Son Defa - Texting // boyxboy...

By haelosboy

65.3K 9.7K 4.3K

Omurilik kanseri olan Umut, katıldığı film topluluğunda tanıştığı Kerem'le birlikte hayata yeniden tutunmayı... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm

21. Bölüm

1.3K 199 76
By haelosboy

Herkese merhaba!! Umarım iyisinizdir, ve Kerem ile Umut'u okumaktan keyif alıyorsunuzdur. Çok güzel bir bölüm olduğunu düşünüyorum çok hoşuma gitti. Aşırı soft soft geziyorum evin içinde. 

Profilimde adı "Beni Hala Seviyor Musun?" adında yeni bir kurgu yayımladım. Son Defa'ya göre bir tık depresif kalabilir ama okuyunca beğeneceğinizi düşünüyorum ve bir şans verirseniz sevinirim. 

Bölüme bir yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın, iyi okumalar!!.

.

.

.

Dün izlediğimiz filmden sonra, film hakkında konuşma bahanesiyle buluşma teklif ettim, tam olarak nerede ne yapacağımızı bile söylememiştim ama hemen kabul etti.

İkimiz de yarının heyecanıyla uykuya daldığımızda (yani ben heyecanlıydım ve onun da heyecanlı olduğunu düşünüyordum, en azından) ben rüyamda onu gördüm. Parlak gözleri, güzel gülümsemesi ve muhtemelen her gün her dakika krem sürdüğü için yumuşacık olan elleri – hepsi benim üzerimdeydi. Gözlerini bana dikmişti, bana bakarak gülümsüyordu ve elleri benim avuçlarımın içinde kaybolmuş ısınıyordu. Ortada hiçbir şey olmadığı halde neden gülümsediğini sordum, tabii o gülümsemeyi yitirmesini istediğimden değil de, meraktan sadece – ayrıca rüyalarımı kontrol etmek gibi bir lüksüm yok, değil mi?

Bana bakmayı sürdürerek "İnsan sevdiğine bakarken gülümsemez mi?" diye sordu.

"Sevdiğini söylersen ben de gülümserim." Hala bana bir şey söylememişti ve bu beni üzüyordu. Yani, aslında üzmüyordu – ama ondan bunu duymak, bana dünyaları vermek gibi bir şey olurdu ve bazı konularda sabırsızdım işte, ne yapabilirdim?

Rüyam sona erdiğinde odamdan giren güneş ışığı yüzüme vuruyor, beni rahatsız ediyordu. Kalkıp perdemin güneşliğini tamamen kapattım ve gölgenin odaya düşmesiyle birazcık da olsa üşümeye başladım. Duvarımdaki saate baktığımda babamın bu saatlerde çoktan uyanmış olduğunu anımsadım. "Baba!" diye seslendim odamdan çıkmaya zahmet etmeyerek. Onun ayağına gidecek halim yoktu, özellikle de dün akşam bana yaşattığı her bir pisliği hala hatırlıyorken.

"Ne var, Kerem?" diye yanıtlayan, babam yerine sevgilisi oldu. "Duşta baban, bana söyle ne söyleyeceksen."

"Söyle, çıksın duştan," dedim sevgilisine. "Bazılarımız, babamdan farklı olarak, dışarı çıkıp işlerini halletmek zorunda." Vampir gibi eve kapandığı halde ne diye her gün duş alıyor anlamıyordum.

"Çıktım, al," diyen sesini duydum babamın. "Gir, yap ne yapacaksan."

Dolaptan giysilerimi alıp kucaklamışken koridora attım kendimi, banyodan çıkan babam yanımdan geçerken ona bakarak "Duşa gireceğim, ne yapacağım başka?" diye tersledim.

"Yaşının neler getirdiğini biliyoruz," diye sırtımı sıvazladı. "Biz de geçtik o yollardan."

"Birincisi, baba, yirmi iki yaşındayım ben." Sırtımdaki elini, belimin hareketiyle kendimden uzaklaştırdım. "İkincisi, maalesef senin düşündüğün şeyleri yapacak kadar vaktim hiç olmadı hayatımda: Hep senin yapman gereken şeyleri yapmakla meşguldüm."

"Deme?" diye dalga geçti. "Ne gibi şeylermiş onlar?"

"Anneme bakıp eve para getirmek gibi şeyler." Kapıyı suratına çarpıp kendimi buz gibi suyun altına bıraktım.

Soğuk su kaslarımdaki gerginliği yavaşça gevşetirken ben de suyun altındaki bedenimin üşümesine, beni şok etkisiyle uyandırmasına ve sabaha kadar üstsüz yattığım halde terlemeyi başaran vücudumun üzerindeki teri atmasına izin verdim. Şampuanla saçımı temizledim, duş jeliyle kendimi tamamen keseledim – durulandıktan sonra çıktım ve saçımı kuruladığım havluyla üzerimdeki ıslaklığı alıp, havluyu belime sararak odama geri döndüm. Sabırsız ve meraklı olduğum ve Umut'u her şeyden çok özlediğim için, her zamanki gibi, güne ona yazarak başlamak istedim.

Biraz konuştuktan sonra, annesiyle beni almaya geleceğini söyledi. Bu kez onun istediği bir yere gidecektik, ama henüz o da nereyi istediğine karar verememişti. Vedalaştıktan sonra telefonumu bir kenara koyup hazırlanmaya başladım.

Neden duşa girerken giyeceğim şeyleri kendimle birlikte banyoya götürdüğüm halde giyinmek için onları kucaklayıp tekrar odama getirmiştim bilmiyordum. Belimdeki havludan kurtulduktan sonra giymem gerekenleri giydim, hava bugün sıcak olacak gibi durduğu için de kazak yerine tişört giymeyi tercih ettim. Uzun zamandır dinlemediğim, ama eskiden deli gibi takip ettiğin bir grubun tişörtünü giymiştim. Umut'un bu grubu tanıdığını sanmıyordum, sonuç olarak benimle aynı türde müziği nadiren dinlediğini biliyordum.

Umut'u beklediğim süre içinde babam ya da sevgilisiyle hiçbir iletişimim olmadı, muhtemelen kahvaltı hazırlıyorlardı. Onların şahane aile kahvaltısına(!) katılamayacağımı görmeleri beni mutlu edeceği için yanlarına gitmeye karar verdim. Babam çoktan sofraya oturmuş, çayını içerken sevgilisi de kabuklarını soyduğu haşlanmış yumurtaları masaya yerleştiriyordu. "Yemiyorum ben."

Babam bakışlarını bana çevirdi. "O niye?"

"Paşa gönlüm öyle istiyor." Sofradaki kaşarlardan bir dilimi ağzıma attım. "Kaşar güzelmiş," dedikten sonra babamın sevgilisine baktım, annemin en yakın arkadaşlarından biriyken ona ettiği ihaneti bir an olsun unutmamıştım ve bunu her fırsatta yüzüne vuracaktım: "Sen daha iyi bir kaşarsın ama."

"Doğru konuş!" diye bağırdı babam. "Karşında annen var senin!"

"Benim annem senin yüzünden öldü," diye yanıtladım. "Neyin annesinden bahsediyorsun sen?"

"Ağzını topla, Kerem," dedi sevgilisi. "Bu evde benim iznimle yaşadığını unutma lütfen."

"Sizinle kalıp hepinizi yerin dibine gömmeyi çok isterdim, millet," derken ağzıma bir kaşar daha attım. "Ama çıkmam lazım. Bazılarımızın gerçek dünyada, gerçek insanlarla, gerçek ilişkileri var."

Mutfaktan adımımı attığım sırada babam arkamdan "Senin gibi bir nanköre hangi kız baksın?" diye dalga geçerek bana hakaret ettiğini sandı ve güldü.

Eh, artık ben de, Umut'tan görüp öğrendiğim gibi, hiçbir şeyin altında kalmamaya karar vermiştim: Babama döndüm ve "Ben zaten erkeklere bakıyorum, baba – şansına küs." Başka hiçbir şey demeden onu içinde olduğu şokla yalnız bırakarak evden çıktım.

Kaldırımda beklediğim sırada kaldırımın önüne Umut ve annesinin içinde olduğunu bildiğim araba yaklaştı, yaklaşmasıyla birlikte Umut'tan mesaj aldım:

10:15

Umut: ceku, hazırsan çıkalım balım.

Telefona bakıp aptal gibi gülümseyerek arabaya doğru yürüdüm, telefonu cebime koyup arka koltuğa kendimi yerleştirdim ve Umut'un annesine selam verdikten sonra, nereden geldiğini bilmediğim bir özgüven ve içgüdüyle birlikte Umut'un yanağına bir öpücük bıraktım. Umut utançtan kıpkırmızı kesilmişken annesi de dikiz aynasından bakıp gülümsemesine engel olamadı. "Olmuşsunuz siz," dedi başını sallayarak. "Umut'u da insan et biraz, hıyar gibi film izleyip zırlıyor evde."

"Dünkü filme de mi ağladın?" diye sordum Umut'a bakarak.

Omuzlarını silkip "Ne yapayım?" dedi. "Müzikal filmler beni hep ağlatıyor."

"Tamam da, Whiplash izledik," dedim gülerek. "Neyine ağladın tam olarak?"

"Uzaylıların yanında kavga mı edelim şimdi?" Bugün yaptığı ikinci G.O.R.A. alıntıydı.

Annesi bizi nereye bırakması gerektiğini sorduğunda Umut'la birbirimize baktık ve yüzümü tekrar annesine döndüm. "Hiç düşünmedik orayı."

"Ne yapacağınız hakkında hiçbir fikriniz yokken buluşma kararları alma faslına da geçtiniz demek..." dedi ve oğluna baktı. "Eve alalım bunu, gül gibi bakar ikimize de."

"Oğlunuza bakmaya doyamıyorum," diye yanıtladım. "Ama bakmaya kıyamadığım da oluyor bazen."

"Ne yapayım istiyorsun?" dedi Umut bana bakarak. "Dudağına yapışacağım o olacak şimdi."

Gülüşmeler ve kendi "ailemden" bulamadığım sıcaklığı onların yanındayken hissettiğim birkaç dakikanın ardından Umut'un annesi, arabayı yol kenarına bıraktı ve burada inebileceğimizi söyledi. Buraya daha önce hiç gelmemiştim, bu yüzden "Ne yapacağız ki burada?" diye sormadan edemedim.

"Burası, Umut'un en sevdiği yer," dedi annesi.

"İnsansız, sessiz, ağaçlık ve yolu da yokuş," diye açıkladı Umut. "Tekerlekli sandalyede yaşayan biri başkan ne ister?"

Arabadan indik. Annesi bize gülümseyip el sallayarak yanımızdan ayrıldı, Umut'la ben de baş başa kaldığımızda onu kaldırımdaki bir bankın yanına götürdüm, banka oturdum ve o da karşımda, sandalyesindeydi. "En son böyle oturduğumuzda beni öpmüştün," dedi gülümseyerek. "Yapacak mısın bir daha?"

"Seni sevdiğimi de söylemiştim," diye yanıtladım. "Aklıma getirdi bak – sen söylememiştin."

"Ağlayacaksan oynamayalım."

Onu yanıtlamadan yumuşak ellerini tuttum. "Bir daha yapmaktan çekineceğimi mi düşündün?" Elimi onun kulağının altına yerleştirdim ve kendimi ona yaklaştırarak başımı hafifçe eğdim, nemlendirici sürdüğünü tadından anlayabildiğim dudaklarına bir öpücük bıraktım o da elini benim elimin üzerine yerleştirmiş, öpücüğüme yanıt veriyordu.

Tekrar ayrıldığımızda yüzünde, bu kez onun yüzünde, aptal bir sırıtış vardı. Biraz önce bende olanın aynısıydı. "Bazılarımız bir şeyler söylemekten korkmuyor," diye dalga geçtim. "Ben hala seni seviyorum."

"Bilemiyorum, Altan, ben de seviyor... muyum acaba?" Şirin bir kahkaha krizine girdi, küçük ve en ufak şeyle eğlenmeyi bilen bir çocuk gibiydi. Onu seyretmek, tıpkı sokakta oynayan çocukları izlemek gibi, bana keyif veriyordu. "Şaka bir yana, Kerem," Adımı ilk kez söylüyordu ve kendi adımı aşık olduğum kişiden duymak, tahmin ettiğimden çok daha tuhaf – tuhaf olduğu kadar da mest eden bir histi. "Buraya neden geldiğimizi biliyor musun?"

Omuzlarımı silkip bilmediğimi söyledim. "Annen burayı çok sevdiğini söyledi."

"Evet," derken tekerlekli sandalyesini ittirip bacaklarını banka yasladı. "Tut hele şu arabayı," dedi ve ellerini bankın üzerine sabitledi, kollarından aldığı güçle birlikte kalçasını sandalyeden kaldırdı. Onu ilk kez böyle bir şey yaparken görüyordum, ve bir yandan da hipotezimi kanıtlamış oluyordu: Bacaklarını kullanmak yerine kollarını daha sık kullanıyordu, ve bu da kol kaslarının güçlü olmasına yol açıyordu. Başka hiçbir şey destek almadan, sadece kollarına güvenerek bütün bedenini sandalyeden kaldırıp kendini yanıma, banka yerleştiriyordu – kollarındaki damarlar patlayacak gibiydi. "Kay azıcık."

Kendimi bankın kenarına çektim. Kollarından destek almaya devam eden Umut, sırtını bana döndü ve banka oturduğunda arkasına yaslandı – bana yaslandı, başını bacaklarımın arasına yerleştirip beni bir yastık olarak kullanmaya başladı. "Rahatmış bacakların," dedi gülümseyerek. "Kaslısındır diye sert olurlar diyordum."

"Rahat mısın?" diye sordum emin olmak için. Onun rahatlığı, özellikle rahat olmaya çalıştığı yer benim bedenimse, her şeyden daha önemliymiş gibi hissediyordum.

"Senin yanında rahat olmamam imkansız."

Daha önce bacaklarımda kimse yatmamıştı, ne yapmam gerektiğini tam olarak bilmiyordum, ben de aklıma gelen ilk şeyi yaptım ve parmaklarımı yavaşça onun sarı saçının arasında gezdirmeye, saçından aldığım bukleleri parmaklarımın arasında kıvırmaya başladım.

"Beni neden seviyorsun?" diye sordu, bu konuyu daha önce konuşup konuşmadığımızı hatırlamıyordum ama onu bozmak yerine sorusuna ciddi cevaplar vermek istiyordum. "İnsanlar neden birini sever ki?" diye başka bir soruyla yanıtladım. "Bence bilmez, kalpleri öyle karar verir sadece."

"Kalbinden çok mantığını dinleyen biri olduğunu sanıyordum." Gözlerini bana dikmişti.

"Mantığıyla seven birini görmedim hiç," diye yanıtladım. "Konu aşk olduğunda kalp konuşur, mantık susar."

"Saçımla oynamaya devam et," diye uyardı beni. "Hoşuma gidiyor." Duraksadı. "Sen de hoşuma gidiyorsun."

Güldüm, "Sevdiğini söylemesen bile hoşlandığını söyledin – bu da bir şeydir."

"Başka bir şey yapalım mı?" diye sordu bu kez, üzerimden kalktı. Ama kalkacağı sırada başı yüzümün önünden geçerken yüzünü bana çevirip de dudağıma küçük de olsa bir buse bırakmayı da ihmal etmedi.

Aptal aşık gibi gülümsediğim sırada "Yapalım," diye yanıtladım. "Ne yapmak istersin?"

"Yapmayı en çok sevdiğim şeyi." Kendini kolaylıkla sandalyesine yerleştirdi, bana hiçbir koşul altında ihtiyacı yoktu bu konuda. "Birazdan yorulacağın için şimdilik akü harcayacağım, hadi yine iyisin."

Banktan uzaklaştığımızda, yürüdüğümüz yerin yokuş yolun en üst kısmı, zirvesi olduğunun farkına değildim. Ancak orada vardığımızda, Umut arkasına dönüp gülümsediğinde ve ben de arkama bakıp bütün şehri görmeyi başardığımda fark ettim yokuşun üstünde olduğumuzu. "Ne yapacağız ki burada?" diye sordum. "Şehri mi izleyeceğiz?"

"Yo," diye yanıtladı, başını bana çevirdi. "Hiç bisikletini yokuş aşağı sürmedin mi?"

"Sürdüm."

Bakışlarını tekrar yokuşa çevirdi. "Şimdi beni süreceksin." Ve başka hiçbir şey söylemeden, tekerlerini tutmayı bıraktı, yokuşa kendini bıraktı ve var hızıyla ilerlemeye başladı.

Düşeceği korkusuyla onu tutmam gerektiğini fark ettim ve peşinden koşmaya başladım, şanslıydım ki hızlı koşuyordum ve ona yetişmeyi tekerlekli sandalyesinin arkasından onu tutmayı başardım. Ama hızını kesmedim, o hızla ilerlerken ben de hızla koşmaya devam ediyordum.

Kollarını iki yana açtı, rüzgarın saçını ve giysilerini uçuşturmasına izin verirken hayattan aldığı bütün zevki yansıtarak bağırdı. Ben de, tabii ki, onun bu zevkine ortak olmak istiyordum. Bu yüzden ben de bağırdım.

Onunla aynı hisleri paylaştığımı fark eden Umut, omzunun üzerinden bana baktı. Yüzünde masum bir çocuğun mutluluğu, onun kocaman gülümsemesi vardı. Tekrar yola, yokuşa döndüğünde kollarını tekrar açtı iki yana, sanki dünyaya sarılan biri gibiydi.

İşte o an, en beklemediğim anda, o ana kadar beklediğim şeyi yaptı. Kimsenin bizi duyamayacağı bu yerde, onun en sevdiği yer olduğunu söylediği yerde, onun yapmayı en sevdiği şey olduğunu söylediği şeyi yaparken, hayattan aldığı mutluluğu bağırarak dışarı vururken, başka bir şeyler döküldü ağzından: "Seni seviyorum, Kerem!"

Yokuş bitti, yavaşladık ve tekrar bir banka yerleştirdik kendimizi. Tekrar başını bacaklarıma yerleştirdi, hoşuna gitmiş olacak ki bana bu şekilde bakmayı tercih ediyordu. "Söyledim, mutlu musun?" diye sordu gülümsemeyerek.

"Söylemesen de mutluydum ki," diye yanıtladı. "Sadece senin ağzından duymak istiyordum."

"Soruyu değiştireyim o zaman," dedi. "Duydun, mutlu musun?"

Konuşarak cevap vermeyi reddettim. Başımı ona yaklaştırdım, bacağımda yatan Umut'un dudaklarının üzerine kendi dudaklarımı yerleştirdim ve onu öptüm.

Daha önce kimseyi durmadan öpmek istememiştim. Daha önce kimseye durmadan onu sevdiğimi söylemek istememiştim. Doğrusunu söylemek gerekirse, daha önce kimseye onu sevdiğimi söylerken bu kadar ciddi olmamıştım.

Umut, bana asla hissetmeyeceğimi düşündüğüm şeyleri hissettiriyor, asla yapmayacağımı söylediğim şeyleri yaptırıyordu. Annemle birlikte öldüğünü sandığım içimdeki çocuğu diriltmiş, onu beslemiş ve yetiştirmişti. Mutlu olmayı, neşelenmeyi anlatmıştı bana.

Ve farkında olduğum bir diğer şey de, benim de ona aynı şeyleri yapıyor oluşumdu: Onun bu kadar neşeli olmadığını adım gibi biliyordum; o bana fark ettirmediğini sansa bile benimle tanışmadan önce o da benim eskiden hissettiğim şeyleri hissediyordu: Yalnız, mutsuz, hayatta mutluluğu asla bulamayacakmış gibi.

Ama biz, birbirimizi değiştirmeyi başarmıştık. Hayatı olduğu gibi değil, birbirimizin gözünden hiç değil – olduğundan çok daha güzel, olması gerektiği gibi görmeye başlamıştık.

Birbirimizi hayata döndürmüştük.

Ve bu her şeyden daha değerliydi.

O, her şeyden daha değerliydi.

.

.

.

AAAAAAAAA GERÇEKTEN ÇOK TATLILAR GERÇEK OLSALAR DA İKİSİNE KOCAMAN SARILSAM 

Continue Reading

You'll Also Like

451K 26.9K 17
Mafya ,arkadaşımın abisi, yaş farkı, aşk, erotizm,dram,aksiyon,romantizm...
474K 13.5K 52
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.6M 84.8K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
1M 13.7K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...