3. BÖLÜM: "Kanlı Küvet"

690 143 157
                                    

"Yoğun ve anlamsız bir kalabalık için sattık yalnızlığımızı."

🎲

Karşımda, gözlerime telaşla bakan ve gece kadar kara saçları olan adamı tanımıyordum ama ona karşı beslediğim apansız güven duygusu, gittikçe bir biri ardınca uzanan kurtuluş yolunu tarif ediyordu sanki.

Ve ben, bu yolun çıkışındaki zafere o kadar çok bel bağlayacaktım ki, artık geri dönülmez bir yolda yolunu şaşıran bir araba gibi olacak; altımdaki yol beni ne kadar zorlarsa zorlasın, özgürlüğüme yara bere içinde koşacaktım ve asla pes etmeyecektim.

Ali Gürbüz'e, yani abisine nasıl meydan okuduğunu görmüştüm; ona bakarken gözlerinden geçen kıvılcımları görmüştüm. Kömür saçlı adamın telaşlı adımları, zemini eşeleyip önümde son buldu ve koca adam, heybetli bedeniyle önümde diz çöküp gözlerime baktı

''O caninin tarafında değilim ben, bana sakın suçlayıcı gözlerle bakma!" Dedi, yalvaran bir sesle. Sesinde; gizlenmiş küçük bir oğlan çocuğunun gözyaşı kırıklıkları vardı sanki. Yutkundum art arda ve tebbesüm ettim. Başımı olumsuzca iki yana salladıktan sonra acı içinde gülümsedim.

"S..sen o..nun gibi değil..sin ta..mam." Dedim ve aklıma gelen bakışlarıyla korkuya kapılıp irkildim. O çok acımasızdı. Buradaki herkes, bizimle aynı kaderi paylaşanlar hariç, acımasızdılar; kendilerine söylenilen bütün emirleri yerine getirip, kötülüğe göz yumuyorlardı. Kötülüğe göz yumanlar, en az kötüler kadar kötüydü.

Büyüyen sessizliği, bir bebeğin sırtını pışpışlar gibi aramızda sakinleştirdik. Mete İzbeyli'nin kemikli yüzüne düşen siyah saç tutamları, bir örümceğin bacaklarını anımsatıyordu; sanki o örümcek bacakları, zihnini karıştıran bir insanın el parmaklarını taşıyordu özünde.

Öz. Bir insanın var olmasını sağlayan minarellerdi.

''Evet, onun gibi değilim. Niye biliyor musun? Senin sesini kesen cani, bir zamanlar benim de sesimi kesmeye çalımıştı ama ona direnebildiğim kadar direnmiş ve onu büyük bir yenilginin batağına atımıştım. O ise o kara bataklıktan çıkıp bu sefer başka insanları kullanmaya ant içti ve bu hastane adı altında gerçekleşen katliamların altına kirli imzasını attı. Ve evet, bu yaratık ne yazık ki benim üvey abim." Gözyaşlarım, göz kapaklarımı sabırsızca zorluyor, akmak için kendilerine dünyada yer arıyorlardı. Bu çoktu. O kadar çoktu ki, kötülüğün sınırları olmadığını hatırlatıyordu bana.

Karşımdaki adamın da mı benim gibi sesi kesilecekti yani? Bu sefer, buradaki insanlar ve Mete İzbeyli için aktı gözyaşlarım.Eğer dünyada bir iyilik topu olsaydı, bize de uğrar mıydı?

Gülleri zevk için kesen insanlara karşı,
Gülü ulaşılmaz kılan dikeniydi; Gül'ün gövdesinden çıkan dikenler, bir yavru gibi annelerini koruyorlardı oysaki.

Dışarıda bir hayat yaşanıyordu, burda ise zaman, tonlarca tuğlanın altında kalmış gibi akmak bilmiyordu. Sanki zamanın da bizim gibi kurtarılmaya ihtiyacı vardı.

Zaman kendine bir kahraman mı arıyordu yani? Her masalın bir kahramanı, iyisi, kötüsü vardı. Peki ya zamanı hangi kahraman kurtarabilirdi ki? Sanırım artık zaman da ümidini kesmişti ki, kesik kesik akıyor, son nefesini veriyordu.

Düşüncelerimin etrafında adım adım gezen siyah tulumlu devriyeler, elindeki joplarla, kendilerine uymayan cümlelerime art arda darbe savuruyor, susmaları için emir veriyorlardı. Ama benim susmaya mecalim yoktu, susa susa özgürlüğümüzü feda ettik insan yiyen canilere.

DELİLERİN MÜZİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin