"Al işte, senin yüzünden atamadım!"

"Yürü, gidiyoruz."

"Saçmalama. Oyun bitmedi daha."

Beni duymazdan gelip Kol'a masanın üzerinde duran çantamı vermesini söyledi. Kol ikiletmeden dediğini yaparken "Ayakkabılarını değiştir," dedi. Halka açık bir alanda olduğumuz için daha fazla dikkatleri üzerimize çekmek istemediğimden dolayı söylene söylene dediğini yaptım.

Siyah botlarımı geri ayağıma geçirip koltuğa bıraktığım yün ceketi de alıp onlara veda ettim. Ardından da Nick'in yanına gittim. Mekânın çıkışına doğru ilerlerken "Bu neydi şimdi?" diye sormadan edememiştim.

"Seni almaya geldim."

Bowling salonunu terkedip dışarıya çıktıktan sonra onun arabasının bulunduğu yere doğru ilerlemeye devam ettik. Daha doğrusu ben onu takip ediyordum çünkü çevrede arabasını görememiştim.

"Onların yanında bana bağırmanı gerektirecek bir şey yoktu. Durduk yere seni niye sinirlendirdiğimi bile bilmiyorum!"

Az ilerideki daha önce hiç görmediğim, oldukça pahalı gibi duran siyah bir jeepin kilidini açmasının ardından çantamı bırakmak amacıyla arka koltuğun kapısını araladı. Bakışlarım birkaç saniyeliğine arabaya kaydığında yeni almış olabileceğini düşünüp üzerinde durmadım.

Nick çantamı arabaya bırakıp sinirle kapısını çarptığında bu gereksiz sinirini kendi kendime anlamlandırmaya çalışıyordum. Onu umursamayıp arabaya binmek amacıyla hareketlendim.

Ön koltuğun kapısını açacakken birden Nick'in eliyle itmesiyle derin bir nefes aldım. Diğer elini de hemen yanıma, arabanın camına yasladığında böylelikle kollarının arasında sıkışıp kalmıştım.

Yönümü ona dönüp kollarımı göğsümde birleştirdim ve ona bezgin bir bakış gönderdim. Bakışları birkaç saniye öylece yüzümde gezindi. Ardından sanki siniri tekrardan aklına gelmiş gibi kaşları yeniden çatılmıştı.

"Şu siktiğimin ihalesi geçene kadar bir daha yanımdan ayrılmayacaksın. Ben seni onlara emanet ediyorum, ikisinin de kız derdine düşmekten seni gördükleri yok!"

Daha fazla uzatmak istemediğim için onu başımla onaylamakla yetindim. Sonuç olarak bana hiçbir şey olmamıştı. Neyse ki o da üstelememişti. Geri çekildiğinde bunu fırsat bilip arabanın kapısını açtım ve kendimi koltuğa bıraktım. Biraz daha o şekilde kalırsak kalbim açısından işler iyi gitmeyecekti.

Nick de çok geçmeden arabada yerini aldığında arabayı çalıştırıp sokaktan ayrıldı. Nereye gideceğimizi bilmiyordum ama bugün onun yanında kalacağım kesinleşmişti. Çünkü Claire onlarla birlikteyken Nick'in beni onlara bırakması saçmalık olurdu.

Sessiz geçen bir yolculuğun ardından araba onun evinin bahçesine giriş yapmıştı. Arabayı diğer birkaç tane daha arabanın bulunduğu garaja park edip durdurdu. Tahminimde yanılmamıştım. Bugün onunla kalacaktım.

Mayıştığım deri koltuktan zorlukla ayrılıp arka koltuktan çantamı aldım ve kapıyı açtım. Soğuk hava aniden yüzüme çarparken içimin titremesine engel olamamıştım. Hızlı adımlarla evin kapısına ilerleyip onun kapıyı açmasını bekledim.

Nick kapıyı açtıktan sonra içeri girip çantamı kapının girişine bıraktım. Salona doğru ilerleyeceğim sırada görüş açıma giren şeyle adımlarım benden bağımsız durmuştu. Ben daha ne olduğunu idrak edemeden arkamdan belime sarılan kollar beni kendisine çekerken onun "Birlikte süsleyebileceğimizi düşünmüştüm," diyen sakin sesi ilişmişti kulağıma.

Yüzümde geniş bir gülümseme oluşurken hâlâ daha karşımdaki boş olan yılbaşı ağacına bakıyordum. Ona bir keresinde hep kocaman bir yılbaşı ağacımın olmasını istediğimi söylemiştim. Bunu hatırlıyordum. Annemle babam bu tür şeyleri hep zahmetli bulurlardı. Her yıl Noel'de ya da Şükran gününde dışarı çıkmayı tercih ederlerdi.

Bu ufacık şeyi bile aklında tutup bana hiç
beklemediğim bir anda böyle bir sürpriz yapması beni hiç olmadığı kadar şaşırtmıştı. Yerde birbirinden farklı, rengarenk bir sürü süs ile dolu olan kutular, ışıklar ve noel baba desenli kocaman çoraplar resmen gözümden kalpler çıkmasına sebep olacaktı.

Heyecanla arkama dönerken "Nick," dedim ama cümlemi nasıl devam ettireceğimi bilemiyordum. Mutluluğumu ifade edecek bir kelime bulamıyordum âdeta.

"Ben gerçekten artık yani ne diyeceğimi bilemiyorum..."

Saçmaladığımın farkına varıp susmayı tercih ettim. Tepkime kahkaha attığında utançtan kafamı göğsüne gömmüştüm. Hâlâ daha belimde duran eli beni iyice kendisine çekerken bir süre öylece kaldık.

Artık ağacı süslemeye başlamak istediğim için ilk geri çekilen taraf ben olmuştum. Elinden tutup onu ağaca doğru götürecekken Nick bulunduğu yerden kıpırdamayınca anlamsızca ona baktım. Neyi bekliyordu?

"Unuttuğun bir şey var."

Aramızdaki mesafeyi tekrardan kapatıp tam dibimde durdu. Bir elini soğuktan hafifçe kızarmış yanağıma yerleştirdiğinde ne yapacağını anlamış, bakışlarımı yüzüne çevirmiştim. Mavi gözleriyle bana o kadar yoğun bakıyordu ki aklımı başımdan alıyordu sanki.

Uzanıp dudaklarımın üzerine varlığını hissetmekte bile zorlanacağım derecede hafif bir öpücük bıraktı. Dudakları bana ölüm gibi gelen birkaç saniyenin ardından geriye çekildiğinde ne ara kapattığımı anlayamadığım gözlerimi hafifçe araladım.

Benden herhangi bir karşılık alamadığı için geri çekilmişti. Derin bir nefes alıp bakışlarını arkamda bir noktaya odakladı. Ben ise beklenmedik hareketi karşısında donup kalmış, tepki bile verememiştim. Bu kadar fazla heyecanı kaldıramıyordum.

"Hadi, süsle ağacını. Ben dondurucudaki pizzaları ısıtıp geleceğim."

Onu başımla onaylayıp salondaki şöminenin yanında duran ağacın olduğu yere ilerledim. Yere çöküp kutulardaki ağaç süslerini karıştırırken aklımı kurcalayan tek şey Nick'in beklenmedik öpücüğüydü...

deniz kızı ile sarhoşlar masalıWhere stories live. Discover now