√61+2x≠-4y [MAZRUB]

By gulsah_kara

30.9K 2.2K 3.9K

Radyo sunucusunun sesi yetti onu kilometreler ötesinden aşık etmeye "Kalbimde bir fay hattı var, o gülünce ye... More

1. Bölüm: Ölü Çiçekler (KMM)
2. Bölüm: Zift
3. Bölüm: Sönen Işıklar (UB)
4. Bölüm: Müziğin Suikasti (SS)
5. Bölüm: Çalıntı Notalar (K)
6. Bölüm: Kronik
7. Bölüm: Bitmeyen Şarkılar ve Yollar
8. Bölüm: Sönmüş Kireç (ÇS)
9. Bölüm: Karahindiba Mezarlığı (O)
10. Bölüm: Kalpteki Kramplar
11. Bölüm: CD 042S LÂL
12. Bölüm: 1088 07/ 150 PETROL
Ön İzleme (13. bölüm) + Duyuru
13. Bölüm: İzmarit (YD)
14. Bölüm: Kalbe Çarpan Rüzgarlar(HD-SN)
15. Bölüm: Çizik Plaklar
16. Bölüm: Ters Alizeler
17. Bölüm: Kirletilen Şarkılar
18. Bölüm: Bir Keder Saklar Gülüşü
19. Bölüm: Rıhtım
20. Bölüm: Kömürden Çizilen Resim(AG)
21. Bölüm: Sustu Artık Kasetler (OÜGM)
22. Bölüm: Kayıp Notalar Mahzeni (BPB)
23. Bölüm: Kalbim Sende İnfilak Ediyor
24. Bölüm: Falez
25. Bölüm: Kül Bulutu
26. bölüm: Zihnimde Açan Çiçekler
27. bölüm: Akşamüstü Yalnızlığı (BBPCSU)
28. Bölüm: İntihar Mevsimi
Ön İzleme (29. bölüm)+ Duyuru
29. Bölüm: Güz Batımı
30. Bölüm: İstasyon (DOŞ)
31. bölüm: Aşk-ı Kahve
32 . bölüm: Gülümseyen Çiçekler (SD)
33. bölüm: Duman Grisi
34. bölüm: Kırağı
35. bölüm: Telgraf Çiçeği
36. Bölüm: Linet
37. bölüm: Cephe Yağışı
38. bölüm: Okyanus
39. bölüm: Nar Çiçeği
41. bölüm: İs Kokulu Çiçek (SGGDÖK)
42. bölüm: Saksıma Bir Ceset Diktim
43. bölüm: Meçhul His
Ön İzleme (44. Bölüm)
44. bölüm: Rüzgarın Matemi
45. bölüm: Darmaduman
46. Bölüm: Hezeyan Sözler ve Umutsuz Melodiler
Duyuru
47. Bölüm: Aşka Bulaşanlar
48. Bölüm: Bir Katilin Portresi (SEÇBY)
49. Bölüm: Ruhu Yaralı Düşler
50. bölüm: Fay Hattı (BSYİ)
51. Bölüm: Başıboş Islıklar
52. Bölüm: Kül ve İzmarit
53. Bölüm: Yazı - Tura
54. Bölüm: Deniz Kabukları (BŞ)
55. Bölüm: Bahar
56. Bölüm: Çekim Yasası
58. Bölüm : Noćhic
59. Bölüm : Turuncu Işıklar
60. Bölüm : Çiçeklerin Mezarı Olmaz
FİNAL "SENDE BANA RASTLADIM"
Özel bölüm 1
Özel bölüm 2
Özel bölüm 3
Özel bölüm 4
Özel bölüm 5
TEŞEKKÜR

40. bölüm: Bir Fotoğrafçının Hayali (UK)

466 27 34
By gulsah_kara

Satır aralarına yorum bırakmayı unutmayın çiçeklerim ❤️🥀 Uzun süre bölüm paylaşmadığım için üzgünüm. Bunu telafi edebilmek için bu hafta sonundan başladım kitabın en uzun bölümünü yazmaya : )

Bölüm 40: Bir Fotoğrafçının Hayali (UK)

Kardelen'den:

Yavaşça kucağındaki Kumru'yu bırakıp hızlıca "Senin yapacağın işe ben..." diyerek çöpün yanına gittiğinde peşinden yavaşça gittim.

Elindeki hediye paketini sinirlenip çöpe attığında sakince sordum "Kaan? İyi misin?"

Alnındaki damarı sinirden şişmişti. Onu bu kadar sinirlendiren bir şey yoktu ki kutuda? Sadece minik bir bileklik ve...

O kağıtta kesin onu sinirlendirecek bir şey yazılıydı.

Sert adımlarla yanıma geldiğinde meraklı bakışlarına karşılık "Sonra konuşalım." dediğinde üstelemeyip masumca Mete'nin elini tutan Kumru'nun yanına gittik.

Kumru saf bakışları ile abisini sakinleştirirken Mete'nin Kaan'ın omzuna vurup ona destek olması ile baya kötü şeylerin döndüğünden emin olmuştum.

Ortamdaki soğukluk Kumru'nun "Şimdi ben nereye gideceğim abi?" demesi ile yok olmuştu. Derin bir nefes veren Kaan diz çöküp onun yanağını okşarken yanıtladı.

"Evimize."

Kumru gülümseyip el çırparken adliyeden çıktık. Kapının önüne geldiğimizde "Ben de artık eve geçe..." dediğim an sözümü yarıda kesen Kaan gözlerimin içine bakıp durdurdu beni,

"Hayır, bizimle geliyorsun." Gülümseyerek ona baktığımda Kumru sanki kaşlarını çatmış gibi bir ifade ile sordu,

"Bizimle mi?" Kaan kafasını sallayıp arabaya geçtiğimizde hepimiz sessiz kalmış, konuşmak yerine yolu izlemiştik.

Kaan'ın evi √61'e çok yakındı. Sadece iki sokak üstündeydi.

O arabasını park ettikten sonra ben ve Kumru, Mete ile Kaan'ın peşinden gidip beyaz boyalı evin ikinci katına çıktık.

Cebinden çıkardığı anahtarlarla kapıyı açan Kaan içeri davet ettiğinde bizi, hızlıca içeriye girdik.

Fazla büyük olmamasına rağmen temiz ve ferah eve Kumru ile bakınırken Kumru gülümseyerek sordu,

"Biz burada mı yaşayacağız?" Kaan kafasını salladığında bize evi gezdirdi.

Büyük bir salon ve salona ait fazla büyük olmamasına rağmen güzel dizayn edilmiş bir balkon. Belli, Kaan balkon keyfi yapanlardandı. Doğrusu ben de severdim özellikle geceleri balkonda vakit geçirmeyi.

Balkondan sonra mutfağa oradan da fazla uzun olmayan bir koridora geçtik. Bu koridorda karşılıklı iki oda vardı.

Bu odadan ilk önce sağ taraftakine geçtik. Burayı Kumru için hazırlamıştı. Hem odada kullanılan pembe beyaz renkler hem de bir sürü oyuncak bebek... Gerçekten Kaan iyi hazırlanmıştı.

"Burası çok güzel!" diyerek odada dolanan Kumru etrafa merakla bakıp oyuncaklarına bakarken Kaan sırtını kapıya yaslamış kız kardeşini izliyordu.

Gülümseyerek ona bakarken karşı odaya bakmamla beni oraya götürdü.

Burası onun yatak odasıydı. Koca bir yatak, gardırop ve yanmış bir duvar...

"Buraya ne oldu?" dediğimde omuz silkti.

"Ufak bir kaza." Duvarın yanına gittiğimde peşimden geldi. Belli ki bu duvarda önceden bir şeyler asılmıştı. Duvarı incelerken onu uyarmayı ihmal etmedim.

"Kendine dikkat et lütfen." Bu kaza neyseki önlenmişti. Yoksa kötü şeyler olabilirdi. Sahi bu kaza nasıl olmuştu? Koskoca evde bir yer yansa o ya mutfak olurdu ya sigara yakarken ufak bir çakmak kazası ile salon. Belki aklıma gelmeyen başka basit ama tehlikeli bir şekilde yanmıştı bu duvar?

Odadan çıkmadan önce duvara son kez baktığımda yarısı hala sağlam olan kağıda gözüm çarptı. İster yarısı olsun ister tamamı...  Tek kelimesi bile şiiri hatırlamama yetiyordu.

Yavaşça mırıldandı kağıttaki ilk dizleri,

"Sen uykusuzluk nedir bilir misin?
Tırnaklarınla yastığını  parçaladın mı?
Gözlerini tavana dikip...
Düşündüğün oldu mu tüm gece?
Ve bütün bir gün
Gelir ümidiyle bekledin mi hiç?"

Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsediğimde o kusursuz ses tonu ile devam etti. O an fark ettim ki aşık olduğum bu ses sadece güzel konuşmuyor, güzel şiir de okuyordu.

"Sen günden güne erimeyi bilir misin?
Dev bir ağacın vakaları içinde ölmeyi?
Bir teselli aramayı
Issız parklarda
Tenha sokaklarda..
Ve bütün bir şehir uyurken uzaklarda
Deli divane gibi yollara düşüp
Yaşlanmış bir köpek gibi
Eskimiş bir gömlek gibi
Atılmışlığını hissettiğin oldu mu?
Sevmekten...
Günler geceler boyunca yürümekten
Elin ayağın yoruldu mu?"

Yürümek bizim hayatımızdı. Yaşamaktan yorulduğunu hisseder ya bazen insan; biz bu hayatımızdan bitmeyen taşlı yollardan hiç sıkılmadık, hiç yorulmadık.

Dudaklarımı ıslatıp ben devam ettim ayrılığımızı anlatan bu şiire.

"Sen yalnızlığın acısını bilir misin?
Unutulmak bir hançer gibi saplandı mı sırtına?"

Derin bir nefes alıp onun bunu söyleyeceğimi bildiğini de hatırlatıp güçlükle devam ettirdim sözleri,

"İçinde kıskançlığın zehirli çiçekleri açtı mı?"

Benim Çiçek Katilim... Öldürdün mü yoksa sen o çiçekleri?

Umursamaz bir gülüş yayıldı yüzünde. Ben ise gözlerinin içine bakıp soru soracasına okudum şiiri.

"Bütün gururunu çiğneyip,
Sevdiğinin geçti yollarda...
Bastığı toprakları eğilip öptün mü?"

Gözlerimiz birbirine kavuştuğunda belki ikimizin de en sevdiği kısma geçtik

"Sen her gün 'bin' defa öldün mü?

Sonra ona yaklaşıp hatırlattım zamanında isimlerimizi saklamamıza rağmen şu an ki aramızdaki kuvvetli bağı,

"Unutma ki
Her seven isimsiz bir kahramandır..."

Yine birlikte tekrar ettik şiirin en güzel sözlerini,

"Unutma ki
İnsan; sevebildiği kadar insandır."

"Seni hayal ederken içimden okuyordum bu şiiri." Gülümseyerek sakallarını okşadığımda o da gülümsedi.

"Çok zordur o hayal işleri. Ama keyifli. Ben de hep merak edip duruyordum seni." Saçlarımı okşayıp sordu,

"Peki, hayalindeki gibi miyim?"

Güldüm dudağımın kenarını ısırıp "Hayır, itiraf etmek gerekirse sandığımdan daha da derin hislere sahipsin. Kalbinde ufak bir çocuk var, biliyorum. Ve radyodaki gibi, yerine göre ağır, yerine göre sempatik yerine göre sert. Bir de gözlerin... Mavinin en güzel tonunun gözlerinde saklı olduğunu bilmiyordum." O hafifçe tebessüm ederken merakıma yenik düşüp sordum, "Ya ben? Hayalindeki gibi miydim?"

O da benim gibi kafasını salladı "Masum birisi olduğundan adım gibi emindim ama... Şöyle güzel turuncu saçların, kahve gözlerin olacağını tahmin etmezdim."

Gülümsedikten sonra utandığım için gözlerimi ondan kaçırmak için tekrar duvara baktım.

"Senin de şiir seviyor olman... Kaan bu çok hoşuma gidiyor." dediğimde saçlarıma gömdü yüzünü.

"Sen de benim hoşuma gidiyorsun."

Utançla kızardığım an duyduğum sesle "Kapı mı?" diye sordum. Aslında utandığımdan dolayı kaçmak istediğimi anlayan Kaan bu sefer anladığını çaktırmadı. Birlikte salona gittiğimizde elindeki poşetlerle mutfağa geçen Mete'ye baktık.

"Bir şeyler sipariş ettim, yeriz." dedikten sonra bunu reddetmeyip mutfağa geçtik. Hep beraber masada yerlerimizi alırken keyifle yemeğimizi yedik.

Yemekten sonra kararan havaya bakan Kaan, serin havada gidecek en güzel şeyin çay olacağını düşündü.

"Bir çay içelim." deyip su ısıtıcıya suyu koyduktan sonra atıştırmalık bir kaç çıkarttı. Ben onları tabağa koyarken Kaan hemen kaynayan suyun altını kapatıp çayı demledi. Çayın dem almasını beklerken biraz oturmak istediğimizde Kumru'nun Mete'nin dizinde uyumak üzere olduğunu fark ettik.

"Senin uyku saatin gelmedi mi Kumru?" derken minik kız "Abicim." diyerek sayıkladı ve devam etti "Benimle uyur musun? Sarılsan da yeter bana."

Bu sözler dudaklarımı birbirine bastırmama sebep olurken Kaan gülümseyerek onu kucakladı ve Kumru'nun odasına geçtiler.

Ben ve Mete, Kaan Kumru'yu uyutana kadar mutfakta oturup çay içtik. Bir yandan çayımı içiyor bir yandan Instagram'da dolanıyordum.

Son zamanlarda yüzümü ve adımın çok merak edilmesi üzerine takipçilerimden sürekli mesajlar alıyordum.

Tüm mesajları okuyup tepkisiz kaldığımda Mete neden dalgın olduğunu sordu.

"Yüzümü görmek istiyorlar."

"Kaan ile bu konu da kaderiniz aynı sanırım. Şimdiden söyleyeyim bir kere başladı mı daha kesilmez şu mesajlar."

Oflayıp telefonumun kılıfıyla oynadım. Birden gelen bildirimle etrafa bakındım. "Şarj var mı?"

Mete kafasını ile salonu işaret etti. "Kanepede" kalkıp salona geçeceğim sırada Kumru'nun odasından koridora yansıyan mor ışığa oradan da haylazlık yapıp odaya göz ucuyla baktım.

Kaan göğsünde uyuyan minik kızın saçlarıyla oynuyordu. Gerçekten çok tatlılardı.

Onları biraz daha izlediğimde mavi gözler tarafından yakaladım. Gülümseyerek Kumru'yu yavaşça yatırıp özenle yataktan çıktıktan sonra minik kızın üstünü örtüp yanıma geldi.

İlk önce salona geçip telefonuma uygun şarjı aldıktan sonra mutfağa geçtik.

Telefonumu şarja taktıktan sonra yanındaki sandalyeye geçtim ve başımı omzuna yasladım.

Yorgun gözlerine baktığımda canının sıkkın olduğunu fark ettim. "İyi misin?" dediğimde iyiyim deyip geçiştirmek yerine bir sigara yakıp başladı neden üzgün olduğunu anlatmaya,

"Babamı küçükken kanserden kaybettim. Annem Kumru'ya hamileydi. Hatırlıyorum, bir kardeşimin olacağını söylediklerinde çok sevinmiştim. Heyecanla onun gelişini bekliyorduk. Ona isim seçmek, cinsiyetine göre pembe mavi elbiseler almak istiyorduk. Ama babam daha çocuğunun cinsiyetini öğrenemeden öldü."

Boğazım düğümlenirken o sigarasını içine çekip devam etti.

"Annem ise... sadece beş ay sonra..." devam ettiremedi cümlelerini. Ama radyoda söylediği için biliyordum vefat ettiklerini.

Sessizce sordum "O da mı hastaydı?" Mete başını eğdiğinde o acı bir bakışla kafasını salladı

"Hayır, o öldürüldü." Kanımın çekildiğini hissetmiştim. Benim güzel adamım, sen nasıl dayandın o küçük yaşta bunlara? Ama npbeni asıl sarsan şeyi gözlerimin içine bakarak söyledi "Erkek kardeşi tarafından."

Sessizce boş boş duvara bakınıp titrerken Kaan'a yaslandım. Dolan gözlerime mani olmalıydım yoksa o daha da üzülürdü.

"O kutuyu yollayan, annemin yeğeniydi. Yani katilinin oğlu." dediğinde hızla kafamı kaldırıp Kaan'a baktım.

"Kaan..."  Çenemi tutup kendine doğru çekti ve sakinleştirdi beni,

"Telaşlanma. Her şey yolunda." Adamın tipi aklıma gelince yüzümü ekşittim. Nasıl o tavırlarından anlamazdım?

Pis pis gülerek mahkemek salonlara bakıyordu. Bir an koca kapının önünde durup etrafa bakınca yanıma gelip sordu "Kaan Tetik'in arkadaşı mısın?" diye. Evet dediğimde pis pis gülerek elindeki kutuyu uzatmış ve 'selam söylememi' istemişti. Aptal Kardelen! Salak gibi "Tabi ki " demiştim.

Ellerim titremeye devam edince çayı da umursamdan ayağa kalktım "Neyse, geç olmadan ben kalkayım." dediğimde iyi olmadığımı anlayıp benimle beraber ayağa kalktı.

"Ben seni bırakırım. " dediğinde "Gerek yok aslında." diye gevelemem üzerine bana attığı bakışla reddetmeyi kestim.

Mete ile vedalaşıp dışarı çıktık. Arabasına bindiğinde daha anahtarı bile takmadan elini tuttum ve "Bak, sakın üzme kendini olur mu? Yani... Biliyorum sizin aile işleri de karışık ama... Ne söyleyeceğimi inan bilemiyorum." diye daha doğru dürüst cümle kurmamış olmama takılmadan ellerimi daha sıkı tuttu.

"Boşver bunları. Ben de fazla umursamıyorum. Sadece Kumru mutlu olsun yeter."

Kafamı sallayıp aklıma takılan bir şeyi söylemek istemiştim ama fazla ileri gidebileceğimi düşünüp "Sahi... Yanlış anlamazsa-" diye daha cümleme başlamadan Kaan cümlemi yarıda kesmişti.

"Kardelen, lütfen bir daha 'yanlış anlamazsan' diye başlama hiçbir cümleye. Çünkü senin kalbin o kadar temiz ki istesen de kötü, yanlış bir şey söyleyemezsin. O yüzden benim de yanlış anlayacağım hiçbir şey yok. Bu yüzden kahve gözlüm, sakın ne anlarım, ne düşünürüm diye kasma kendini. Ben seni zaten çok iyi biliyorum."

Gülümseyip "Peki." dedikten sonra devam ettim "Diyecektim ki... Sen zorlanmayacaksın değil mi? Yani bilirsin çocuklar çok yemek seçer. Sonra dersler ödevler... En önemlisi iş saatlerin. Sen daha çok gece yayın yapıyorsun, Kumru'nunsa belli bir uyku saati var ve evde yalnız kalamaz."

Kafasını sallayıp "Yemek sıkıntı değil. Yani sıkıntı da... Öğrenirim bence." dediğinde gülümsedim.

"Ben, yemek yapabilirim. Yani istersen sana hem yaparım hem öğretirim." dediğimde saçlarımı okşadı.

"Öğretirsen sevinirim ama sürekli bununla uğraşıp yorulmanı istemem."

Kaan'ım. Niye bu kadar ince düşüncelisin?

"İş saatleri sıkıntı ama bizim patronla konuşup bir şeyler yapabilirim." dedikten sonra yola koyuldu.

Yol boyunca hiç konuşmadık. Eve vardığımızda onun yorgun yüzüne bakınıp iç çektim. "Teşekkür ederim. Sana da zahmet verdim."

Gülümseyip arabadan inerken arkamdan seslendi "İyi geceler."

"İyi geceler."

🥀🥀🥀

"Ne yaptınız?" ayakkabılarımı ayakkabılığa yerleştirdiğim sırada bulaşıkları makineye dizen Özüm'ün yanına gittim

"Kazandık davayı." Gülümseyerek önlüğünü çıkarttığı sırada kafasını salladı,

"Zor onların da işi." Masaya geçip bir bardak su doldurdum kendime. Evet, onları hayatı zordu. Hem aileleri yoktu yanında hem de küçüklüklerinden beri zorluklarla uğraşmak zorunda kalmışlardı.

Buna rağmen pes etmek yerinde dimdik kalmayı öğrenip çabalamıştı bir tanem.

"Evet, Kaan sadece 'güzel adam' değil aynı zamanda 'olgun adam'" öyle olmasa nasıl bunca şeyin üstesinden gelip kendini böyle güzel yetiştirirdi?

Özüm gülümseyip ekledi "Ve iyi bir abi." Evet, gerçekten mükemmel bir abiydi. Benim bu güne kadar abimden görmediğim ufacık gülümsemeyi o asla kardeşinden esirgemiyor sürekli onunla ilgileniyordu.

Suyumu içtikten sonra etrafa bakınıp sordum "Handan nerede?"

Sarı bezi tezgahtaki klasik yerine koyan Özüm yanıma geçip yanıtladı "Odasında. Onu hiç böyle görmemiştim."

İçimde ufak korku dolu hissi bastırıp sordum "Nesi var? Sabah dışarı çıktığında keyifliydi."

Omuz silkip koridora bakındı "Bilmiyorum. Konuşmak istemiyor. Ben de seni bekledim, belki beraber konuşursak..."

Kafamı sallayıp mutfaktan çıkıp odasına gittik. Kapıyı yavaşça çaldıktan sonra 'gel' diye izin aldığımızda Özüm ile son bir kez birbirimize bakıp içeri girdik.

"Selam vermek de yok galiba?" Yatakta oturmuş telefonu ile ilgileniyordu. Keyfi yoktu. Yine de bizi görünce telefonunu bırakıp soruma karşılık sahte bir gülümseme yüzünde yayılınca halini sordum,

"Nasılsın?" Omuz silkip yanıtladı,

"İyi."

"Değil." diye Özüm onun yalan cevabını düzeltince sordum,

"Konuşmak ister misin? Bu zamana kadar çözemediğimiz bir sorunumuz olduğunu hatırlamıyorum." Yutkunup ikimize de üzgün bir bakış attı ve derinden gelen sesi ile sordu,

"Size bir şey anlatsam gözünüzden düşer miyim?"

"O ne biçim söz Handan? Olur mu öyle şey?" Diye Özüm yatağına oturunca ben de sandalyeye geçip onu dinledim.

"Bu gün kapıda Murat ile karşılaştım. Tesadüf olmadığını söylememe gerek yok değil mi?" Tabi ki arkadaş oldukları için bu tarz sürprizler gayet normaldi.

"Ondan mı morelin bozuk? Yani siz arkadaşs-" diyecekken Özüm'ün sözünü kafasını sallayıp kesti

"Değiliz. Her şey düzelmemek üzere mahvoldu."

"Kötü bir şey mi oldu?"dediğimde dolan gözleri ile bize baktı. Koskoca dört yıl boyunca ilk defa Handan'ın ağladığını görüyorduk.

"Hayır. Sadece... Biz Murat ile çok yakındık. Lise de ben her sırrımı onunla paylaşır onunla gezer, eğlenirdim. Kardeşim Asaf'tan farkı yoktu. Peki ne oldu? Bir gün gelip bana benden hoşlandığını söyledi."

Şimdi anlamıştık Özüm ile o kafe de arkadaş olmalarına rağmen bu kadar soğuk olmalarını.

"Handan, kuşum alınma ama bunda kötü bir şey yok." diyerek Özüm onun saçlarını okşadığında o devam etti,

"Yok ama... Hoşlandığım bir şey değil. Hayır yani en baştan belli etseydin kendini. Kardeşlik başka bu başka. Hem bende de suç var. Ben onun hislerinden rahatsız oldum diye onu üzmeye hakkım yoktu." dediğinde asıl olayların bu gün kapıda karşılaşınca olduğunu tahmin edip bu gün neler olduğunu sorduğumda iç çekip anlatmaya başladı.

🥀🥀🥀

"Handan..." Genç kız kapıdan çıktığı anda karşı duvara sırtını ve bir ayağını yaslayıp kollarını göğsünde toplamış genç adamın kendine seslenmesi ile olduğu yerde durup sesin sahibine baktı.

"Murat?" Genç adam kendine bakan Handan'a doğru ilerlediğinde ikisi de tedirgin bir şekilde birbirlerini izledi.

Yağmurlu havanın griliği daha da koyulaşırken Handan sabit kalmak yerine yürümeyi tercih etmişti. Murat da ona eşlik edip içten bir gülümseme ile sordu,

"Nasılsın?" Genç kız burun kıvırmak yerine aynı samimiyetle gülümseyip karşılık verdi,

"İyi, sen?" bir anda ikisi de lise yıllarını anımsadı. Sırtında çantası ve her zamanki şen şakrak halleriyle Handan'ı kapıda hep aynı  pozisyonda bekleyen Murat... Trabzon zaten hep aynıydı, hava hep kapalı ama kendine aşık eden rüzgarla mest ederdi insanı. Sonra uzun ama keyifli olan o okul yolu...

"İyi." dedikten sonra dudaklarını ıslatıp konuşmayı sürdürmek için devam etti Murat "Eee... Nasıl gidiyor? Okul, sınavlar, hayat..."

Yere eğdiği kafasını kaldırıp Murat'ın gözlerine baktı genç kız "İyi, bu son senem. Senin?" Hep aynı şeyleri tekrarlıyormuş gibi geliyordu Handan'a. Belli eski samimiyetle konuşamadıkları içindi.

"Benim de iyi. Benim bölüm iki yıllıktı, bitirdim. Bu da gazetedeki ikinci senem." dedi Murat ve karşıdaki kafeye baktı ve bir anlık cesaretle sordu,

"Müsaitsen bir kazandibi yesek?"

Tahmin ettiği oldu. Eski Handan yoktu. Üzülerek eğdiği kafasının altından güçlükle yanıt verdi genç kız,

"Murat, ben... İşlerim var." Murat gülümsedi ve bir kez daha gururunun incindiğini hissetti. Canı yanıyordu ama bunu umursamıyordu.

"Anladım, geçmişten konuşacağımızı sandığın için istemiyorsun. Yoksa benim tanıdığım Handan asla kazandibiye hayır demez." Öyleydi. Her cuma birlikte okuldan sonra gitar kursuna giderlerdi. Çıkışta her zamankinin aksine ayrılmak yerine birlikte kazandibi yemeye tanıdık bir esnafın pastanesine giderlerdi.

Handan dudaklarını kafasını yerden kaldırdı "Yalan yok, geçmişte yaşananlar ikimizi de üzdü v-"

Murat insanın canını yakan bir gülüşle ona baktığında kafasını hızlıca iki yana salladı "Beni üzmedi Handan, tek pişmanlığım sana erken açılmamam oldu. Ne sanıyorsun, sana olan hislerimin bir anda nüksettiğini falan mı?"

Derin bir nefes aldıktan sonra genç kızın yüzüne bile bakmadı genç adam. Çünkü biliyordu, ona baksaydı onun üzüleceğini düşünür susardı. Bunu yapmak istemiyordu, geçmişten beri kendini susturmaya çalışan hislere devrediyordu konuşmayı genç adam.

"Ben o yemekhaneye de arkadaki voleybol sahasına da hep senin için geldim. Yanında olmak huzur veriyordu bana çünkü. O yüzden böyle peşinden geldim gurursuzca. Yıllarca... Çünkü seni dokuzuncu sınıfta gördüğüm ilk andan itibaren nutkumun tutulduğunu hissettim. Peşinden sürükleyen şey buydu."

Handan birbirine bastırdığı dudaklarını serbest bıraktı genç kız "Murat, sen..." kendini kötü hissettiği için susan genç kız kendini toparlayıp devam etti sitem edercesine "Ama hiç konuşmadın. Koskoca 4 yıl boyunca!"

Asıl sitem etmesi gereken kişinin kendisi olduğunu düşünen Murat aynı ses tonunda devam etti "Çünkü sen hiç bana bakmadın! Hiç umursamadın. Beni görebilmen için peşinde dolanıp durdum. Bana kardeşim dediğin an ne hissediyordum biliyor musun?"

Handan sanki o durumda kendisiymiş gibi hissedip gözlerini sertçe yumduğunda Murat acı dolmuş bir sesle devam etti,

"Nasıl da aciz hissettim kendimi, diğer çocuklarla kafelere gittiğinde. Nasıl da gururumu hırpaladın biliyor musun, diğerlerinin gözlerine bakıp gülümserken?"

Hiç bir ah öylece kalır mı? Kalmadı işte. Murat'ın her gece dinlediği şarkılarda hissettiği acıyı bu sefer Handan firari göz yaşlarında hissetti.

"Bak, ben bunları bilmiyordum." dediğinde Handan, Murat'ın umursamaz bir şekilde omuz silkmesini izledi.

"Bilsen de önemi yok zaten." Handan göz yaşlarını silerken kendini açıklamak istedi.

"Murat, kusura bakma. Ben... Seni üzdüm. Öyle tepki vermemem lazımdı. Direk seni orada bırakıp kaçmamalıydım. Ama kendimi ihanete uğramış gibi hissettim." Murat'ın tepkisizliği daha da canını yaktı. Kendisi için bu kadar fazla uğraşan, her anında yanında olan bu adamı ne çok üzmüş meğerse.

Genç adama yaklaşıp göz göze geldiklerinde devam etti "Murat sen iyi bir insansın ve gerçekten benim için çok çaba sarf ettin." Kendisine gülümseyerek bakan genç adama yutkunduktan sonra sordu "Her şeyi bir kenara bıraksak, tekrar arkadaş olabilir miyiz?"

"Olamayız."

Bu sefer onun tahmin ettiği olmamıştı. Titreyen dudakları ile sordu genç kız,

"N-neden?" Belki de arkadaş olunmayacak kadar kırıldıkları içindi, belki başka nedenlerden...

"Her şeyi bir kenara bırak diyorsun, nasıl olsun? Nasıl bırakayım?" dedi Murat ellerini cebine koyarken.

Güçlükle gülümsemeye çalışan Handan "Yani bunlar geçmişte yaşanmış, olmuş bitmiş şeyler. Tüm yaşananları unutabiliriz." dediğinde karşısıda rüzgardan dolayı kahverengi saçları karışan adama baktı.

Genç adam kafasını yavaşça iki yana salladı "Evet, onlar yaşandı. O hisler hissedildi ama bitmedi. Benim sana olan hislerim 'bitmedi'"
Handan duyduğu sözler karşında kafasını sağa doğru yatırıp hafif açık kalan ağzı ile Murat'a baktı.

"Beni reddettin, uzağımdasın, hiç görüşmüyoruz ama yine de her aklıma geldiğinde... Mesafeler yok oluyor işte. Gülümsetiyor adını sayıklamak." Handan titreyen ellerine mukayyet olmaya çalışırken Murat yerdeki taşa bir tekme atıp devam etti.

"Belki hoşlandığın birisi var, belki sevdiğin belki ciddi bir ilişkin. Ama ne bileyim işte. Ben hisleri saklamanın bedelini ağır ödedim. Şimdi hiçbir şeyi umursamıyorum." Gök gürültüsü her tarafı inletirken genç adam son sözlerini söyleyip başlayan yağmurla uzaklaştı.

"Yine üzdüm seni galiba. Kusura bakma. Sadece sevdim. "

🥀🥀🥀

"Günaydın." Sevinçle içeri giren Özüm yanımıza gelip oturduğunda Handan elindeki çatalı sallayıp karşılık verdi,

"Günaydın. Pek bir keyiflisin." Kafamı Handan'a katılır nitelikte salladığımda Özüm kendine çay doldurup yanıtladı,

"Mahkeme işini hallettim." Ceyhun'un ona son saldırısından sonra ondan şikayetçi olan Özüm'ün mahkeme işinin gerçekleşeceğini biliyorduk. Sadece ufak tefek sıkıntılarımız vardı.

Birincisi Özüm'ün ailesine bu durumu anlatmaktı ki bunu da Özüm bir hafta sonu eve gidip halletmişti. Ailesi her ne kadar korksa da kızlarının iyiliği bu mahkeme işinde Özüm'e destek olmuşlardı.

İkinci problemse Özüm'ün sevinç kaynağı olduğunu düşündüğüm şeydi.

"Nasıl yani?" diye Handan çayından bir yudum aldığında Özüm gülümserek Handan'ın merakını giderdi.

"Avukat meselesi beni zorluyordu. Ama bilin bakalım ne oldu?"

Şaşkınlıkla bakarken tahminimin doğru çıkması ile aklımda ufak tefek ihtimaller sıralanmıştı.

"Ne oldu?" diye Handan ile beraber sorduğumuzda Özüm müjdeli haberi verdi.

"Ceyhun davasına gönüllü olarak bakacak bir avukat buldum. Daha doğrusu Mete buldu."

Handan ile şaşkınlıkla Özüm'e baktığımızda Handan "Bir dakika, ben hiç bir şey anlamadım. Tamam anladık mahkemeye başvurduk da... Mete ne ara buldu? Daha doğrusu onun nereden haberi oldu?" diye sordu.

"Şu karşılaşmamızı hatırlıyor musunuz? Hani ben ve Mete sen ile Kaan'ı ilk kez kapının önünde görmüştük, sonra Handan geldi, sonra Murat..." Handan Murat'ın adını duymasıyla yüzünde bir ifadesizlik belirirken, Özüm onun buna fazla takılmaması için hızla devam etti, "Ben o gün çöpleri dökmek için kapıya çıktığımda aşağı sokaktan gelen Mete ile karşılaştım."

Handan gözlerini kısıp fena bir bakış attığında sordu "Aşağıdaki sokaktan geldi? Tam da senin çıktığın an?"

Özüm kafasını safça sallayıp onayladı "Evet. Niye?"

Handan omuz silkip hiç bir şey olmamış gibi "Hiç." derken çayını içmeye devam etti. Özüm ise konuşmaya devam edecekken telefonun çalması ile müsaade isteyip odasına geçti.

Ben kahvaltımı yapmaya devam ettiğimde Handan'ın kolumu dürtmesi ile ona baktım. Bana doğru eğilip kapıyı izlerken fısıldadı "Bak sana şimdiden söylüyorum, bu Mete bizimkisiyle..."

Niyetini anladığımda "Yok ya." deyip ona inanmadığımı belli eden bir bakışla çayımı içmeye devam ettim.

"Hıı, sen öyle san. O karşılaştığımız an onun nasıl Özüm'ün gözlerine baktığını gördüm. Bir de bu karşılaşmanın ucuz hikayesi... Ne bileyim yani."

Bu sefer hemen karşı çıkmak yerine düşündüm. Sahi Kaan o toplu karşılaşmada neden Özüm'e 'Demek sen de Mete'nin bana durmadan bahsettiği kızsın.' demişti?

Bunu düşünüp boş boş duvara baktığımda Özüm'ün içeri gelmesi ile Handan direkt sordu, "Eee sonra n'aptınız?"

Özüm çayından bir yudum alıp yanıtladı "Mete karakol işlerinde hep yardımcı oldu, o yüzden şuan ki durumum hakkında baya bilgisi var." Ya Handan haklıysa? Hakikaten Mete onu sadece hastaneye getirmişti, gerisi onu ilgilendirmezdi.

Sana ne Kardelen? İnsanlık öldü mü? Özüm bu kadar şeyi bir anda halledemezdi, o yüzden Mete yardımcı oldu. Sonra konuya aşina olunca bizi yüz üstü bırakmadı hepsi bu. Ona teşekkür etmemiz gerekir.

Handan yeni doldurduğu çayına şeker atarken gülerek imasını da yaptı "Maşallah çok ilgili çocuk."

Ben Handan'a alttan alttan bakarken Özüm saf saf gülümsedi. Ah Özüm. Normalde şu üçlü de saf olan genelde ben olurdum.

"Öyle." dedikten sonra çayından bir yudum alıp devam etti Özüm "Biz de bu meseleler hakkında konuştuk. Konu avukata gelince ona maddi durumumu anlattım. Benim için arkadaşlarını devreye sokacağını söyleyince reddettim. Bundan rahatsız olacağımı bildiği için gönüllü olan avukatlarla görüşeceğini söyleyince bunu reddetmek istemedim çünkü ben bir an önce Ceyhun'dan kurtulmak istiyorum."

Haklıydı ama yine de içim rahat etmiyordu. Derin bir nefes alıp elini tuttum "Eğer sıkıntı yaşarsan ben sana destek olabilirim. Maddi açıdan arkanda olurum."

Gülümsedi ve diğer elini elimin üstüne koyup kafasını salladı "Sağ ol Kardelen ama bu avukat dediğim gibi gönüllü. Bu tarz kadına şiddet olaylarına karşı son derece duyarlı." Peki dercesine kafamı salladığımda aldığımız koku ile etrafa bakındık.

"Bu koku ne?" O an ayağa fırladım.

"Sarmalar!"

Özüm yine merakla sordu "Ne sarması?"

Handan gülümseyip Özüm'ü yanıtladı "Ohoo, senin haberin yok. Bizimkisi sabah erkenden sarma sarmış."

Özüm bana bakıp merakla "Neden?" diye sorduğunda Handan ortamı ısıtacak espriyle yanıtladı.

"Müstakbel sevgilisinin gönlünü mü kazanacak ne?"

🥀🥀🥀

"O geldi, bahar geldi. Katil adam çiçeklerini bana getirdi." O büyük bir ciddiyetle son yazdığım metni okurken arkasından gelip kollarımı boynuna doladım.

"Kaan?" Gülümseyerek işaret parmağını kaldırıp 'bir dakika' işaretini yaptı.

"Bir dakika. Şu an çok önemli bir şeyle meşgulüm. Bu güzel kızın yazdıkları benim için çok önemli." Güldüğümde masum bir kıskançlıkla sordum,

"Yaa. Peki onu kıskanabilir miyim?" Kafasını yavaşça aşağı yukarı doğru sallayınca yüzümü sakallarına sürdüm

"Imm, ben ona metinler yazdığı adamı kıskanıyorsam sen de beni kıskanabilirsin."

"Bak sen?" Gülümseyip sakallarını daha da yüzüme değdirdiğinde duyduğumuz ince sesle hızla eski pozisyonumuza döndük.

"Abi..." karnından gelen sesleri duyduğumda diz çöküp sordum,

"Yemek yiyelim mi?" Yüzünde en ufak bir değişiklik bile yoktu. Sanırım Kumru hala bana alışamamıştı.

Yine de buna takılmayıp ayağa kalktığımda hep birlikte mutfağa geçtik. Tezgahta duran geniş saklama kaplarına bakan Kaan yorulduğumu düşündüğü için biraz sitem etti.

"Kardelen bu kadar zahmete gerek yoktu."

Genelde bu senaryo benim başıma gelir Kaan bana beni düşündüğü için nazik bir şekilde uyarırcasına bakardı özür dilememem ya da utanmamam için. Bu sefer kollarımı belime yerleştirip ona uyarıncasına bakan kişi ben olmuştum. O ise rolleri değiştirdiğimizi anlamış gülümseyerek tabakları çıkartmaya başlamıştı.

Sofrayı kurduktan sonra hepimiz masadaki yerlerimizi aldığımız an Kaan gelen bir telefonu yanıtladı.

"Bu akşam mı? Erken ya... İşler yoğun, sen de haklısın... Bari bir çay içseydik... Tamamdır, saat beşte."

Merakla ona baktığımda telefonu kapatıp yanıtladı "Murat. İşleri yoğun ve bu akşam geri dönmesi gerekiyor."

Yüzümü istemeden astığımda sarmalardan birini yedikten sonra sordu "Handan meselesi değil mi?"

Kafamı aşağı yukarı sallarken devam ettim "Ben de geçmişi dün gece öğrendim Özüm ile." O iştahla sarmaları yerken ekledim "Konuşmuşlar."

Suyundan bir yudum aldığında "Pek keyfi yoktu Murat'ın. Tartışmışlar mı?" diye sorunca kafamı iki yana salladım.

"Hayır ama... Murat hala bir şeyler hissettiğini Handan'a söyleyince..."

Yediği sarmayı sertçe yutkunduğunda şaşkınlığını belli etti "Ne? Bundan hiç bahsetmedi."

"Çekinmiştir belki."

Börekten bir dilim almadan önce "Handan da bir şeyler hissetse... Aralarını yapardık değil mi?" diye sorunca hafifçe ofladım.

"Keşke..."

Omuz silkip "Yapacak bir şey yok. Bu işler ince işler." dediğinde tabağını aldım.

"Doldurayım?" Bir müddet düşünüp yanıtladı.

"Hayır demeyeceğim. Ellerine sağlık, tek kelimeyle bayıldım." Gülümsedim. Yemeğimi beğenmesi hoşuma gitmişti. Annemin neden yemek yapmayı öğrenmemi istediğini şimdi anlamıştım. Hem sen doyuyordun hem diğerleri de sevinip yiyordu.

"Afiyet olsun."dediğimde Kumru'nun da boş olan tabağına baktım "Kumru, sen de ister misin?" Hiçbir şey demeyip tabağını kafasını eğip uzattığında çekingenliğini benim gibi Kaan da fark etmişti.

Yine de henüz yeni tanıştığımız için ikimizde onun üstüne gitmek yerine zamanla bana alışmasını tercih etmiştik.

Yemeklerimizi yedikten sonra Kumru odasına oyun oynamak için gittiğinde Kaan ile beraber bulaşıkları hızlıca makineye dizmiştik.

Onunla beraber mutfakta vakit geçirmek çok hoşuma gidiyordu. Birlikte yemek hazırlamak, bulaşıkları yıkamak, aynı sokakta yan yana yürümek, aynı ortamda bulunmak... Hepsi çok hoştu.

Aslında daha da güzeli henüz iki gün olmuştu gerçek kimliklerimizi öğrenip ciddi bir şekilde konuşalı. Bunu fark ettiğimde bir anda dile getirdim tüm bunları. Kaan gülümseyip neden iki günde bu noktaya geldiğimizi söyledi bana, "Çünkü ben aylardır metinlerle sen yıllardır radyoda beni tanımıştın."

"Gülümseyip tezgahı sildiğimde bir bardak su içip devam etti "Birini tanımak hatta aşık olmak için uzun süre boyunca peşinde dolanman gerekmez. Çünkü mesafe aşkı gerçektir Kardelen. Uzaktan tanımak yetti bize."

Kafamı sallayıp devam ettirdim cümlelerini "İyi ki mesafe aşkı gerçek. İyi ki okulda çok yalnızdım da dinledim seni, aşık oldum sana."

Yanıma gelip elini belime dolandığında gözlerime baktı "İyi ki o gün yağmur yağdı. O gün o yağmur beni kırtasiyeye oradan da √61'i almaya sürükledi beni. İyi ki okudum metinleri, aşık oldum sana."

Boynuna kafamı gömüp kokusunu içime çektiğimde bana sarıldı. İyi ki bulmuşuz birbirimizi.

Yavaşça birbirimizden uzaklaşıp masaya geçtik. Aniden gelen bildirimle gelen mesajı okudum.

Handan: Instagram'a gir.

Merakla Instagram'a girdim ve biraz boş boş dolandıktan sonra denk geldiğim şeyle gülmeden edemedim.

Bizim sınıf ve Yaşar hoca... Yüzümü göstermem için atılan mesajlara dahil olmuşlardı.

Bizim sınıfın Allium kızının ben olduğumu bilmediklerini biliyordum. Ama Yaşar hoca... Doğrusu sadece bizim sınıf değil bazı hocalar ve diğer sınıflar da dahildi.

Gülümseyip beni izlediğini fark ettiğim mavi gözlere baktım. Baktıkça hayranı olduğum gözlere...

Sakince sordum, "Kaan, sen neden kendini gizledin? Yani radyoda biraz bahsetmiştin ama..."

"Hımmm" deyip dudaklarını ıslattığında bir kez daha hayranlıkla baktım ona. Derin bir nefes alıp yanıtladı,

"Çünkü geçmişte kimsenin beni tanımasını istemiyordum. Fazla içe kapanıktım. Bir de bilirsin beni, yolda 'aa bu radyo sunucusu' demelerini sevmediğim için saklamıştım kendimi. Tanınmak, magazinlere düşmek. Sevmiyorum şöyle şeyleri. Sonrasında bu bende bir korku olmak yerine kimlik haline geldi. Ben de ve gerçek kimliğimi söylemek yerine böyle takma isimle kalmaya devam ettim."

"Ben de utandığım için sakladım kendimi." dedikten sonra ekledim "Ama artık... Saklamak istemiyorum sanki kendimi." Şaşkınlıkla kafasını yavaşça salladıktan sonra sakince sordu,

"Bunu iyice düşündün mü?"

Doğrusu bu işe başladığım ilk günden itibaren aklımda olan bir konuydu. Yalan yok, insanların tepkisinden biraz korkuyordum. Ama artık saklamanın bir manası olduğunu düşünmüyordum.

"Evet. Sürekli okuyorum şu yorumları ve... Sonsuza kadar gizlemek istemiyorum kendimi. Hem insanların artık beni tanımasından korkmuyorum. Sanki zamanı geldi."

Ellerini masaya koyup sordu, "Peki ne yapacaksın? Bir fotoğrafını mı paylaşacaksın?"

Omuz silktim "Ben fotoğraf çekmem pek." Çok nadirdi fotoğraf çektiğim. Çekilen fotoğraflarımda asla tek başıma olmazdım. Muhakkak bir arkadaşımla çekmiş olurdum.

Ayağa kalkıp "Ama başka yol yok. Gel bakalım benimle." dedikten sonra elini uzatınca ne olduğunu anlamamış olmama rağmen onu geri çevirmek yerine elini tuttum.

Birlikte balkona çıktığımızda Kaan, balkon için alıdığı hasır salıncağa geçip beni yanına çağırınca istemsizce utanıp yanına gittim. Fazla kilolu olmadığım için yanına sığmıştım. Yine de salıncak küçük olduğu için bacaklarım onun bacaklarına değiyordu.

Bundan çekindiğimi fark edince gözlerime bakıp sarıldı bana. O an utancım yok olmuştu.

Bir kolunu omzuma atınca başımı göğsüne yasladım. O da telefonunu çıkarıp fotoğrafımızı çektikten sonra yavaşça sallandık.

"Keşke bunu paylaşsaydım. Ama hem Çiçek Katilim gözüküyor, hem yüzümün tamamı." Evet fotoğrafımı paylaşmak istiyorum ama yüzümün tamamını da göstermek istemiyordum.

Bunu söylediğim an ayağa kalkıp biraz uzaklaşıp inceledi beni "Hımm dön şöyle." deyip önce ortaya oturttu sonra sağa dönmemi istedi.

Tekrar uzaklaşıp beni izlediğinde bu pozisyonu beğenip rüzgarın önüme attığı saçlarımın güzel durduğu bir kaç fotoğrafımı çekti.

"Eğer bir fotoğrafçı olsaydım, senden başka çekeceğim hiçbir şey olmazdı." Gülümsediğimde yanıma gelip tekrar oturdu ve devam etti,

"Ve eğer bir fotoğrafçı olsaydım, yıllarca peşinden koştuğum narin kelebek sen olurdun. Kanatlarına bakmaya kıyamadığım, hayallerimi en güzel fotoğraf karesine taşıyan o narin kelebek..."

Gülümseyerek kafamı tekrar göğsüne yasladıktan sonra bir yandan da fotoğraflara baktım.

"Bu iyi." dediğim bir fotoğrafımı gösterdiğimde o ve beğendiğim diğer fotoğraflarımı bana WhatsApp üzerinden attı.

Fotoğrafımı son bir kez inceleyip Instagram'a girdiğimde kararsız halimi fark eden Kaan saçlarımla oynarken ekledi,

"Vazgeçmek için geç değil." Kafamı salladım. Haklıydı ama er ya da geç bunu yapmak istiyordum. Şimdi uzatmanın bir manası yoktu.

"Ya hep ya hiç desem?" deyip fotoğrafı paylaştıktan sonra bir kaç şey yapıp "Instagram'a gir." dedim.

Kaan merakla Instagram'a girdiğinde gülümsedi "Fotoğrafçımı etiketlemeliyim değil mi?" dememle gülümseyip bir yorum yaptı.

" : )" Hiç gecikmeden yorumuna karşılık verdim,

" : )"

"Sosyal medyayı ilk kez keyifle kullandım. O da on dakika." Kaan böyle bir insandı. Bu tarz uygulamalarda fazla vakit geçirmez, vaktini daha farklı şeylere ayırır, her yayınında da gençlere bunu öğütlerdi.

Dağınık saçlarını karıştırdıktan sonraki hali tatlı olduğu kadar sert bakışlarıyla beni kendine çekiyordu.

İlk defa kendime hakim olamayıp hızla yanağına bir öpücük kondurduğumda şaşkınlıkla bana bakıp kaçmaya çalıştığımı fark edince salıncağa oturtup bir kaç kere beni öptü.

Pes edip kendimi ona bıraktığımda saçlarımı koklayıp göğsüne bastırdı beni.

Bir kaç dakika boyunca serin balkonda sallanırken hiç konuşmadan sadece birbirimize bakmıştık. Birisiyle üç saniyeden fazla bakışamayan ben dakikalarca onun mavi gözlerine bakmıştım.

Bir müddet sonra gelecek yorumları merak eden içimdeki ufak çocuğa hakim olamayıp sosyal medya mecralarda dolanırken 'Nasıl bu kadar hızlanabilir bu haber?' diyerek ekrana şaşkınlıkla bakakalmıştım.

"Ne oldu havucum?"diyerek yanağını yanağıma bastıran Kaan seslice haberi okudu,

"#tahmin ! Olaylar, olaylar... √61'in gizemli genç yazarı Allium kızı sosyal medya hesabından kendine ait bir fotoğraf paylaştı. Yüzünün yarısının gözüktüğü fotoğraftaki genç yazarın saçlarının güzelliği herkesi büyülediği gibi akıllarda merak uyandıran gelişmeler de yarattı. Genç yazar niçin radyo sunucusu Kaan Tetik'i etiketledi? Neden gülücükler havada uçuştu? Akıllara 'sevgililer mi?' sorusu gelse de herkes #tahmin hakkını kullanıyor."

Ekrana boş boş bakarken Kaan işin magazin boyunu ilk defa düşünmeyip gülümsedi ve kulağıma fısıldadı,

"Yarın başta sana olmak üzere herkese ufak bir sürprizim olacak."

________________________________________________________________________________________________

Selamlar!!! Özledim hepinizi çiçeklerim 🥀

Evet, ilişkilerini çözdü takipçileri, ama asıl tatlı sahneler sonraki bölümde : )

Ve Murat ile Handan ikilisi hakkında ne düşündüğünüzü de merak ediyorum. Ben o kadar pişmanım ki... Eğer kitabı baştan düzenlersem ,zaten buna niyetim var, o zaman Handan'ın hikayesini daha da derinleştireceğim.

Ve bölümdeki şiir; Ümit Yaşar Oğuzcan- Unutma ki şiirinden bazı alıntılardı.

Sonraki bölümde görüşmek üzere hoşça kalın 🥀🥀🥀

Continue Reading

You'll Also Like

909K 63.7K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.2M 86K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
4.3M 122K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :
302K 14.8K 72
4 arkadaşın numara komşuları üzerine iddiaya girmeleriyle başlar her şey... Argo, küfür vs. içerir!!!