58 I Öfke ve Acı

En başından başla
                                    

Sansar'ı gerimizde bırakmışlığım. Vuslat'a ömrü boyunca taşıyacağı sakatlığı söyleyecek olmam. Selim'in nasıl olduğu. Selin'i olan biten her şeyden uzak tutmam.

Hepsi birer birer üstüme çullanıyordu.

"Uyumadın mı hiç?"

Yüzünden, halimin onu endişelendirdiğini anladım. Berbat görünüyor olmalıydım.

Sena kan içinde kaldığı için kar kamuflaj montumu çöpe atmasaydı, eminim çok daha endişelendirici dururdum. Güler gibi bir ses çıkardım.

"Bırak şimdi beni. Sen nasılsın, çok ağrın var mı?"

"Yok," derken benim gibi geçiştirdiğini anlamak çok da zor değildi. "Eve gidip uyu biraz."

Alınmış gibi yüzümü buruşturdum. "Seni bırakıp mı? Asla."

Kızacak gibi oldu ama bir şey söylemeden yüzüme baktı. Göz kapaklarını kapatıp açıyordu ağır ağır. Uzanıp saçlarını öptüm yavaşça.

"Uyu hadi," diye fısıldadım. "Ben burdayım. Tekrar uyanana kadar seni izleyeceğim."

Cevap veremedi. Ama dudaklarında tatlı bir gülümseme oluşmuştu.

Sena

Olan bitenin sadece bir kabus olmasını istiyordum. Sansar'ın her zaman yaptığı gibi bir ters köşeyle yazlığın kapısında belirmesini ve her şeyin plan dahilinde olduğunu söylemesini istiyordum.

Ama saatler geçtikçe, onun orda ne halde olduğunu bir an bile aklımdan çıkarmadığım her an beni gerçeğe daha da ikna ediyordu.

O diyetini ödüyordu. Selim'in başına gelenlerden kendini suçlu hissetmişti hep. Kendini asla affedemiyordu.

Her şeyin telafisi fedakarlık mıydı?

"Selin buraya gelmek istiyor."

Mutfaktaki masada boşluğu izlediğimi yeni fark ediyordum. Doruk elindeki kupayı önüme koyarken beni dikkatle izledi.

"Onu daha fazla engelleyemeyiz. Artık öğrenmesinin zamanı geldi."

Boş bakışlarımı kupaya çevirip bir süre onu izledim. İçeriden televizyon sesi geliyordu. Doruk, Selin ve Asya'nın üzerindeki huzursuzluğu sessizliğin tetikliyor olabileceğini söylemişti.

İkisinin de uyumalarından anlaşılan haklıydı.

"Hadi Sena." Kupayı işaret etti.

Sanki bu beni bir anda buzla dolu bir havuza atmıştı. İrkildim. Ve ağlamaya başladım. Bağırarak.

En son anne ve babamın cenazesinde böyle kendimden geçerek ağlamıştım.

Elimle kupayı yere fırlattım. Halıya düştüğü için kırılmamıştı. Ama ben hala bağırmaya ve ağlamaya devam ediyordum.

Doruk şok olmuş gibi bana bakarken koşup mutfağın kapısını kapattı.

Apartmanın soğuk zemininde karşıma oturmuş çayını içen Sansar'ı hatırladım. Sürekli kahve kupamla dalga geçen Sansar'ı. Yamuk gülümsemesiyle beni kızdıran Sansar'ı. Bir tek bana bakmanı istiyorum böyle yeşil yeşil, diyen Sansar'ı.

Beni sevdiğini söylemeden bile iliklerime kadar bu sevgiyi bana hissettiren Sansar'ı.

Ağlamam git gide şiddetleniyordu. Kahve kupası içinde bulunduğum o yanardağı patlatmıştı.

Doruk usulca yanımdaki sandalyeye oturup bekledi.

"Sena, tamam, ağla. Ağla ve rahatla. Sakın kendini bastırma. Ağla."

2 gün sonra...

Sansar

Zamanın korkutucu bir belirsizliği vardı. Her an aleyhime işliyordu. Ama artık zamanın ne anlama geldiğini bilmiyordum.

Gümüşpala ona attığım yumruğun intikamını nasıl alacağını iyi biliyor olmalıydı. Gerçek bir şerefsizdi.

Odama yaka kartlı görevlilerden biri giriyor biri çıkıyordu. Kollarım yatağa kelepçelenene kadar iyi kötü o yarma gibi heriflerin beni sabit tutmalarına karşı koyuyordum. Ama artık ayak bileklerimde dahi olmak üzere tamamen yatağa kelepçeliydim.

Gözlerimi belli belirsiz araladığım her an buraya bu şekilde sabitlenmiş olmak beni deli gibi öfkelendiriyordu. Sonra beyaz önlükleriyle başımda dikilen bir doktoru görmemle tekrar bilincim kapanıyordu.

Gözlerimi bu sabaha açtığımda da aynı şeyin olacağını düşünürsek dakikalarca odanın kapısına baktım. Hiçbir hareketlilik yoktu. Bileklerimdeki kelepçeleri çekiştirerek ses çıkarmaya çalıştım. Bedenim uyuşuk olduğu için işe yarayıp yaramadığını da bilmiyordum.

Hareketlilik yoktu.

"Gümüşpala!" diye seslendim.

Allah'ım ses tellerim bile acı çekiyordu.

"Adi şerefsiz köpek!"

Kapıdan o tanıdık 'klik' sesi geldi. Kaç gün geçtiği hakkında hiçbir fikrim yoktu ama günlerdir bu ses beynime kazınmıştı.

Gümüşpala'nın üzerindeki lacivert takımla içeri girişini izlerken güldüm. "Gerçek adını söyleyince nasıl da geliyorsun kuzu kuzu."

Gümüşpala hıyarının beni çözmesini sağlamanın bir yolunu bulmalıydım. Ama ilk saniyeden kötü gidiyordum.

Gümüşpala güneş gözlüklerinin arkasında bana baktı. "Bu durumda bile eğlencelisin."

Şuradan kurtularsam asıl eğlence o zaman başlayacaktı.

"Bir anlaşmaya ne dersin?" diye sorarken sesim dalga geçer gibiydi. "Sen şu kelepçeleri çöz ben de sana bir daha yumruk atmayım."

Gümüşpala güldü. Gerçekten eğleniyor şerefsiz.

"Yumruk attığın için mi bağlı olduğunu sanıyorsun? Bu kadar kindar biri miyim?"

Sanki karşımda iyi niyet elçisi konuşuyordu.

"İskender'i benzin istasyonunda beynini eriterek öldüren kimdi, kayıp ikizin mi?"

Yatağın kenarına doğru yaklaşırken ellerini ceplerine sokmuştu. "Kaçırdığın hususlar var genç adam. İhaneti karşılıksız bırakmam. Asla. Ama seni buraya bağlama nedenim buranın şartlarına en kısa zamanda uyum sağlamandı."

Konuştuğu her an yüzüne yeni bir yumruk atmanın heyecanını duyuyordum. Ama bunu yapamıyor olmak beni deli ediyordu.

"Öfke ve acının kardeş olduğunu bilir misin?"

"Yumruk ve tekmenin kardeş olduğu gibi mi?"

Odanın kapısından yine 'klik' sesi duyuldu. Fare yavruları gibi içeriye doluşan beyaz önlüklülere bakarken Gümüşpala'nın bakışlarımdan tatmin olmuş sesini duydum.

"Sana acı çektiriyorum. Çünkü öfkelenmeni istiyorum. Öfkelenmek sana çaresizliğini fark ettirecek." Dudaklarında iğrenç bir gülümseme vardı. "Çok sinirlisin. Beni, çalışanları, burayı yok etmek istiyorsun. Ama yapamıyorsun. Hayatının geri kalanını burada geçirecek olmak yavaş yavaş seni ikna ediyor."

İtiraz ederim sanıyordum ama yapamadım. Sessiz kalmam ürkütücüydü. Gümüşpala fare yavrularına bakıp "İlgilenin." dedi.

İlgilenin.

Gümüşpala kapıdan geçerken ilk defa arkasından bağırmadan sadece bekledim. Doktorlar ellerindeki şırıngayı bana enjekte ederken zorlanmamışlardı. Çünkü artık karşı koymuyordum.

-Destvd

Buraya bir not yazmayı borç bildim. Öfkeli mesajlarınızı okuyorum. Sizi haklı da buluyorum. Ancak DM'nı bitirmeden asla bırakmayacağımı bilin istiyorum. Düzenli olarak yazmaya çalışıyorum ancak vakit bulmakta sıkıntı yaşıyorum. Bölümlerin bazen bu kadar geç gelmesi ondan kaynaklanıyor. Yazdığım zamanlarda da Düş İmparatorluğu ve Dost Düşman kurgularım için de zaman ayırıyorum. Hoşgörünüze sığınıyorum. Umarım bölümü beğenirsiniz :)


Düşünce MahkumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin