2. BÖLÜM: "Boğazımdaki Kol"

755 165 173
                                    

İçimizde çalkalanan bir lav var; dışarı çıktığında bir devrime imza atacak.

🌚


Burnuma dolan koku genzimi yaktığında art arda öksürdüm. Gözlerimi açmadan karanlığın yittip gittiği, aydınlığın hakim olduğu bir ülkeyi hayal ettim; belki yaşadıklarım birer hayal ürünüdür diye... Lakin açtığım gözlerimle kederimi büyüttüğüm odada buldum kendimi. Acıyan yarama üfleyecek bir kahraman mı arıyordum bilmiyorum ama içimin bir volkan gibi çalkalandığının farkındaydım; evet, bir yardım eli arıyordum.

Üstümdeki beyaz örtüyü kenara çekip doğrulmaya çalıştım ama baş dönmesinin kırıntılarını bana bahşeden bünyem beni yarı yolda bırakınca kalktığım yatağa tekrar oturmak zorunda kaldım. Ağzımdaki kuruluk hissiyle yutkundum, gözlerimin önünü gölgeleyen açık kahverengi saçlarımı kulağımın arkasına ittip kuru ve çatlak bir toprağı anımsatan dudaklarımı dilimle ıslattım. Aniden açılan kapıyla olduğum yerde irkildim. Gelen Divan'dı, burda beni düşünen tek insandı. Telaşla yanıma yürüdü ve kolumdan tuttuğunda kaşlarımı çattım.

"Duş alıp temiz kıyafetler giyebilirsin, Meral," dediğinde, önce şaşırdım sonra ise boş verdim çünkü temizlenmek benim de işime gelirdi. Birinci ayım dün bitmişti, bugün ise ikinci ayımın başlangıcıydı. Bu süre zarfında epey hırpalanmıştım. Buradaki günlerimi saymak istemiyordum ama acı; daima aklımda kalacak olan bir cadının ruhuma sürdüğü sihrin etkisiydi sanki ve kusup atamayacağım kadar çoktu. Artık insanlar da birer cadı olmuştu, sihirleri ise ruhumuza sürdükleri ilaçtaki kötülükte gizliydi ve o ilaçlar, sürülen yerde acı kabarcıklar oluşturmuştu. Yaz bitmişti, herkes kurtulmuştu. Hesap sırası kış mevsimi adı altında boğulan aylardaydı.

Yeri süpüren beyaz, kirli elbiseden bir an önce kurtulmak için zorluk çıkarmadım Divan Hemşireye. Az sonra, siyah bir kot pantolon ve kırmızı, boğazlı badinin içinde kendimi dünyanın en temiz insanı hissediyordum. Tam olarak ne olmuştu da temizliği bize buyur etmişlerdi bilmiyordum ama buray getirildiğimden beri, ilk defa kendimi bu kadar huzurlu hissediyordum. Yağdan ve kirden kurtulan açık kahve, küt saçlarımı sağ omzuma toplayıp gülümsedim. Üşüyen bedenimi çarşafları değiştirilmiş ve tertemiz, yumuşak bir battaniyenin bulunduğu yatağa bıraktım ardından battaniyeyi açıp altına girdim.

Sonbahar mevsimini atlatıp kışa girmiştik, kar yağmaya başlayacaktı ama ben, en sevdiğim mevsimde hüznü yaşıyordum. Sevdiklerim aklıma geldi. Sadece babam ama; bana inanan babam.   Halamın, amcamın ve kuzenlerimin bana yaptıkları muameleyi hatırlayınca kırık bir tebbesüm oluştu çatlamış dudaklarımda ve beni asıl kahreden şeyse, babamın bana değil, onlara inanmasıydı. Babam deli olduğuma inanmıştı; bu, en ağır olanıydı sanırım.

Üstüme sinen rahevetle gözlerimi kapattım ams çok geçmeden kapı telaşla açılınca yerimden doğruldum, fırtınaya kapılan bir ev gibi korkuya kapıldım. Divan'ı ve beni elektroşok odasına iten hemşireyi görünce sarsıldım. Niye şaşırdım ki... Tam da kötülük bana uğramaz, dediğim anda açılan kapılar, iki eliyle boğazımı sıkmamış mıydı?

Divan'ın elindeki beyaz önlüğü görünce kafamı olmaz dercesine iki yana salladım. Hüzünle yüzüme bakan Divan, gözlerini yumunca rüzgarın iyi şeyleri süpürüp getirmeyeceğine emin olmuştum.

"Hadi!" Diyen hemşireyle "N...ne o..luyor?" Dedim yutkunarak.

Elektroşok yüzünden doğru dürüst konuşamıyordum bile. Lütfen Allah'ım, bazı şeylerin başı olduğu gibi sonu da çabuk olsun; lütfen buradan hemen kurtulabileyim. Beyaz önlüğü bedenime geçirmeye çalıştıklarında hıçkırdım

DELİLERİN MÜZİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin