19
"Benim oğlum da gelir birazdan, arkadaşlarıyla takılıyor sanırım. Görmedi mesajımı."
Hyunjin, en azından küçük çocuk olmadığı için sevinirken annesi gülümsemiş ve tüllerden konu açmıştı. Nerede yaptırdığını soruyordu. Babaları ise çoktan sohbete dalmıştı. Sap gibi oturan tek kişi Hyunjin'di. İki tarafı da dinleyerek geçiriyordu zamanını.
"Ben çayları tazeleyim," diyerek boş bardakları alıp mutfağa gitmişti ev sahibi. "Hyunjin içecek başka bir şey ister misin? Oğlum değişik şeyler alıyor, gençler çok seviyor sanırım."
"Teşekkürler, iyiyim böyle."
Kadın mutfaktan anladığını belirten bir ses çıkarıp elinde tepsiyle geri dönerken kapı çalınca Hyunjin "Ben açarım," diyerek ayağa kalktı. Elinde içeceklerle bekleyen kadın ise "Sağ ol," diyerek çayları dağıtmaya başlamıştı.
Masum inek kapıya gidip açtığında karşısında gördüğü kişilere bakakalmıştı. Dudakları şaşkınlıktan aralanırken kapıdaki üç kişi ondan daha şaşkındı.
"Hyunjin?"
"Hwang Hyunjin mi o?"
"Kör müsün Jisung?"
Changbin ve Jisung konuşurken Jeongin sessizliğini koruyordu. Bir gün patlayacağını biliyordu ama bu kadar yakın olmaz sanmıştı.
"Jeongin," dedi Hyunjin. "Burada mı oturuyorsun?"
"Hayır."
Jeongin hayır dediğinde iki arkadaşı da ona bakmıştı ne diyorsun der gibi ama o gülümseyerek geri geri gidiyordu. "Komşumuza gelmiştik, yanlış daireye basmışız sanırım. Tesadüfe bak karşılaştık."
"Jeongin geldin mi oğlum?"
"Hay..."
Annesi Hyunjin'e bakmak için geldiğinde oğlu ve arkadaşlarını görmüş "Ooo," diyerek içeri geçmelerini belirten el işareti yapmıştı. "İyi ki geldiniz, efsane bir tatlı yaptım."
"Anneciğim, sizin elinizin lezzeti bambaşka bir şey," dedi yalaka Jisung. İçeri geçip kadına gülümsemişti. Changbin de onu takip ederken Hyunjin ve Jeongin hala bakışıyordu. Hyunjin'in sert bakışlarına rağmen "Selam," diyerek eve girebilmişti Jeongin. Sıçış anı bu işte.
"Hyunjin, bak bu oğlum Jeongin. Bunlar da arkadaşları."
"Anneciğim biz tanıyoruz birbirimizi." Jisung araya girdiğinde kadın şaşırıp "Öyle mi," demişti. "Aynı sınıftayız."
"OMOOOOOOO"
❓
"Tesadüfe bakın anneciğim."
"Ne iyi tesadüf oldu, çok sevindim. İçeri geçin de annenlere de söyleyelim."
Kadın önden iki arkadaş da onun peşinden giderken en arkadaki direkçi, gizli gay Jeongin'in omzuna bir tane yumruk atmıştı. Böyle bir şeyi sakladığı için hesabını mutlaka soracaktı.
Oturma odasına geçtiklerinde yirmi dakika kadar sohbet etmişlerdi. Aynı sınıfta olduklarına çok sevinen ebeveynler çocuklarının birlikte ders çalışması gibi birçok şeyi konuşurken Jeongin "Biz odama mı çıksak," dedi. Annesinden izin ister gibi sormuştu.
"Mutfaktan tatlı alıp gidin."
"Tamam," deyip kalktı Jeongin. Dört liseli tatlı tabaklarıyla odaya gittiklerinde Changbin ve Jisung kendini direkt armut koltukların üstüne atmıştı. Jeongin çalışma masasının sandalyesine otururken Hyunjin de yatağa oturmuştu.
"Vay be," dedi Jisung. "Demek komşu oldunuz, şaşırdım."
"Hiç görmediniz mi birbirinizi burada?" Changbin tatlının yarısını ağzına atmadan önce sormuştu.
"Denk gelmedik," diye atlamıştı hemen gizli gay. Hem suçlu hem güçlü utanmaz.
"Neyse iyi olmuş." Jisung onaylamıştı bu durumu. Sağ ol Jisung, biz de bunu bekliyorduk.
"Artık beraber takılırız." Arianator Han Jisung, Lia kadına yaklaşma planını Hyunjin'e yakınlaşarak başlatmış bulunmaktaydı. Sinsi Jisung😸 "Kader işte."
Changbin "Çok konuşuyorsun," deyip boş tabağı yere koymuş, Jisung'un elindeki tabaktan yemeye başlamıştı. Diğeri başta kızacak gibi olsa da susup tabağı daha rahat yemesi için arkadaşına uzatmıştı.
"Oyun oynamayı sever misin Hyunjin? Biz LOL girecektik."
"Telefonumda yüklü değil."
"Yükle."
"Sevmiyorum pek."
"Ne seviyorsun onu yapalım."
direk var mı😸
"Siz oynayın ya."
"Olmaz öyle," dedi Jisung. Hyunjin durumun uzayacağını anladığında elindeki tabağı Jeongin'in arkasındaki masaya bırakıp yeniden yatağa oturdu. Telefonunu çıkardıktan sonra dedikleri oyunu indirmişti. İki tur oynamışlardı ve Hyunjin dışında hepsi oynarken sövüp durmuştu.
"Annem arıyor," diye bağırdı Jisung. Arama yüzünden oyun ekranı kapanmıştı. "LAN ÖLDÜM MÜ?"
"Ölmedin."
Aramayı reddedip yeniden oyuna dönerken annesi bir daha aradığında açıp hızlı hızlı konuşmuştu. "Tamam gelirim birazdan."
"Öldün."
"YA ANNE ÖLDÜM İŞTE! Öyle ölmedim korkma. Ya yok bir şeyim, oyunda öldüm."
Jeongin "Allah kadına sabır versin," dediğinde Hyunjin ona bakıp içinden "Sana da şifa versin," dedi. "Az sonra ağzını burnunu dağıtacağım."
Changbin'in telefonuna gelen mesajla Changbin hiç düşünmeden oyundan çıkıp mesaja bakmıştı. Jeongin ve Jisung anında yükselip "Napıyorsun," diye bağırırken Changbin mesaja cevap vermekle meşguldü.
"LAN SALAK MISIN YA?"
"Konuşma."
"KİM O? KİMİN MESAJI BU KADAR ÖNEMLİ OLABİLİR?"
"Annen Jisung."
"Ver bakacağım."
Changbin telefonu ondan uzaklaştırıp cebine koyarken "Yürü git," diyerek ayağa kalkıp çantasını omzuna atmıştı. "Gidiyoruz biz Jeongin, görüşürüz."
"Ver lan bakacağım."
"Görüşürüz Hyunjin."
"Görüşürüz."
"YA ÖLÜMÜ GÖR! VER YOKSA ÖLECEĞİM! CHANGBIN BAK ÖLECEĞİM!"
Changbin onu sallamayıp odadan çıkarken Jisung da veda edip çantasını kaptığı gibi odadan çıkmıştı. Jeongin onları uğurladıktan sonra odasına geri döndüğünde ayakta onu bekleyen bir Hyunjin bulmuştu.
"Şerefsizsin."
"Sakin ol kedi."
"Yalancısın."
"Süt vereyim mi sana?"
"Neden söylemedin burada oturduğunu? Resmen karşı binamızdasın."
"Sürpriz yapacaktım o yüzden."
Hyunjin elini yumruk yapıp ona doğru savurduğunda Jeongin geri çekilip onaylamayan sesler çıkarmıştı. "Ayıp oluyor."
"Senin kaşıntının sebebi ne Jeongin? Anlatsana."
"Bir kaşıntım yok."
"İyi cevap ver, neden söylemedin?"
"Bilmem."
Jeongin rahat bir tavırla önünden geçip üzerindeki okul formasının ceketini çıkarmış ve sandalyesine asmıştı. Hyunjin umursanmadığı için her dakika daha çok sinirleniyordu. Birden Jeongin'i kendine çevirip kravatından tutarak çekmişti.
"Neden yaptığın şeylerin sebebini söyleyemiyorsun."
"Napıyorsun?"
"Senin yaptığını," derken Jeongin'i yatağına ittirip üzerine eğilmişti. Gizli gay ecel terleri döküyor şu an.
"O gün böyle üzerime çıkıp dibime kadar girdin," dedi Hyunjin. Konuşurken de aynı Jeongin'in kendisine yaptığı gibi çocuğun dibine girmişti. "Ve hiçbir açıklama yapmadın."
Jeongin kesik nefesler vererek Hyunjin'i dinliyordu. Gerginlikten ölüyordu fakat ne yapacağını da merak ediyordu.
"Ben de sana bunu neden yaptığımı açıklamayacağım."
Jeongin işi bu kadar temasla kurtardık mı diye diğerine bakarken Hyunjin yaklaşıp kafasını eğmiş ve ikisinin dudaklarını birleştirmişti. Jeongin öpüşeceklerini anladığı an aralamıştı dudaklarını, dünden razıydı karşılık vermeye. Hyunjin bunu bilmediği için ıslak dudakları hissedince şaşırmış ama öpmeye devam etmişti.
Jeongin bulutların üstünde hayal aleminde uçarken Hyunjin'in birden üzerinden çekilip kapıya doğru yürümesiyle "Hey, hey, hey," diyerek çocuğu durdurup bileğinden tutmuştu. "Nereye?"
"Gidiyorum?"
"Bunu yapıp böyle kolayca gidebileceğini mi düşündün?"
"Evet?"
Jeongin alt dudağını yalayarak kalkıp Hyunjin'in karşısına dikilmiş ve elini ensesine atarken "Öyle bir dünya yok Hwang," demişti.
"Ne yapmamı istiyorsun?"
"Biliyorsun ne istediğimi," derken Jeongin yatağa oturup Hyunjin'i kucağına çekmişti. "Öpüp kaçamazsın."
"Peki beni o halde bırakıp kaçabileceğini sana kim söyledi?"
"Kaçmadım."
"Kaçtın."
"Gitme demedin."
"Sabaha kadar tartışabilirim Yang."
"Zamanımızı boşa harcamayalım o zaman."
Jeongin sustuktan sonra ikisi bakışırken Hyunjin dilini alt dişlerinde gezdiriyor, kucağında oturduğu çocuğun ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. "Garip bir çocuksun," dedikten sonra Jeongin'i öpmeye başlamıştı. Eninde sonunda bunun olacağı belliydi zaten, uzatmaya gerek yoktu.
Jeongin öpüşmeye devam ederken ellerini Hyunjin'in beline dolayarak çocuğu yatağa yatırmış ve bacaklarının arasına girerek öpmeye devam etmişti. Jeongin, çocuğun boynuna doğru eğilip emdiğinde Hyunjin "Ah," diye bağırıp utanarak eliyle ağzını kapamıştı. Jeongin de durup ona bakmıştı.
"Annemler duyacak," diyerek Jeongin'i ittirdi Hyunjin. "Ne yapıyoruz biz ya?"
"Hwang, cidden mi?"
"Ne?"
"Cidden mi?"
"Ne var Jeongin?"
"Bu muydu yani?"
"Ne bekliyorsun pardon ama?"
Direkçi, ayağa kalkmış üzerindeki ince kazağı düzeltirken Jeongin yatağa oturup onu izlemeye başladı. Ayaktakinin eli boynuna gittiğinde orada oyalanmıştı. Jeongin'in emdiği yeri ovuyordu.
"Ailelerimiz burada olmasaydı," diyerek söz girdi Jeongin ama devamını getirmemişti. Hyunjin'e bakıyordu.
"Ee?"
"Yok bir şey."
Omuz silkerek iç çekip Jeongin'in yanına oturduktan sonra yeri izledi bir süre. Mırıldanarak "Ne yaptık biz şimdi," deyince Jeongin kafasını ona çevirmişti.
"Ne?"
"Neden yaptık bunu?"
"Bilmem," derken Jeongin duvarda asılı olan tabloları incelemeye başladı. "Yaptık işte."