KIRLANGIÇ | Tamamlandı ~ Kısa...

By crazyrahibe

240K 11.6K 2.7K

Bir kız düşünün, sapasağlam ayakları yere basan, cesur ve dürüst. Şaşalı yaşamına rağmen alçak gönüllü. Ne s... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm |Final
YENİ ~ MÜPTELA

10. Bölüm

11.8K 516 193
By crazyrahibe

Uzun zamandır bölüm atmadım. Kusura bakmayın gerçekten❤️

Keyifli okumalar diliyorum canlarım. Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.🌸

(Unutmadan Multi: Yiğit Şah Çakır)

Çok iyi hatırlıyorum, onsuz geçen ilk yıl kendi sevgimi sorgulamıştım. Aklım sıra kendimi suçluyordum.

Vazgeçtin Umut, sevdaya sığar mı bu?

Hani asla durmayacaktın?

Hani Yiğit Şah seni yıldıramazdı?

Söylesene Umut vazgeçmek de sevdaya dahil mi?

Yoksa sen sadece kendini mi kandırdın?

Gibi gibi bin tane soru kafamda dönüp durmuştu. Sonra birgün bir yazı okudum. Şimdi anlıyorum ne demek istediğini...

Yazıda aynen şöyle diyordu:

"Şaire sormuşlar: giden midir terkeden, yoksa kalan mı?

Şair der ki; kalan gidenin gitmesine ses çıkarmıyorsa, çoktan terketmiştir."

Bu gece Yiğit Şah'ın anlattıklarından tek çıkardığım; bizim bir olmamıza ihtimal bile vermemiş, en başında kendisi vazgeçmişti.

Bense onu bir ihtimalken bile doyasıya sevmiştim. Sanırım aramızdaki fark buydu.

Şimdi sirkelenme vaktiydi, kendine gelme vaktiydi. İki damla gözyaşı döktüm, senin için çok bile!

Yiğit Şah'ın duygu dolu gözlerine bakmayı kesip ellerinin esaretinden kurtuldum. Öfkenden cayır cayır yanan tenim, boğazımda atan kalbim hiç yardımcı olmuyordu.

Üzerimdeki ceketi çıkarıp bankın üzerine bıraktım. Hareketlerim o kadar sakindi ki ortamı daha çok gerdiğimi hissettim. Derin bir nefes alıp vermeye sakinleşmeye çalıştım. Ya bu gece yılların birikmişliğini zehir gibi akıtacaktım ya da sakince 'buna da eyvallah' diyip geçecektim.

Yalnız şöyle bir durum var ki benim adım Umut Hazar. Bir zamanlar üşüdüğünde bile canımı yakan birine asla eyvallahım olmazdı.

Gecenin sessizliğini topuklu ayakkabılarımın sesi yırtarken tekrardan eski konumuma, Yiğit Şah'ın karşısına geçtim. Kahverengi gözleri çakmak çakmak parlıyordu. Yüz hatlarından gerildiği fazlasıyla belli oluyordu.

"Konuştun, dinledim. Şimdi sıra bende."

Kaşları çatıldı. Garibime bak! Seni seviyorum dedi, diye boynuna atlayacağımı falan düşünmemiştir inşallah. Korkmuşmuş! Güzel bir kahkaha patlatırdım da ayıp olmasın şimdi.

Ruhsuzca güldüm.

"Korkuyordun ha? Tek sen mi korkuyordun? Her şeyi göze almıştım ben! Benim önceliğim sendin! Dedim ki merak etme Umut onlar senin ailen illaki kabullenirler. Her Allah'ın günü kendimi cesaretlendirip yanına geldim."

Gülerek başladığım konuşmayı katlanarak artan bir sinirle bitirdim.

Ne zavallıymışım! Ben her şeyi göze almışken o en başında vazgeçmişti. Daha da sinir bozucu bir şey varsa o da her şeyi üç yıl sonra itiraf etmesiydi.

Ne yapalım şimdi paşam, sen seviyorum dedin diye eriyip bitelim mi? Ne istiyorsun?

"Ne kadar aptalmışım. Bir hiç için kendimi hırpalayıp durmuşum."

Yiğit Şah gözlerini yumdu. A-ah ne o? Ağır geldi sanırım. Yumruklarını sıkan Yiğit Şah'ın görüntüsü beni rahatlatmadı.

"Aç gözlerini ve gerçeklerle yüzleş!
Seviyormuş(!) Bırak Allah aşkına! Sen sevme beceremiyorsun."

"Umut lütfen-" gözleri kızarmış yüzünden ise hüsran akıyordu.

"Dinle!" Sesim istemsiz yüksek çıkıyordu.

Küfürler savurup lanetler etmemek için sürekli kendimi sıkıyordum bu yüzden de  sesimi kontrol edemiyordum.

"Tek bir ihtimalimiz varsa bile şu saatten sonra o da yok! Senden vazgeçtiğim için sevdamın gerçekliğini sorgularken, daha ortada hiçbir şey yokken bizden vazgeçen adamla işim olmaz benim!"

"Umut..." Yalvarır gibi çıkan sesiyle bana bir adım atmak istediğinde onu elimi sertçe kaldırarak durdurdum.

Belki diyeceksiniz ki bu kadar öfke neden?

Bende size diyeceğim ki; boş bir sebepten dolayı onsuz geçen yıllar çok ağrıma gitti.

"Verdiğin kararlar bizden yıllar aldı ve almaya da devam edecek."

Bu da senin cezan olsun Yiğit Şah.

Güzelim manzaraya bakıp derin nefesler alıp verdim. Yiğit Şah'a döndüğümde onun düğündeki hali ile şuan ki halini kıyasladım. Bir saat önceki kendinden emin adam şuan yıkılma evresinde gibiydi. Gözleri üzgün bakıyordu. Çok merak ediyorum da, o beni üzerken ben de böyle mi bakıyordum? Peki, nasıl kayıtsız kalabilmişti? Benim gibi içi gitmiş miydi?

Daha fazla uzatıp da ne onu ne de kendimi üzmek istedim. Sakince konuşmaya devam ettim.

"Benden hiçbir şey bekleme Yiğit Şah. Ben senin için çabalamayı bırakalı çok oldu. Bundan sonra senin için kılımı kıpırdatmam."

Yutkundu, adem elması gözle görülür bir şekilde oynadı.

"Beni buraya nasıl getirdiysen şimdi de geri götür."

Son sözlerimden sonra ona arkamı dönüp arabaya doğru yürüdüm. Arabaya bindiğimde sırtı bana dönük, bıraktığım gibi duruyordu.

Kendine gelmesi zaman alacaktı. Çünkü onu severken tabiri caizse ağzımdan bal damlıyordu. Şimdi ise büyük ihtimalle bu söylediklerime inanamıyor, idrak etmeye çalışıyordu.

Hatrı sayılır bir süre bekledim onu. En sonunda yüzünü sıvazlayıp, iki elini saçlarının arasından geçirdi. Bankın üstündeki ceketini alıp arabaya doğru geldi. Başı hafif önde göz temasından kaçınır gibiydi. Arabaya binip hiçbir şey demeden sürmeye başladı. Yol boyunca tek kelime dahi etmedi, sadece yola baktı.

Onca laf ettim rahatlamam gerekirken bok gibi hissetmem normal miydi?

Kısa bir süre sonra otelin önünde durduk, inmek için hamle yaptığımda bileğimden tutmasıyla elim kapıda kaldı. Yüzüne baktığımda göz altları hafif kızarıktı.

"Senden hiçbir şey beklemiyorum. Ama en azından benim yapacaklarımın önüne geçme. Bırak hatalarımı telafi edeyim, bırak nerden kırdıysam orayı iyileştireyim."

Sıkıntılı bir nefes verdim. Kavga etmek istemiyordum. Ama her sözü beni kışkırtıyordu.

"Ne yaparsan yap. Bu işin sonunda kaybeden sen olacaksın."

Bir zamanlar bana kurduğu cümleleri ben ona kurmaya başlamıştım. Yüzü acıyla kasıldı. Başını iki yana salladı. "Hak ettim." Fısıldamıştı ama duymuştum.

Yine kendini toparladı. Tam gözlerimin içine baktı. Kararlı, kendinden emindi. Onu yıldırmak istiyorumdum, benim gibi omuzları düşsün istiyordum.

"Eğer vazgeçersem adam değilim!" Tok sesi arabanın içini kapladı.

Dayanamayıp gözlerimi devirdim. Hiçbir şey demeden arabadan inip arkama bakmadan topuklu ayakkabılarımla yeri döve döve otele girdim.

Benim adım da Umut'sa Yiğit Şah'a asla ve kat'a inanmayacaktım. İnanırsam Pelin gibi IQ'suz olayım. Bu kadar da büyük konuştum. Hodri meydan!

***

Arabayı otoparka park ettikten sonra asansöre binip Özgür ve Yiğit Şah'ın odasının olduğu kata çıktım. Odamı hazırladıklarını söylemişlerdi ama nerde bilmiyordum. Asansör neredeyse her katta durup yolcu almış ve indirmişti.

Dün gece düğünde bir süre daha durmuş sonrasında kuzenimi ve eşini tebrik edip düğünden Barış ile ayrılmıştım. Bu duruma Yiğit Şah da Özgür de bozulsa da sesini çıkarmamıştı.

Barış'ı anneannesine bırakmış sonra kendi evime dönmüştüm. Sabah erkenden Barış'la, Sadık Beyi görmeye gitmiştik. Yaşlı adam burnundan kıl aldırmamıştı. Normalde yaşlılarla çok iyi anlaşırdım ama Sadık Bey fazlasıyla huysuz ve önyargılı bir insandı. Yinede ısrar etmiş yemeğe davet etmiştik. Bizi süründürse de kabul etmişti.

Asansörden inip Özgür'ün odasına doğru ilerledim. Sekreteri Suzan abla beni gördüğünde şaşırdı. Gülümseyerek ona yaklaştığımda o da gülerek ayağa kalktı.

"Umut?"

"Suzan Abla?"

Kahkaha atıp birbirimize sarıldık.

"Ay inanmıyorum Umut bu sen misin?"

Birbirimizden ayrıldığımız da beni şöyle bi kendinden uzaklaştırıp baktı.

"Afet-i devran olmuşsun maşallah."

Abartmasına ve aşırı tepkilerine küçük bi kahkaha attım.

"Asıl sen kendine bak çok zayıflamışsın. Fiziğe bak mübarek."

"Yok canım ya ben şuan yaş otuz beş yolun yarısı kafasındayım."

Suzan abla uzun zamandır burada çalışıyordu. Evli, bir çocuk annesi otuzunun ortalarında hayat dolu bir kadındı. Onunla ayak üstü sohbet ettik.

"Ben Özgür'e bakmaya gelmiştim, odasında mı?"

"Ay yok Yiğit Beyin odasında."

Gün içerisinde kahve içmek için birbirimize söz verip vedalaştık. Yiğit Şah'ın odasına doğru giderken buraya son gelişimi hatırladım. Kapının önüne geldiğimde derin bir nefes alıp gerginliğimi atmaya çalıştım ama nafile. Eskiden lambur lumbur odaya dalardım. İçerde kim var kim yok umursamazdım. Ama işte geçmiş zaman.

Kapıyı çaldım, içerden Yiğit Şah'ın tok sesi geldiğinde kapıyı açtım. Beni görünce elindeki dosya ile kala kaldı. E tabi kapıyı çaldım, benden beklenmedik hareketler. Odaya girdiğimde Özgür oturduğu koltuktan doğrulup ıslık çaldı.

"Fıstığın bu ne hal? İş kadını kombini mi?"

Gülerek yanına gittim. Arkasından sarılıp yanağından öptüm. Sabah yine biraz sürtüşmüştük. Babam müdahale etmişti. Kavga sebebi ise sabah bir telefon görüşmesine şahit olmamdı ve bu görüşmenin katılacağımız ihalelerle de bağlantılıydı.

"İlk izlenim önemlidir."

"Hoşgeldin Umut." Yiğit Şah...

Onu ne kadar incelemek istemesem de şöyle üstün körü bi göz gezdirdim. Lacivert takım elbise giymişti, ceketi askıdaydı. Beyaz gömleğinin kollarını katlamıştı. Saçları normaldi, dün gece ki gibi ekstra bi özen yoktu. Lanet olası iğrenç pislik şey yakışıklıydı. Üf bana ne be!

"Hoşbuldum." Bakışlarımı ondan çekip Özgür'e baktım. "Odam hazır mı?"

"Evet, bir alt katta."

Özgür'le güle oynaya aşağı indik. Ofis çalışanları geldiğimizi görünce dikkatler üzerimize toplandı. Göz göze geldiklerime baş selamı verdim. Bana verilen odaya geçmeden hemen önce girişteki yeni sekreterimle tanıştık. Adı Zeynep'miş çok tatlı birine benziyordu. Benden önceki adamın sekreteriymiş işi bildiği için değiştirilmesine gerek duyulmamış. Özgür biraz yanımızda durduktan sonra Zeynep'le birlikte buradaki düzenle ilgili konuştuk. Çok azda dedikodu yaptık. Benden önceki adam aşırı disiplinli, çok sert biriymiş. İstemediği bir şey olduğunda terör estiriyormuş.

"O devir kapandı Zeynep'cim. Şimdi rica etsem yarım saat sonra herkesi toplantı odasına çağırır mısın? Tanışmanın vakti geldi."

Zeynep gülümseyerek odadan çıktıktan sonra dışarıdaki hareketlilik belli oluyordu. Odamın dört bir tarafı camdı. Camlarda siyah jaluzi perdeler vardı. Şimdilik kapatma ihtiyacı duymuyordum. Odam çok ferahtı manzara ise nefes kesiyordu. Akşam aynı manzarayı görmek için sabırsızlanıyordum. Toplantı saatini beklerken bol şekerli bir Türk kahvesi içtim. Yavaştan keyfim yerine geliyordu. Zeynep kapıyı çaldığında elimle gel işareti yaptım.

"Herkes toplantı odasında Umut Hanım."

Ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm.

"E hadi gidelim o zaman."

Birlikte gülümseyerek toplantı odasına gittik. Yarısı buzlu yarısı normal cam olan odaya girdik. Uzun, oval masanın etrafına dizilmiş insanlara baktım. Gergin görünüyorlardı. Toplasan on beş kişi ya var ya yoktu. En başa oturduğum da tüm bakışlar bana döndü. Zeynep de gelip oturduğunda herkese sırayla bakıp daha fazla ciddi kalamayacağıma karar verdim. Ortamdaki gergin havayı dağıtmak için gülümsedim.

"Merhaba arkadaşlar ben Umut Hazar. Bu bir iş toplantısı değil o yüzden rahat olun lütfen."

Derin bir nefes alıp gülümsedim.

"Duyduğuma göre benden önceki ekip liderinin çalışma stili biraz sıkıcıymış."

Hafiften yüzler gülmeye başladığında devam ettim.

"E her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır. Açıkçası ben sizin işinizi severek yapmanızı istiyorum. Üzerinizde baskı oluşturup strese sokmak benim için psikolojik şiddetten farksız değil."

Birkaç kişi olumlu mırıltılar çıkardı.

"Sizlere bir önceki çalıştığım yerden bahsedeceğim. İki ekipten oluşuyorduk. Genç olduğum için diğer ekip lideri tarafından küçümseniyordum. Evet belki haklı olabilir, yıllardır bu sektörde ve ben daha yeniydim. Beni küçümsemek için yeterli bir sebep gibi görünüyor." Ağzımı büktüm. O adamı hâlâ sevmiyordum.

Yine birkaç kişi mimiklerime gülümsedi.

"Ama aramızda bir fark vardı: Yöntemlerimiz. O çalışanları üzerinde mobbing uyguluyordu. Her gün yapılan toplantılar onlara ölüm gibi geliyordu. Evet ihalelerde başarılı oluyorlar fakat başarısız olduklarında bizi bile geriyorlardı. Diğer taraftan benim ekibimde gır gır şamata eksik olmuyordu. Toplantının ilk on beş dakikası espiriler şakalar sonrasında biraz iş. Velhasıl kelam; sağlıklı iletişim kurabilen çalışanlar ve çözüm odaklı bir ekip lideriyle başarısız olmak için ortada hiçbir neden yok."

Önümdeki bardaktan su içip ekibime baktım. Daha rahat görünüyorlardı.

"Sizden belli isteklerim var. İşte sizi rahatsız eden hatta sadece iş de değil normal hayatınızdaki problemlerinizi gelip bana açabilirsiniz. Konu her neyse elimden geleni yaparım. Karşılığında ise işinizi severek yapmanızı istiyorum. Siz mutlu olmadığınız sürece ne yaptığımız işten ne de başarılarımızdan keyif alırız."

Herkesi gülümsetmeyi başarmıştım. Gülerek konuşmaya devam ettim. "İkinci isteğim ise mizahınızı konuşturun. Toplantılara stres olarak değilde sanki hep birlikte konuşup seans yapacağımız bir ortam olarak düşünün. E çok azcık da iş konuşuruz. O kadar da olsun!"

Herkes birden bire açılmış konuşmaya ve sorular sormaya başlamıştı. Bir müddet benimle ilgili olan soruları yanıtlamıştım. Hepsi çok güzel insanlardı. Şimdilik aklımda bir kaç kişinin adını tutabilmiştim. Rıza aralarında en genç olandı. Sempatik ve konuşkandı. Selvi hafif balık etli çok tatlı bir kadındı ve yedi aylık hamileydi. Kevser tesettürlü yüzü ay parçası gibi çok güzel bir kadındı. Büyük ihtimalle aynı yaştaydık. Bir de en ağır başlımız Semih vardı. Arada çaktırmadan Zeynep'e bakıyordu. Safım Zeynep'te gözü bende söylediklerimi dinliyordu.

"Ee çocuğu olan var mı?"

Ortam yine gerildi. Birbirlerine baktılar.

"Varsa arada getirin de sevelim diyecektim arkadaşlar neden bu kadar gerildiniz?"

Yine rahatlayıp güldüler.

"Sizden önceki Faruk Bey evli ve çocuklulara karşı biraz şeydi..." diye açıklama yapan Zeynep'e hayretler dolusu bir bakış attım.

"Öh o ne öyle ya? Bu adam harbiden takıntılıymış." diye homurdandım.

"Neyse unutalım artık şu Faruk Beyi. Selvi sende merak etme. Doğum yaptıktan sonra istersen tekrar işine dönebilirsin."

"Gerçekten mi?" diye soran Selvi'ye gülümseyerek kafamı salladım. "Özel sektörde doğumdan sonra işe geri dönebilme ihtimali biraz düşük ancak ben burada olduğum sürece bunun olmaması için elimden geleni yapacağım. Bir kadın isterse anne de olur iş kadını da için rahat olsun Selvi. Senin gibi anne adaylarının üzerinden desteğimi çekmeyeceğim."

Selvi teşekkür etmiş minnet dolu gözlerle bakmıştı. Bu bile beni mutlu etmeye yetmişti.

Toplantının devamında herkes sırayla kendinden bahsetmişti. Tahmin ettiğim gibi Kevser de yirmi beş yaşındaymış, benim aksime evli ve dört yaşında bir oğlu varmış. Oğlunu bir gün kesinlikle getireceğine dair ondan söz almıştım. Sıra Rıza'ya geldiğinde herkes gülüşmüştü. Alttan alttan laf sokulmuş, manidar manidar bakmışlardı. Israrım üzerine bana da anlattılar. Rıza bir kıza aşıkmış ve bunu bilmeyen yokmuş. Bir de Mecnun Rıza diye lakap takmışlar. Rıza'yı ciddiye almamaları bana kendimi hatırlattı. Bu konuyu Rıza ile daha sonra konuşacaktım. Neden diye soracak olursanız, bana benziyordu. Yani bir zamanlar ki bana benziyordu. Şakacı, aşık, ciddiye alınmayan bana... Belki ona bir yararım dokunurdu, kim bilir.

Rıza'yla dalga geçip üzerinden espiriler yapıyorlar Rıza cevap verince daha çok gülüyorlardı. Bende dayanamayıp güldüğümde çok garip bir şey fark ettim. Toplantı odasının dışında camdan bize bakan iki salak. 

Benim onları gördüğümü görünce bodoslama içeri girdiler. Çalışanlar ayağa kalktı bense kaşlarım çatık bir şekilde Yiğit Şah ve Özgür'e baktım.

"Hayırdır?" diye sordum oturduğum yerden bu ne saygısızlık arkadaş.

Özgür uyarır gibi boğazını temizledi. Bakışlarıyla ise 'evde değiliz Umut' diyordu.

"Hayırdır Özgür Bey?" dedim bu seferde tek kaşımı kaldırarak. Al oldu mu?

"Yeni bir iş var onunla ilgili konuşacaktık ama sizin toplantı bir türlü bitmedi."

Kolumdaki saate baktım. Neredeyse bir saattir oturmuş konuşuyorduk.

"Kusura bakmayın bugün ilk günüm olduğu için tanışma faslı uzun sürdü."

Ayağa kalkıp ekibime döndüm. "Sohbetinizden çok keyif aldım. Umarım her sabah toplantılarımız bugünkü kadar keyifli geçer. İyi çalışmalar arkadaşlar."

Herkesle el sıkışıp yeni işimdeki iyi dileklerini kabul ettim. Herkes odadan çıktığında Yiğit Şah, Özgür ve Zeynep'le kalmıştık.

"Bu neydi böyle? Sence de çok ciddiyetsiz bir ortam değil miydi Umut? Böyle yaparsan otorite oluşturamazsın." dedi Yiğit Şah

"İyi işler yaptığı sürece ortamda bir sıkıntı göremiyorum." dedi Özgür, Yiğit Şah'a karşı

"Çalışma stilime karışmamanı tavsiye ediyorum. Neyse yeni iş diyordunuz?"

Yiğit Şah'ı görmezden gelerek Özgür'e döndüm. Ciddiyetsiz bir ortammış! Evet, ciddiyetsiz n'olmuş? Benim alnımda ciddiyetsiz yazıyor aslanım ortam öyle olsa ne olur?

"Odama geçelim ayrıntıları anlatırım."

Zeynep işinin başına dönerken bizde yukarı kata çıkıp Özgür'ün odasına girdik. Yiğit Şah'ın gözlerini üzerime dikmesi fazlasıyla dikkatimi dağıtsa da onu görmezden gelmeye çalıştım. Özgür masanın arkasındaki kendi koltuğuna geçerken ben ve  Yiğit Şah da karşılıklı, tekli deri koltuklara oturduk. Özgür, Yiğit Şah'a bakıp boğazını temizledi. Özgür'ün bakışlarında 'ben de buradayım ırz düşmanı!' gibi bir bakış vardı ya da benim hayal gücüm baya zengindi.

"Önümüzde alınması gereken dört ihale var dedin Özgür. Sonra bir öğreniyorum ki bu ihalelere sırf rakip firmanın işine taş koymak için girilmiş." Kaşlarımı çatarak bir Özgür'e bir Yiğit Şah'a baktım. Yiğit Şah nerden öğrendiğimi sorgularcasına Özgür'e sertçe baktı.

"Oyun alanınız mı burası sizin?" Hiç olmadığım kadarıyla ciddi bir soru sordum.

"Sen nerden biliyorsun?"
Yiğit Şah'ın sorusunu Özgür yanıtladı. "Sabahki konuşmamızı dinlemiş hanımefendi."

"E n'olmuş? Bu sizin kafanıza göre iş yaptığınızı değiştiriyor mu?"diye çıkıştım.

"Bilmediğin şeyler var Umut." dedi Yiğit Şah

"Hadi ya. Peki, o halde geçerli sebebini açıklamak ister misin? Şahsen sırf piçliğine girilen ihalelerin ardında ne yatıyor merak ettim."

Yiğit Şah hafif gülümser gibi oldu.
"Tabii açıklarım umudum. Gerilmene gerek yok."

Etkilenme Umut, çalar çalar gider.

Özgür "Ben de burdayım şerefsiz!"diye çıkıştı.

"Maalesef." diye homurdandı Yiğit Şah ve bakışları tekrar bana döndü. Hâlâ bir cevap beklediğimi görünce öne doğru eğilip dirseklerini bacaklarına koydu.

"Doğanlar Holdingin kurucusu Cengiz Doğan'ı tanıyorsundur."

Başımı evet anlamında salladım. "Evet, tanıyorum. Genellikle yolsuzluk iddiasıyla gündeme geliyor."

Özgür "Aynen öyle. Yeğeni Oktay Topal üç yıldır Doğanlar Holdingin CEO'su."diye devam etti.

Arkama yaslanırken "Şu ana kadar her şey normal görünüyor." dedim.

"Her şey ne kadar normal gibi gözükse de değil. Oktay Topal gündüzleri CEO olarak gözüküyor geceleri ise Kara Topal olarak mafyacılık oynuyor."

Yiğit Şah'tan duyduklarımla yaslandığım yerden doğrulurken kaşlarım istemsiz katılmıştı.

"Oktay'ın Fine adında bir gece kulübü var. Pis işlerini ordan yürütüyor şerefsiz."

Bu sefer bakışlarım Özgür'e döndü.

"Ne gibi işler?" Gerilmiştim. Çünkü bu iki gerizekalı bu kadar şey bildiğine göre başımız ya dertdeydi ya da derde girmek üzereydi.

"Uyuşturucu."

Sakin ol Umut. Sakın küfür etme. Biri abin diğeri... Her neyse!

"Siz bu kadar şeyi nerden biliyorsunuz?"

Birbirlerine baktıklarında sinirim tavan yaptı.

"En büyük rakibimiz ve..." Özgür duraksadığında Yiğit Şah sözü devraldı. "Daha önce ihaleden çekilmemiz için kendince bizi tehdit etmeye kalkıştı. Bizde karşılık verince olaylar biraz kızıştı."

Biraz(!)

"Tamam, adam bela orasını anladık. Peki bundan size ne? Gidip polisle falan iş birliği yapsanıza adamın elinden aldığınız üç beş ihale onu bitirecek mi sanıyorsunuz?"

Mantık akıyor yarab!

Özgür "Sorun da burada zaten. İhbar ettik ancak mekandan hiçbir şey çıkmadı. Sanırım içerde adamı var." dedi

Durum gittikçe karmaşık bir hâl alıyordu. Adam gerçekten de tehlikeli birine benziyordu. Şu zamana kadar yakalanmamışsa gerçekten de içeride bir adamı olma ihtimali çok yüksekti. Ne olursa olsun biz zarar görecekmişiz gibi hissediyordum. Kafamı iki yana salladım.

"Aylardır Oktay şerefsizine nefes aldırmıyoruz. Sürekli ihaleleri ya biz alıyoruz ya da farklı bir şirkete destek çıkıp onların almasını sağlıyoruz. Son bir yıldır işleri oldukça kötü. Kurulun toplanıp Oktay'ı indirmesi an meselesi."

"Özgür öç almak isteyecek! Biraz mantıklı düşünür müsünüz?!"

"Evet, öç almak isteyecek biz de itirafını alacağız."

Yiğit Şah'a inanamaz gözlerle baktım. Mantığınıza sıçayım, diye bağırmamak için kendimi tutuyordum. Sanırsın arka sokaklar çekiyoruz rahatlığa bak!

"Bana zarar görmeyeceğinizin garantisini verebilir misiniz?"

İkisine de bakarak sorduğum soruya yanıt gelmedi. Ayağa kalkıp ikisine de yukarıdan baktım.

"Veremezsiniz. O halde benim iznim yok. Biz kafamıza göre iş yapacağız, senin sözünün hiçbir ehemmiyeti yok Umut, diyorsanız siz bilirsiniz."

Gitmek için birkaç adım atmıştım ki Özgür kolumdan yakaladı. Yiğit Şah'ta ayağa kalkmış temkinli bir şekilde bana yaklaşıyordu.

"Fıstığım olur mu öyle şey."

"Fıstığım diyince sakinleşmiyorum Özgür."

Gülerek beni eski yerime geri oturttu.
Ne gülüyon armut?!

"Yo sakinleşiyorsun ama şuan konumuz bu değil. Bak Oktay zeki bir adam değil çabuk öfkelenip hata yapmaya meyilli biri. Merak etme başımıza bir şey gelmeyecek."

Zerre ikna olmadığımı bakışlarımdaki boşluktan anladığında sıkıntılı bir nefes verdi. Bu sefer devreye Yiğit Şah girdi. Önümdeki orta sehpaya yani tam karşıma oturdu. Dizleri dizlerime değince oturduğum yerde hafif doğruldum.

Özgür'ün yanında bu ne caseret yiğidim seni tanımak istiyorum.

"Güzelim o adam yüzünden kaç tane gencin hayatı kararıyor biliyor musun? Gözlerimle şahit oldum Umut. O kulübün içinde yitip giden bedenleri, şuurları gözlerimle gördüm."

Beni ikna etmek için kullandığı ses tonuna eriyeceğim saniyelerde kendime gelip göz temasını kestim. Eğer bu işin sonunda iyi bir şeye vesile olacaksak değerdi. Yani sanırım...

Kahretsin çok çabuk ikna olmuştum.

"Madem vazgeçmiyorsunuz anca beraber kanca beraber. Kambersiz düğün, Umut'suz aksiyon olmaz."






Umut Reisi şuraya koyayım dedim dkckldmdş









Continue Reading

You'll Also Like

68.2K 3.9K 26
! Kitap bana aittir.! İ𝑐𝑙𝑎𝑙&𝐴𝑟𝑎𝑚 𝑍𝑒𝑚ℎ𝑒𝑟𝑜ğ𝑙𝑢 🥀28.08.2023🥀 Kuma yoktur.. Tesadüf denilen şeye hayatım boyunca inanmamıştım,ama galiba...
2.9K 428 41
-Ne soracaksın? -Karnındaki bebek? O sorunun devamını getirmeden kaşlarımı çatarak ona doğru dönmüştüm. -Ne olmuş karnımdaki bebeğe? -Benim çocuğum m...
405K 21.5K 33
"Ne bağırıp duruyorsun? Konağı ayağa kaldırdın!" Karşımda dikilen adama yumruğumu gerçirmemek için içimde verdiğim mücadeleden söz bile edemezdim. E...
400K 20.6K 63
Sizce ben, insanların bağlantıya tıkladığı anda mevcut sosyal medya hesabının giriş bilgilerini bana gönderecekleri bir program yazıp bunu tanımadığı...