarımızda yankılanıyordu.

"Önüne bir duvar örmüşsün Özüm. Onu aşmak için çabalamıyorsun. Aşmak isteyene de müsaade vermiyorsun."

O şaşkınlık ve üzüntüyle bana bakarken yalvarırcasına fısıldadım "Yapma bunu, daha da üzersin kendini. İçindeki fırtınanın hiçliğinde kayboluşa sürüklersin kendini. Zaten darmaduman olmuşsun."

Elim bileğinden aşağı parmaklarına inerken ikimizde ellerimize baktık.

Bembeyaz tenine temas eden elim, parmaklarına dolanacak cesareti bulduğunda daha fazla sorgulamadan parmaklarımı sardım parmaklarına.

Ve çimen gözlerine bir kez daha bakıp yutkunduktan sonra sordum,

"Sana yardım etmeme izin verir misin?"

________________________________________________________________________________________________

Mete kafaya taktı, açılır bizim Özüm'e ^^

O değilde Kaan ve Rıza amcanın tanışması pek bir güzel olur : )

Bu arada iki ayda sadece bir kaç bölüm attığımı fark ettim. Kitabı ilk yazmaya başladığım zamanlarda iki günde bir yeni bölüm atıyordum. Zaten finale yaklaşık on beş bölüm kaldı. Bu on beş bölümü haftada iki üç bölüm atarak bitirmeyi kısa zamanda finale gelmeyi istiyorum.

Ben hemen final yapmak istemeyip kitabı saçma bir yere götürmek istemiyorum, zamanı gelince bitirir özel bölümlerle devam ederiz.

Hem bu ayrılacağımız manasına da gelmez. Değil mi? Sonuç olarak Misk-i Amber devam ediyor. Orada Alp ve İpar ile devam edebiliriz.

Her neyse, bir dahaki sefer 46. ve 47. bölümleri aynı anda atacağım. Hoşça kalın çiçeklerim 🥀🥀🥀

Continue Reading

You'll Also Like

12.8M 912K 57
"Sana hiç söylemedim ama sana aşıktım. Bunu yüzüne karşı söyleyememek de benim ayıbım olsun." 070822 ☁️
YUVA By _twclr

Teen Fiction

862K 42K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
148K 9.1K 24
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
122K 6.8K 50
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...