1.15✴600 Saniye

Start from the beginning
                                    

Tehlikeli bir tarikat tarafından aranıyordu. Devletin gizli teşkilatı da belli ki onu öldürmeye hayli hevesliydi. Dahası artık bir evi yoktu, orada annesi ölmüştü. Orası artık onun evi değil, annesinin mezarıydı. Babasının ve amcasının neyin içinde olduklarını öğrendikten sonra onların yanında da yeri olamazdı.

Merak ediyor muydu peki onları? İşte kendine itiraf bile etmek istemediği şey buydu. Ediyordu ama onlara duyduğu öfke şu anlık bu merakını bastırabiliyordu.

Peki ya kardeşi? İşte onu delice merak ediyordu.

Kim bilir neredeydi? Acaba Axel onunla ilgili bir şeyler bulabilmiş miydi?

Gerçi bulsa ona söyler miydi ki?

Bilmiyordu, onu tanıyor sayılmazdı. Ona söylemediği daha kim bilir neler vardı? Ama en merak ettiği şüphesiz onu neden gizlediğiydi. Bunu da öğrenmesi zaman alacak gibiydi çünkü adam bu soruya açıkça yasak koyduğunu dile getirmişti. Onu kızdırmak mı istemişti, yoksa gerçekten nedenini söylemek mi istememişti bilemiyordu.

Axel'ı çözmek o kadar zordu ki... Üstelik adamın üzerinde onu kendine çeken bir büyü varken işi hiç kolay değildi.

Neden böyle garip bir şey hissettiğine anlam veremiyordu. Axel sırlı bir tipti, hareketlerinin de garip olduğunu kabul ediyordu. Kalabalık bir ortamda bile dikkat çekebilecek bir görünüşü olduğu da bir gerçekti ama Arven ilk defa böyle biriyle karşılaşmamıştı ki. Bu zamana kadar onunla ilgilenen birçok çekici erkek olmuştu mesela ama Axel'daki bu büyü onların hiçbirinde yoktu. Sanki onda bir mıknatıs vardı ve gözlerine baktığı an onu kendisine çekiyordu.

Belki de adamın böyle bir gücü vardı, başka ne olabilirdi ki zaten? Arven birinden kolay etkilenen biri değildi, bunun tek açıklaması da adamın böyle bir gücü olmasıydı. Ruhları kontrol edebilen biri bunu da pek ala yapabilirdi değil mi?

Peki ya böyle mistik bir gücü yoksa?

Düşüncelerinin varacağı yerden korkarak zihnindeki sesleri susturdu ve mutfaktan çıkıp zemin katın tam ortasına konumlandırılmış koltuğa doğru yürüdü. Yuvarlak koltuğa kendini bırakıp sırtını geri yaslarken karşısındaki kız ona göz ucuyla bile bakmadı. Başını arkaya atıp koltuğun üst kısmına yaslarken gözlerini camlarla kaplı tavana çevirdi. Gökyüzü görmek istedi, bunu daha çok da nefes aldığını hissetmek için istedi ama güneş ışıklarını kırarak içeri davet eden cam tavan, gökyüzünü göstermiyordu. Cam, tıpkı odasındaki pencerede olduğu gibi buzlu camdandı.

Bu binanın içinde dışarıyı bile göremeden tıkılı kalmak onu fazlasıyla bunaltıyordu artık. Başını yasladığı koltuktan kaldırdı ve ekranlarla uğraşan kıza çevirdi sonunda. Önündeki ekrandan sürekli isimler geçiyordu ve o arada sırada bazı isimlere dokunuyordu. Ekranın sağ tarafında birinin resim beliriyor ve sol tarafta da muhtemelen resimdeki kişiye ait bilgiler açılıyordu. Kız sadece birkaç saniye ekrana odaklanıyor, hemen ardından elindeki tablete bir şeyler giriyordu. Ne yaptığı konusunda Arven'in bir fikri yoktu, sorsa da ona cevap vereceğini sanmıyordu. Belki de şu söz konusu gizli tarikatla ilgili bir şeylerin üzerindeydi.

"Dışarı çıkıyorum," dedi sonunda.

"Sanmıyorum," dedi kız umursamaz sesiyle. Ona bakmamıştı bile, hala elindeki tablete bir şeyler yazıyordu. Zaten herkes gittikten sonra onunla zerre göz temasında bulunmamıştı. Arven kızın kendisinden hoşlanmadığını elbette ki anlamıştı, onları tanımayan biri bile bunu ilk bakışta anlayabilirdi zaten. Anlamadığı şey ona neden böyle düşmanca davrandığıydı. Belki de onu bir sorun olarak görüyordu, yine de bu hareketleri fazla abartılıydı.

REVOLVERWhere stories live. Discover now