OYUNBAZ 7 TUTSAK 1 ÖLÜ (+18)

By Limaei

4.5M 383K 528K

1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İ... More

▂ ▄TANITIM▄ ▂
▂ ▄TANITIM FİLMİ▄ ▂
TUTSAKLAR& OYUNBAZLAR
BÖLÜM 1 • GÜN 1
BÖLÜM 2• GÜN 1'
BÖLÜM 3 • GÜN 1''
BÖLÜM 4• GÜN 2
BÖLÜM 5• GÜN 7
BÖLÜM 6 • GÜN 7'
BÖLÜM 7• GÜN 8
BÖLÜM 8• GÜN 8'
BÖLÜM 9• GÜN 8''
BÖLÜM 10• GÜN 8'''
BÖLÜM 11• GÜN 9
▂ ▄TANITIM FİLMİ 2▄ ▂
BÖLÜM 12• GÜN 9'
BÖLÜM 13• GÜN 9''
BÖLÜM 14• GÜN 11
BÖLÜM 15• GÜN 11'
BÖLÜM 17• GÜN 15
BÖLÜM 18• GÜN 15'
BÖLÜM 19• GÜN 17
BÖLÜM 20• GÜN 17'
BÖLÜM 21• GÜN 18
BÖLÜM 22• GÜN 25
BÖLÜM 23• GÜN 27
BÖLÜM 24• GÜN 28
BÖLÜM 25• GÜN 29
BÖLÜM 26• GÜN 30
BÖLÜM 27• GÜN 30'
BÖLÜM 28• GÜN 30''
BÖLÜM 29• GÜN 30'''
BÖLÜM 30• GÜN 31
BÖLÜM 31• GÜN 31'
BÖLÜM 32• GÜN 32
BÖLÜM 33• GÜN 34
BÖLÜM 34• GÜN 34'
BÖLÜM 35• GÜN 34''
BÖLÜM 36• GÜN 34'''
BÖLÜM 37• GÜN 34''''
BÖLÜM 38• GÜN 35
BÖLÜM 39• GÜN 35'
BÖLÜM 40• GÜN 35''
BÖLÜM 41• GÜN 36
BÖLÜM 42• GÜN 39
BÖLÜM 43• GÜN 39'
BÖLÜM 44• GÜN 40
BÖLÜM 45• GÜN 40'
BÖLÜM 46• GÜN 42
▂ ▄TANITIM FİLMİ 3: FİNALE DOĞRU▄ ▂
BÖLÜM 47• GÜN 43
BÖLÜM 48• GÜN 43'
BÖLÜM 49• GÜN 43''
BÖLÜM 50• GÜN 44
KALBİMİN İÇİNDEN BİR TEŞEKKÜR
INSTAGRAM CANLI YAYIN
▂ ▄2. KISIM: OYUNBOZAN TANITIM▄ ▂
▂ ▄OYUNBOZAN TANITIM FİLMİ 1▄ ▂
BÖLÜM 51• KAZANAMAYAN
BÖLÜM 52• KAYBEDEMEYEN
BÖLÜM 53• GÜN 70
BÖLÜM 54• GÜN 73
BÖLÜM 55• GÜN 82
BÖLÜM 56• GÜN 89
BÖLÜM 57• GÜN 90
BÖLÜM 58• GÜN 90'
BÖLÜM 59• GÜN 90''
BÖLÜM 60• GÜN 90'''
BÖLÜM 61• GÜN 90''''
BÖLÜM 62• GÜN 90'''''
BÖLÜM 63• GÜN 91
BÖLÜM 64• GÜN 92
BÖLÜM 65• GÜN 93
BÖLÜM 66• GÜN 93'
BÖLÜM 67• GÜN 93''
BÖLÜM 68• GÜN 93'''
BÖLÜM 69• GÜN 94
BÖLÜM 70• GÜN 95
BÖLÜM 71• GÜN 95'
BÖLÜM 72• GÜN 96
BÖLÜM 73• GÜN 96'
BÖLÜM 74• GÜN 96''
BÖLÜM 75• GÜN 97
BÖLÜM 76• GÜN 98
BÖLÜM 77• GÜN 98'
BÖLÜM 78• GÜN 98''
BÖLÜM 79• GÜN 99
BÖLÜM 80• GÜN 100
BÖLÜM 81• GÜN 102
BÖLÜM 82• GÜN 102'
BÖLÜM 83• GÜN 102''
BÖLÜM 84• GÜN 103
BÖLÜM 85• GÜN 103'

BÖLÜM 16• GÜN 11''

50.3K 4.8K 4.1K
By Limaei

Selamlar! Siz bölüme başlamadan eğer yetiştirebilirsem haftasonu bir bölüm daha atacağımı söyleyeyim. Yani beni oy ve yorumlarla biraz şımartırsanız çok sevinirim ♥

Medya: Gökhan temsili.

Keyifli okumalar! (Kusmuklu bölümde ne kadar mümkünse artık...)

• • •

Afra Ahsen Çakmak / Tutsak 7

11 Mayıs 2021

Yumurta paketini tezgahın üzerine geri bıraktım. 

Göğsüm sıkışmaya başlarken hızlı adımlarla sandalyede oturan, kollarını karnına gömmüş Egemen'e yöneldim. "Kalk, kalk," dedim aceleyle dibinde biterken. Elimi omzuna koyduğumda kafasını kaldırıp çatık kaşlarla bana baktı. "Yumurtanın son kullanım tarihi geçmiş. Sanırım... Sanırım kusman gerekiyor. Tıpkı diğerleri gibi."

Yüzünde apaçık bir şaşkınlık ifadesi oluştu. "Tarihi mi geçmiş?" Kelimeleri zor şekillendirdiği her halinden belliydi.

Bu kadarını Ölüm'den beklemiyor gibiydi.

Kasvetli bir şekilde başımı sallayıp onu onayladım. Birkaç saniye yüzündeki şaşkınlık yerini korudu. Ardından kemikli yüz hatlarını öfke ele geçirdi. Muhtemelen yanında ben olmasam sövmeye başlayacaktı ve bunun için karın ağrısını umursamayacaktı. Hâlâ sandalyede oturduğunu fark ettiğimde omzunu sıktım. "Hadi!" derken sesim istemsizce yükselmişti. "Doktor değilim fakat böyle bir durumda kusman gerektiğini biliyorum! Kendini tutma."

Egemen omzunda duran elime kısa bir bakış atsa da bir şey demedi. Ayağa kalktığında elimi çektim ve birkaç adım geriledim. Yere serilmesinden endişe ederek göz ucuyla onu süzerken ileriye doğru ağır birkaç adım attı. Boğazından yükselmek isteyen kusmuğu yutuyormuş gibi sürekli sertçe yutkunuyordu. Çocuk gibi kusmuğunu tutmaya çalışıyordu.

"Mutfakta kusmaman hepimizin hayrına olur," dedim onu süzerken. "Neden banyoya kadar koşup orada kusmuyorsun? Tutman yararına olmayacak!"

Çok ısrar ettiğimden olsa gerek bana ters bir bakış attı. Bu bakışı hak etmediğimi düşünürken adımlarımı hızlandırdım. İsterse kaplumbağa adımlarıyla banyoya yürüyebilirdi. Bu sırada diğerlerine de haber vermem gerekiyordu. Öğürme seslerinin uzaklığından onların banyoda olduğunu tahmin edebiliyordum ve birkaç farklı öğürme, en az iki kişinin kustuğuna dair bir kanıttı. 

"Kusmaktan nefret ediyorum." Kapıdan çıkmak üzereyken Egemen'in sesi beni durdurdu.

Omzumun üzerinden ona bir bakış attım. Bir kolunu karnına dayıyordu. Diğer elini duvara dayalı bir şekilde hafifçe öne eğilmişti. Bedeni kaskatı kesilmişti.

"Kimse kusmayı sevmez," dedim kaşlarım çatılırken. Bir süre gerilmiş bedenini inceledim. O sırada hafifçe titrediğini fark ettim. "Sen kusmaktan..." Korkuyor musun?

Gözlerini kaçırırken çenesi titredi.

Köşede asılı silaha, daha doğrusu bizi izleyen kameraya, bir bakış attım. Bu sefer sorular soracağı kişi Egemen miydi? Onun kusmaktan çekindiğini bildiği için mi bozuk yumurtaları göndermişti? Kafamı sağa sola sallayarak mutfaktan çıktım. "Diğerlerine haber verip geliyorum," dedim olabildiğince sakin, yatıştırıcı bir ses tonuyla. "Bekle."

Banyonun ağzına vardığımda ilk iş burnumu tıkamak oldu.

Midem ağzıma gelirken arkamı dönüp çekip gitmemek için kendimi zor tuttum. Duşakabinin içinde Çağrı oturuyordu ve oturduğu yere ağlayarak kusuyordu. Kusarken burnunu çekmeye çalışıyor, bunu yaparken de hıçkırıyordu. Nereden baksan iğrenç bir görüntüydü. Üstelik kafasının tepesinde de bir tişört vardı. Kusmuk dolu bir tişört.

"Meğ-te," derken Çağrı kafasından tişörtü almaya çalıştı fakat yeni bir dalga, elinin karnına gitmesine neden oldu. Birkaç saniye sonra devam etmeye çalıştı: "Tiğ-şörtünü al- öğğ! Ay bıktım- bıg-tım kusmak istemiyorum-" Öne eğildiğinde tişört ileri geri sallanarak alnına vurdu.

"Bana senin tişörtlerinden birini vereceksin," derken Mete'nin sesi sertti. "Seni gebertirim! Bilerek benim üstüme kustun!" Mete üstü çıplak bir şekilde, Çağrı'nın kusmuğunda boğularak ölmesini diler gibi ona bakıyordu. Midesi bulanmış gibiydi, teninin rengi atmıştı.

Manzara bu kadarla sınırlı değildi tabii. Gökhan'ın sırtını sıvazlayan Kutay sararmış yüzüyle Mete'ye baktı. Tek bir kelime söyledi: "Tartışmayın."

"Kusarken bana laf yetiştirmeye çalışıyor," dedi Mete sert bakışlarını Kutay'a çevirirken. "Bana laf yetiştirme de kusmana devam et." Kutay bir şey diyecekmiş gibi oldu fakat uzatmadan kafasını tekrar Gökhan'a çevirdi. Gökhan üstüne kustuğu için o da tişörtünü çıkarmıştı. Çıplak sırtını görebiliyordum.

Yersiz bir şekilde yüzümü basan kanı hissettiğimde homurdanmamak için kendimi zor tuttum. Dudaklarımı aralayıp derin bir nefes aldığımda kusmuk kokusunu yiyormuş gibi hissedince midem kasıldı. Sertçe yutkunduğumda ben geldiğimi duyuramadan Sarp beni fark etti. Tabii ben de onu fark etmiştim.

Sarp gülümseyerek kirliler kutusunun üzerinde oturuyordu ve kutu çatlamak üzereydi. Üstelik kusmuktan hiç iğrenmiş gibi durmuyordu. "Afra!" dedi neşeli bir şekilde. "Bugün ilginç bir şeyler oluyor! İzlemek ister misin?"

Çağrı duşakabinin kapılarını kapatmaya çalışırken öğürüyordu. "Karizmağm-"

Kafamı sağa sola sallarken Gökhan hariç hepsinin bakışları üzerime çevrildi. Kendimi baskı altında hissetmemeye çalışarak gözümü Kutay'ın kıvırcık saçlarına sabitledim. "Kutay," dedim yavaşça. "İkisi kusmaya başladığında gidip yumurtanın son kullanma tarihine baktım. Son kullanma tarihi geçmiş." 

Kafasını kaldırıp aynadan bana bakarken kaşları çatıldı. "Ne?"

"Demiştim!" diye ilan etti Sarp.

"Şaşırılacak bir şey yok," dedi Mete alayla 'hıh'larken. "Tamamen bizim kerizliğimiz. Kendimizi o kadar kaptırmışız ki son kullanım tarihine bakmak aklımıza bile gelmemiş. Bunu yutacağımızdan emindi. Çünkü uzun zamandır farklı bir şeyler yemeye olan açlığımızı biliyordu." Kafasını sağa sola salladı. "Tahmin etmek zor olmasa gerek."

"Ama demiştim!" Sarp kollarını kaldırıp sallarken sarı saçlarını sağa sola savurdu. "Size yumurtanın kötü koktuğunu ama yine de benim için sorun olmadığını söylemiştim! Söylediğim herhangi bir şeyi ciddiye alsaydınız belki de böyle olmazdı. Muhtemelen sen de birazdan kusmaya başlarsın."

"Ben demiştimlerin sırası değil," dedi Kutay boğuk bir sesle.

Mete, Sarp'a dik dik baktı. "Sana nasıl bir şey olmuyor?"

"Çünkü her hafta en az bir kere bozuk yumurta yiyordum ve altı kez zehirlendim. Üç kez de midemi yıkamaları gerekti." Parmağına uzun, sarı saçlarından bir tutam doladı ve kıvırmaya başladı. "Beni herhangi bir şeyin zehirlemesi için suikasta uğramam gerekiyor." Sesindeki gurur ve etrafındaki öğürmelerden hiç etkilenmediğini bağıran yüzü gururla ışıldadı.

Gerçekten takdir edilesi bir özellikti.

"Ben..." Kısa bir an duraksadım. Mete'ye kaçamak bir bakış atıp aynadan Kutay'ın yüzüne baktım. "Ben tam olarak bilmiyorum fakat sanırım kusmanız lazım. Yani..." Kusmayan üçlüde gözlerimi gezdirdim. "Boğazınızı parmaklayın?" diye ekledim sorarcasına.

Kutay'ın dudaklarında silik bir gülümseme oluştu. "Afra rica etsem biraz... İçeri geçer misin?" Yavaşça yutkundu. "Önerini gerçekleştirirken ve birkaç kişi birlikte kusarken içeriyi görmenin iyi olacağını sanmıyorum." Böyle bir durumda bile fazla düşünceli olduğunu fark etmek içimde bir şeyleri yumuşatıyormuş gibi hissettim. 

Çağrı da ona katılıyormuş gibiydi. "Aynen- puğaa- giğt!"

Banyonun kapısından ayrıldım. Ben adım adım uzaklaşırken sesleri gittikçe silikleşiyordu.

"Sarp, bakmayı kesersen kendimi kusturacağım," diyen Mete'nin sesi iğrenti doluydu.

"Biğ dakiga, biğ dakiga!" Çağrı konuşamazken resmen çığlık atıyordu. "Nedeğn üstüme geliyoğsun?"

Birkaç saniye sonra Kutay'ın sesi yükseldi. "Çağrı'nın üstüne kusma!"

Çağrı'dan her ne kadar hazmedemezsem de Mete'nin kusmuğunu hak etmediğine kanaat getirdim. Bu yüzden Mete'nin onun üzerine kusmamasını ummaktan başka şansım yoktu. Gökhan'ın aralıksız öğürtülerinden uzaklaşırken midemin bulantısı kendini belirgin bir şekilde hissettirmeye başlamıştı. Tekrar mutfağa girdim.

Egemen'i duvarın kenarına oturmuş, alnını dizine yaslamış bir şekilde buldum. Adım seslerimi duyduysa da kafasını kaldırmamıştı. Gözleri sımsıkı kapalıydı ve onun gibi birini bu halde görmek biraz tuhaf hissetmeme neden oluyordu. Genelde sert takılan biriydi ve şimdi kusmamak için bedeniyle savaş vermeye çalışıyordu.

Kusmaktan neden korktuğunu merak ettim.

Adımlarım istemsizce ona yanaşana kadar yanına ilerlemeye devam etti. Önünde dikildiğimde iki büklüm hali o kadar küçük gözüküyordu ki kendimi bir çocuğa bakıyormuş gibi hissettim. Dizlerimi kırıp yere çömeldim. "Kusmaktan korkuyor musun?" diye sordum kısık sesle. Bu sefer sorumun tamamını sorabilmiştim.

"Ne alaka?" derken sesi tersti. "Sadece iğrenç ve şu an yediğimi bulamaç halinde görmek istemiyorum."

Banyodakilerin görüntüsü aklıma geldiğinde yüzümü buruşturdum. Kimse görmek istemezdi zaten.

"Çocuk gibi davranmayı bırak," dedim derin bir nefes alarak doğrulurken. "Kusman gerekiyor. Eğer boğazına parmak atmak istemiyorsan bile endişe etmene gerek yok. O kadar öğüren insanın arasında ister istemez kusmaya başlarsın zaten." Alnını dizlerinden ayırıp kafasını duvara yaslasa da gözlerini bana çevirmedi. Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Burada mı pes etmek istiyorsun?"

Kaşları çatıldı. 

"Silahlar asılı bir evde yumurtadan zehirlenerek ölmek kulağa kötü geliyor." Elimi ona doğru uzattım. "Hadi, burada çocuk gibi sızlandığını diğerlerine söylemem." Ve günlerdir konuşmadığım kadar sana dil döktüğümü de öyle. Şu an onun yirmi bir yaşında olduğuna inanmakta zorlanıyordum.

Sonunda bakışlarını ona uzattığım elime çevirdi.

"Sana yardım edeceğim," dedim bir çocuğu ikna etmeye çalışırcasına. Sesim yumuşaktı.

Elime tutmadan yerden doğruldu. Bir süre duvara dayalı kaldı. "Sağ ol," diye mırıldandıktan sonra bedenini dikleştirdi ve derin bir nefes aldı. Ardından ben ne olduğunu anlamadan mutfaktan koşarak çıktı. Şaşkınlıkla hızla arkasından adımladığımda onu koridoru aşıp banyoya dönerken gördüm. Birkaç saniyede bu kadar yol kat etmesine inanamayarak arkasından bakakaldım.

Banyoya gitmeden önce Ölüm'ün son gönderdiği yiyecekleri yerleştirdiğimiz yerlerden çıkardım ve hepsini kontrol etmeye başladım. Şaşırtıcı bir şekilde yumurta dışında hiçbirinin tarihi geçmemişti. Paketlerde yırtık yoktu. Küflenmiş bir şeyler yoktu. Sanki bu deneyimden sonra yiyeceklerin kalanından keyif alamayacağımızı biliyor gibiydi.

Her şeyi tekrar yerleştirdikten sonra mide bulantımı baskılamak için sıcak su içtim. Hoş bunun ne işe yarayacağını da bilmiyordum ama neyse... Birkaç saniye yürüyerek öğürtülerin sesini ve kusmuk kokusunu unutmaya çalıştım. Ardından Egemen'in geriye çekişmiş bir şekilde bıraktığı sandalyeye çöktüm ve nefeslendim.

Gözüm odadaki silahlardan birine kaydı. Bu koridora açılan kapının olduğu duvarın köşesinde duran silahtı. Doğruca yemek masasına bakıyordu.

Daha önce bu evi, burada ne olduğunu bana söyleselerdi ne olursa olsun kimsenin bu silahlara alışamayacağını düşünürdüm. Şimdi ise silahla bakışırken kalbimde ilk günkü korkumun olmaması benim için küfür gibiydi. Onların hareket ederken çıkardığı gıcırtılara alışmıştım. Namlu üstüme çevriliyken yürümeye de öyle.

Ve yakında sürekli cebimde duran, bizimle oynayan kişiyle iletişime geçmeme yarayan telefonun varlığına da alışacaktım.

Tüm bunlar küfür gibiydi.

Telefonu çıkarıp masanın üzerine koydum ve açık ekranına baktım. Silahlar kıpırdamadan en son nereye çevrilmişlerse oraya doğru dönmüş bir şekilde duruyordu. Onunla konuşmanın bir kumar olduğunu bilsem de, bana her şartta cevap vermeyeceğini bilsem de dudaklarımı araladım. "Bunu neden yaptın?"

Sesim boş mutfakta yankılandı.

Ve eğer izliyorsa kameranın arkasındaki kişiye de ulaşacaktı.

Cevap gelmediğinde tekrar konuştum: "Neden bunu yaptın?"

Sonunda telefonun ekranı mesajla aydınlandı ve telefon masanın üzerinde titredi. Hızla parmaklarımı telefonun etrafına doladım.

Ölüm: Yaptığım her şeyin bir nedeni olması gerektiğini düşünecek kadar benim karakterime inanıyor musun?

Ölüm: Komik.

Ölüm: Hatta eğleneli.

Ölüm: Hahahaha

Dişlerimi birbirine bastırıp aklıma süzülen banyodaki görüntüyü bir kere daha zihnimin gerisinde attım. "Seni tanıdığımı iddia etmiyorum," dedim dikkatle. "Fakat anladığım kadarıyla istediğin şey, bizi geçmişimizin bir kısmıyla yüzleştirmek ve günahlarımızı açığa çıkarmak. Eminim buradaki hiç kimsenin yumurta zehirlenmesinden ölmesini hedeflemiyorsundur." 

Ne kadar net konuştuğumu fark edince yanağımın içini ısırdım.

Ölüm: Vay, tahmin yürütmeye de başlamışsın.

Ölüm: Vay vay vay.

Benimle dalga mı geçiyordu bu? Yoksa içeride kusanlar keyfini yerine getirdiğinden mi böyle konuşmaya başlamıştı? Sanki zevkten ortadan ikiye yarılacaktı. Dünyanın en eğlenceli görüntüsü onun için kusan bir grup insan mıydı?

Alaylı mesajına cevap vermedim. Cevap vermediğim için beni mimleyeceği düşüncesi bedenimin gerilmesine neden olsa da dudaklarımı inatla kapalı tutmaya devam ettim.

Ölüm: Şimdi de küstün mü?

Ölüm: Tamam öyleyse.

Ölüm: Kimse ölmeyecek.

Ölüm: En azından yumurta zehirlenmesinden...

Ölüm: Neden rahatlayıp kusan arkadaşlarına yardım etmeye gitmiyorsun?

Ölüm: Bir dakika. Yoksa sen de mi fark ettin?

Ölüm: Onların yanına gitmemek isteyişinin nedeni, onların senin gayet iyi olduğunu fark etmesi, değil mi? Neden tarihi geçmiş yumurtayı sadece sen yemedin?

Ölüm: Aslında yumurta gönderirken işlerin böyle sonuçlanmasını beklemiyordum.

Ölüm: Yumurtayı sabah yersiniz diye düşünüyordum fakat öyle olmadı. Sen yumurtanı yemedin. Aptal gibi onlara verdin. Üstelik yumurtayı hazırlayan da sendin. Kulağa ne kadar da şüpheli geliyor, değil mi?

Ölüm: Hahahaha

Ölüm: Seni suçladıklarında kendini savunmanı sana yasaklamıyorum.

Ölüm: Bakalım onları inandırabilecek misin?

Ölüm: Sonra görüşürüz.

Ölüm: Seni tek parça bırakırlarsa.

Söylediklerini okumak, beni ter içinde bırakmıştı. Bunu fark etmemi sağlayan şey, sırtımdan aşağıya süzülen bir damlayı hissetmem olmuştu. Elimi hızla enseme götürdüğümde ensemin terlediğini fark ettim. Hızla telefonu cebime koydum ve tezgaha doğru ilerledim. Elimi ıslatıp boynumu sıvazlarken derin, düzenli nefesler almaya başladım.

Bunu hiç düşünmemiştim.

Onlara yumurta yemeyeceğimi söylerken ne demiştim? Şüpheli bir şeyler söylemiş miydim? Yumurtayı hazırlarken tarihinin geçmiş olduğunu kesinlikle fark etmemiştim. Bundan emindim. Peki içeriye geçerken ne söylemiştim? Hareketlerim normal olmasına karşın şüpheli gözükmüş müydü? Ve en önemlisi, benden şüphelenirler miydi?

Hızla düşünmeye başladım. Mete'nin ne yapacağını bilmiyordum. Sarp'ın şüpheleneceğini düşünmüyordum çünkü bir şekilde bugün ona karşı samimi hissetmeye başlamıştım. Onun da bana karşı aynı şeyleri hissettiğini ummaktan başka şansım yoktu. Egemen'in şüphelenip şüphelenmeyeceğini de tahmin edemiyordum. Evet, ona yardım etmiştim. Onun gözünün önünde yumurta paketine bakmaya gelmiştim fakat bana inanıp inanmayacağını nereden bilebilirdim ki?

Kutay benden şüphe etmezdi. Çağrı da sırf yılışmak için şüphe etmezdi. Üstelik onun baştan aşağıya kusmuğa batmış halini gördükten sonra bunu yapması imkansızdı. Gökhan'dan da emin olamıyordum. Sessiz olduğundan en şüpheci olan kişinin o olacağını düşünüyordum.

Ellerimi yıkayıp bir bardak soğuk su daha içtim. Saç köklerimi parmak uçlarımla ovuşturduktan sonra hızla mutfaktan çıktım. 

Beni kimin suçlayabileceğini, benden şüphelenip şüphelenmeyeceklerini düşünmek yerine direkt gözlerinin önünde durabilir, onlara yardım edebilirdim.

Banyonun kapısına varmadan koridordaki koku beni karşıladı. Midem tekrar karnımın içinde taklalar atarken yüzümü buruşturup burnumu kapadım ve yutkundum. Cesaretimi toplayıp kapının eşiğine geldim ve içeriye bir bakış attım.

Sarp eskisi kadar iyi gözükmüyordu ve bunun nedeni muhtemelen artık herkesin kusuyor olmasıydı. "Afra!" dedi beni fark ettiği gibi. "Buraya öğürtü orkestrası demeye karar verdim. Sence nasıl fikir?"

"Neşeni kaybetmemen inanılmaz," diyerek zayıf bir tebessümle ona karşılık verdim.

Egemen duşakabinin içine kusarken ayaktaydı. Kolları titriyordu ve gerçekten diğerlerinden daha gergin gözüküyordu. Çağrı gerçekten ağlamaya başlamıştı çünkü pantolonu tamamen kusmuğa batmıştı, saçlarında kusmak vardı ve... Üstünde iğrenç olan şeyler saymakla bitmiyordu. Üstelik artık buna karşı sesini de çıkaramıyor gibiydi. Kusacak bir şeyi kalmamış gibi kuru kuru öğürürken diğerlerine iğrenti dolu bakışlar atıyordu. Egemen'in bacaklarına kusmasını umursamayı bırakalı çok olmuş gibi gözüküyordu.

Mete yerde diz çökmüş, gayet düzgün bir şekilde klozete kusuyordu.

Gökhan'la Kutay birlikte lavaboya kusuyordu.

"Birlikte birkaç dakika kustuktan sonra lavabonun tıkanmaması için ellerini kusmuğa sokarak yol açıyorlar ve-" Sarp'a kaçamak bir bakış atarak söylediklerinin devamını dinlememek için öğürmelere odaklandım ve banyonun içindeki kaosa baktım.

"Yapabileceğimiz bir şey yok mu?" diye sordum Kutay'a kaçamak bir bakış attıktan sonra Sarp'a dönerken.

"Kusmalarının bitmesini beklemek," diye cevap verdi. "Ve bir de Ölüm'le aranız iyiyse ondan odalardan kıyafet almak için izin isteyebilirsin. Yoksa Çağrı odasına çıplak dönmek zorunda kalacak gibi."

Çağrı kafasını duşakabinin kapısına dayadı. "Hepinizin Allah belasını versin." Sesi ağlamaklıydı.

Mete sifonu çekerken derin bir nefes aldı. Ardından bu iyi bir fikir değilmiş gibi yüzünü buruşturdu. "Tencere dibin kara seninki benden kara."

"O ne?" diye sordu Sarp merakla.

"Atasözü," diye mırıldandım. "Sen kendine bak falan demeye çalışıyor."

Çağrı'nın bakışlarını üzerimde hissettiğimde istemeye istemeye ona bir bakış attım. "Ne kadar da bilgilisin," dedi ıslaklıkla parlayan- muhtemelen kusmuklu- ellerini çırparak. "Ne kadar şanslıyız bize göz kulak olan bir bayan olduğu için!" Bir an benimle alay ediyor, onlara bilerek yumurtaları yedirdiğimi iddia ediyor sandım. Bunun nedeni, Ölüm'ün beni kışkırtmasıydı.

Ciddi ciddi üstü başı batmış halde bana yılışık bir şekilde itiraf ettiğini anladığımda ise hayrete düştüm.

Bu halde bile mi?

Mete klozetin kapağını indirip kafasını sağa sola salladı. Çağrı'ya bakarken, "İnanılmaz," diye mırıldandı.

Ona katılıyordum.

Sarp bu sırada dikkatini Kutay ve Gökhan'a çevirdi. "Sizin nasıl gidiyor? Tur arası aranızı birazdan verin. Lavabo kolunuzu soktuğunuzda taşmayacak seviyede olması gerekiyor." Sesi ifadesiz olsa da hafifçe yüzünü buruşturmuştu. Umursamazlık seviyesinin düşündüğüm kadar yüksek olmadığını anlamak rahatlamama neden oldu.

Fakat Mete pek rahatlamamıştı. "Ben seni..." diye başlayıp klozetin kapağını kaldırdı ve öğürdü. Ağzından çıkanlara birebir şahit olmak mide öz suyumun ağzıma gelmesine neden oldu.

Kapının kenarına tutundum. "Ben..." Güçlükle konuşabilmiştim. "Ben içeriye geçeyim."

Salona geçtiğimde karnıma sarılarak mide bulantımı bastırmaya çalıştım. Kusmuk kokusunun burnumdan çıkıp gitmesi için bir yastığa sarıldım ve sertçe yastığı kokladım. Yastığın karışık kokular ve ter koktuğunu fark ettiğimde yüzümü buruşturarak onu karşı koltuğa attım ve banyo boşalır boşalmaz yüzümü yıkacağımı kendime hatırlattım.

Birkaç dakika koltukta debelendikten sonra bulantımı zar zor bastırabilmiştim.

Kalkıp kitaplıktaki kitaplara baktım ve sağlıkla ilgili, işe yarayabilecek bir şeyler bakındım. Tüm kitapların adını okumayı bitirdiğimde ise elime hiçbir şey geçmemişti. Hepsi kurgu romanlardı. Burada onlar için yapabilecek bir şey bulamazdım.

Bu yüzden koltuğa çöktüm ve kara kara banyoyu nasıl temizleyeceklerini düşünmeye başladım. Kendi kusmuğuma bile elimi süremediğim için genelde pisliğimi annem temizlerdi. Yani sırf aralarındaki tek kızım diye onların çıkardığı şeye elimi sürecek değildim. En fazla onları yönlendirebilirdim.

Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordum fakat midem çoktan yatışmıştı. Banyodan gelen öğürtüler azalmaya başlamış, konuşma sesleri artmıştı. Yanıma ilk gelen kişi Sarp oldu. "İyi hissediyor musun?" diye sorup çaprazıma oturduğunda koltukta geriye yaslandım. "Onlardan iyi hissettiğim kesin." Bunu der demez, benden şüphelenme ihtimalini düşünüp pişman oldum.

Sarp gülümsemekle yetindi. "İyi, iyi," dedi kafasını sallarken. "Akşam öğününü yemeyeceklerini söylediler. Birlikte hepsinin konservesini yiyelim mi?"

"Yani gerçekten yemek yiyebileceğini mi düşünüyorsun?" Sesim hayret yüklüydü.

"Evet?" Sorarcasına kaşlarını kaldırdı. "Aa, yoksa sen de mi yemiyorsun? Senin konserveni de yiyeyim mi?"

Maşallah midene...

Bir süre alık alık ona baktım. Ardından, "Hayır," dedim net bir sesle. Fazla sert olduğumdan endişelenip sesimi alçalttım: "Lütfen onlarınkini de yeme. Kusmayı bıraktıklarında bol bol su içmeleri gerek ve bence bir şeyler yemeyi deneseler fena olmaz. Hiç olmadı odalarında gece falan yerler. Açlıktan bayılmaları hoş olmaz. Sonuçta hepinizin bünyesi sürekli aynı şeyleri yemekten zayıf düşmüştür." Gerçi bu listeye Sarp dahil değildi çünkü bir yıldır burada olmasına rağmen hâlâ etine dolgundu.

Sarp hayal kırıklığıyla iç geçirdi. "Ama çok açtım..."

Yüzü düşmüş haline yandan bir bakış attım. Ardından taş kesilmiş karnıma elimi değdirdim. "Tamam, benimkini yiyebilirsin," dedim pes ederek. Zaten mideme oturmadan bir konserveyi bu şartlar altında nasıl yiyebileceğimi bilmiyordum. "Ama diğerlerininkine dokunma."

Sarp istediğini elde etmiş gibi mutlulukla doğruldu. "Teşekkür ederim!" diye şakırken mutfağa ilerlemeye başladı.

"Sarp!" İsmini duyduğunda duraksadı ve bana döndü. "Sen hâlâ kusmadın mı?"

Kollarını göğsünde kovuşturdu. "Dediğimde abartı yoktu. Gerçekten her hafta bir kez bozuk yumurta yediğim bir dönem olmuştu. Bir süre sonra insanın midesi alışıyor. Terlemek ve susamak, bir de ishal olmak dışında bende pek bir etkisi olmuyor." Ellerini iki yana kaldırıp omuz silkti. "Kutsanmış midem var."

Daha doğrusu bu mideyi istemeden üstünde çalışarak elde etmişti.

Ölüm'ün sıradaki sorgulayacağı kişi o muydu? Belki de daha önce zehirlenmiş olmasının altında basit nedenler yoktu ve onu sorgulamak için bir oyun tezgahlamıştı.

Düşüncelerimi dağıtmaya çalışarak yarım yamalak gülümsedim. "Kulağa kötü geliyor. Neyse... Afiyet olsun."

Hepimiz anca akşam olduğunda bir araya gelebildik.

Kutay hiç kimseyi koltuklara oturtmadığından herkes geniş koridorda sırtını duvara dayamış bir şekilde oturmuştu. Onlar bir duvara yaslanmış, Sarp'la ben de onların karşısında kalan duvara yaslanmıştık. Onlardan yoğun bir koku yüzüme eserken boğulmamaya çalışıyordum. Bu sırada Kutay bardaklarla ve sürahiyle gelmiş, Sarp da dahil yumurta yiyen herkese bardaklar dolusu su içirmişti. Bunun için sürahiyi birkaç kez doldurması gerekmişti.

Gökhan ikinci bardaktan sonra banyoya gidip bir tur daha kusup geri dönmüştü. Kilosunun yarısını vermiş gibi gözüküyordu. Ve çıplak göğsünü ıslak tişörtle örtmüş Çağrı da bu konuda ona takılmaya niyetliydi. "Yumurta zehirlenmesinden değil, kusmaktan öleceksin," dedi alayla. "Daha fazla incelemeyeceğinden emin misin?"

"Kes." Gökhan'ın sesi pürüzlüydü. 

"Bir şey sormak istiyorum," dedi Sarp bana kaçamak bir bakış atarak. "Şey... Umarım ayıp bir soru değildir." Hepsi ona tartarcasına bakarken parmağını saçına doladı. "Egemen'le Çağrı... Niye kılınız yok?"

Mete göz devirip elini alnına vurdu. Çağrı'nın yüzünde alaylı bir ifade belirdi. "Epilasyon diye bir şey var, fakir evladım..." dedi göz devirerek. "Zengin olduğumdan bayadır kılsızım ben." Bana kaçamak bakış attığını hissetsem de ona dönmedim. Ne bekliyordu? Kılı yok diye onu övmemi mi?

Egemen'in cevabı ise farklıydı: "Seni ilgilendirmez."

Kutay'ın dönüşü konunun kapanmasını sağladı. Mete'nin yanına çöküp iç geçirdi. "Neredeyse bacaklarım tutmayacak gibi hissediyorum."

"Aptallık ettik," dedi Mete ona bakmadan. Sarp'a ters bir bakış attı.

Bakışlarımı Kutay'a çevirdim. "Sen sağlıkçısın," diye başladım. "Neler yapabileceğimiz hakkında ekstra bir şey biliyor musun?" 

"Su içmek dışında aklımda bir şey gelmiyor," dedi ela gözlerini üzerime çevirirken. Kıvırcık saçlarını kaşıdı. "Üzgünüm." Kısa bir an duraksadı. "İyi yanından bakalım. Sarp bundan etkilenmiyor ve sen de yemediğim için kurtulabildin. Bize göz kulak olursunuz." Güzel yüz hatları gerildi. "Eğer durum kötüleşirse de... Sanırım yapacak bir şeyimiz olmayacak."

Onunla alay eder gibi cebimdeki telefon titredi.

Ben dahil herkes belirgin bir şekilde gerildi. Yerlerinde kıpırdanırken sakinleşmek için derin bir nefes alıp telefonu çıkardım.

Ölüm: Sıradaki kişi Gökhan.

Bakışlarımı telefondan kaldırıp bembeyaz teni mümkünmüş gibi daha da beyazlamış Gökhan'a kaçamak bir bakış attım.

Ölüm: Ona Caner Soygun'un kim olduğunu sor. Hikayesini anlatmaya başlamak için güzel bir başlangıç olacak.

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Telefonu kucağıma bırakıp parmaklarımı dizlerimin üstünde kıvırdım. Bu haldeyken ona muhtemelen kötü bir geçmişi andıracak soru mu soracaktım? Bu zalimlik değil miydi? Kalp atışlarım hızlanırken kendimi sakinleştirmeye çalıştım fakat bu nafileydi. Üstelik Gökhan onun üstündeki bakışlarımı hissetmişti.

"Bu sefer... Ben mi?" Sesi kısıktı.

Kafamı sallayıp onu onayladım.

Yüzünde karmakarışık bir ifade oluştu. Ardından sorularıma şimdiden teslim olmuş gibi kafasını salladı ve gözlerini ellerine dikti. 

"Bu durumda bile-" Kutay dişlerini gıcırdattı.

Oluşan sessizlik benim kelimelerimi beklemeye başlayana kadar kendime zaman tanıdım. 

"Caner Soygun..." diye mırıldandım. "Kim?" 

Gökhan'ın ellerindeki bakışları donuklaştı. Gözleri hafifçe irileşirken sanki ruhu artık aramızda değildi. Ellerini kucağından kaldırdığında parmaklarının kasıldığını, bedeninin titrediğini fark ettim. Sarsak adımlarla ayağa kalktığında şaşkınlık içinde ona baktık fakat hiçbirimize bakmadı. Banyoya doğru duvarlara çarpa çarpa koştuktan sonra çığlık atar gibi bir öğürtü sesi kulaklarımı doldurdu.

Hızla doğruldum. Banyonun ağzından ona bakarken, diğerleri arkama dizilmişti bile.

Gökhan ellerini lavabonun kenarlarına dayamıştı. Parmak boğumları kıpkırmızı olmuştu. Su ardında kadar açıktı ve dudaklarından kontrolsüz, derin nefesler alıp veriyordu. Siyah saçları alnına ve yanaklarına dökülmüştü. Yan gözle bana baktı. "O benim..." Sesi titredi. "O benim... O benim..." Bir öğürtü daha geldiğinde kafasını hızla lavaboya doğru çevirdi.

Birinin ismi, birinin varlığı onun tekrar tekrar kusmasına neden oluyordu.

Mete'ye ablasını sormamı istemişti. Peki istemeden Gökhan'a kimi sormuştum?

Banyodaki silaha baktım. "Cevap veremiyor," dedim titreyen, belli belirsiz bir sertlik taşıyan sesimle. "Bu halde olduğu için cevap veremiyor." Senin yüzünden. "Sorularını başka zamana erteleyemez misin?"

Ölüm'den cevap gelmedi.

Ve Gökhan, akşam zili çalana kadar cevap veremedi. Onu cevap vermeye zorladılar çünkü eğer cevap vermezse ne olacağını Ölüm'ün tehdidinden hatırlayabiliyorlardı. Buna rağmen ben ağzımı açıp ona aynı soruyu tekrar sormadım.

Sürekli, "O benim..." diyordu fakat devam edemiyordu. Zayıf bedeni öğürtülerle sarsılırken gözyaşları yanaklarında donmuştu.

Böylece odalarımıza döndüğümüzde Ölüm'ün cevapsız kalan sorusuna karşı bize ne yapacağını bilmiyorduk.

• • •

Tekrar selam!

3 saattir yazıyorum ve gerçekten kusmuklu bölüm olduğundan benim midem bulandı. Bir de tam beynimde HD izler gibi yazdığımdan çok etkili oluyor. Gidip sağlam bir yemek yiyeceğim bunun üstüne...

Ve sıradaki Gökhan! Seni seçtim Gökhan... Bakalım bizi bu sefer nasıl bir hikaye bekliyor? Onunla ilgili aklınıza takılan soruların çoğuna ileriki bölümlerde ulaşabileceğinizi düşünüyorum.

 Bir dahaki bölüm tekrar Ölüm'ün odasına konuk oluyoruz. Bakalım neler olacak?

Bir dahaki bölümde görüşmek üzere!

Instagram:

Kişisel: Merisiej
Blog: Limaeibooks
Kitaplarımla ilgili paylaşımlar için: ilimaei

Continue Reading

You'll Also Like

1.3K 417 12
"Bilinç altının derinlerinde ki bölge, Rüzgar ile fısıldar sessizce. Ay ışığında dans eden gölge, seninle dolaşır gizlice." Olivia, dörtlüğü okudukta...
102K 7.5K 60
Sessizlik. Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sadece ona. Sadece sessiz olmasını! Neden dediğimde susmadın? Şimdi yoksun. Bu senin tercihindi!
210K 7.3K 32
Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durmak zorunda kaldım. Gözlerimin derinine ba...