BAHAR UYKUSU

Per ezgi_caglar

69.7K 6.4K 1.2K

Daha beş yaşındayken uykusunda evini yakan bir kız. Bir uyurgezer. Beş yıl sonra eve dönen genç bir adam. Ege... Més

Giriş
Karakterle Tanış
Bölüm 1.1
Bölüm 1.2
Bölüm 1.3
Bölüm 1.4
Bölüm 1.5
Bölüm 1.6
Bölüm 1.7
Bölüm 1.8
Bölüm 1.9
Bölüm 1.10
Bölüm 1.11
Bölüm 1.12
Bölüm 1.13
Bölüm 1.14
Bölüm 1.15
Bölüm 1.16
Bölüm 1.17
Bölüm 1.18
Bölüm 1.19
Bölüm 1.20
Bölüm 1.21
Bölüm 1.22
Bölüm 1.23
Bölüm 1.24
Bölüm 1.25
Bölüm 1.26
Bölüm 1.27
Bölüm 1.28
Bölüm 1.29
Bölüm 1.30
Bölüm 1.31
Bölüm 1.32
Bölüm 1.33
Bölüm 1.34
Bölüm 1.35
Bölüm 1.36
Bölüm 1.37
Bölüm 1.38
Bölüm 1.39
Bölüm 1.40
Bölüm 1.41
Bölüm 1.42
Bölüm 1.43
Bölüm 1.44
Bölüm 1.45
Bölüm 1.46
Bölüm 1.47
Bölüm 1.48
Bölüm 1.49
Bölüm 1.50
Bölüm 1.51
Bölüm 1.52
Bölüm 1.53
Bölüm 1.54
Bölüm 1.55
Bölüm 1.56
Bölüm 1.57
Bölüm 1.58
Bölüm 1.59
Bölüm 1.60
Bölüm 1.61
Bölüm 1.62
Bölüm 2.1
Bölüm 2.2
Bölüm 2.3
Bölüm 2.4
Bölüm 2.5
Bölüm 2.6
Bölüm 2.7
Bölüm 2.8
Bölüm 2.9
Bölüm 2.10
Bölüm 2.11
Bölüm 2.12
Bölüm 2.13
Bölüm 2.14
Bölüm 2.15
Bölüm 2.16
Bölüm 2.17
Bölüm 2.18
Bölüm 2.19
Bölüm 2.20
Bölüm 2.21
Bölüm 2.22
Bölüm 2.23
Bölüm 2.24
Bölüm 2.26
Bölüm 2.27
Bölüm 2.28
Bölüm 2.29
Bölüm 2.30
Bölüm 2.31
Bölüm 2.32
Bölüm 2.33
Bölüm 2.34
Bölüm 2.35
FİNAL

Bölüm 2.25

393 49 13
Per ezgi_caglar

Her gözümü açtığımda ele geçiriyor ruhumu korku, ya bugün bir başkası yerimi alırsa?

****

When I wake up, I'm afraid
Somebody else might take my place

*****

Cemre belini kavramış güven verici ele rağmen panikten aklını kaçırmak üzereydi. Kasabadaki tüm camları indirmek, tüm çocuklara sataşmak, dayak atmak, dayak yemek, parçalamak, yok etmek, zarar vermek istiyordu. Hiçbiri içinde kükreyen canavarı ehlileştirmeye yetmezdi ya, bir başlangıçtı yine de. Dişleri dudaklarını ısırmaktan paramparça etmiş, şimdi yanaklarını kemiriyordu.

"Sakin ol Cemre." dedi Toprak kulağında. "Can iyi olduklarını söyledi. Kimseye bir şey olmamış."

Cemre başını sallayıp yeniden derin bir nefes aldı. Sahiden de öyle demişti abisi. Tabi birinin Ruhi dedenin canına kastettiğini, onu tam zamanında gören Leylim'i de başından yaralayıp kaçtığını anlattıktan hemen sonra. Cemre Selen lanetiyle öyle meşguldü ki Can'ın aramalarını ancak beşinci defada görmüştü. Aptal bir müzikal için aptal bir kızla sidik yarıştırmıyor olsa hastanede, sevdiklerinin yanında olabilirdi belki. Oysa o kendi derdiyle uğraşırken düşmanları yeniden saldırıya geçmişti bile.

Sadece on saniye sürmüştü Cemre'nin duyduklarını arkadaşlarına anlatıp kendini bahçeye atması. Kimse böyle bir haber üstüne kalıp müzikale devam edecek değildi elbette. Hep birlikte Keremlerin arabaya doluşmuş, sıkış tepiş hastanenin yolunu tutmuşlardı. Cemre normal bir günde, normal bir durumda Toprak'ın kucağında oturuyor olduğu gerçeğiyle dehşete düşerdi. Ki hemen yanındaki Burak onun yerine yeterince dehşete düşmüş gibi görünüyordu o an. Ama kafası düşmanlarına vermek istediği cezalarla öyle doluydu ki Cemre'nin ruhu çoktan hastaneye ulaşıp hesap sormaya başlamıştı.

Adem arabayı hastanenin önüne çektiğinde park etmesini bile beklemeden kapıyı açmıştı Cemre. Toprak'ın dur, bekle demesine kalmadan kendini dışarı atıp basamakları tırmandı ikişer üçer. 

Aklına başka türlüsü gelmediğinden ilk istikameti Can'ın odasıydı. Abisinin yatağının boş olduğunu gördüğünde iki saniye bile oyalanmadan yoğun bakıma yöneldi bu kez, ama basamaklara ulaşamadan tanıdık hemşirelerden biri çıkıvermişti önüne.

"Abla Can nerede?" dedi Cemre nefes nefese. Kadını kollarından yakalamıştı. "Can'la Leylim neredeler abla?"

Bu hastanede onları tanımayan bir Allah'ın kulu kalmadığından kadının kimden bahsettiğini anında anladığına emindi. Ama Cemre öyle bir atlamıştı ki üstüne şok içindeydi muhtemelen. O sırada yetişen Toprak nazikçe onu kadının üzerinden alıp yanına çekti.

Sakince "Bir saldırı olmuş." diye açıkladı şaşkın şaşkın bakan hemşireye. "Leylim'in de yaralandığı haberini aldık. Nerede olduklarını biliyor musunuz?"

Şimdi diğerleri de geldiklerinden Cemre'nin arkasından kadının sözlerini duymayı bekliyorlardı. "Doğru." dedi hemşire ilk şoku atlatıp. "Doğru, polisler de az önce geldi. Haberi alınca Can Leylim'in yanına inmek istediydi. Bizim hasta bakıcılardan biri götürdü aşağı. Acildeler sanırım, dikiş atılacaktı kızcağızın başına."

Cemre daha fazlasını duymayı beklemedi. Bu kez kayarak indi basamakları. Koridorda koşarken de acile daldığında da Toprak bir nefes ötesindeydi. Sanki onu yapabileceği delice şeylerden korumak için hazır bekleyen bir melekti. Oğlanın kanatlarının gölgesini üzerinde hissediyordu Cemre. O kanatlar ki o daha ağzını açamadan onu sarıp sarmalamış, az önceki hemşire gibi bankodaki adamı da dehşete düşürmesini engellemişti.

Toprak tane tane ne için orada olduklarını açıklarken onun nasıl her koşulda bu kadar sakin kalabildiğini düşünmeden edemedi Cemre. Görevli kayıtları kontrol ederken o içinden taşan öfkeyle bilgisayarı parçalayacaktı neredeyse. Ama o an "A... Can orada işte!" dedi Ece. Anında kızın bakışlarını takip etmişti her biri. Kapı yeniden kapanmadan Cemre de görmüştü abisini. Muhtemelen içeri girmesi yasak olduğu halde ikinci kez düşünmeden kapıya yöneldi.

"Cemre." demişti Toprak arkasından. Bankodaki adam durması için sesleniyordu. Önemsemedi Cemre. Önemsemedi hiçbiri. Az sonra hastalara müdahale edilen kısma geçmiş, perdeli bölmelerden birinin ardında Can'ı yeniden görmüşlerdi.

Kerem'le Mert "Hepiniz birden buraya giremezsiniz," diye itiraz eden kadını başlarından savuşturmaya uğraşırken onların başarılı olmasını beklemedi Cemre. Zaten sesleri duyup onları fark ettiği an Can da tekerlekli sandalyesini kardeşine doğru çevirmişti. Önce onun yanına koştu Cemre, ama sonra yatakta yatan Leylim'i fark edince anında kıza doğru atıldı.

"Leylim..."

Cemre göğsünden fırlamaya çalışan kalbini durdurabilecek tek güçmüş gibi uzandı arkadaşının eline. Onun iyi olduğunu hissedebilmek için sıkıca kavradı parmaklarını. Leylim'in alnında yeni atılmış bir dikiş vardı. Batikon yüzünden hala turuncuydu kaşından saçlarının dibine uzanan teni. Yine de Cemre'nin hayal ettiği korkunç görüntülere kıyasla oldukça iyi durumdaydı.

"Merak etmeyin." dedi Leylim gülümsemeye çalışıp. "Sadece kesik var. Onu da diktiler zaten."

Can ona katılmıyor olsa gerek "Henüz MR çekilmedi." diye araya girdi sinirle. Bir süredir geri kazandığı sakinliği yine kaybolmuş, yerini buram buram etrafına yayılan bir hiddete bırakmıştı. "Şerefsiz koca şişeyle vurmuş kızın kafasına." derken o şişeyi o şerefsizin münasip bir yerine sokmak ister gibiydi.

"Leylim bu nasıl oldu?" dedi Burak kaygıyla. Yatağın öteki yanına çöküp kızın diğer elini tutmuştu. "Kim yaptı bunu sana?"

Dudakları aşağı sarktı Leylim'in. "Ben... net göremedim." dedi özür diler gibi. "Eve dönmeden Ruhi dedeyi kontrol etmek istemiştim. İçeri girmek için zar zor izin aldım. Sonra bir karaltı fark ettim dedenin başucunda. Yastıkla onun üzerine eğildiğini fark edince bağırdım, ama arkamı döndüğüm an kafama vurmuş. Ben gerisini hatırlayamıyorum. Gözümü burada açtım sonra."

"O ibne Leylim'i bayıltıp kaçmış." diye tamamladı Can dişleri arasından. "Leylim orada olmasa dedeyi öldürecekti belli ki. Foyası ortaya çıkınca da kaçtı tabi it."

"Dedem?" dedi Cemre bir an korkuyla. Ama abisinin yüzü rahattı.

"O iyi. Leylim'in sesine uyanmış ama onun da adamı gördüğünü sanmıyorum. Zaten görse de..." Görse de dedeleri onlara söyleyemezdi, çünkü hala konuşamıyordu. Sıkıntıyla nefes verip başını elleri arasına gömdü Can.

Leylim Cemre'nin elini sıktı bu kez. "Merak etme. Dede de ben de iyiyiz. Polisler de geldi zaten. Hepimizin ifadelerini alacaklarmış. Yoğun bakımın önünde de duracaklar. Bir daha böyle bir şeye kalkışamaz o adam her kimse."

Öyleydi belki sahiden de. Ama bu Cemre'nin delice korkmasını, çaresiz hissetmesini, her şeyi yakıp yıkma isteğini engellemiyordu. Görevliler sonunda onları acilden kovaladıktan, Leylim'i MR'a götürdükten ve hatta kızı müşahede altında tutulacağı odaya çıkarttıktan sonra bile Cemre aynı panikle kendini yiyip bitirmeye devam etmişti. Önceki gece Toprak'la konuştukları her şey gözü önünden geçiyordu tekrar tekrar. Uyurgezerliği, ona çarpan araba, Can'ı neredeyse öldüren kaza... Ve şimdi de Ruhi dedeye saldıran bu adam, onlar yüzünden Leylim'in başına gelenler...

Hayır, bir rastlantı değildi bunların hiçbiri. Artık emindi Cemre. Hayatında ilk kez kendi hastalığının arkasında bile farklı bir neden olabileceğini idrak ediyordu. Dehşet vericiydi bu farkındalık. Bir yalana inanarak, kendinden nefret ederek geçirdiği onca yılın ardından farklı bir alternatif olabileceğini düşünmek derisinden kurtulup bambaşka biri olması demekti. Canı yanıyordu.

Toprak onun patlamaya hazır bir bomba olduğunun farkında olmalıydı. O yüzden elini bırakmıyor, gözünü üzerinden ayırmıyordu. Ama o bile saplandığı buhrandan kurtaramazdı Cemre'yi. Sonunda Leylim'in anne babası doktorun yanına gittiğinde kızın yattığı odaya doluşmuşlardı hep birlikte. Leylim verdikleri sakinleştiriciden iyice mayışmış yatağında yatıyordu şimdi. Ece hemen yanında yatakta, Burak başuçlarında, Toprak ve Kerem sandalyelerde, Mert kapının ağzında, Cemre'yse abisinin tekerlekli sandalyesiyle birlikte pencerenin önündeydi.

Sanki zapt etmeye çalıştığı duyguları mantığına üstün gelirse kendini camdan aşağı atıp kurtulacaktı Cemre. Dudaklarını kemiriyor, bacaklarını sallıyor, yine de rahatlamayı başaramıyordu. Arkadaşları hiçbir şey bilmeden başlarına gelen bu talihsiz olayı tartışırken hayır demek istiyordu. Bilmediğiniz daha korkunç gerçekler var!

Toprak'a telefonla ilgili sessiz kalmak konusunda söz vermişti. O evde gördükleri adamları kimseye anlatmamışlardı. Çocuğun bunu neden yaptığını anlıyordu elbette, başka kimsenin olaya dahil olup zarar görmesini istemiyordu Toprak. Ama şimdi durup içinde oldukları duruma bakınca... bundan daha çok zarar görebilirler miydi gerçekten? Sessizlik daha çok tehlikeye atmıyor muydu sevdiklerini?

Göğsündeki baskıya dayanamadığında alev almış gibi pencereden uzaklaştı ve odanın içinde dolanmaya başladı Cemre. Arkadaşlarının meraklı bakışları ona çevrilse de onun da abisi gibi sinirini atamadığını düşünüyor olmalıydılar. Oysa Cemre'nin aklından çok daha farklı bir patlama geçiyordu. Her şeyin dilinden döküldüğü, saklanan ne varsa açığa çıktığı, herkesin her şeyle yüzleştiği tokat gibi bir patlama...

Bunun ne anlama geldiğini biliyordu elbette. O ana kadar hastalığından kimseye bahsetmemişti. Dudaklarından tek bir kelime bile çıksa gerisini getirmesi gerekecek, ortaya saçtığı sırlarla birlikte kendi canavarlarını da serbest bırakacaktı. İşte bu gerçek onu delice korkutuyordu. Ama... hiçbir korku sevdiği insanlara bir şey olmasının dehşetinden büyük değildi. Bir kez daha ailem dediği insanların canının yandığını görmeye katlanamazdı Cemre.

Ve bu son saldırı göstermişti ki daha fazla kaybedecek vakitleri kalmamıştı. Hep birlikte, ellerindeki tüm güçle karşı saldırıya geçmeleri gerekiyordu. Ancak böyle bir şansları olabilirdi düşmanlarına karşı. Sonunda odanın tam ortasında durduğunda bu gerçeği kabullenmenin dinginliği vardı Cemre'nin üzerinde.

"Bir dakika beni dinleyin!" dedi bir anda.

O sırada saldırgana küfürler savurmakta olan Can dahil herkes durup ona bakmıştı hayretle. Sadece bir an için Toprak'la göz göze geldi Cemre. Az sonra söyleyeceklerini tahmin edebilen bir o vardı etrafında. Lütfen yapma der gibi yana eğilmişti başı. Ama Cemre durmayacaktı.

"Bilmediğiniz şeyler var." diye devam etti. "Ve ben daha fazla sır saklamak istemiyorum."

"Cemre..."

Cemre Toprak'ın müdahalesini duymazdan geldi. Bakışları Can'a dönmüştü. "Toprak senin kazasını araştırırken bir adama ulaştı. Bu işin arkasında kimin olduğunu öğrenmek için tek başına adamın peşine düşecekti, ama beni atlatmadı ve oraya birlikte gittik."

"Ne yaptınız ne yaptınız?"

Can sandalyeden kalkabilse kardeşini kollarından tutup sarsardı şüphesiz. Umursamadı Cemre. Şimdi durursa bir daha devam edemeyeceğinin farkındaydı. "Size yalan söyledik." dedi arkadaşlarına dönüp. "Gittiğimizde adam evdeydi. Ama biz içeri girip bir şey öğrenemeden başka adamlar bastı evi. Onu öldürüp izleri yok etmek için de yaktılar ne varsa."

Burak'la Kerem aynı anda ayağa fırlamış, Leylim korkudan ağzını örtmüş, Toprak'sa kaçınılmaz sonu anlayıp parmaklarını gözlerine bastırmıştı.

"Abi hani adam kaçıp gitmişti?" dedi Kerem hayal kırıklığıyla.

"Toprak sizi de tehlikeye atmamak için bunu sakladı Kerem." dedi Cemre o bir cevap veremeden. "O katilleri görseydiniz bunu neden yaptığını anlardınız. Gözlerini kırpmadan öldürdüler o adamı. Yakıp yıktılar her şeyi."

"Ve siz tüm bunlar olurken o evdeydiniz öyle mi?" diye bağırdı Can dehşet içinde. "Allah'ım delireceğim! Hadi bu kız manyak, sen nasıl böyle bir şeye kalkışırsın Toprak? Nasıl tehlikeye atarsın Cemre'yi böyle salakça bir macera için?"

Toprak midesine yumruk yemiş gibiydi. "Abi ben..." diye başladı savunmasına, ama Cemre kimsenin ona zulmetmesine izin vermeyecekti.

"Orada olmayı ben istedim Can!" dedi sertçe. "Zaten konu da bu değil. O adamlar bir telefon düşürdüler geride. Ve o telefon şu an bizde."

"Hayda!"

"Nasıl ya?"

"Abi neden baştan söylemiyorsun böyle bir şeyi?"

Toprak dört bir yanından yükselen seslerin altında korkunç bir baş ağrısıyla mücadele ediyor gibiydi o an. Sıkıntıyla nefes verip arkasına yaslandı. Omuzları çökmüş, mağlubiyeti kabullenmişti. "Sizi bu işe karıştırmak istemedim." dedi çaresizce. "Ucunda ne olduğunu bilmiyoruz."

"Ucunda ne olduğunu gayet iyi biliyoruz kardeşim." dedi Kerem sinirle. "Ve sen tek başına gidecektin o bok yoluna ha?"

"Artık biliyorsunuz işte." dedi Cemre gereksiz tartışmayı kesip. "Ama hepsi bu kadar değil."

"Yok artık, dahası da mı var?" dedi Ece boş bulunup.

Cemre Toprak'ı tüketen ağrının kendi şakaklarını da ele geçirdiğini hissediyordu. "Tüm başımıza gelenleri düşünün." dedi. "Önce bana çarpıp kaçan araba. Sonra Can'ın kazası. Şimdi Ruhi dede."

"Biri baya baya sizi ailecek ortadan kaldırmaya çalışıyor." diye tamamladı Mert.

Başıyla onayladı Cemre. Hemen sonra ciğerlerine sıkışan havayı sesli bir nefesle boşaltıp kolunu sıvadı. Bileğindeki sargı bezi açığa çıktığı an hayret nidaları yükselmişti etrafında. "Size daha önce söylemem gerekirdi, ama nasıl yapacağımı bilemedim." dedi Cemre önce arkadaşlarına, en son da Can'a bakıp. "Hastalığım nüksetti. Yeniden uykumda yürüyorum ve kendime zarar veriyorum."

Sessizlik... İşte buna kimsenin diyebileceği bir şey yoktu. Cemre onların gözlerindeki acıma duygusunu görmemek için bileğindeki yaraya dikti gözlerini ve öyle devam etti. "Toprak bunun da rastlantı olmadığını düşünüyor."

Şimdi tüm bakışlar ona çevrildiğinden yeniden okların hedefi olmuştu Toprak. Kimsenin bilmediği bu sırrı nasıl olup da onun öğrendiğini daha sonra tartışacaklardı şüphesiz. Oysa o an herkes hastalığın arkasındaki komplo teorisini duymayı bekliyordu. Derin bir nefes alıp saçlarını karıştırdı Toprak sanki yapacağı açıklamayı geciktirebilirmiş gibi. Özellikle Can ve Burak her an üzerine atlayacakmış gibi ona bakarken neden konuşamadığını anlamak zor değildi.

Yine de sonunda Can'a çevirdi bakışlarını. "Cemre'nin uyurgezer olduğunu şans eseri öğrendim." dedi çekinerek. "Bana kendisi anlatmadı. Eve dönüyordum ve onu ormanda gördüm. O an tek başına orada ne yaptığını anlamamıştım. Ama sonra uyuduğunu fark ettim." Bir an için hüzünle Cemre'ye baktı Toprak. Sonra diğerlerinin üzerinde dolaştı bakışları. "Daha sonra birkaç kez daha aynı şeyin tekrarlandığına şahit oldum. Cemre gibi atakların rastgele geldiğini düşündüm ben de uzun süre. Ama dün..."

Devam etmek için izin ister gibi Cemre'ye baktı Toprak. Kız başıyla belli belirsiz bir işaret verdiğinde de olanları anlattı. Gece birlikte uyudukları kısmı çıkartarak elbette... "Cemre'nin o kesiği kendi başına yaptığını sanmıyorum." dedi sıkıntıyla. "Sol eliyle o şekilde kullanamaz bıçağı. Kullansa da o açıda olamaz kesik. Biri, onun hastalığını bilen biri, bunu ona zarar vermek için kullanıyor."

Bu son sırrın da açığa çıkmasıyla şimdi ölüm sessizliği çökmüştü odaya. Can yaşlarla parlayan gözlerini pencerenin ötesinde bir yere dikmiş, geri kalanlar başlarını öne eğmişti. Cemre tüm bu insanların onun için üzüldüğünü, zamanında yanında olamadıkları için kendini suçladıklarını biliyordu. Bu baskıya dayanamadığında yeniden pencerenin önüne geçip bahçeye dikti bakışlarını.

Dakikalar sonunda sessizliği kırıp konuşmaya cesaret edebilen Kerem'di. "Sizi bilmiyorum ama," dedi kuşkuyla. "Tüm bu olanları düşününce benim aklıma tek bir isim geliyor."

Muhtemelen diğerleri için de durum farksız değildi. Aynı düşmanın sevimsiz sureti belirmiş olmalıydı herkesin zihninde. Can yanağını ısırıyordu sinirden. "O orospu çocuğunu yaşadığına öyle bir pişman edeceğim ki..." diye tısladı.

Cemre belki de ilk kez abisini yanında küfrederken duyuyordu. "Hayır!" dedi hemen. "Size bunu anlattım, çünkü daha fazla kimsenin zarar görmesini istemiyorum. Biz bir şey yapmayacağız bundan sonra, polisler yapacak!" İşaret parmağını Toprak'a salladı. "Sen o telefonu onlara vereceksin Toprak. Bildiğimiz ne varsa anlatıp polisin Levent'i yakalamasını bekleyeceğiz. Zaten şimdi bir de Yasemin kayıp. Eninde sonunda her şeyle onun bağlantısı olduğu ortaya çıkacak!"

"Yasemin mi?" dedi Burak yüzünü buruşturup. "Sizin mağazada çalışan Yasemin mi?"

"Evet." dedi Cemre sıkıntıyla. "Ortadan kaybolmuş o da. Ailesi ihbar etmiş."

"Abi ne biçim iştir bu ya..." dedi Mert kollarını başının üstüne bırakıp. "Yılan hikayesi yemin ederim."

Onun suratındaki hayret herkesin hissettiği bin bir kötü duygunun küçük bir yansımasıydı sadece. Hiçbir şeyin Cemre'nin söylediği gibi kolay olmayacağını bu odadaki herkes biliyordu. Polisin bir grup çocuğun sözüne inanıp Levent'in peşine düşmesi belki bir hayaldi. Aylar sürebilirdi soruşturma. Bu arada daha fazla kötülük saçabilirdi Levent. Zeytinlik tehlikedeydi. Ruhi dede iyileşememişti. Can yeni yeni toparlıyordu.

Yine de... Tek bir şeyden emindi Cemre. Bir başkasının daha zarar görmesine izin vermeyecekti. Sonunda Levent'le kendi başına yüzleşmesi gerekse bile...

-----------

Bölüm Sonusuu

Size bombam var demiştim, patlattım!

Zavallı Ruhi dedeyi öldürmeye kalktılar. Üstüne Leylim yaralandı. Tüm bunlar olurken bizim çatlak kızın karşısına çıkan ilk adamı dövmesini beklerdik ya, bu kez korku onun da aklını başına getirmiş gibi :) Kızımız polise gitmeyi önererek ilk kez mantıklı davranmayı seçiyor ve Toprak'ın başına açabileceği türlü çeşit felaketi baştan önlemiş oluyor. Aferin Cemre!

Peki şimdi bu çocuklar polise gittiklerinde ne olacak dersiniz?  Suçlu her kimse yakalanır, adalet yerini bulur mu? Yoksa bu yazardan bir pislik beklemeli misiniz? 

Hadi yazın bana bakalım:D

Öppücükk

E.Ç 

Continua llegint

You'll Also Like

Savaş Ağa Per Berna

Literatura romàntica

3.3M 122K 68
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
55.6K 2.1K 20
Ondan aman dileyemezsiniz... Çünkü zaman ve derman bulamazsınız! Onun karşısında duramazsınız... Çünkü kılıcından akan kızıl kan, sizin kıymetli ka...
7.2K 400 17
Bazen aşk için yanlış kararlar alabiliriz. Bazense doğru kararlar alabiliriz. Fakat bu hikaye mutlu sonla bitmiyor mutlu sonsuzluk ile bitiyor...
1.1M 131K 94
Benim ismim Gül, ya da Rose. Geçmiş ve gelecek arasında sıkışıp kalmıştım. O iki adam hayatıma girdiğinde her şey tepetaklak oldu. Birisi bana aşık...