Sen Gittiğinde(Askıya Alındı)

By okyanusgun

57K 1.6K 344

“Bazen seni bu kadar sevmek canımı yakıyor” dediğinde afallamıştım. Yanlış bir şey mi yapmıştım yoksa? “Keşke... More

•1•
•2•
•3•
•4•
•5•
•6•
•7•
•8•
•9•
•10•
•11•
•12•
•13•
•14•
•15•
•16•
•17•
•18•
•19•
•20•
•21•
•22• (Sezon Finali)
•23•
•24•
•25•
•26•
Önemli!
•27•
•28•
•30•
•31•
•32•
•33•
•34•

•29•

636 28 15
By okyanusgun

Herkese merhaba :)
Bu bölümde de Saklambaç adlı hikâyeden konuklarımız var. Bakmak isterseniz yazarı wafflelove_
Playlist : Iyeoka - Simply Falling

“Seni farklı sanmıştım Barın.”

“Farklı kelimesi insandan insana değişebilir.” diyerek kollarını birbirine doladı tekrardan. Ten rengi örgü kazağı ona bol geldiği için böyle yapınca komik duruyordu. “Her anlamda farklılık gösterebiliriz. Hem neden öyle dedin?” kahverengi gözlerine bakarken tatlı biri olduğuna karar vermiştim. Üst dudağı alt dudağına göre daha ince, burnu bir erkeğinkine göre oldukça düzgün ve saçları açık kestane rengindeydi. En önemlisi uzun kirpiklerini her kırptığında bir erkekte olması gerekenin aksine tatlı bir görüntü oluşturuyordu.

“Bana sarışın denmesinden hoşlanmıyorum. Önyargı olabilir ama sarışınların aptal olduğunu düşünen biriyim.” dediğimde kıkırdadı. Pekâlâ, erkeklerin böyle tepkiler vermesi şaşırtıcıydı.

“Benim de tanıdığım çoğu sarışın güzellikten başka bir şeyle ilgilenmezler zaten.” Saçları kırlaşmış, hafif sakallı, uzun boylu bir adam elinde birkaç kitapla dersliğe girdiğinde konuşmayı bırakmak zorunda kaldık. Adam somurtarak kitapları kürsünün üstüne bıraktı ve bizlere dönerek, suratına yakışmayan bir gülümseme yerleştirdi.

Yarım saat boyunca bilgilendirildik. Hoca; üniversitenin, bütün okul hayatımız boyunca yaşadıklarımızdan daha zor, daha dolu ve daha sosyal, en azından isteyen için olanakların bulunduğu ortadaydı, geçeceğini neredeyse garantiledi. Benim gibi biri bile, ilk günden biriyle konuşmayı başarabilmişse ve bu konuşmadan rahatsızlık duymadıysa, adam haklıydı. Dersler hakkında konuşurken bir sayfa not almış ve benden beklenmeyen bir dikkatle derse odaklanmıştım. İstediğinizde her şeyi başarabilirsiniz ve ben lise hayatımı atlatmış, farklı bir deftere başlamıştım. Bu defterimin de umursamazlıkla, dersler konusunda, başarısızlıklarla dolmasını istemiyordum. Açıkça belirtmek gerekirse aileme umut bağlamak istemiyor, kendi ayaklarımın üzerine basmak istiyordum ki bunu da onların vereceği paralar ve imkânlarla sağlamak doğru olan şey değildi. Her ne kadar okulun parasının yarısını onlar karşılıyor da olsa, bundan sonrası için kendimi zorlamayı düşünüyordum. Her şekilde üniversite biter diyenler, zorlayıp en iyisini değil olduğu kadarını isteyenlerdi, tıpkı önceki seneler benim yaptığım gibi.

Sayfada yer kalmayınca kopardım ve kenara koyup yenisine geçtim. Dersler dışında okulla ilgili bu kadar ayrıntı olması şaşırtıcıydı. Hoca bu derslik bu kadar konuşacağını söyleyip, kitaplarını eline aldı ve somurtan haline dönerek derslikten çıktı. Yazdıklarımı katlayıp defterin arasına sıkıştırdım ve çantamın içine koyarak ayağa kalktım. Barın’la sessizlik içinde sınıftan çıkarken ilk dersten konuşabileceğim, en azından önemsiz konularla ilgili, birini bulduğum için seviniyordum. Yalnızlığa oynayacağımı düşünmüş ve kendimi buna hazırlamıştım. Belki birkaç laf edeceğim bir arkadaşımın olmasından bir şey çıkmazdı.

“Madem sarışın denmesinden hoşlanmıyorsun saçlarını boyatmaya ne dersin?” diye sordu sonunda sessizliği bozarak. Konuşma başlatılmazsa, susup bekleyeceğim aşikârdı. Önümüzdeki üç basamağı inerken o zıplamış ben de ona garip garip bakmıştım. “Doğal olmayı seviyorum” diye yanıtladım. Aslında sebeplerden biri üşenmemdi, yine de doğalı varken sahte ve kimyasal olanını seçmezdim, şimdilik. “Ayrıca sarışın değilim. Kahverengi ve sarı arası bir renk. Sonuçta sarı değil.” tekrarlamaktan nefret ederdim. Özellikle bunu birçok insana açıklamaya çalışmış olmamı düşünürsek…

“Dikkatli bakıldığında sarışın olmadığını bende görebiliyorum ama hiç kimse sana bu kadar dikkatli bakmaz, bakıyorsa ya senden hoşlanıyordur ya da senin için o kadar kötü düşüncelere sahiptir ki kötü bir yanını bulabilmek için dikmiştir gözlerini sana.” mantıklı ve uzun cümlesine şaşırmamıştım.

“Sen hangisi için bu kadar dikkatli baktın?” dedim şakayla karışık. O da gülümsedi.

“Senden o kadar çok hoşlandım ki kötü bir yanını bulabilmek için diktim sana gözlerimi.” Kahkaha attım. “Şaka bir yana sarışın değilim diye ısrar edince bakma gereği duydum. Bir insan bir şeyden rahatsız oluyorsa ya gerçek bir sebebi vardır ya da kusurlarının yüzüne vurulmasından hoşlanmadığı için kaçığa bağlamıştır.”

“Ya da sadece hoşlanmamıştır.” dedim kendi durumumu özetleyerek.

“O da olur.” diye onayladı. Kafeteryanın dolu olduğunu görünce yüzümü ekşittim. Kalabalık ortamlar çok nadir zevkimle uyuşuyordu. Uzun kuyruğa girip on dakika sonra elimde iki paket çikolatalı sütle ayrıldım. Barın ananas suyu almıştı. İnsanların daha az olduğu bir yerde çimlere oturduk.

“Çikolatalı süt güzel seçim” elindeki plastik bardağı tutarken pipeti ağzına yerleştirdi ve içmeye başladı.

“Ananas suyu hiç içmedim bir şey diyemeyeceğim.” Ayrıca burada satılmasına bile şaşırmıştım. “Dene” dedi bardağı bana uzatırken. Bardak ve Barın’ın gözleri arasında bir süre gidip gelmiştim.

“Erkek arkadaşım var!” diye bağırıp yüzüne bakmaya devam ettim. Sanki o bana çıkma teklif etmiş gibi yaptığım bu çıkış, kendimi rezil ettiğimin bir göstergesiydi. Kahkaha atmaya başladığında kaşlarımı çattım.

“Tamam! Gerçekten komikti ama gülme!” diye tekrardan bağırdım, o hala gülerken. Karnını tutmaya başlamıştı. Sırtüstü çimenlere yatarak gülmeye devam ederken omuzlarımı göğüs hizamda birleştirdim. Kısaca bir kızın trip atma modundaydım ama tabi ki atmıyordum.

Yattığı yerden hızlı nefesler alarak gülmeyi bıraktı. “Benim de var” dedi.

“Özür dilerim. Bu konularda iyi değilim” dedim. Yerinden doğruldu ve ananas suyundan bir yudum daha içti. “Hangi konuda? Bence iyi bir komedyensin” dedi beni sinir etmek için. Başardı da.

Şakacı çocuk” pipetin plastiğini çıkartıp kutuya soktum ve efkârlı bir şekilde içenler gibi süt içmeye başladım. Hem de çikolatalı bir efkâr! “Arkadaş ilişkilerinde iyi değilim”

“Psikoloji okuyacak biri için derhal öğrenilmesi tavsiye edilir” dedi gülerek. Haklıydı. Aslında arkadaşım yok diyordum ama Duygu vardı. Barkın’la konuşuyorduk, bazen de Elif’le. Azdı ama özdü. Her dakika onlarla değildim belki de çok az beraberdik ama en azından vardı.

“Arkadaş ilişkilerini zamanla öğreneceğimi umuyordum” dedim ufak bir yalanla. Aslında amacım sessiz kalmaktı ama bu tarafını düşünememiştim. Başını ‘tamam’ dercesine salladı. Birkaç dakika içeceklerimizi içtik ve sessiz kaldık. Yenilerine ihtiyacım olmadığı konusunda yanılmış olmalıydım. En azından şimdilik öyle görünüyordu.

                        ♠♣♦

Kampüsten sürünerek çıktım. Barın’la içeride vedalaşmıştık zaten. Motorumun yanına giderken yanımda bir araba belirdi. İçindeki görünmüyordu, bu yüzden umursamayarak yoluma devam ettim. Pencere açılma sesi gelse de dönüp bakmamış ve çantamı motorumun arkasına yerleştirmiştim.

“Hey güzel bayan! Benim ev bugün boş!”  tanıdık sesle arkamı dönüp tek kaşımı kaldırdım.

“Senin ev hep boş Devrim. Tek yaşıyorsun” pencereden kafamı uzattım.

“Tek olmaktan sıkıldım ve seni kaçırmaya geldim” dedi çocukça gülümseyerek.

“Kaçırsana hadi” dedim umduğum şeyi yapmasını beklerken. Tam o sırada kapısı açıldı ve içinden kusurlarıyla kusursuzluğun profilini çizen ‘erkek arkadaşım’ çıktı. Kapıyı sertçe kapatıp bana döndü ve hınzır bir şekilde sırıttı. Umduğum şeyi yapacağını anladığımda meydan okurcasına güldüm ama zorluk çıkartmayı düşünmüyordum.

Hızla üstüme yürürken hareket etmeden bekledim. İnkâr etmiyorum onunla gitmek istediğimi. Çantamı elimden kapıp camdan içeri fırlattı. “Hey içinde telefonum da var!” diye bağırırken aniden beni kucağına aldı ve kapıyı açarak arabaya soktu. Emniyet kemerini bağlarken keyfimi gizlemeyerek gülümsüyordum.

“Eğlenmene sevindim” dedi imayla.

Apartmanın beşinci katındaki dokuz numaralı eve girdik. Aşina olduğum Devrim ve onun evine özel diğer kokularla bugün bilmem kaçıncı gülümsememi sergiledim. Buraya daha önce de geldiğim için yerini bildiğim lavaboyu kullandım, buraya geldiğimde kullanayım diye aldığı silah desenli pijamalarımı giyindim, kendime süt ısıtıp, Devrim’e çay demledim –demlemeyi bana o öğretmişti. O da üstüne eşofman takımını giyip büyük deri koltuğa oturmuştu. Kanallarda geziniyordu. Yanındaki sehpaya çayını bıraktım ve yanında oturup omzuna yaslandım. Burayı her şeye rağmen seviyordum. Kendi evimdeki samimiyetsiz ortamdan uzak modern, sıcak ve iki kişi için ne büyük ne de küçük bir evdi. Gereksiz odalar, gereksiz eşyalar ve gereksiz insanlara yer yoktu.

Garipsediğim şeyse yazdan öncesine kadar şu an omzuna yaslanmakta olduğum çocuktan nefret ediyor olmamdı. Hah! Bir klişe daha! Kız önceden nefret edip kavgalı olduğu çocukla iyi anlaşır hatta ona erkek arkadaşım bile der. Bazen kendimi klişelerin kraliçesi gibi hissetmiyor değildim. Ama her klişenin de farklılık yarattığı, kendine özgü cümleleri vardı. Klişe bendim. Farklılık yaratansa Devrim…

Sütümü kafama dikip yarıladım. Bir yandan da televizyondaki Amerikan dizisini izliyordum. Devrim’se zaten birbirine girmiş olan saçlarımı okşuyor ve bunu yaparak uykumu getirmeyi başarıyordu. Bir süre sonra göz kapaklarımın benden izinsiz kapanmasına direnemedim. Sayılı huzurlu uykularımdan birine daldım.

İrkilerek uyandım. Uyuduğum şekilde uyanmıştım. Kafam hala Devrim’in omzundaydı. Birkaç kez gözlerimi kırptım ve ellerimle ovdum. Kafamı omzundan kaldırdım. Telefonuyla uğraşmayı bırakıp bana döndü ve güldü. Muhtemelen saçıma, yeni uyandığımda suratımda oluşan o pis ifadeye… Saymıyorum daha.

“Uyanınca çok tatlı olduğunu söylemiş miydim?” samimiyetine inansam da kendi suratımı bilen biri olarak gözlerimi devirdim. Söylemişti.

“Söyleme. Boşa dilini yorma. Maymuna benzerim genelde”

“Maymuncuk seni öpmeme izin verir misin?” dediği an paniğe kapılır gibi oldum. Aramızdaki mesafeyi kapatıp dudaklarımızı birbirine değdirdiği an gözlerimi kapatıyordum ki kapının ziliyle yerimden sıçradım ve popomun üzerine düştüm.

“Sikeyim şansımı!” Devrim bana gülerken kolumdan çekti ve kaldırdı. Kapıya bakmaya gitti, bende götü başı dağıtmış halime bakmak için lavaboya girdim. Tahmin ettiğim gibiydi. “Ben olsam, ben de bana gülerim” Bu dediğime güldüm bu seferde. Kafayı yemiştim ve bugün oldukça fazla gülmüştüm. Kesin sonradan acısı çıkar ağlardım. Umarım bu sadece acıklı bir filmin sahnesine olsundu. İşimi halledip çıktım. Çıkmamla kendimi yerde bulmam bir oldu. Ulan bu kaçıncı düşüş bugün?!

“Allah’ım günde iki tane çarpışmaya kalbim dayanmaz!” doğrulup gözlerimi ovdum. Karşımda bugün çarpıştığım kızı görünce gözlerimi kırpıştırdım. Gitmediğini görünce ağzımdan yüksek sesle bir küfür kaçıverdi. Tamam anlarım çarptım ama nasıl olur da okul da gördüğüm kıza burada da çarptım. “Şansım çifte sikeyim! Ciddi miydin lan evlenelim derken?” bazen beni ele geçiren argo dilimle beraber kıza hortlak görmüş gibi baktığımın farkındaydım. Önce ayağa kalktı ve sonra bugün benim ona yapmamı beklediği gibi bana elini uzattı. Gözlerimi devirip yardımsız kalktım. Üstüne giydiği siya kot pantolonu neredeyse kusursuz olan bacaklarını sarmış, üzerindeki beyaz sade tişörtü vücut hatlarını belli ediyordu. “Tabi. Çırağan’ı hallettin mi öğrenmeye geldim” diye homurdanınca ona ters ters baktım.

“Üzgünüm. Bizim ülkede olmuyormuş lezbiyen evliliği. Sansımıza küseceğiz mecburen.” alayla ona bakarken asılmış suratına karşı gözlerimi kıstım. “Seni çekecek halde değilim. Görmüyor musun?” dediğinde bir şeyler olduğunu sezmiş olmama rağmen sormadım. Alaya vurmaktan başka bir şey gelmiyordu o an aklıma. Birinin morali nasıl düzeltilirdi? “Oooo tatlı kız, kime dalıyoruz?” diyerek öküz bir şekilde sormuş oldum. Bazen bu huyumdan nefret ediyordum. İnsan psikolojisiyle ilgiliydim ama nedense bu kızla kanımız uyuşmamıştı.

“İsmini bilmediğin ‘tatlı kız’ için kavga mı edeceksin…” beni baştan aşağıya süzerken rahatsız olmuştum açıkçası “…kötü kız?” diye tamamladı sorusunu.

“Sen şimdi dalıyorum diye gitsen bir yerini kırarsın. Ne de olsa evlenecektik. Özür olarak senin için birilerini döverdim.” Saçmalamaktan başka bir şey yapamıyordum. Sunduğum mazeret gerçekten komikti ama kız gerçekten bozuktu ki gülmedi. “Benim de ellerim tutuyor tamam mı? Bunun için tartışmayacağım. Derin ben” dedi. Ben de adımı söyledim isteksiz bir şekilde. Arkamı işaret ederek “İzin verirsen..” lavabonun önünden çekildim ve şansıma milyonuncu sövüşümü gerçekleştirerek salona girdim. Devrim’in yanında oturan çocuğu görünce neler olduğunu iyice merak etmeye başlamıştım. Aslında Devrim’e yönelik bir cümle kurdum. “Tövbe bismillah salonda taş var!” ama diğer çocuğa demişim gibi algılandı ki istediğim tam da buydu. Devrim’in ters bakan bakışlarıyla güldüm. “Seni kast etmiştim” deyince onda hiç sevmediğim çatık kaşlarını serbest bıraktı.

“Bu eve iki sarışın fazla” diyen çocuğa sinirle baktım. Sanırım sonunda Barın’ın dediğini yapacak ve saçımı boyatacaktım. Hem de en uçuk renge. Belki de gökkuşağındaki her renkten birer tutam. Devrim çocuğun lafına onaylar bir şekilde güldü.

“Bildiğin odun bu!” diye sert çıktı sesim bir anda. Odunluğunu gördüğümden değil ama sarışın denmesi artık zaaf haline gelmişti. Diyeni öldüresim geliyordu. “Kesinlikle karşında bir odunun insana bürünmüş hali var” diye bana destek çıktı salona ne zaman girdiğini bilmediğim Derin. “Bende de var bir tane” diyerek onayladım onu. Adının Giray olduğunu öğrendiğim çocuk sırıtırken sinirlerim daha da çok bozuldu.

Devrim derin bir nefes alarak ikimize baktı. “Dedikodu yapacaksanız mutfağa gidin kızlar!” ona en pisinden bir bakış attım. Sonra nasılsa görüşürdük. Ya da unuturdum.

İsteksizce mutfağa gittik. Oldukça geniş olan mutfakta onunla dip dibe olmayacağım için seviniyordum aslında. Hani ilk görüş vardır. Ya seversin ya da gıcık olursun, işte Derin’le ilk çarpışmamız ve yaşadığımız diyalog sebebiyle pek sıcak yaklaşmıyordum. Ben kahve pişirmek için ocağı yakarken o büyük dikdörtgen masanın yanındaki sandalyeyi çekti ve oturdu. Nasıl kahve yapılır hiçbir fikrim yoktu aslında ama zor olmasa gerekti. Derin’in de birkaç talimatıyla ateşe koydum ve yanına oturdum. İri kahverengi gözleriyle bana bakıyordu. Kahverengi gözleri tam sevmeye başlamıştım oysaki…

“Bugün ölümden döndüm desem saçmaladığımı düşüneceksin.” Masum ve moralsiz bir şekilde bakıyordu. Emin olun kimin ne olup  ne olmadığını anlayacak kadar tecrübe kazanmıştım.

“Hayır. Sana inanacağım” dedim kendimden emin bir şekilde. Bu kızın masum olduğunu bir bakışında anlayabilirdiniz. En azından onun içinde olduğu durumda masum bir profili vardı. “Bugün araba çarpıyordu ve ölüyordum. Giray kurtardı ama beni bir çocuk koşmaya ikna et..”

“O odunda bir kahramanlık olması şaşırtıcı” diye sözünü kestim ama o kesmeme aldırış etmedi. Biraz güldürebilmeyi umuyordum sadece.

“Bu çocuğu tanımıyorum ama gaza geldim işte. Kötüydü Rüya. Hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçti dersin ya öyleydi. Daha sonra tuna o çocuğun peşinden gitti.”

Cesaretimi toplayarak masanın üzerinden ellerine uzandım. Yürekli bir abla konuşması olmasını diliyordum. Birine öğüt vermek bana düşmezdi ama tecrübe denen şeyi paylaşabilir ve fikrimi belirtebilirdim. Kendimi aşarak, kendimi şaşırtarak…

“Ne yaşadığını bilmiyorum ama arkanda Giray gibi bir odun kafalı kahramanın olması, içini rahatlatmak için yeterli bir sebep. Ne yaşadığını, ne hissettiğini sen bilirsin en iyi. Ölecek olsaydın o arabanın altında olurdun burada değil. Her ne yaşıyorsan düzeleceğine eminim, hep öyle olur.” Elbet düzelir. Hayat sıkıntılar olmadan ne işe yarar? “Tamam, yeter bu kadar kendimden tiksinmeden gülümsemeye başla!” hafif bir gülümseme bahşetti. Sonunda. Umutsuzluğa kapıldığını görebiliyordum ama iyi tarafından bakılacak olursa, yanınızda size destek çıkan bir sevgilinizin olması güzeldi. Her şeye, benim karşı çıkmalarıma rağmen hayata farklı bir yönden bakmanızı sağlıyordu. Ellerinden tuttuğunuz adamından görüş açısı ekleniyordu. Bazen sizi o yüreklendiriyor ve yaranızı o sarabiliyordu bazense tam tersine yıkım güllesi etkisi yaratıyordu üstünüzde. Kafamı Devrim’in omzuna yasladığımda, o benim saçlarımı okşamaya başladığımda olduğu gibi… hayatta yalnız olmadığımı anlıyordum.

“Bugün en yakın arkadaşımı kaybettim. Çocukluktan beri beraber olduğun bir arkadaşın var mı?” kalbimi sözcüklerin tanıdıklığı sardı. Benzer şeyi yaşadığımı ve ne kadar kırıldığımı bir tek ben bilirdim. Kırılmıştım ama hemen toparlanmayı da bilmiştim. Üzerinde durulacak kadar önemli bir arkadaş olsa şu an yanımda olurdu hatta Hira’yla hiç ayrılmazdık. Ne ben ona soğuk davranmış olurdum ne de o beni kandırmış olurdu. “Benimki, benim için yaşayan ölü” dedim ona katılarak. Benzer şeyleri yaşamış olmamıza şaşırmıştım.

“Bence onlar bizi kaybetti” deyip bu gece ilk defa gerçekten güldü. Ben de ona katıldım. Hayatlarımızdan bir parça benziyor diye arkadaş olmak zorunda değildik. Bunu psikoloji uygulama dersi gibi düşünebilirdim.

Mutfağa dalan erkeklerle, onlara baktık. Devrim aceleyle ocağa gidip ateşi kapattı “Rüya, ne yaptın be güzelim!” diye sitem ederken ocakta unuttuğumuz kahveye, dudaklarımı ısırarak suçlu çocuk edasıyla baktım. “Konuşuyorduk. Dalmışız”

“Ben demiştim bu eve iki sarışın birden fazla diye” diyen Giray odununa dil çıkarmamak için uzun bir uğraş vermiştim. Şimdi sırası değil içimde çırpınan haylaz velet! Derin’le aynı anda kaşlarımızı çatınca Giray “Devrim bunlar bize karşı mı oldu kardeşim?” diye sordu. Gözlerimi devirip salona ilerlerken Derin’de arkamdan geliyordu.

Salona girdiğimizde merak ettiklerimi sormaya başladım.

“Neden geldiniz?”

“Yanlış bir zamanda mı geldik?” arsızca sırıtan Giray’a bu sefer de kafa atmak istiyordum.

“O surat ifadeni götüne sokarım Giray! Yanlış insan doğru zamanda gelebilir mi odun!” alt tarafı dudaklarımız birbirine değecekti. Ne var yani? Senin annen ve baban da, yanlış bir karar alıp, seni yaparken öpüşmüşlerdir. Ne diyorum ya ben?

“Yanlış zamanda olduğunu kabul ediyorsun yani?” deyince Derin onu sert bir şekilde uyardı oysa bu çocukta bir kızı dinleyecek zihniyet yoktu, ben göremediysem olamazdı.

Devrim bana kaş göz hareketi çekerken onu da umursamıyordum. Ne vardı sanki korusa beni? “Derin sen bunu Çin marketinden mi aldın?”

“Aynı reyondaydık unuttun mu?” Giray sanki dünya kupasını kazanmışçasına zaferle parıldarken huzurlu akşamımızın içine edilmesine yanıyordum en çok. “Allah korusun! Aynı reyonda olacağımıza çöp kutusunda olmayı tercih ederdim”

Devrim beni çekiştirip “Hadi Rüya! Hadi Güzelim!” dediğinde sinirimden bir parçasını ona da püskürtmemek için kendimi zorlamıştım. “Sana bunu ödetirim biliyorsun değil mi?” sakin olmaya çalışmıştım. “Derin söyle şu odun sevgiline belasını sikerim sataşmasın!”

Derin ve Giray arasında anlam veremediğim bir bakışma geçince ben de Devrim’e döndüm. “Küfredince çok seksi olduğunu söylemiş miydim?” gülümsedim. “Aynısından istemiyorsan söyleme” diye cevap verdim.

“Devrim bu kızı çok mu aradın?” diye sorunca içimden kahkaha attım. Ne yaşadığımızı bilse önümüzde saygıyla bile eğilir. “Sen beni ne kadar aradıysan..” diye cevap veren Derin’in laf sokma yeteneğine hayran kalmıştım. Çift olarak harika bir uyum içerisindeydiler. En azından bu konuda… Erkekler biz masumuz anlamında ellerini kaldırınca “Neden geldiniz?” sorumu yineledim.

“Bu gece burada kalacaklar” Devrim bunu söyleyince Derin haberi olmadığını ve karşı olduğunu belirtti. Kabul etmek zorundaydım. Derin zeki bir sarışındı ve benim yaptığım genellemelerin dışındaydı. “İkimiz oluruz sanmıştım” dedim kırılmış bir sesle ki aslında bir sorunum yoktu. Baş başa olmak da güzel olabilirdi ama ben kendimi sıkıntıya sokuyordum. Şimdiyse en azından birileri yanımızdaydı.

“Kimse bulamayacak derken başka bir ev düşünmüştüm” diyerek kendi yönünde itirazını sundu Derin de.

“Kimse burayı tahmin edemez” Devrim sıkıntıyla kıvranmamızdan hoşnut bir ifadeyle bize bakarak yanındaki yastığı kollarına aldı. “Neden? Siz arkadaş değil misiniz? Tuna’nın aklına mutlaka gelecektir” dedi Derin. Sıkıntıyla iç çektiğini ve saçını karıştırdığını izlerken kollarımı kavuşturmuş kapı pervazında duruyordum. Bu sözün üzerine Giray ve Devrim arasında gözle görünmeyecek ama havada asılı kalmış olan bir duygu rüzgârı açığa çıktı. Birbirlerine garip garip baktıktan sonra sırıttılar ve ne yalan söyleyeyim, böyle yüz ifadeleri saklanan bir sırrın simgesiydi bence. “Biz şirkette veya okulda klasik bir çarpışmayla tanışmadık. Çok daha özeldi” gözlerimi devirmeden edemedim. Ciddi olmasından hoşlanmadığım zamanlar ciddiydi, her şeyi dalgaya almasından hoşlanmadığım zamansa her olayı dalgaya alıyordu.

“Biz çıkalım isterseniz?” dedim imayla karışık ‘bıktım sizden’ tonuyla, ikisi arasında gidip geldi gözlerim. “Bu gecelik idare et Sarışın” diyen Giray’a ‘sen fazla oldun’ der gibi baktım. Kısaca gözlerimi üzerime dikip baskı kurdum birkaç saniye. Giray karşılık vermeyi bırakıp Derin’i salından çıkartana kadar gözlerimle öldürüyordum oysaki. Ne konuşacaklarını elbette ki merak ediyordum.

Yaslandığım yerden doğrulup Devrim’in yanına oturdum. Sarıldığı yastığı çekerek suratına yapıştırdım. Kızmak yerine kahkaha atınca tekrar denedim ama bu sefer yastığı elimden alarak tek kolunu boynuma sardı. “Kaşlarını çatınca gülünç oluyorsun belki de bundan sana ciddi yaklaşmıyorlardır” dedi yeniden dalgaya alarak. Elimden aldığı yastığı diğer koltuğa fırlattığından dolayı silahsız kalmıştım. Kolunu boynumdan çektim ve uzanıp burnunu ısırdım. “Bu da komik mi bari?” derken, o gülüyordu. Sert ısıramadım galiba.

“Sen nasıl okulda otoriteyi sağladın hiç anlamıyorum zaten” derken burnunu kırıştırdı. Sanırım biri benim burnumu ısırsa tiksinir ve yıkamaya giderdim. Derin ve Giray salona geri geldiğinde parmağımla Devrim’in kaslı gövdesinde şekiller çiziyordum. Onlar gelince durmak zorunda kaldım. Şimdi ne yapacaktık yatana kadar merak içerisindeydim. Devrimin harikulade önerisine kadar merakım vardı. Duyduktan sonra keşke merak etmeseydim diye geçirmedim değil.

“Oyun oynamaya ne dersiniz?”

“Çocuk muyuz biz Devrim?”

“Bir çocukla sevgiliyim diyorsan, evet” duyduğum kelimeyle neredeyse kızaracaktım. Garip geliyordu. Biriyle sevgili olmak… Arkadaşlıktan öte bir ilişki yaşamak. Her ne kadar biz pek arkadaşlık evresini yaşamamış da olsak…

“İki çocukla aynı evdeyim” dedi Derin. “Bana uyar” diyerek omuz silkti Giray. Kapıda öylece dikilmeyi bırakıp ikili koltuğa oturdular.

“Siz oyun parkında tanıştınız galiba” derken Giray’ın belirsiz bir şeyler mırıldandığını duydum, yüzü düşmüştü ve bir şeyler düşünür hale bürünmüştü. Devrim’de ona eşlik eden bir ifadeye sahipti. İkisinin ortak yaşadığı ve bu kadar düşündürücü ne olabilir diye kafa yormayı sonraya bırakmıştım. Devrim ve hayatı hakkında bilmediğim daha çok şey vardı.

Birkaç dakika sonra –her ne kadar itiraz etmiş de olsak- yerdeki püsküllü yuvarlak halının etrafında bağdaş kurmuş oturuyorduk. Devrim’in önerisi, Giray’ın da desteğiyle şişe çevirmece oynayacaktık.  Derin ve ben somurtuyorduk çünkü bu yaptığımız da fazlasıyla klişeydi. Öncelikle bu oyunu sevmezdim, eğlenceli bulmazdım ve bir grup genç sıkıldığı zaman bu oyunu oynayarak klişe haline getirmeyi başarmıştı. Her yerdeki, bir grup genç…

Şişe çevrildi, Devrim’in Derin’e soracağı şekilde durduğunda kolumu dizime yaslayıp kafamı avucuma koydum. Yüzüm yamulmuş bir şekilde ne soracak, ne cevap gelecek, kim şaşıracak, kim cesaret sergileyecek oyununu izlemeye başladım. Bu sefer izlediğim şeye dâhil olarak.

“Küçüklükten beri hayalinde kurduğun erkeğin tanımı neydi?” Derin’e çevirdim bakışlarımı. Normal bir kız gibi hayalleri olmalıydı. Beyaz atlı prens falan…

“Kesinlikle sarışındı… renkli gözlüydü. Gittiğimiz yerde kendini ben buradayım diye belli edecek biriydi ama zekâsıyla yapacaktı bunu, soyadıyla değil” Giray’ın bakışları anında değişince gülmemek için kendimi zor tuttum. Derin’in verdiği tanıma kesinlikle uymuyordu.

“Derin vurdu ve gol oldu sanki” diye mırıldandım gıcık bir şekilde Giray’a bakarken.

“Maç doksan dakika” dedi yüz ifadesini kontrol altına alırken.

Derin şişeyi çevirdi. Bu sefer Giray ve Devrim arasında durmuştu şişe. Ciddi bir soru beklemiyordum neyseki.

“Nasılsın aşkım?” derken Devrim “İyidir aşkım” diye yanıtlanmıştı Giray tarafından. Gay misiniz anlamıyorum ki.

Şişe tekrar çevrildiğinde Devrim ve benim aramda durmuştu. Ne sorsam diye düşünmeye bile gerek duymadan “Siz nereden tanışıyorsunuz?” diyerek atladım hemen.

“Cesaret diyorum o zaman” derken güldüm. Sanki kaçabilirmiş gibi. “Nasıl tanıştığınızı camdan bağırarak anlat” gecenin ilk gerçek sırıtışıyla ona bakarken o da bana gülümsedi. Camı açıp bir şeyler bağırırken boşuna sevindiğimi anlamış oldum. Ne dediğinden hiçbir şey anlayamamıştım çünkü.

Şişe çevrilip tekrardan Devrim ve Derin arasında durunca Devrim’e döndüm.  “Giray’a güveniyor musun” ?

Sorunun amacını hiçbir şey bilmediğimden dolayı anlayamamıştım. Erkek arkadaşı olduğuna göre güveniyor olmalıydı ama sonra aklıma benim Devrim’e güvenip güvenmediğim sorusu geldi. Sonuçta sevgilimse güvenmeliydim derken ona güvenip güvenmediğimi bilmiyordum. Kendi kendimi köşeye sıkıştırmış olmanın verdiği rahatsız edici iç kemirme duygusuyla Derin’in vereceği cevabı bekledim.

“Rüya sana ne kadar güveniyorsa, ben de Giray’a o kadar güveniyorum” dediği an kendi kendime tecavüz edip birkaç yerimden bıçaklamak geldi. İç sesim ne kadar şom ağızlı yahu!

“Derin gerçekten sıçtın şu an” dedim dümdüz bir suratla ona bakarken. “Beni ve Devrim’i tanımıyorsun bile doğru düzgün bir cevap verseydin ya!Siz Derin’e soruyorsunuz, o bana soruyor.İtiraz ediyorum hâkim bey!” herkes Derin’in gerçek cevabını beklerken o yorgunluğu bahane etmeyi tercih etmişti. “Ben gerçekten çok yorgunum. Madem burada kalacağız, ev sahibi bir zahmet odamı göster” dedi sultan edasıyla ve ayağa kalktı. Neyse ki böylece bu işkence gibi oyun sonlanmış oldu. İşe yarar bir şey de öğrenememiştim ki.

                        ♠♣♦

Yüzüme tokat gibi çarpan gün ışığıyla Devrim kokan yorganı başıma çekiştirdim. Yorganı güç kullansam da üzerime çekemeyince yastığın altına soktum kafamı. Niye her taraf değiştirilmiş çarşaflara rağmen Devrim kokuyordu bir fikrim yoktu ama ben durumdan memnun bir şekilde yastığı kokluyordum. Bulunduğumuz ay nedeniyle olsa gerek hala soğuk değildi havalar. Dolayısıyla ev de sıcacıktı ve ben serinlemek için kollarımı havaya kaldırıp sallamaya başladım. Gözlerimi açmakta hala direniyordum ama bu sabah dersim vardı. Serinlediğime karar verip kollarımı yatağa bıraktığımda tek kolum yatağa diğeriyse sert bir şeye çarptı. Sert ve canlı bir şeye… Homurdanan bir şeye…

Hızla kafamı yastıktan çıkarırken gözlerimi aralamış günışığına alışmaya çalışıyordum. Ben ne zaman Devrim’in yanına gelmiştim? En son Derin’le sarmaş dolaş olmamak için büyük bir çaba vererek uykuya daldığımı hatırlıyordum.

Devrim salladığım elimi tuttu ve sıkmaya başladı. “Hey!”

“Sabah sabah yatakta egzersiz yapacaksan daha eğlenceli bir şey yapabilirdik” deyince yüzüne hafif bir tokat geçirdim. “Bazen sert olman daha çok hoşuma gidiyor bazılarının aksine” dedim yeni uzadığı belli olan sakallarına dokunurken. Çoğu kız esprili erkeklerden hoşlanırdı sanırım ama ben her ikisini kararında istiyordum. Sabahleyin bayat esprilerle veya normalde yanak kızartacak sözlerle uyanmak aralarında yoktu. Yüzünde şaşırmış bir ifade oluşurken güldüm. “Beni tanıdığını her fırsatta dile getiren biri nasıl olurda ciddi erkeklerden hoşlandığımı bilmez?” bu sefer ben dalga geçiyordum o somurtuyordu. Dudaklarının kenarından tutup yukarı çektim ve yapay bir gülümseme oluşturdum. “Kendinden başkası olmak zorunda değilsin.” Ellerimi bırakınca gülümsedi ama bileklerimi tutarak kendine çekti. “Bazen kim olduğumu unutuyorum. Senden önce nasıl olduğumu…” sırtını yatağın başlığına dayadı ve beni de göğsüne yasladı. Ritmik bir şekilde atan kalbi arka tonda çalan romantik bir müzik gibiydi. “Senin için ne olmaya çalıştığımı… Kişilik problemim var galiba”

“Ne sanıyorsun başlarda boğazıma yapışmasan sence bu durumda olur muyduk? Bazen zor, sert her şeyi yeniyor. Ama hayatı her zaman dalgaya alman da sinir bozucu... Ayrıca benim için değişme."

Umarım beğenmişsinizdir :) Bu bölümü severek eğlenerek yazdım. Yani diğer bölümlere oranla öyle oldu :)
Vote+Yorum verirseniz sevinirim :)
Öpüldünüz :*

Continue Reading

You'll Also Like

153K 10K 45
Mahir, eski sevgilisiyle komşu olduğu için sinirli değildi. Sinirli olduğu nokta, adamın karısıyla birlikte karşı apartmanına taşınmasıydı.
683K 25.6K 43
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
406K 18.3K 14
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
986K 57.5K 39
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...