TARUMAR

Af yarensn_

1.1M 70.3K 26.3K

Uyuşturucu bağımlısı olan bir kız, yatırıldığı psikiyatri merkezinde hayatını değiştirecek genç bir adamla ta... Mere

1. Bölüm •
2. Bölüm •
3. Bölüm •
4. Bölüm •
5. Bölüm •
7. Bölüm •
8. Bölüm •
9. Bölüm •
10. Bölüm•
11. Bölüm •
12. Bölüm •
13. Bölüm •
14. Bölüm •
15. Bölüm •
16. Bölüm •
17. Bölüm •
18. Bölüm •
19. Bölüm •
20. Bölüm •
21. Bölüm •
22. Bölüm •
23. Bölüm •
24. Bölüm •
25. Bölüm •
26. Bölüm •
27. Bölüm •
28. Bölüm •
29. Bölüm •
30. Bölüm •
31. Bölüm •
32. Bölüm
33. Bölüm •
34. Bölüm •
35. Bölüm •
36. Bölüm •
37. Bölüm •
38. Bölüm •
39. Bölüm •
40. Bölüm •
41. Bölüm •
42. Bölüm •
43. Bölüm •
44. Bölüm •
Final
Zeynep'in Anısına..

6. Bölüm •

29.5K 1.7K 504
Af yarensn_


Merhaba.
Lütfen, oylar ve yorumlar artsın. 🙏🏻
Umarım, beğendiğiniz bir bölüm olmuştur.
Sizi seviyorum. 💞
İyi okumalar. 🌸

On dokuz yıllık hayatım, boşluklardan ibaretti. Adil bir yaşam sürememiştim.Henüz, annemin rahminden çıktığım an ilk kaybımı yaşamış; onu öldürmüştüm.

Yalnızlığın kollarına sarılı geçen ve hatırlamadığım bebeklik yıllarım sona erdiğinde ise, küçük bir çocuktum. Sokakta oynar, resimler çizer ve her şeye rağmen mutluluğu yakalardım. Bir parça çikolatada, teyzemin bana aldığı yeni bir elbisede yahut babamın küçük bir tebessümünde bulduğum saf huzurla büyüyüp gidiyordum. Ancak, sokakların pisliği bu temiz sevinci benim için çok gördü.

Büyüdüm.

Nefes alıyordum, çalışıyordum, uyuyordum lâkin canlı değildim; yaşayamıyordum. Soluklarım, boğazıma her dizildiğinde hayatta kalmış olmama rağmen öldüğümü katbekat hissediyordum. Ruhum, bedenimden ayrılmadıkça daha çok can veriyordum.

"Neden böyle bir şey yaptın?" dedim, omuzları çökmüş bir halde yemekhanenin çıkışına doğru yürüyen Emir'e bakarken. Alaz'ın gerginlikle dolu olan, siyah gözleri yüzümden uzaklaştı ve hiçbir yanıt vermeden masaya yeniden oturdu. Emir, onun cümlesinden sonra mahçup bir edayla gülümseyip hızla yanımızdan ayrılmak dışında benimle hiçbir diyaloğa girmemişti. Hoş, konuşsak dahi o anın şaşkınlığıyla dilim tutulacaktı. "Sana diyorum." diye, soludum hırsla. Ardından, Ekin'in hayret dolu bakışlarının arasından sıyrılıp Alaz'ın karşısına oturdum. Tüm sözlerimi duymamış gibi yüzünü buruşturdu ve başını çevirerek derin bir nefes aldı. "Sesini kıs." dedi, ellerini masanın üzerine bırakarak. En az benim kadar, gergin görünüyordu.

"Alaz, bir şey soruyorum." dedim, artık öfkeye bulanmış sesimle. Damarlarımda dolaşan kanın, fokurdadığını hissediyordum.

"Sorgulama, Vedia. Akışına bırak, yalnızca resim çizeceğiz."

Ciddiyetten uzak duran ses tonu, kaşlarımı çattırırken; derin bir nefes aldım ve, "Benim bundan neden haberim yok?" diye, sordum. Parmaklarım, masanın üzerinde ritim tutuyordu. "Şimdi haberin oldu işte." Sesine işlemiş umursamazlık zehirli bir sıvı gibi tüm vücudunu da sararken dilimi dişlerimin arasına sıkıştırdım ve tırnaklarımı avuçlarıma bastırarak geriye yaslandım. "Keşke bana da sorsaydın."

Alaz, sıkkın bir nefes üfledikten sonra, "Sadece resim çizeceğiz Veda. Sana evlenme teklifi etmedim." diye, tısladı. Sesi, sakinlikten uzaklaşmış ve bir hayli değişmişti. Ekin, uzanıp Alaz'ın kolunu tuttuğunda, düz duran kaşlarımı çatarak dişlerimi sıktım ve, "Biliyor musun?" diye, söylendim. "Kendine başka bir eş bul, çünkü ben Emir'le olacağım." Ardından, hızla ayaklandım. Alaz'ın esmer yüzünde, manasız bir tebessüm oluşuverdi. Gülüşü, neşeden ya da mutluluktan uzaktı. Öfkesinin dudaklarına döktüğü tebessümü silmeden, parmağının birini havaya kaldırarak; yemekhanenin duvarında asılı olan saati işaret etti ve "Yarın, saat iki de resim atölyesinde ol." dedi.

Çatılı olan kaşlarım, imkanı varmış gibi daha da kıvrılırken; topuklarımı sertçe vurarak yemekhaneden çıktım ve etrafa kısaca göz attım.

Bir kaç dakika sonra, Emir'i bahçede ki banklardan birine oturmuş bir halde buldum. Yanında sarışın, uzun boylu bir kız dikiliyordu. Oraya doğru gitmek ile gitmemek arasında, kısa bir süre düşündüm ancak bu tereddütümün yersiz olduğuna karar vererek sarsak adımlarımı hızlandırdım.

Yemekhanenin boydan camını aşıp bahçeye tamamen çıktığımda, ağaçlarla çevrili olan bahçeden tertemiz bir hava burnumdan sızarak ciğerlerime doğru ilerledi ve rüzgar usulca siyah saçlarımı okşadı. Bahçe, diğer günlerin aksine kalabalıktı. Tek başına oturanların yanı sıra, grup halinde sigara içenler; şakalaşanlar ve yüksek sesle kahkaha atıp konuşan insanlar bana lise yıllarımdaki zamanları anımsattı. Sıkkın bir nefes üfleyerek gözlerimi karanlığa bulanmış gökyüzünden çevirip ellerimi cebime soktum ve Emir'in hemen dibinde beliriverdim. "Merhaba."

Her ikisinin de gözleri, birbirinden uzaklaşıp benim üzerime çevrilince; "Merhaba." diyen, ilk Emir olmuştu. Düz duran dudaklarında, sakin bir tebessüm yer edindi. "Nasılsın?" dedim, ılımlı bir sesle. Etkinlik konusunu açmaya hatta konuşmaya bile utanıyordum.

"İyiyim, etkinlik için Liva ile eş olduk az önce. Onun hakkında konuşuyoruz. Sen nasılsın?"

Kuracağım cümle, utançla birlikte boğazıma saplanırken; dişlerimi huzursuzca gıcırdattım alelacele elimi cebime götürdüm. "Ben... iyiyim. Sigara içmek için çıkmıştım, görünce yanına uğramak istedim." Ceketimin sökük cebinden çıkardığım sigara paketini dizlerimin üzerine bırakırken Emir, başını salladı ve, "Sizi Liva ile tanıştırayım." diye, mırıldandı. "Liva, bu Veda." Gözlerimi, ayakkabılarımdan uzaklaştırarak; Liva'nın yüzüne çevirdim. Sarı saçlarının zıttına, yanık bronz bir teni vardı ve yeşile yakın iri gözlere sahipti. "Memnun oldum Veda." dedi, Liva düz bir sesle. Bakışlarımı çevirip usulca başımı salladıktan sonra, "Bende öyle." dedim, sakince. Ardından, paketten bir dal çıkarıp dudaklarımın arasına yerleştirdim.

Sigara içtikten kısa bir süre sonra, Emir ve Liva ile vedalaşarak odama çıktım.

Bundan sonra, düşünecek bir şeyim yoktu. Alaz ile etkinliğe katılacak, basit bir resim çizecektim. Hepsi bu kadardı.

Anahtarı bir kez çevirip kapıyı kilitledikten sonra, ceketimi ve ayakkabılarımı çıkararak banyoya ilerledim ve hızlıca soyunup sıcak suyu ayarladım. Uzun saçlarımı ve bedenimi iyice köpürtüp duruladıktan sonra, üzerime bornozumu geçirip yeniden odaya döndüm ve dolaptan temiz kıyafetler çıkararak üzerimi giyindim.

Yorganı kaldırıp yatağa girmeden önce, komıdinin üzerinde duran külüstür telefonuma kısaca göz attım ve kararsızlıkla yutkundum. Ancak bir kaç saniye sonra doğrularak telefonu elime aldım ve teyzemin numarasını tuşlayıp kulağıma götürdüm. Çok... çok yalnız hissediyordum. Telefon bir kaç çalışın ardından açıldığında, ahizeden teyzemin "Alo." diye, konuştuğunu işittim. Uykuluydu. "Teyze, benim Veda." Elimi çeneme götürdüm. "Veda, nasılsın güzelim? Kusura bakma, bir dava ile uğraştığım için çok yoğunum. Seni pek arayamadım ama aklımdasın."  Mahçup sesine karşılık, istemsizce gülümsedim ve "Önemli değil teyze, yalnızca nasılsın diye aradım." dedim. "İyiyim, kuzum. Sen nasılsın, nasıl gidiyor? Bir şeye ihtiyacın var mı?" Omuzlarımı oynattım ve sanki beni görecekmiş gibi başımı iki yana doğru salladım.

"İyiyim," diye, mırıldandım. "Tedavim iyi gidiyor. Bir şeye ihtiyacım yok, verdiğin paradan hala bir miktar var. Teşekkür ederim."

"Ah, buna çok sevindim."

Teyzem, telefonun diğer ucundan yorgunca esnedi. "Kapatayım, ben artık." dedim, sesine karşılık. Ardından, bir şey söylemesine müsaade etmeden; "Teyze," diye, söylendim çabucak. "Babamdan haber var mı, beni merak ediyor mu?" Bıkkın ya da gergin bir nefes sesi duydum. Teyzem, bir kaç saniye sustu ardından yeniden derin bir nefes aldı ve, "Hayır, canım." dedi, sakince. "Bir kaç kez konuşmayı denedim ama," Duraksadı. Kelimelerini özenle seçmeye çalışıyor gibiydi. Gergin tavrımla dişlerimi dudaklarıma geçirdim ve kesik bir nefes soludum. "Benim öyle bir kızım yok, oradan çıkınca sakın buraya gelmesin, diye bir şeyler saçmaladı." 

Boğazımın yandığını hissettim.

Gözlerim, hızla yaşlanırken; "Veda," diye, konuştu Teyzem yeniden. "Güzelim, bunları düşünme. Sadece tedavine odaklan olur mu? Bir şeye ihtiyacın olursa bana hemen haber ver." Titreyen ellerimle, yorganı sıkıca kavrayıp sıktım ve zorlukla yutkundum. "Hoşça kal, teyze. İyi geceler."

Telefonu kapattıktan sonra, ciğerlerime nükseden ağrı arttı. Başıma saplanan keskin sancı, duygularımın yüklediği hüzünle birlikte derinleşirken dudaklarımın arasından, bir hıçkırık koptu. "Neden?" diye, sordum bir kez daha kendime. "Neden, babam beni sevmiyor. Neden?" Telefonu usulca bir köşeye bıraktım ve ellerimi nemli saçlarımın arasına daldırarak iç geçirdim. Tuzlu göz yaşları bir jilet gibi yanaklarımı kesip geçerken; ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Bu odaya sığamıyordum. Aldığım nefes, göğüsüme fazla geliyordu.

Odadaki koltuğun üzerine bıraktığım ceketi, kollarımdan geçirdim ve anahtarımı alarak hızla odadan dışarı çıktım.

Koridora adımladığım an, katta gezinen hasta bakıcının gözleri beni buldu ve "Bir sorun mu var?" diye, sordu çabucak. Elleri, üniformasının ceplerindeydi. Zorlukla yutkunup başımı iki yana sallarken "Hayır," diye söylendim. "Hava alacağım." Elimin tersiyle, saçlarımı geriye doğru savurdum. Hasta bakıcının yüzündeki, telaşlı ifade dağıldığında başını salladı ve geriye çekilerek geçmem için yol verdi.

Merdivenleri aştığım sıra da, gözlerim erkeklerin kaldığı koridorda takıldı. Alaz'ın odası en uçtaydı. Boş koridor, tepede yanan cızırtılı ampul sayesinde aydınlanırken; o katta görevli olan hasta bakıcı, danışma masasının başında uyukluyordu. Derin bir nefes aldım ve gözlerim bahçeye inen merdiven ile Alaz'ın odasının bulunduğu merdiven arasında uzun bir süre, anlamsızca mekik dokudu. Hâlâ titreyen ellerim, usulca Alaz'ın olduğu kattaki merdiven trabzanlarına tutunurken defalarca kez yutkundum.

Neden, onunla konuşursam beni anlayacağını hissediyordum?

Bacaklarım, halsizce bir kaç adım ilerledi ve merdivenleri tamamladı. Sanki, ucu görünmeyen karanlık bir mahzene iniyordum ancak yine de bu koyuluğun içinden süzen incecik ışık, bana güven vermeyi başarıyordu.

Alaz'ın kapısının önüne geldiğimde uyuklayan, yaşlı hasta bakıcıya yeniden göz attım ve parmaklarımı ikiye bükerek kapıyı çalmak için hareketlendim. Tam o sıra da, kapı birden sessizce geriye doğru açıldı ve hemen ardından Alaz, çıplak gövdesiyle birlikte görüş açıma girdi. Hızla, bakışlarımı yere indirdim. Gözleri, uykuluydu. "Vedia?" Yutkundum. "Bakma öyle, kapıda gölge görünce açtım. Ne oldu?" Dudaklarımı bir şeyler söylemek için araladım ancak aynı hızla geri kapattım ve ellerimi sıkıca birbirine yumdum. Boğazımın ortasında koca bir taş vardı. "Bunak şimdi uyanacak," dedi, Alaz ters bir sesle. "Geç içeri."
Ardından, soğuk parmakları tenime değdi ve beni kolumdan kavrayarak hızla içeri çekti.

"Ben," diye, geveledim dilimin ucuyla. "Ben, kaçta resim atölyesinde olacağımı soracaktım." Saçmaladığımı fark ettikçe boynuma doğru tırmanan kızarıklık yanaklarımı da sararken; Alaz, biçimli kaşlarını çattı ve elini saçlarına götürüp karıştırdı. "Bu saatte, bunun için mi geldin?"

Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kaçırarak bir kaç adım geriye gittim. Odası, oldukça topluydu. "Evet," dedim, düz bir sesle. "Bunun için geldim." Yerde gezinen bakışlarım, gövdesine uğramadan gözlerine çıkarken uzun kirpiklerinin çevrelediği hâreleri yüzümde duraksadı.  "Ağlamışsın." Alaz'ın cümlesi, benim kelimelerimle uyuşmadan; kulaklarıma çarptığında, kolumu ovuşturdum ve başımı çevirdim. Konuşsam, her harf tenime saplanacak değdiği yeri oluk oluk kanatacaktı. "Ben," dedim, yeniden. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. "Ben, rahatsız ettiğim için özür dilerim. Odama döneyim."

"Siktirtme rahatsızlığını, buraya neden geldiğini anlatmadan bir yere gitmiyorsun."

Yeniden kolumu kavradı. Değdiği her nokta, cayır cayır yanarken; cümlesiyle birlikte yaşaran gözlerimi saklayamadım ve dudaklarımdan yeniden bir hıçkırık koptu. "Veda," dedi, Alaz aniden gevşeyen şaşkın sesiyle. "Ağlama, otur şuraya." Bacaklarım zorlukla geriye gittiğinde, beni omuzlarımdan kavradı ve nazikçe yatağa oturttu. Yeniden hıçkırdım. "Kahretsin. Ağlama... ağlamasana. Sikeceğim böyle işi." Titreyen dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdığımda, başımı salladım ve yutkundum. "Bekle," dedi, Alaz. Ardından, yürüdü ve masanın üstündeki sürahiden bir bardak su doldurarak yanıma çöktü. "İç, iyi gelecek." Ellerimi, bardağa sararak dudaklarıma götürdüğümde ılık sudan büyük bir yudum aldım ve çatlamak üzere olan boğazımı yumuşatmaya çabaladım. Sıvı, gırtlağımdaki kaya parçalarını birer birer eritirken başımı geriye yaslayıp derin bir nefes aldım.

"Sevgisizlik göz yaşları." diye, mırıldandı Alaz belli belirsiz bir sesle. Kalın sesinden, hüzünlü bir melodi çınlayıp kulağımı alırken; şaşırdım.

Uzanıp elimdeki bardağı aldı ve komodinin üstüne bıraktı.

"Nasıl?" dedim, pürüzlü sesimle. "Nasıl anlayabiliyorsun?" Siyah saçlarının dağıldığı pürüzsüz alnını ovuşturdu. Gözlerini her kırpıştırdığında, onlarca kelebek kanatlanıyor büyük bir şöleni haberdar ediyor gibiydi. Dolgun dudaklarında, silik bir tebessüm oluştu. Ardından iç geçirdi ve elinin tekini saçlarına götürdü. "Biz, hiç sevilmemiş çocuklarız Veda." dedi, sakin sesiyle. Tebessümü silindi. "Kaderi aynı olan çocuklar, birbirlerini gözlerinden anlarlar."

Yumruk yaptığı ellerini, diz kapaklarının üzerine bırakırken; zorlukla yutkunduğunu gördüm.

"Bak," dedi, sesi yeniden odayı doldururken. Ellerini çözmüş, avuçlarını bacaklarına kapatmıştı. "Gözlerime bak. Orda kendini göreceksin, yalnızca yansımanı değil. Hayatının yansımasını göreceksin Veda."

Yüzünde oyalanan, kırmızı ve göz yaşlarıyla bezenmiş gözlerimi onun her baktığımda ölümü anımsadığım keskin hârelerine çevirdim. İrislerimiz birbiriyle bulanıp siyahın içine gömülürken; tüm uzuvlarımın, müthiş bir sancıyla kasıldığını hissettim. Gözlerimin önünden, babamın tokatları, küfürleri, hakaretleri geçti ve her şeyi hatırlamak için bekleyen zihnime doğru kıvrakça ilerleyerek yüreğimi kavurdu. Tırnaklarımı sertçe avuçlarıma geçirirken; "Bu," diye, söylendim. Sesim, pürüzlü ve çatlaktı. "Bu çok kötü." Hâlâ titreyen tını, odanın içinde bir ölüm senfonisi gibi çınlarken; Alaz, ruhsuzca güldü. Gözlerimi indirdim. Göğüsünde, üçgenlerin içine saklanmış büyük bir yılan dövmesi vardı. Bir kesiğin ya da yarığın üzerini kapatmış gibiydi. "Yirmi dört yaşındayım," dedi, sakince.

"Yirmi dört yıllık hayatımda, ilk defa birinin gözlerine bakınca kendi acılarımı gördüm."

"Yani, hâlâ uyuşturucu içmek istiyorsun ancak kendini kontrol altında da tutabiliyorsun." Hakan Bey, kalın parmaklarıyla yakalarını kavradı ve düzeltti. "Doğru mu anladım?"

Oturduğum koltukta kıpırdandım ve ellerimi ovuşturarak başımı salladım. Hakan Bey'in, yüzünde geniş bir tebessüm oluşurken; "Harikasın," diye, konuştu. "Harikasın Veda. Bu kadar gayretli olman çok güzel, kısa sürede yoksunluk krizlerini atlattın sayılır." Sesinden uçuşan, neşe tohumları parmak uçlarıma dokunduğunda istemsizce gülümsedim. "Gerçekten mi?" Doktorum, tecrübenin verdiği özgüvenle birlikte başını salladı ve parmaklarını şaklattı. "Gerçekten çok iyi ilerliyorsun." dedi. Ardından, başını kaldırıp saate bakarak iç geçirdi. "Bugünlük terapi saati sona erdi."

Kollarımı iki yanıma açarak başımı salladığımda, "İlaçlar seni güzel etkiliyor Veda. Hâlâ, kimyasallara ilgi duyman çok normal lütfen bunun yüzünden umutsuzluğa kapılma." dedi, ciddi ve bir o kadarda sıcak çıkan sesiyle. "Öyle yapacağım."

"Bol bol kitap oku, müzik yap, resim çiz." Duraksadı. Bir şeyi hatırlıyormuş gibi parmağını havaya kaldırıp salladığında, "Etkinliğe katılıyorsun değil mi?" diye, sordu. Sesi, cümlemin olumlu olmasını temenni ediyor gibiydi. "Evet," dedim, çabucak. "Alaz'la bir resim çizeceğiz." Hakan Bey'in dudakları, düzeldiğinde kaşlarını havaya kaldırdı ve, "Alaz Savaş'la mı?" diye, sordu. Sesi, şaşkındı. Elimi enseme götürüp ovuşturdum. "Soy ismi bu mu?" Hakan Bey, usulca kafasını salladı. Ardından, dudaklarına yeniden bir tebessüm iliştirdiğinde; "Klinikte başka Alaz yok." diye, söylendi. "Onu daha önce, hiçbir etkinliğe katılırken görmemiştim. Sosyalleşmesi, çok güzel." Sesinde, gizli bir ima aradım ya da hayal ettim. Ancak yoktu.

"Hoşça kalın," dedim, cümlesini es geçerek. Ardından, uzanıp elini sıktım. "Söylediklerinizi aklımda tutacağım." Hakan Bey, önlüğünün cebine bir kalem sokuştururken "Konuşmak istediğin zaman gelebilirsin." diye, söyledi hızlıca. "Burda olacağım."

Nazik olduğunu düşündüğüm bir tebessümle başımı salladım ve ellerimi cebime sokarak doktorumun odasından çıktım.

Adımlarım, sarsak düşüncelerimi takip ederken; bir kaç merdiveni çıktım ve resim atölyesine doğru yürüdüm. Kısa bir süre sonra, rengarenk boyanmış ve değişik motiflerle süslenmiş resim atölyesinin kapısı görüş açıma girdi. Etkinlikten olsa gerek, diğer geldiğime nazaran daha kalabalık ve yoğun görünüyordu.

Ayaklarım, sonunda kapının önünde duraksadığında parmaklarımın ucuyla kapıyı ileriye iterek sessiz bir biçimde içeri girdim. Gözlerim, direkt etrafta uzun uzadıya dolandı. Bir kaç saniye içinde, lila renkli geniş koltuklarda oturan Alaz'ı gördüm. Ancak hemen ardından, yanı başında duran kıvırcık saçlı, esmer kız dikkatimi ondan alıp kendine çekti. Ellerini masaya yaslamış, gövdesini Alaz'a doğru eğmiş bir şeyler anlatıyor ve yüksek sesle kahkaha atarak kıpırdanıyordu. Alaz, donuk mimiklerini hiç değiştirmeden rutin hareketlerle başını sallayarak ona kısa cevaplar veriyordu. Diğer eli, masanın üzerindeki temiz tuvalin üstünde ritim tutar haldeydi.

Yanlarına gidip gitmemek arasında bir kaç saniye düşündüm. Ancak daha sonra, omuzlarımı kısa bir hareketle oynatarak resim atölyesinin açık renkli parkelerini çiğnedim ve yanlarına yürüdüm.

"Selam."

Kızın bakışları, doğrudan yüzüme yükseldi. Koyu kahverengi gözleri, uzunca yüzümü incelerken; tek kaşını havaya kaldırdı ve saçlarını omuzlarının üstünden iterek "Selam?" diye, söylendi. Ses tonu, kibirle bulanmış gibiydi. Halbuki ben onunla konuşmamıştım. "Hadi, vakit kaybetmeden başlayalım." dedi, Alaz araya girerek. Ardından, ayağa kalktı ve tuvali şövalenin üzerine bırakarak kıza döndü. "Çalışacağız Merve," diye, konuştu. "Gitmek için mükemmel bir zaman." İsminin Merve olduğunu öğrendiğim kız, uzun tırnaklarını açık kahverengi kıvırcık saçlarının arasına daldırdı ve kaşlarını havaya dikti. "Etkinliğe mi katılıyorsun? Hem de, yeni gelen bir kızla." Alaz'ın bıkkın bir nefes aldığını gördüm. Siyah, basit bir kazak ve kot pantolon giymişti. İyi görünüyordu. "Hoşça kal, Merve."

Merve, Alaz'ın cümlesinden sonra uzatmadan yanımızdan ayrıldı. Ancak kavisli kaşları çatılmış, yüzü gergin bir ifadeyle bezenmişti. O, öylece uzaklaşırken; içim, garip bir huzursuzlukla kucaklaştı.

"Ne çizeceğiz?" dedim, silkenerek. Alaz, tuvali bir kaç hareketle düzeltti ve diziyle geriye itti. "Sen gelene kadar, taslak çıkardım. Üzerinden geçip boyayacağız." Dudaklarımı dilimle ıslatıp nefeslenirken; gözlerim, tuvalin üzerine atılmış belirsiz çizgilere takıldı. Bir kadın portresiydi. Uzun saçlarının her biri, yılandan oluşan bir kadın. Medusa. Kaşlarım, havaya kalktı. "Yılanlarla derdin ne?" dedim, kıkırdayarak. Alaz, muzip bir tavıra büründü ve hemen ardından gülümsedi. "Yılanlar... asil hayvanlar, Vedia." Ardından, gözleri siyah saçlarıma dolandı.

Boğazımı zorlayan garip hisle birlikte, yutkundum ve gözlerimi kaçırdım. Alaz, eline aldığı fırçalardan birini bana uzatmadan hemen önce, "Palete, yeşil boya dök." diye, söyledi. Ardından, hızlıca tuvale döndü.

Bir saat sonra, resmi epey ilerletmiştik.

Alaz'ın söylediği yerleri boyuyor, ona uygun olarak hareket etmeye çalışıyordum. Zevkli bir adamdı, verdiği fikirler resmi güzelleştiriyordu. "Bugünlük bu kadar." diye, konuştu fırçayı bırakırken. Kazağının bazı yerlerine, boyalar sıçramıştı. Benim de, öyle. Ellerimi masanın üzerindeki peçeteye götürüp sildikten sonra, kollarımı ovuşturdum ve ardından bıraktığım ceketimi üzerime geçirdim. Atölye, çoktan tenhalaşmış ve bir çok insanı geride bırakmıştı. Neredeyse, bizden başka kimse yoktu.

Ellerimi cebime sokup kapıya doğru yürürken; "Görüşürüz." dedim, basitçe. Ardından, arkamı döndüm ve bir kaç adım attım.

Hemen sonra, Alaz'ın ritmik sesi kulağıma ilişti.

"Görüşeceğiz."

Fortsæt med at læse

You'll Also Like

2.5M 81.8K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
BUL BENİ Af Beyza Alkoc

Teenage Fiktion

478K 36.1K 12
Boş kalan son sayfa dolmadan, kibritler yere saçılmadan, yanan son mum sönmeden, bu yabancı duman her yanımızı sarmadan ve onlar beni bulmadan bul be...
109K 3.3K 15
Sırf kuzeni için 18 yaşında Mardin'in acımasız ağasına gelin giden Larin... Annesi için berdeli kabul eden Baran ağa...
1.7M 54.5K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...