KALP KIRICI: FEVT

Oleh Nemesisheart

3.6K 376 107

Görüyor musunuz? Savaş başlıyor... Kapılar açılıyor, savaş artık benim için başlıyor... *** "Ailen güç için... Lebih Banyak

"ᴛᴀɴɪᴛɪᴍ"
1.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅᴏʟᴜ ɢᴇʀçᴇᴋʟᴇʀ"
2.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅüğüᴍü"
3.ʙöʟüᴍ:"ᴀçıᴋʟᴀɴᴀɴ sıʀʟᴀʀ "
4.ʙöʟüᴍ:"ᴇɴᴅɪşᴇ ᴛᴏʜᴜᴍʟᴀʀı"
5.ʙöʟüᴍ:"öʟüᴍ sᴇssɪᴢʟɪğɪ"
6.ʙöʟüᴍ:"ʜᴀʏᴀʟ ᴋıʀıᴋʟığı"
7.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʀᴀʀ"
8.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴsᴀɴüsᴛü ɢüçʟᴇʀ"
9.ʙöʟüᴍ:"sᴀᴠᴜɴᴍᴀsıᴢ ʙᴇᴅᴇɴʟᴇʀ"
10.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʏʙᴏʟᴜşᴜɴ sᴀɴᴄısı"
11.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟʙɪɴ ʜᴀʏᴋıʀışʟᴀʀı"
13.ʙöʟüᴍ:"ʙᴀş ᴋᴀʟᴅıʀış"
14.ʙöʟüᴍ:"ɢᴇʀçᴇᴋʟɪğɪɴ çᴀğʀısı"
15.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟᴘsɪᴢ"
16.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴᴛɪᴋᴀᴍ ᴀᴛᴇşɪ"
17.ʙöʟüᴍ:"ᴀʏ ᴛᴜᴛᴜʟᴍᴀsı"
18.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ ʀᴜʜʟᴀʀıɴ sᴀɴᴄısı"
19.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴋʏüᴢüɴ ᴠᴇ ᴅᴇɴɪᴢɪɴ sᴇsɪ"
20.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀʙᴀɴᴄıɴıɴ ɴᴇғᴇsɪ"
21.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ sᴀᴠᴀşçı"
22.ʙöʟüᴍ:" ᴄᴇʜᴇɴɴᴇᴍ çᴜᴋᴜʀᴜ"
23.ʙöʟüᴍ:"ᴅᴜʏɢᴜ ʜıʀsıᴢı"
24.ʙöʟüᴍ:"ʏɪᴛɪʀɪʟᴍɪş ᴅüşʟᴇʀ"
25.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ʟᴋ ɪ̇ᴢ"
26.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀsᴀᴋ ᴋöᴘʀü"
27.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇sɪᴍsɪᴢ ʙᴇɴʟɪğɪᴍ"
28.ʙöʟüᴍ:"öʟüʟᴇʀ ᴠᴇ sıʀʟᴀʀ"
29.ʙöʟüᴍ:"ᴋöᴛüʟüğüɴ ᴍᴀsᴜᴍɪʏᴇᴛɪ"
30.ʙöʟüᴍ "ᴘᴇʀᴅᴇ ᴀʀᴋᴀsıɴᴅᴀᴋɪ ᴏʏᴜɴʟᴀʀ"
31.ʙöʟüᴍ:" ᴠᴀᴢɢᴇçɪʟᴇᴍᴇʏᴇɴ ɢüɴᴀʜ"
32.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴʟᴀʀıɴ ʙᴀʀışı"
33.ʙöʟüᴍ:"öᴢɢüʀʟüğᴇ ᴠᴇᴅᴀ"
34.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴıɴ ɪ̇ᴘʟᴇʀɪ"
35.ʙöʟüᴍ:"ʟᴀʟ"
36.ʙöʟüᴍ:"ᴠᴀᴠᴇʏʟᴀ"
37.ʙöʟüᴍ:"ᴍᴀʏıɴ"
38.ʙöʟüᴍ:"ᴢᴀʏıғ ɪşıᴋ"
39.ʙöʟüᴍ:"ᴅɪᴋᴇɴʟɪ ᴀᴠᴜçʟᴀʀ"
40.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴢʟᴇʀɪɴ ᴋᴀʟʙɪ"
41.ʙöʟüᴍ:"ᴀᴛᴇşɪɴ ɪçɪɴᴅᴇᴋɪ ᴜꜰᴀᴋ ᴋıᴢ"

12.ʙöʟüᴍ:"ᴄᴇsᴀʀᴇᴛ ғısıʟᴛıʟᴀʀı"

92 9 7
Oleh Nemesisheart

Linkin Park 💔 Numb

"Beni boğduğunu göremiyor musun?"

Derinden gelen bir iç çekişle duvardan tutunarak ayağa kalktım. Dizlerim titriyordu zar zor attığım birkaç adımla kendimi yatağa bırakıverdim. Gözlerimin içi cayır cayır yanıyor gibi hissediyordum başımı iki ellerimin arasına aldığımda yatağa uzanıp cenin pozisyonuna geçtim.

Artık kapıdan gelen sesleri takmamaya çalışıyordum. Nasıl olsa hep konuşacaklardı başarısızlıkla gözlerimi yumduğumda bir an önce karanlığın beni içine çekmesini umuyordum.

Korkularımı ve endişelerimi kenara itip düzenli nefeslerle bedenimi rahatlatmaya çalıştım. Çok geçmeden sessizleşen sesler karanlık çökmüş gözlerime istediğini verdi.

Ayağımda hissettiğim yoğun acıyla göz kapaklarımı araladım. Bulanık görünen odağımı seçemeden bana doğru eğilmiş bir yüzü görmüştüm ve karşımdaki küçük beden ilgiyle bana bakıyordu. Şaşırarak bedenimi hareket ettirdim.

Kızın geri adımlarıyla nerede olduğumu anlamak için etrafa göz gezdirdim lakin yattığım yeri fark edince algımı bozup etrafı izlemeye son verdim. Bir göl kıyısının oradaydık. Gözlerimdeki bulanıklık yüzünden ellerimi yüzüme götürüp ovaladım ancak tamamen görüş alanım açılınca toprak zeminden kalkabildim.

Bacaklarımın üşümesiyle rüzgâr şiddetini daha çok arttırdı. Üstümde bana ait olmayan kırmızı kısa bir elbise vardı ve biraz eski zamanların kıyafetlerine benziyordu.

" Merhaba." Yanımdan gelen yabancı sesle yerimden sıçradım. Ani sesiyle irkilmem onu da geri çekmişti. Karşımda duran küçük kız çocuğu ne yapacağımı izler gibi dikkatle bana bakıyordu. Suratına renk katan mavi gözleri ise gökyüzünü andırıyordu.

Yalpalayarak adımlarımı toprak zemine sertçe bastım. Ayaklarım çıplak olduğu için aşırı rahatsızdım. "Burası neresi?" Gözlerimdeki hoşnutsuzluk soruma açıklık istediğini belli etti.

" Burası senin zihninin bir parçası," dediğinde küçük kızdan çıkan bu ses fazlasıyla bilgili bir tondaydı. Ses tonu olgun bir bayandaki gibi çıkıyordu. Buna kafa yormadan ilgiyle tekrar etrafımı süzdüm.

" Peki ben neden buradayım?" Rüzgârın şiddeti vücudumu bıçak gibi kesiyordu. Ayrıca etrafta yoğun bir koku da vardı. " Merakını dindirmek için," dedi hız kesmeden.

Anlayamadığım cümlesine yüzümü ekşiterek baktım.

" Neden bunu yapasın ki?" diye sorarken her saniye sanki sormak istediğim sorular çoğalıyordu.

" Çünkü bunun için seçildim, bu görev bana verildi... Sizinle tanışmak benim için bir onur."

" Ha?" Dudaklarımdan dökülen istemsiz şaşkınlığım ufaklığı güldürmüştü. Hemen başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım.

" Hadi gelin." Dudaklarından silinen gülümsemesiyle önden yürümeye başladı. Kararsızlıkla ne yapacağımı bir türlü bilemiyordum çünkü onu tanımıyordum ve ister istemez kendimi kollamak zorundaydım.

" Hadi ama merak etmeyin benden hiçbir zarar gelmez size," dedi güven verici bir ifadeyle.

Kâkülümü rüzgârdan korumak amaçlı bir iki kez düzelttiğimde adımlarımı da onun yanına atmaya başladım. Artık yan yana ilerlemeye başlamıştık. "Rüyalarınızdan korkuyor musunuz?" diye sorduğunda ses tonundaki ilgiye kafa karışıklığıyla baktım ayrıca sorusuna ne cevap vereceğimi de hiç düşünmemiştim.

" Aslında korkuyorum, beni tedirgin hissettiriyorlar." Açıkça hissettiklerimi ona aktarınca gülümseyerek karşılık verdi.

" Alvina, rüyalarından neden korktuğunu anlıyorum. Şimdilik bu durum sana tuhaf geliyor, onu da anlıyorum ama sizin en güvende olduğunuz zaman dilimi burası. Rüyalarınız size hayatınızda almanız gereken önlemlere karşı bir bağlantı gibi ve emin olun gördüklerinize bir gün ihtiyacınız olacak. Bunların hepsi sizin için," dediğinde uzun açıklamasına bir an hiçbir tepki vermeden dursam da en sonunda kafamı sallamıştım çünkü garip bir şekilde beni iyi hissettiriyordu.

" Bu nasıl oluyor anlamıyorum burası gerçek dünya, burada böyle şeylere rastlamak-" dediğim anda sözümü kesti.

" Alvina hanım, dünyanın dengesi olduğu gibi bizim de bir dengemiz var. Bu belki saçma geliyor olabilir ama kabullenmelisiniz. Biz diğerleri gibi değiliz, insan olmak için çok geç kaldık," deyince duraksayarak söylediklerine kaşlarımı çattığımda yerimde durdum.

" İnsan olmak için geç mi kaldık?" diye anlamsızca sorarken dehşet içinde kaldım.

"Bizler insanüstü varlıklarız ama çok sonradan bu güçler bize aktarıldı. Emin olun detayına dahi inmek istemezsiniz. Gerçekler bazı zamanlar acı verici olabiliyor," deyip derin bir soluk bıraktı.

" Normalde insandık yani?" Soruma sadece kafa salladığında gözlerimi irileştirdim. " Peki geri alınamıyor mu?" Sonrasında gelen soruma ifadesizce baktı. Aslında ne demek istediği açıktı, bunu yapan kişiler sonrasını gizliyordu ve bu gerçekten acımasızcaydı.

" Bizim gibi bir sürü kişi varsa neden hepsi bana düşman?" diye sorarken beni ardında bırakıp yürümeye başladığında artık başı öne eğikti sanki benim için üzülüyor gibi görünüyordu.

" Bu nefret yıllar önce başladı, herkes senin gücünü artık yok etmek istiyor." Sorgulayıcı bakışlarım arttığında tekrar devam etti. " Diğer güçleri görmüşsündür en azından birazını, ne fark ettin?" diye sorup bakışlarını bana çevirdi.

" Bilmem çok güçlüydüler ama karşı taraf için bence acı verici görünüyor," dedim kısaca. Anlamsız sözcükler dudaklarımdan çıktığı anda soğuk havaya karışmıştı.

" Acı verici, aslında sorun tam olarak bu. Onlar güçlerini kullanınca adım adım ilerliyorlar sen öyle değilsin, sen direkt işi bitiren tarafsın... Ya yaşatırsın ya da öldürürsün," dediği anda vücudumda bir akım hissettim ne olduğunu çözemeden kız kolumdan çekiştirip yürümeye zorladı.

" Neler oluyor?" diye hayretle sorarken soğuk havanın yüzüme çarpması canımı yakmıştı. Bağırışım koşturduğumuz için kesik kesik çıkıyordu. " Çok zaman kalmadı, sana bir şey göstermem lazım." Merakla onunla koştuğumda ayaklarımın altındaki toprak canımı yakıyordu. Taşların ayaklarıma geçtiğini hissedebiliyordum.

Ne olduğunu anlamadan kız bizi çalıların ve ağaçların içinden geçirdi. Ardından saklanır gibi yaprakların arkasından karşı tarafa bakmaya başladık. Ne olduğunu soramadan bana eliyle gösterdiği yere baktığımda konuşmasını dikkatlice dinledim.

" Tacı görüyor musun?" diye teyit ettiğinde bahsettiği taç resmen göz alıyordu görmemek mümkün bile değildi. Görkemli şekilleri vardı ve bir kayanın üzerinde öylece duruyordu. O an ağzım şaşkınlıktan açık kalmıştı, bu hâlimi gören yanımdaki beden kıkırdadı.

" Çok güzel değil mi?" diye sorunca ise dayanamayarak kafamı salladım. Birden taca yaklaşmak istedim ama bedenim biri tarafından sertçe geri çekildiğinde ne olduğunu anlamadan kendimi tekrar yerde buldum.

Altımdaki toprak çukur gibi açıldığında çok geçmeden içine doğru yuvarlanmaya başladım.

Son duyduğum ise kızın cılız sesi olmuştu. " Korkma Alvina, Araf'ın sesleri daima yanında."

" Alvina!" diye bağıran sesle yerimden sıçradığımda bedenimi tutan kollar abime aitti. Gözlerimden akan yaşları çok geç hissederken abim aniden beni kolları arasına aldı. Sıkı tutuşuyla neredeyse nefes alamayacaktım.

" Şükürler olsun, ödümü kopardın be kızım." Abimin sitemli sesine karşılık veremeden karşımdaki gözlere kilitlendim.

Aralarında sadece annem ve babam yoktu. Etraf fazlasıyla loştu, diğer yandan kolumu tutan beden kaskatı kesilmişti. Bikem'in şok olmuş ifadesine bakamadan kaskatı kesilmiş elini aniden kolumdan çekti. Galiba beni tuttuğunu sonradan idrak etmişti.

Abim de beni kendinden uzaklaştırıp yüzüme dik dik bakmaya başladı.

" Kâbus mu gördün? " diye sorduğunda kafası karışmış bir şekilde bana bakıyordu. Soruya cevap veremeden elimi yüzüme dokundurmuştum.

" Be-ben bilmiyorum," diye mırıldanırken anlamsız kelimelerimin arasına başka bir ses katıldı.

" Anlatmak ister misin?" Elya yanıma gelip elimi tuttuğunda bile kafamı iki yana sallamakla kaldım çünkü anlatacak bir şeyim yoktu. Hatırladıklarım karman çorman olmuştu.

" Yüzünü yıkamak ister misin?" Meriç'ten gelen soruya ise cevap vermeden hemen ayağa kalktığımda benimle birlikte abim de kalktı.

"İyiyim ben kâbus görmüşüm işte... Hatırlamıyorum bile."

Hayır hatırlıyordum.

" Bari biraz su iç," diyerek su uzattı Alkan. Yapmak istediği şeye ifadesizce bakıp sertçe elinden suyu aldım. Dudaklarıma yasladığım bardaktan bir iki yudum su içtikten sonra geri bardağı verince masaya koydu.

" Annemler nerede ve ne zamandır uyuyorum?" Soruma hitaben abim alnını ovaladı.

" Doktorunu çağıracaklardı ki engel olduk. Bugünlük bizi yalnız bırakmaya karar verdiler," dediğinde sıkıntıyla nefes alıp hoşnutsuzlukla yüzümü astım. " Hâlâ hastaymışım gibi davranıyorlar." Dudak büzüp yatağın ucuna çöküp oturdum. Ellerimi birbirine kenetlediğimde ise konuşmaya devam etti.

" Sen istedin doktora gitmeyi," derken histerik bir gülüş takınıp kafamı iki yana salladım. " Neyse, gördüğünüz gibi bir şeyim yok gidebilirsiniz," derken sırtımı yatak başlığına yasladım.

" Ben hiçbir yere gitmiyorum." Ardından Meriç'ten çıkan sese döndüğümde suratına ilgisizce bakınıyordum.

" Ben burada güvendeyim ortada bir sorun yok," demekle kaldım.

" Yani?"

"Gidebilirsiniz," deyip üstüne basarak söylenmeme kollarını kavuşturdu.

" Arkadaşlarını evinden mi kovuyorsun?" Tek kaşını kaldırarak beni sıkıştırması hoşuna gitmiş gibi dudaklarını kıvırdı. " Yok öyle bir şey," dediğimde ise sadece omuz silkti.

" İyi o zaman gitmemize gerek yok demek ki," deyince uzun bir soluk alıp başımı tavana doğru kaldırdım. Normalde kırılacakları bu davranışım şimdi nedense etki etmiyordu.

Bu sefer de," Siz gidiyorsunuz," diyerek Kutanlara döndüm.

" Sizi evimde istemiyorum," diye de ekleme yaptım buz etkisi yaratan cümleme sadece ufakça dudak kıvırdı.

" Doktora gidiyorsun demek." İnanamazmış gibi dudağını ısırıp başını sağa sola oynattı. Bu görüntüye daha fazla maruz kalmamak için hemen konuşmaya geçtim. " Seni ilgilendirmez, ayrıca konuyu değiştirmeye çalışma," dediğimde bakışlarımı ela gözlerine diktim.

Asla rahatsız olmuyordu her seferinde karşılık vermeyi de es geçmiyordu.

" Konuşacağız." Dudaklarından dökülen kelimeye sinirle inledim. Artık kendimi kasmamdan dolayı mideme kramplar giriyordu.

" Sizinle konuşmak istemediğimi açıkça söyledim. Neyi zorluyorsun?" Dudaklarımdan dökülen zehirli kelimelerim her saniye sertleşiyordu.

" Konuşmadan hiçbirimiz buradan ayrılmıyoruz." Sözlerimin ardından gelen inatçılığı hiç eksilmeden devam etti. Kızgın bir soluk verip dizimi salladım.

" Bence o kadar emin olma." Abimin sert ve gür sesi odayı doldurduğunda hepimizin bakışları ona döndü o ise hiç rahatsız olmadan abime bakıyordu.

"Öktem karışma," diye ikaz eden Kutan'ın cesur tavrı ise beklenmedikti.

" Kardeşime neler yaptığını biliyorum. Ona sırtını döndün bari ileriye gitme," deyince bakışlarını ısrarla çekmedi sanki başka şeyler de söylemek istiyor gibiydi. Kutan'la aralarındaki bu gizemi bir türlü çözememiştim.

" Kardeşinin doktora gitmesine gerek yok ve sende zaten bunu istiyorsun. Bırak da onu ikna edelim," dediğinde alayla mırıldanmam gecikmedi."Beni ikna edeceklermiş duydun mu?" Meydan okuyan gözlerim haddinden fazla irileşti.

Açıkçası bana söylediği sözleri unutamıyordum. Bana ihanet ettiklerini ise hiç unutamıyordum.

Kutan adımını bana yönlendirerek yatağın ucuna kadar geldi. Bedenini bana doğru eğdiğinde ellerini de yatağa yaslamıştı. Ne diyeceğini duymak için alaylı bakışlarımı suratımdan yok ettim.

" Sana ihanet etmediğimizi biliyorsun çünkü seni baştan uyarmıştım. Biz bu işe Alkan için girdik, Alkan'ın o vicdanı olmasa gram umurumda olmazdın." Buz gibi sözleri bakışlarıyla birlikte kalbime hançer gibi saplandı. Sertçe yutkunup bakışlarımı kaçırdığımda Kutan'ın dudak kıvırdığını görebiliyordum.

İfademi bozmadan sessiz kaldım. Belki de bu bir kabullenişti.

" Bana güvenmen için seni zorlamadım Alvina. Zorda kaldığım için sana yardım etmedim çünkü senden önce korumam gereken bir sürü insan vardı. Bizi sen kendin bu işin içine soktun, suçu biz de değil kendinde ara." O anda abim Kutan'ın yakasından tutup sertçe ayağa kaldırdı.

" Haddini aşıyorsun!" diye bağırdığında artık sabrının son demlerindeydi. Gür sesi evi inlettiğinde ikisi de öfkeyle birbirlerine bakıyordu. Araya giren bedenler ise Kerem ve Alkan olmuştu ama hiçbiri bunu istekle yapmamış gibiydiler.

Her biri birbirine çıkışmak için an kolluyordu. En azından bakışlarından bunu anlamak zor değildi. Gözlerimi kaçırıp yatağımdaki çarşafla oynamaya başladığımda artık söyleyecek hiçbir şeyim kalmamıştı.

Onlar benim bir şeyim değildi ki.

Neden bu kadar takılıp duygusal davranıyordum?

Kutan sahiden beni baştan uyarmıştı. Arkadaşlarımı asla ateşe atmam demişti ama ben böyle bir anda ortada kalacağımı hiç düşünmemiştim.

En sonunda kafamı iki yana sallayıp ayağa kalktım. " Yeter bu kadar." Sesim sonunda ortamı soğuttuğunda hepsi anında gözlerini bana dikti.

" Ne söyleyecekseniz söyleyin sonra defolup gidin," deyip düzenli nefeslerimi devam ettirdiğimde onlar da pes edip farklı yerlere dağılmışlardı. Ama bu sefer de yanıma Alkan oturdu Kutan ise cam kenarına yaklaşıp ortamdan uzaklaştı.

" İyi misin?" Çarpık bir tebessümle cevabımı beklerken kırgınlıkla bakmadan edemedim. " Umurunda mı?" diye sorarken sanki kelimeler boğazımda düğümleniyordu bu sefer o bakışlarını kaçırınca ben devam ettim. " Ne söyleyeceksen söyle artık. Kimse burada olmaktan memnun değil arkadaşlarını da yeterince zorladın." İğneleyici sözlerime sadece usul usul kafa salladı. Bu açıkça haklısın demekti ama keşke kabullenmeseydi.

" Araf'ın sesleri-" diye başladığında devamını getirmesini istememiştim. Sözünü direkt kesip söyleyeceğimi söyledim. " Gerçekten bilmiyorum, kimse inanmıyor bu söylediklerime ama benim onlar hakkında hiçbir fikrim yok." Sakinlik tekrar gün yüzüne çıktığında ardından usulca kafasını salladı.

" Yalan söylemeyeceğini biliyorum sorun yok," deyip anlayışla gülümsediğinde elini koluma atıp sıvazladı. Aynı ilk gün ki gibi davranıyordu engel olamadan bende burukça bir tebessüm ettim. Kimse bizi bozmamıştı, hepsi sessizce izlemekten başka tek kelime etmediler ve bundan fazlasıyla memnundum.

" Sana o gün yardım edenler kimdi?" diye sorduğunda bir an bozguna uğradım. İşte bu soruyu hiç beklemiyordum. Kaşlarımı çatmak yerine tebessümümü bozmadım.

Aslında isimlerini verecek kadar kafayı yememiştim, onların sırları varsa benimde olmalıydı.

Ortada oynanan bir sürü oyun vardı ve artık sahne bana gelmişti. Fırsatımı iyi kullanmalıydım.

" Bilmiyorum kendimde değildim," dediğimde ikna etmeme gerek kalmadan Alkan anlayışla tekrar kafasını salladı.

" Peki, tılsımı kimden aldın?"

Elini kolumdan çekmek için hamle yapacakken beni durdurdu. "Kaçma," demeyi de unutmadı.

" Kaçmıyorum sadece anlamaya çalışıyorum, neden bu kadar şeyi size anlatayım ki?" diye azarlar bir tonda konuşurken düşünceli bir ifadeyle söze girdi. " Çünkü anlatacak başka kimsen yok," dediğinde kolumdaki eli sıklaştı ama yüzünde tek mimik bile oynamamıştı.

" Hayır var, sadece bilmiyorsunuz ve bilmeyeceksiniz... Biz artık birer yabancıyız Alkan, aramızda yardım anlaşması da bittiğine göre benden uzak durma zamanınız geldi." Sertçe elini ittirdiğimde hazırlıksız yakalanmıştı. Geri itilen bedenine uyum sağlayarak ayağa kalkarken gözlerini üzerimden çekmiyordu.

" Yabancıyız öyle mi?"

" Belki de düşman bile olabiliriz," dediğimde sesimin titreyişini bastırmak epey zor olmuştu ama fark ettiklerini hiç sanmıyordum. Sorgular bir hâlde davranışlarımı çözmeye çalışıyordu ama buna fırsat vermeden bana yaptıklarını onlara iade ettim.

" Eğer şimdi evimden gitmezseniz beni önemsediğinizi düşüneceğim. Bunu düşünmemi istemezseniz değil mi? Çünkü biz dost değiliz sadece çıkarlarımız için bir araya geldik," diye bilmiş bir ifadeyle üzerlerine giderken Azra durmamış ve Bikem'le Kutan'ın kolundan tutup kapıya çevirmişti. Onların arkasından adımlayan beden Alkan'a aitti. İfademi bozmadan ve abime çaktırmadan zafer edasıyla Elya'yı yanıma çekip kolumu omzuna attım.

" Gördün mü? Artık bunlardan da kurtuldum." Dudaklarımda yapay duran gülücüğe hafifçe kıkırdadı.

Kapının gürültüyle çarpmasına göz yumup sonrasında gelen neşeli sese döndüm." Hadi biraz kafa dağıtalım... Film izlemeye ne dersiniz." Omuz silkerek cevabı diğerlerine bıraktım. Elya heyecanla yerinden atıldığında ise koşarak aşağı inmişti, çocuksu tavırlarına dudak kıvırıp harekete geçtim. Odadan ayrılacakken abimin kolumdan çekmesiyle anlık duraksadım. Meriç'de hareket etmediğimizi görünce Kerem'le birlikte aşağı inmeyi seçti.

" Ben dışarı çıkacağım işlerim var, sen arkadaşlarınla güzelce vakit geçir. Hem bir yandan sana da iyi gelir," dediğinde sakin bir edayla onu onayladım.

" Ne zaman gelirsin?" diye sorarken halsizlikle dolabıma doğru yürüdüm. İçinden aldığım iki hırkadan birini ben giydim diğerini de Elya için elimde tuttum.

" Babamlarla beraber geliriz herhalde." Mırıltılarla onu onayladığımda kol kola girip odamdan çıktıktan sonra aşağı kata indik. Salonda film seçmeye çalışan arkadaşlarıma gülümseyip abime kapıya kadar eşlik ettim.

" Dikkatli ol," demeyi de unutmamıştım. Abim de eğilerek saçlarımdan öptüğünde ellerini sıkıp gülümsememi genişlettim.

" Sende." Ardından giymesi için ceketini uzattım.

Abimi uğurlayınca adımlarımı salona yönlendirmiştim. Açtıkları filmi seçemeden kendimi Elya'nın yanındaki boşluğa attım. Elimde duran hırkasını ona doğru uzatırken dudaklarıyla öpücük yollayıp sevimlice gülümsedi.

Bacaklarını uzatmasında yardımcı olup yerimize iyice yerleştik. Televizyonda oynayan aksiyon filmine anlamsızca göz gezdiriyordum. Normalde keyifle izleyeceğim filme bu sefer ilgisizce bakındım.

Asıl aksiyon bendeydi.

" Anlatmak ister misin?" Kerem'den gelen soruya hazırlıksız yakalanarak kısa bir afallama yaşadım. "Abim anlatmadı mı?" Yerimde huzursuzca kıpırdandığımda bakışlarımız arada bir filme dönüyordu aslında hepimizin odağı bu konuydu.

" Evet, tabii ki anlattı. Hatta sen gelmeden önce salonda fena kargaşa yaşandı ama neyse ki annenler sayesinde kısa sürdü." Elya'nın sözleriyle dik bir konuma geldim. O yüzden babamlar bir anda yükselmişti aslında sinirleri tek bana değildi.

" Öğrenmişsiniz işte, daha neyi anlatabilirim ki," derken derin nefesler yüzünden gerginliğimi belli ediyordum oysa onların yanında rahat olmam gerekliydi. Bunu kendime zorunluluk hâline getirmiştim. Artık sorularına dürüstçe cevap vermek için hazır hissediyordum.

" Kutanlar neden size yaklaşamıyor?" Meriç'in ilgili sorusuna kaşlarımı çattım.

" Ne demek o?"

" Fark etmedin mi? Size yaklaştıklarında bedenleri kızarıyor sanki bir şey canlarını yakıyor gibi," dediğinde düşünmeden edemedim. Fark etmemiştim, tılsımdan dolayı olduğunu tahmin ediyordum hatta işe yaramadıklarını bile düşünmüştüm.

Her şey kafama dank ettiğinde dudaklarımdaki gerçek gülümseme ortaya çıktı. " Biliyorsunuz ki her şey kaderin bir parçası. Belki de bu sefer kader benden yanadır," derken elimi koltuğa yaslayıp avucuma yüzüme bastırdım.

"Seni kaçırıp nereye götürdü bu adiler?"

"Kanfer...Oradaydım,"dediğimde Meriç'in öne eğilip dirseklerini dizlerine yaslamasını izledim. "Adamın adı Bars'dı galiba."

"Hıhı, Bars Saraç." İsmini tekrar anmanın etkisiyle ufak bir gülücükle beraber kendimle dalga geçtim. Nasıl da aptal gibi yaralarını sarmıştım.

"Sana bir şey yaptı mı?"

"Hayır, aksine o geceye kadar hiçbir şey yapmadı." Gözlerim kısa bir anlık Kerem'e döndüğünde kaşları çatık bir vaziyette beni dinlediğini fark ettim. Ona bakmamı fark eder etmez suratındaki ifadeyi yok etti.

"Siz nasıl hep birlikte buraya geldiniz?"diye sormak aklıma geldiğinde Elya ufak bir kahkaha attı. "Ay olanlara inanamayacaksın." Merakla elimi indirip koltukta toparlandığımda gözlerim üçünde de aynı anda gezindi.

"Öktem abi ilk bizi almaya geldi zaten, annen bin ton çene çalmış. Sen yokken hepimize hele ki Azralara fazla alıştı, telefonda en son onları getirmezsen eve gelemezsin diye bağırınca kendimizi mecburen onların yanında bulduk."

"Anneme bak sen,"diye mırıltı döktüğümde Meriç'in homurtuları kulağıma doldu. "Kime çektiğini o an anladık zaten."

"Babamda gelirken kendi kendine gülüp duruyordu, muhtemelen mutlu olacağımı düşündüler,"dediğimde sıkıntıyla iç geçirdim. Ardından tekrar konuşması için Elya'ya döndüğümde yine gülümsemeye başlamıştı.

"Neyse işte evlerine konuşmaya gittiğimizde bizden daha çok onlar sevindi. Hatta ilk seni sordular, yani sandığından daha fazla sana ulaşmaya çalışmışlar. Az önce ki hallerine anlam veremedim zaten," deyip dudak büzdüğünde bu sefer gerçekten hayret ettim. Acaba bana yansıtmak istemedikleri bir şey mi vardı?

Kutan'ın dengesiz halleri hiç normal değildi zaten.

"Abin de durmadan Kutan'a sövüp sövüp duruyordu. Hıncını çıkaramamış olacak ki arabada bile rahat bırakmadı, aldı onu yanı başına bağırıp çağırdı." Kısa bir nefeslenme sonrası tekrar konuştu. "Onlara gülmekten çenem yırtılacaktı."

"Bu yırtılmamış halimi mi?"

Meriç'e kısa bir gülüşle karşılık verdiğimde anlattıkları kafamda hiç hoş durmuyordu. Nasıl olmuş da Kutan sessiz kalmıştı onca lafa.

"Sus be,"deyip iyice bana döndüğünde Meriç'e bildiğin götünü döndü. "Abin en son sizin belanızı sikeceğim diye onu arabadan atmakla tehdit etti. Ama şimdi Kutan'da helal olsun, hiç sesini çıkarmadan öylece kabullendi."

"Belli pişmanlardı,"diye ekleme yapan Kerem sessizliğinden sıyrıldı.

"Aynen, bir de bilirsin abin fena söver. Sırf seni görmek için hepsi başlarını eğip yol boyu sustu," dediği anda duyduklarıma inanmakta zorlanıyordum. Hiçbiri bunca lafa kolay kolay katlanmazdı.

"Ben bile kızların babasına sövdüm ama ona bile ses etmediler," diye Meriç'de söylendiğinde gözlerim dalıp gidiyordu.

"Neden bana öyle konuştular o zaman?"

"Orasını hiç bilmiyorum, belki sana öyle görünmek istemiyorlardır,"diyen Meriç'e uzun uzun bakarken artık düşünmekten beynim patlayacaktı. Hepsinin bu dengesizliklerine katlanmak kolay değildi. Her hareketlerinden bir anlam çıkarmaktan yorulmuştum.

"Siz niye durmadan sövüp duruyorsunuz? Hadi abim neyse,"diye çıkıştığımda Meriç yayvan bir oturuşla ayağını diğer bacağına koydu. "Benim amacım sövmek zaten, yeter ki bahanem olsun," dediği anda göz devirip bu sefer Kerem'e döndüm.

"Hiç bakma bana, yaptıklarına tabii ki sessiz kalamazdım."

"Boşuna dil döküyorsun bebeğim, bunlar laftan anlamaz." Elya'nın konuşmasıyla Meriç'le Kerem aynı anda kahkaha atınca irkilip dik dik Elya'ya baktım. "Sende mi yaptın?"

Eğer ikisi de Elya'nın söylediğine bu şekilde gülüyorsa ve ben arkadaşımı tanıdıysam onlardan daha beter birşey yapmış olması lazımdı. Kerem kolay kolay Elya'nın söyledikleriyle dalga geçmezdi.

Elya karşımda yerine iyice sindiğinde ojeli tırnaklarıyla oynuyordu. "Şey yaptım biraz."

"Ne yaptın?"

"Alkan'ı dövdü,"diyen Meriç'le şaşkınlıkla açılan ağzımı ellerimle kapattım. " Hayır ya dövmedim, sadece çantamla biraz vurmuş olabilirim."Konuşurken gittikçe kısılan sesiyle dudaklarını bastırınca duyduklarıma inanmakta zorlandım.

Elya, Alkan'ı dövmüştü. Kendisinden kat be kat daha cüsseli birini.

Yok artık.

"O çantada en az bir on kilo vardır,"diyerek sırıtarak Elya'ya bakan Meriç onun ezilip büzülmesini keyifle izliyordu.

"Abartma sende!"

Elya en sonunda çemkirip bir yastık fırlattığında Meriç hamlesinden kıl payı kurtuldu. Bende daha fazla bir şey demek yerine koltukta iyice kendime yer edinip rahatça bacaklarımı kendime çektim.

"İyi yapmışsın boşver, en azından içim rahatladı."

"Cidden mi?"

"Cidden, hak ettiler."

" Neyse boş versenize sonuç olarak hepimiz buradayız ve birlikteyiz bırakalım da keyfini çıkaralım." Elya'nın konuyu kapatmasıyla bizden onay mırıltılarını aldı. Bedenini bana doğru döndürüp dizlerime uzandığında diğer elimi kızıl saçlarına götürüp okşadım arada sırada gözlerini kapatıp mutlulukla mırıldanıyordu.

" Ne zaman okula döneceksin?" Kısık sesiyle soru sormasına rağmen hâlâ gözleri kapalıydı. Yapmak istediği sadece Meriç ve Kerem'in ilgisini televizyona vermesiydi.

" Bana biraz zaman verin yakında dönerim. Bir süre artık sadece doktora gidip gelmek istiyorum." İsteğimi dürüstçe dile döktüğümde anlayışla elimi tutmuştu. Saçlarında duran elimi yüzüne doğru götürüp ufak bir öpücük kondurdu.

" Kendini ne zaman hazır hissedersen o zaman gel, acelemiz yok. Derslerde de endişelenme biz varız her daim yardımda bulunuruz," dedi.

" Biliyorum... Her daim benimlesiniz."

Onlara olan sevgim, güvenim sanki kalbime taht kurmuştu.

" Şu filmlerdeki kızlardan nefret ettiğimi söylemiş miydim? Taş gibi çocuğu resmen reddetti." Elya'nın sitemi salonu doldurduğunda dudaklarımdan çıkan kıkırdamayı durduramamıştım. Kerem'in de bana eşlik etmesiyle gülüşümüz daha çok büyüdü ama Meriç'in hırsla dönüp kumandayı bize doğru atması kaçınılmaz oldu.

"O taşı sana yediririm Elya."

"Olur, olur yerim." Atışmaları hız kesmeden devam ederken gülüşüm kahkahalara döndüğünde Elya Meriç'e dönemeden bana dirseğiyle vurmayı es geçmemişti.

"Ben ne yaptım şimdi?" diye masumca sorarken suçsuz davranmak için dudaklarımı birbirine bastırdım. " Gülüp durmayın." Kollarını birbirine dolayıp tavır takındığında gözleri kısıldıkça kısıldı. Meriç'le hep böyleydiler. Hatta aralarında durmadan böyle atışmalar yaşanırdı bundan pay çıkaran ise hep Kerem'le ben olurduk.

Kerem'in benim gibi dudaklarını birbirine bastırması gecikmedi Elya sustuğumuzu gördüğünde Meriç'e yastık fırlattı. " Şakaydı şaka." Elya'nın attığı yastığı havada tutarak kahkaha attı. Onlara sessizce güldüğümde kahkahamı serbest bırakmamak için zor duruyordum.

" Sizinle uğraşamayacağım gidiyorum ben," diyen Elya yanımdan kalkıp bize sırtını döndüğünde salondan çıkmadan onu sesimizle durdurduk. " Lan şaka yaptım dedim ya, nereye gidiyorsun?"

" Tuvalete gideceğim Meriç, oraya da mı geleceksin?" deyip Meriç'i başından savdı. "Seni öyle görmeye şuan için hazır değilim, kalsın," diyen Meriç'le Kerem'in kahkahasını patlatmasıyla birlikte kendimi koltuğa gömdüm.

" Deli bu kız." İflah olmaz bir bakışla Meriç kafasını iki yana sallayıp önüne döndü. Koltukta yan dönüp durmuştum uzanma şeklimi düzeltemeden Kerem yerinden kalktı.

" Mutfağa gideceğim bir şey ister misiniz?" diye sordu.

" Kardeşim bana bir su getirir misin?" Kerem Meriç'i onayladığında hiç duraksamadan salondan çıktı. Bende hemen peşinden gittiğimde onunla en azından biraz yalnız konuşmak istiyordum. O yüzden kararlı bir şekilde arkasından mutfağa girdiğimde beni görmedi. Bende bir süre kapı pervazının orada durdum. O da buzdolabını açmış ve soğuk su çıkarmıştı.

Belki de geldiğimin farkında değildi bilemezdim o yüzden sessizliğimi bozmadan bekledim. Elindeki bardağa su doldurduğunda bir dikişte içti, boğazından geçen suyu dikkatlice izliyordum.

Sonrasında tekrar doldurdu ama bu sefer suyu içmedi. Sürahiyi alıp dolaba tekrar koyduğunda bardakla birlikte kapıya doğru döndü. İşte o zaman beni fark etti suratındaki afallama gözle görülür bir hâldeydi.

Birkaç kere kapatıp açtığı ağzından kelimeler kekeleyerek çıktı.

" Bu-bunu normalde benim yapmam gerekiriyordu, senin yapman biraz garip kaçtı," diyerek gözlerini kıstığında ona gülmeden edemedim.

" Lütfen ilişkimize yeni şeyler katma." Muzip sesine yerleştirdiği alay ona olan gülümsememi tebessüme çevirdi. O sırada tezgâha koyduğu bardağı almadan arkasında duran masaya göz atıp oraya doğru ilerledi ve sandalyeye oturdu. Ardından elini masaya vurup gelmemi bekledi.

İfadelerini hiç gizlemiyordu ama ona olan ifadelerimi bu sefer ben gizledim. Neden yaptım bilmiyorum ama içimden öyle gelmişti. Karşısındaki sandalyeye çok geçmeden oturduğumda rahatlayarak geriye yaslandı.

"Aklımı kaçırdım sen yokken."

"İnan bende bir an aklımı kaçırıyorum zannettim," dediğimde kuşkulu bakışlarının altında olmak beni epey kasıyordu.

" O günü sana sormak istiyorum ama sorarsam öfkeme sahip çıkmam, sormazsam da geceleri seni düşünmekten uyuyamam... Bana bir yol göster hangisi bizim için daha iyi."

Artık onunla biz olmadığımızı anlamasını istiyordum. Ama ona bunu anlatacak kadar cesur değildim.

" Kerem..." Dudaklarımı içe kıvırdığımda ekledim. " Sorgulama, başka bir şey sor ama bunu bana sorma. Şuan endişelenmem gereken o kadar sorun var ki," dediğimde ellerimi birbirine kenetledim.

" Sana sorun olmak istemem tabii," dediğinde söylediklerimi yanlış anladığını fark ettim oysa söylemek istediğim bambaşkaydı. Şakaklarımı ovalarken sıkıntıyla nefes alıp veriyordum." O zaman söyle bana... Çok canını yakmadılar değil mi?" diye sorduğunda bu soru beni epey bir sarsmıştı. Duruşumu dikleştirirken burnumun sızladığını hissettim.

" Onlarla baş edebiliyorum. Ayrıca gördüğün gibi kurtulmanın bir yolunu da buldum." Ruhsuz bir tavırla konuşurken duraksama yaşamamıştım.

"Biliyorum, sen kimseye kolay kolay pabuç bırakmazsın," deyişi ilişti kulağıma. Tek bir şüpheleri bile yoktu benden. Oysa orada düştüğüm durumu bilselerdi belki bunu söyleyemezdi.

" Alvina yokluğun gerçekten kendini belli ediyormuş," derken sesindeki çatallanan tınıyı duyumsadım. Burukça onun kahverengi gözlerine bakmıştım.

Kerem yaptıklarımı önceden tahmin edecek tek kişiydi belki de onu hayatımdan geri itmemin sebebi bu yüzdendi.

"Bir süre daha böyle devam edecek Kerem, yapacak bir şey yok."Acıyla karışık bir gülüş firar ettirdim.

"Aslında yapacak çok şey var da,"diye ağzının içinde mırıldanırken onu gayet iyi duyuyordum. Yine de bir cevap vermedim. Duymamı isteseydi bunu söylerken gözlerini yüzümden çekmezdi. Eğik başını kaldırıp arkamdaki duvara bakınca kafasının içinde neler döndüğünü aşırı merak ediyordum.

"Sen yokken bu iki salağa katlanmak daha zormuş,"dediği anda kıkırdayıp önüme düşen saçları arkaya attım. "Deme öyle, duyarlarsa başına bela alırsın benden söylemesi."

"Ulan sen yoksun diye eve gidesimiz gelmedi, kalktık bahçede oturuyoruz zaten gözümüze uyku girmiyor. Elya'nın konuştuğu bir dangalak çıktı geldi." Duyduklarımla gözlerimi irileştirip dudaklarımı ısırdığımda sonunu tahmin etmek hiç zor değildi.

Elya demek sorun demekti.

Meriç kafayı tırlatmış olmalıydı. "Meriç tabii adam bize yaklaşır yaklaşmaz anladı, fırsat verir mi hiç?"

"Dövdü mü?"diye aceleyle araya girdiğimde histerik bir gülüşle başını salladı. "Adamın konuşmasına bile izin vermedi,"dediğinde bir yuh çekmeden edemedim. Bunlar genelde hep yaşanan şeylerdi ama Meriç çok az zamanlar ciddiye alırdı.

"Elya naptı?"dememle baygın bir bakış atması bir oldu. "Oturup çekirdeğini çitledi, kızın zerre umrunda değil ki."

Genel Elya diyebilirdik. Konuştuğu adamlardan birkaç gün hoşlanır sonra kıçına tekmeyi basardı. Onun dayanma süresi bu kadardı. Uzun ilişki demek onun için hapis hayatı gibi bir şeydi.

"Şaşırmadım hiç." Benim cevabımla biliyorum der gibi bakınca yüzümdeki gülümsemeyi silmedim aksine bunları konuşmak bana herşeyden daha iyi geliyordu. Hiçbir şey değişmemiş gibi.

"Eee, sizinkiler nasıl?"

"Gayet iyiler, geçen gün yanlarına uğradım. Annemin ilaçlarını filan almıştım."

Kerem'in şeker hastası bir annesi vardı. Bizden biraz uzakta oturuyordu o yüzden çok sık gidemiyordu yanına. Neyse ki yanında bir de ablası vardı, o da Kerem gibi aşırı sevecen biri. Annesine çoğunlukla o bakıyordu evli olmasına rağmen hiç aksaltmazdı.

Sandalyesinden kalkıp bana doğru eğildiğinde ne yapacağını düşünmeden saçlarıma ufak bir öpücük kondurdu ama yine de dudaklarını geri çekmedi.

" Anneme anlatabildiğim tek kişi sensin Alvina, ne zaman ona seni anlatsam rahatlıyorum biliyor musun? Geçen gün senin için lotus çiçeği almış, resmen seni yansıtıyor," dediğinde şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım zaten o da beklemeden geri çekilmişti.

" Neden, ne anlamı var ki?" Bu seferki merakım fazlasıyla belliydi çünkü onun annesiyle arasında konu hâline gelmem beklenmedikti. Şahsen tanışmazdık birkaç kere telefonda muhabbet etmiştik o kadar.

" O da bize kalsın," deyince ise sadece onaylamakla yetindim bunu kendimde araştırabilirdim çünkü Bars'da bana iris deyip duruyordu.

Anlamını o günden beri merak ediyordum belki bana söylememişti ama her seferinde yanımda anmasının bir nedeni olmalıydı. Kafama not aldığımda Kerem'in yerine oturmasını izledim. Çok uzun zaman geçmiş gibi geliyordu. Bars'ın ismi bile kafamı dolup taşırıyordu sanki.

Onu düşünmek bile ağır bir histi.

" Hey daldın gittin yine." Kerem'in önümde salladığı eline gülümsedim.

"Biraz dalgınım kusura bakma," dedim başımı kapıya çevirirken.

" Ne kusuru saçmalama, ben daha kötü olursun diye bekliyordum," derken eline masadan bir elma aldı ama onu yemek için dudaklarına yaklaştırmamıştı sadece oyalanmak ister gibi bir hali vardı.

Omuz silkerek konuyu konuşmak istemediğimi belli ettiğimde onlara iyi olduğumu ispatlamak istemiyordum biliyordum başaramazdım.

" Doktora gitmeye nasıl karar verdin?" Bir başka sorusu konuyu değiştirdiğinde ellerimi masaya yaslayıp yüzümü avucuma yerleştirdim.

" Ailemin tedirginliğini görebiliyorum Kerem, sadece rahatlamaları için yapıyorum yoksa bu saçmalığa kolay kolay katlanmam bilirsin." Sesimdeki net vurgular açıkça noktayı koyuyordu.

" Bir kerede başkaları için yapmasana, kendini düşünsene biraz," derken başını iki yana sallayarak beni kınadığını gösteriyordu tekrar sakinlikle söze girdim.

" Onlar başkası değil ki Kerem... Onlar benim ailem, tek parçam."

" Hadi ama Alvina, dürüst olalım sen kendinden önce hep başkalarını düşünürsün, bu sadece ailen için geçerli değil ki."

Gerçekten öyle miydi? Belki de öyleydi ama bu benim için bir şeyi değiştirmezdi. Akıllanmamak benim doğamda vardı. Mesela hâlâ intikam almak istemem bunun büyük kanıtıydı.

" Kerem..." Zoraki mırıldanmamla pes etmek üzereydim. Aynı konuları her seferinde başkasıyla konuşmam canımı sıkıyordu.

" Tamam anladım konuşma burada bitmiştir," dediğinde ona vermek istediğim sinyali anlamıştı. İşte bu yüzden beni en iyi çözebilecek kişilerdendi.

" Hadi gidelim." Ayağa kalkarak onu yönlendirdiğimde ben önde giderken o da su bardağıyla arkamdan geliyordu.

Salonda hâlâ aynı yerlerde oturan Elya ve Meriç konsantre bir şekilde televizyona odaklanmışlardı. Filmin ikisini de etkisi altına alması fazlasıyla komikti. Normalde hep bu tür filmlerde sıkılan onlar olurdu.

" Hiç gelmeseydiniz." Meriç'in iğneleyici sözlerine kulak asmadan yerlerimize geri oturduk. O sırada Kerem'de Meriç'e suyunu uzatmıştı, aralarında geçen kısa diyalog varla yok arasındaydı. Elya'nın başını dizlerime koyduğumda sırtımı koltuğa yasladım.

" Ne konuştunuz?" Dudaklarından çıkan kısık soruyla hafif afallama yaşamıştım. Kolumla karnını dürttüğümde ise kıkırdayarak elini havaya kaldırdı.

" Tamam, tamam sustum sormadım var say," deyip kollarını geri kavuşturarak tamamen odağını filme verdi.

Başımı geriye yaslayarak filme bakmayı reddettim. Başımı ağrıtmıyordu ama izlemek gibi de ilgim yoktu o yüzden gözlerimi yumup zihnimdeki gürültüye kulak verdim. Hepsi bir yandan ayrı birşeyler söyleyip kafamın içindeki savaşa yeni sebepler ekliyorlardı.

Aklımda dönüp duran rüyam ise ayrı bir muammaydı. Kızın söyledikleri kulağımda yanıkılanıp duruyordu.

'Ya yaşatırsın ya da öldürürsün demişti.'

Bu kadar basit olduğunu düşünmüyordum. Sadece bunun için beni yok etmek istiyor olamazlardı. Gücümü kötüye kullanacağıma dair endişeleri olabilirdi ama bu yeterli bir neden değildi.

Bu gücü kötüye kullanacaksam bile bunu hak ettikleri için yapardım.

O geceki anlamsız not, rüyamdaki kızın yıllar önce başladı demesi bütün ihtimalleri geçmişe götürüyordu. Benden önce bir şeyler olmuş olmalıydı, herkesin bilmediği sır gibi saklanan bir mesele vardı.

Çünkü Bars'da senden başka kalp kırıcı yok demişti. Belki de o da hiçbir şey bilmiyordu, diğerleri gibi. Bunu bilen birileri varsa şüphelendiğim isimler olmalıydı.

Yağız Atay, Baran Saraç ve Erel denilen o adam.

Cevaplarımın bütün odağı aslında bu isimlerdi.

Bu işin peşini bırakmayarak belki aptallık ediyordum ama bu soruların cevabını bulmazsam kendimi yer bitirirdim çünkü er ya da geç ipin ucu bana ve hayatıma değiyordu.

Film bitene kadar kendimle çelişip durmuştum. Sessizliğim resmen kara bir çarşaf gibiydi. " Harbiden kız salağın tekiymiş." Meriç'in itirafıyla salon gülme sesleriyle doldu. " Ne sandın oğlum? Ben bir şey diyorsam doğrudur." Elya bilmiş gülümsemesiyle Meriç'e bakınca dil çıkarmayı da unutmamıştı. Onlara doğru gülümsediğimde kıkırdamayı da es geçmedim.

Elya dizlerimden kalkınca bacağımda bir uyuşma baş gösterdi. Alttan gizlice bacağımı ovaladığımda bir çift gözü üzerimde hissediyordum hızlı bir şekilde başımı çevirdiğimde ise Kerem'in kahverengi gözleriyle karşı karşıya kaldım.

Tebessümle ovaladığım bacağıma bir de yüzüme bakıp duruyordu. Çekinerek başımı parkeye kilitlerken utanmış olmam belki de gözünden kaçmamıştı. İç çekerek odağımı tekrar Elya'ya verdim.

" Eee, şimdi ne yapıyoruz?" Elya'nın bağdaş kurup oturmasıyla herkes gözlerini birbirlerine çevirdi.

" O zaman sorularıma geçiyorum," diyerek bana doğru döndüğünde irkilip geriye doğru kaydım. Ellerim birbirine kenetlendiğinde sorgulayıcı bakışlarımı arkadaşımda tutuyordum.

" Ama istemezsen-"

" Hayır, istememe gibi bir lüksüm yok öğrenmek hakkınız... Sonuçta sizi de bu belaya çektim. İsteyerek olmadı gerçi ama olsun." Dudaklarımdan dökülenlere karşı Elya iyice yanıma gelip kolumu sıvazladı.

" Bizi sen belaya çekmedin Alvina biz kendimiz senin yanında olmak istedik," dediğinde burukça gülümsedim ve elinin üzerine elimi koyunca parmaklarım yumuşak elinin üzerinde gezindi.

" Biliyorum ve gerçekten üzgünüm," dedim. Anlatmak istediğim şeyleri hiçbir zaman kolayca karşı tarafa geçirememiştim zaten.

" Bars denilen adam rüyanda gördüğün kişi miydi?" Meriç'ten gelen soru anında kafamı allak bullak etti. İsmini tekrar sesli bir şekilde duymak tüylerimi ürpertiyordu. Derin bir yutkunuşla kafamı salladım. Onun adını dahi dudaklarımdan dökmek sanki zehir gibiydi.

" Sana iyi davrandı mı?" Kerem'den gelen zoraki ses oldukça katıydı. Onun rahatsız olmasını anlıyordum, o adamlardan gelecek hiçbir zarara tahammülü yoktu. Benim için bu kadar hassas olması yüreğimi burkuyor ve karşılığını veremeyeceğim duygulara karşı mahcupluğum artıyordu.

Sesimi daha iyi çıkarmak için kısık bir biçimde öksürdüm. " Evet bana zararları olmadı, aksine daha çok ben onlara zarar verdim," derken ne demek istediğimi anlamadıklarında dudaklarımdan çıkan kelimelere pişman oldum. Bunu itiraf etmem ne kadar iyi olmuştu bilemiyorum.

" Ne demek o?" diye sorduğunda derin iç çektim.

" O adamlardan birinin canını yaktım." Bir kerede sarf ettiğim kelimelere kaşlarını çattılar hatta Elya'nın kolumdaki baskısı da arttı. O yüzden bekleme gereği duymadan devam ettim."İstemeden gücümü onun üzerinde kullandım," deyiverdim.

" Ona dokundun mu?" Kerem'in kaşları hayretle kalktığında en zor kısma şimdi geliyorduk.

" Sorun da bu, ben ona dokunmadan oluverdi. Birrden yere kapaklandı nasıl olduğunu bile anlamadım, büyük bir ihtimal sinirlendiğim için oldu." Bakışlarım hepsinin üzerinde gezinince irileşmiş gözlerini gördüm. Meriç'in ağzı açık hâline çekinmesem kahkahalarla gülerdim ama birden onun yüksek sesle gülmeye başlaması beni şok etti.

" Hassiktir be!" Kahkahalarla gülmeye devam ettiğinde dudak kıvırmıştım ama bunu o kadar istemsizce yaptım ki suratımın gerildiğinin bile farkındaydım.

" Bunda sevinecek bir şey yok Meriç," diyen Elya'ya birlikte dönmüştük.

" Fark ettiyseniz korkmamışlar, zihninle bile gücünü kullanmışsın. Eğer buna rağmen korkmamışlarsa altında başka nedenler vardır," diyerek sıkıntıyla nefes verdi. Dediklerini kafamda tartınca bu ihtimali hiç düşünmemiş olduğumu fark ettim.

" Ama o gün bana yalvardılar...Hatta kız arkadaşı filan baya kötü oldu," deyip konuya açıklık getirmeye çalıştım.

" Peki o adam ne yaptı?"

Duraksayarak dudaklarımı araladım."Sadece şok olmuştu sonrasında kızıp bağırdı o kadar," dediğimde hala düşünüyordum. Parça parça hatırladığım görüntüler kısa kısa hafızama düşmeye başladı çünkü o gün korkanlardan biri de bendim. Belki gücüm beni de etkisiz hale getiriyordu.

" İşte sorun da bu. Bars denilen adam korkmamış, hiç nedenini düşündün mü?" diye sorduğunda kafamı olumsuzca salladım. Düşünecek vaktim yoktu ki, her seferinde kafam başka konulara yoğunlaşıyordu çünkü ilk aklıma gelen hep kaçmak olmuştu.

" Olabilir, ondan her şeyi beklerim ama öyle bir şey olsa bana neden o deneklerden bahsetsin?" diye bir soruda benden döküldüğünde herkes farklı yerlere dalmıştı.

" Belki de senden yardımını bekledi."

"Olabilir senden ümidi almayınca vazgeçip seni babasının önüne attı, yem olarak düşün." Meriç'ten gelen onaylamayla kafam epey karışmıştı.

Doğru söylüyor olabilir miydi?

Her şeyi dengesiz olan bir adamdan söz ediyorduk ve epey güçlü de görünüyordu. Neden benim yardımımı bekliyor olabilirdi ki?

Akıl almaz derecede saçma geliyordu çünkü gücümü kullanamadığımı en iyi o fark etmişti.

Ön yargı değildi bu, aslında onun sokakta ki çocuğa yardım edişini de unutmamıştım. Hatta o yatak odasında ağladığını bile unutamıyordum ama ne kadar düşünürsem düşüneyim bir cevap bulmak imkansızdı.

Gerçi babasının en büyük hayalinin ben olduğumu söylemişti.

" Bilmiyorum, hiçbirinin yaptıkları birbirine uymuyor sanki herkes farklı bir oyun oynuyor gibi."

" Hiçbiri?" Kerem'den gelen soru şüphe barındırıyordu sanki o kelimenin içine alacağım kişilerden rahatsızdı ama umursamadan söylendim. "Alkanlar da öyle yaptı. İlk başta davranışları tamam çok istekli değildi ama bana hiç bu kadar da öfkeyle bakmıyorlardı, o zamandan beri değişen bir şeyler olmalı." Elya sözlerimi onaylamak amaçlı kafa salladığında Kerem'in çatık kaşları hâlâ değişmedi.

" Hepsi bir şekilde birbirine bağlantılı buna eminiz çünkü birden hepsinin düşman gibi davranmaya başlaması normal değil," derken saçlarını karıştırdı.

Kızıl saçları ten rengine çok yakışıyordu. Gözlerindeki yorgunluk ise gözlerimden kaçmamıştı aslında yüzü sarıya kaçıyordu normalde beyaz teni bu sefer daha solgundu.

" Kafam ağrıdı gerçekten, konuştuğumuz konulara bak. Eskiden normal insanlar gibi dertlerimiz vardı," derken sitemi kızgınlık içermiyordu daha çok hayret içindeydi.

" İnan bana, bende bazen düşünüyorum nasıl olabilir diye?" Adamların yaptıkları deneyler hayatımızı karartmıştı. Bizden öncesini düşünmek dahi istemiyordum. Gözlerindeki kin yılların birikmişliği olmalıydı.

" O kadar insanı denek olarak kullanmışlar, acaba bilmediğim daha neler çıkacak merak ediyorum." Dudaklarıma kadar gelen zehirli sözcükleri tutamamıştım. Bu yaptıkları işkenceden başka bir şey değildi.

" Hayal güçlerine hayran kaldım doğrusu, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi." Meriç'in sözlerine sessiz kaldım. O sırada Elya aklına bir şey gelmiş gibi hızla bana döndü.

" Bars göndermiş değil mi o iskeletleri?" diye sorduğunda isteksizce başımı salladım.

" Korumacı ruhlar," diyerek de sonlandırdım.

" Yok artık! İsimleri de mi varmış?" diye hayret içinde sorduğunda histerik bir gülüş takınıp başımı salladım. "İsimleri bile havalı şerefsizlerin." Meriç'in sesiyle hepimiz söylediğine güldük. Gerçekten havalı görünüyorlardı. Bars'ın dediği gibi oldukça iyi savaşçılara benziyorlardı.

Ellerimle kâkülümü taradığımda saçlarımın yumuşak dokusunu hissettim. " Başım çatladı artık, konuyu kapatabilir miyiz lütfen? " diyen Elya mızmızlanarak geriye yaslandı. Kızıl saçları önüne gelince çekme zahmetine bile girmemişti. Konuyu değiştirmek için istekle mırıldandım.

"Bugün burada kalsanıza bu saatte artık gitmeyin."

O sırada arkamdan gelen sesle birilerinin geldiğini anladım. Başımı arkaya çevirip geleni görmeye çalıştığımda görüş açıma giren kişi annemdi. Üzerindeki kadife pantolon ve kırmızı gömlekle fazlasıyla dikkat çekiyordu. Güzel bir kadının kızıydım. Benim aksime o daha naifti ama onun kızı olmak bile benim için ayrıcalıktı.

" Neler yapıyorsunuz bakalım, keyfiniz yerinde mi?" İçten bir sesle bize döndüğünde cevabı bizimkilere bıraktım.

Elya söze girip," Merak etmeyin Asya teyzeciğim keyfimiz gayet yerinde," dediğinde kolunu hemen omuzuma attı.

" İyi bakalım."

" Bende bugün burada kalmalarını söylüyordum," deyip anneme ikna etmesi işaret verirken gülümseyerek başını salladı.

" Evet ne kadar iyi olur, bu saatte o kadar yol gitmeyin." Annem de yavaş adımlarla yanımıza gelmişti. Kerem'in oturduğu tekli koltuğa yanaştığında gülümseyerek elini koluna dokundurdu. Yumuşakça okşamasıyla Kerem sevecen bir edayla gülümsedi.

Annem Meriç'le Kerem'i bir ayrı severdi.

Hatta ne zaman gece dışarı çıksam illa telefonda onların sesini duymak isterdi. Ona göre Elya ile beni koruyabilecek tek kişi onlardı.

" Kalalım o zaman yarın sabah çıkarız," diyen Meriç oturuşunu düzeltmişti.

" Tamam çocuklar, siz keyfinize bakın ben biraz dinleneceğim. Kızım sende acıktığınızda-"

"Merak etme annecim hallederim ben, asıl senin neyin var?" Sözünü hızla kestiğimde annem sıkıntıyla yerinde kıpırdanıp durdu. " Sorun yok iyiyim, sadece biraz yorgunum. Gece düzgün uyuyamamıştım o yüzdendir," dediğinde bakışlarımı ısrarla çekmedim nedense cevaptan tatmin olmamıyordum.

"Babamlar nerede o zaman?" diye sorduğumda dudaklarımdan dökülen her kelime onu sanki daha çok tedirgin ediyor gibiydi. O yüzden Elya hafifçe koluma dokununca uyarıyı alarak bakışlarımın keskinliğini aza indirmeye çalıştım. Bence benim gibi onlarda anlamışlardı.

" Babanın acil bir iş için şehir dışına çıkması gerekti. Yarın o da gelir, abin de geç gelecekmiş." Açıklamasına keyifsizce başımı sallarken huzursuzluğum gittikçe artıyordu ve keyfimde fazlasıyla kaçmıştı.

" Dünden beri konuşamadık hep araya bir şeyler girdi, konuşmak ister misin?" diye sorarken mırıltıma yapay bir gülümseme sunup olumsuzca başını salladı.

" Arkadaşların burada, daha sonra konuşuruz. Biraz onlarla ilgilen," deyip yanıma yanaştığında bir şey diyemeden alnıma bir öpücük sunup salondan çıkmak üzere adımladı ona rağmen hareketleri hızlıydı.

" Biraz anlayışlı ol bence, onlarda kolay günlerden geçmiyorlar." O sırada Elya'nın sesiyle düşüncelerimden uzaklaştım ama birşey diyemedim. Hepsinin farkındaydım, benim kadar onlar da çok yıpranıyorlardı." Sen yokken mahvoldular Alvina."

Ama galiba bunu kendime yediremiyordum bunun yüzünden de kendimi suçlamak ağır geliyordu.

" Haklısınız."

" Ben biraz hava alacağım bir sorun olmaz değil mi?" diye onay ister gibi kaşımı kaldırdığımda yerimden kalkmıştım. Kısaca beni onayladıklarında ise kararsız bakışlarını görmezden geldim. Fazla takılmadan salondan çıktığımda hızlı adımlarla kendimi mutfağın balkonuna attım. Nefes nefese korkuluklara tutunarak başımı geriye atarken soğuktan kızaran tenim kısa sürede titremeye başladı.

Nedeni bilinmez bir şekilde her seferinde bir ataktan kıl payı kurtuluyordum.

Silkelenip başımı yere eğdiğimde dudaklarımdan çıkan sıcak nefeslerim havaya karıştılar. Kendime gelmem  gerekiyordu, tekrar eskisi gibi kendi ayaklarımın üzerinde durmalıydım. Eski Alvina olmak için aşırı geç kalmış sayılmazdım bence. En azından öyle ümit ediyordum.

Artık tek amacım çevremdekileri bir arada tutmaktı ama belli ki onu da yapamıyordum. Ailemin içine kadar düşen ateş hepimizi cayır cayır yakıyordu ve ben onların yüzündeki acıyı görmek dahi istemiyordum.

Görmezden gelmek çok zordu.

İçim yanıyordu.

Bir şekilde bu bataklıktan çıkmalıydım. En az hasarla kurtulmalıydım. Yoksa bana saplamak için kaldırdıkları hançer bana değil ama başkasını çok fena yaralayacaktı çünkü hedef hiçbir zaman direkt ben olmamıştım.

O hançer beni değil sevdiklerimi yaralıyordu.

Buz gibi bir gülüşü de dudaklarımdan sızdırdığımda acıyla gülmeye başladım. Soğuk havada yankılanan hırçın kahkaham belki de her şeye inat yükseliyordu ama pes etmedim. Ne kadar sustuysam o kadar güldüm. Dudaklarım kurumaktan çatlamıştı ve her güldüğümde canımı acıtıyordu ona rağmen deliler gibi gülmeye devam ettim.

Güldüm, güldüm ve en sonunda kahkaha attım.

Her şeye rağmen doyasıya içimi döktüm, ta ki başımı kaldırıp karşı caddeye bakıncaya kadar. Karşımda gördüğüm beden gülüşümü tek sefer de kesip gözlerimi doldurdu.

O an sanki dünyada durmuştu.

Ellerim demirde sıklaştığında nefes alıp vermeye devam ettim o ise hâlâ kehribar gözleriyle beni izliyordu. Yolun ortasında dikilmiş aptalca çektiğim acıyı izleyebiliyordu. Bu acının kaynağı oydu.

Kafamı iki yana sallayıp bir iki adım uzaklaştığımda ellerimi serbest bırakıp geri adım attım. Benden uzakta olmasına rağmen ondan ürkmüştüm. O anda elinde tuttuğu telefonunu kulağına götürdü. Ne yapacağını görmek istemeden arkamı dönüp içeriye girmeye çalıştığım anda tam korkuluğun oradan yabancı bir telefon sesi geldi. Ne olduğunu anlayamadan geriye dönmek zorunda kaldım.

Yerde duran telefonu bakarken hareketsiz kalmıştım. O telefon iki kez ardı arkası kesilmeden çaldı ama ona rağmen yerimden kıpırdamadım.

Bars buraya yönelmeye bile çalışmamıştı, asıl bu beni rahat hissettirmesi gerekirken tam tersi tuhaf hissettiriyordu.

Vazgeçip yere eğildim ve elime aldığım telefonla birlikte geri ayağa kalktım. Ellerimin titremesi hızlanırken artık yavaş nefesler alıyordum. Ardından telefonun ekranında yazan isim içimi daha çok yaktı.

Kalpsiz.

Neden böyle bir şey yapmıştı? Gerçekten kalbi olmadığını mı düşünüyordu?

Peki ben neden buna üzülüyordum?

Hafifçe ekrana dokunduğum anda arama onaylanmıştı. Telefonu yavaşça kulağıma götürdüğümde ise sadece gözlerimi yumdum. Karşıdan gelen hırıltılı nefesle hemen dudaklarımı ısırdım.

" Söz vermiştin." Tek bir cümleyle gözlerimi araladım.

Ne demekti şimdi bu?

" Anlaşma yapmıştık...Sen pes ettin." Konuşuyordu ve soluksuzca derdini anlatmaya çalışıyordu.

" Arkadaşlarını çağırdığın için pişmansın değil mi Alvina?" diye sorarken kalın sesiyle sertçe sözlerini devam ettirdi. " Bana kendi ayaklarınla geleceksin neden biliyor musun? Çünkü ne kadar inkâr edersen et senin hala bana ihtiyacın var," dediği anda bende ipler kopmuştu bile. İşte buraya kadardı, alaylı bir gülüşle dudaklarımı araladım.

" Elbet tekrar yan yana geleceğiz Bars. O zamanda dediğin gibi sana kendi ayaklarımla geleceğim ama ecelin olmak için." Dudaklarımı ıslattığımda tekrar devam ettim. " Bu sözlerimi unutma, çünkü bu saatten sonra bu kız, o gece ki kız olmayacak. Senin arkanda bir ordu varsa benim de onları öldürebilecek bir gücüm var. Bunu hayatın boyunca unutma, asla." Son bir çırpınışla sözlerimi sonlandırıp telefonu sertçe kapatırken telefonu bahçeye doğru fırlattım. Yere düşüp kırılan telefona bakma zahmetine girmeden içeriye girip kapıyı örtmüştüm.

Mutfaktan çıkıp sessizce merdivenleri tırmanırken salondan beni görmediklerine emin olduğum anda odamdan içeri yavaşça girdim. Kapıyı ardımdan sessizce kapatınca yatakta telefonumu aramaya başladım. Çok geçmeden yorganın kenarında gördüğüm telefonumu seri hareketlerle elime almıştım.

Çalışma masamın orada asılı duran panoma bakınırken karşımda iki numara vardı ama yine de Ladin'i aramayı tercih ettim. Numarayı tuşlayıp kulağıma götürdüğümde sabırsızca yerimde hareketlenip açmasını bekliyordum.

Çaldı, çaldı ve açıldı.

"Alo?" Mahmur ses tonu kulağıma dolduğunda memnuniyetle mırıldandım.

" Benim Alvina," dedikten hemen sonra duyulan hışırtılar başka bir yere geçtiğinin belirtisiydi ama hâlâ sakince bekliyordum. " Aramana çok sevindim, bir sorun yok değil mi?" diye çok geçmeden konuştuğunda sakin sesi beni de etkisi altına aldı. Ona uyum sağlayarak yatağın ucuna iliştim.

" Hayır yok, yani ciddi bir şey yok. Aslında senden başka bir şey isteyecektim," dediğimde bir elimle saçlarımı kaşıdım. Açıkçası içten içe heyecanlıydım ama bir sefer de itiraf etmenin daha iyi olacağını düşünüyordum.

" Tabii ki dinliyorum."

"Bana gücümü kontrol etmeyi öğretir misin?" demekle kaldım sadece.

" Anlamadım?" diye sorguladığında iç çektim. Anlamıştı, sadece şaşkındı ve bu ses tonundan bile belli oluyordu. "Ladin, bana her şeyi öğretmeni istiyorum çünkü bugün bir kez daha anladım hiçbir şekilde peşimi bırakmayacaklar. Şu tılsım bile beni hiç güvende hissettirmiyor, en iyisi beni eğitmen."

Evet demeliydi.

Tam şuan beni kabul etmesi gerekiyordu yoksa çok fena cesaretim kırılacaktı.

Sık sık aldığı nefesler bana cevap olmaya yetmemeye başladı çünkü gerçek cevaplara ihtiyacım vardı. Beni anlasın istiyordum çünkü peşimi bırakmayacaklarını en iyi o biliyordu ve bana bunu hissettiren de oydu.

Çünkü asıl neden etrafımdaki hiç kimseye veda edemiyor olmamdı. Arkamı döndüğüm anda tekrar gelmiş oluyorlardı.

Ve birden aklımda bir cümle yankılandı.

En acıtan vedalar kalplerde saklıdır...

Bölüm Sonu

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

1.8M 98.1K 50
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...
188K 13K 22
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...
96.9K 258 192
Bir çoğumuz tamamlanmış kitaplar bulmakta zorlanıyoruz. Bende bu soruna kendimce böyle bir kitap yazarak birazcık da olsa son vermeye karar verdim. ...
262K 6.1K 12
Hatırlanmayan bir sene, kimliği belirsiz cesetler, susturulan tanıklar, kaybolan insanlar ve korunmak için iltica edilen çok yanlış bir liman... Çözü...