7. Bölüm

2.1K 98 43
                                    

Bir korku...

Yüce, derin ve fazlasıyla yoğun olan bir korku...

Yifan'ın gövdesine, belalı bir ruh gibi musallat olan esrarengiz bir korku...

Genç adam, hattın ucundan yükselen sesle birlikte aklının, ucu kinle bilenen keskin bir baltayla ikiye ayrıldığını hissetti. Gözleri irice açılmış, üzerine kilitlenen bakışlarla yanlış bir şey yaptığını düşünüp, ayakta öyleyece kalakalan ve gülümsemesi yavaşça dudaklarından uçup giden bebeğinin suratında geziniyordu. Yutkunmaya çalıştı, ne yapacağını bilmiyor, Chanyeol'un "K-Ky-Kyungsoo..." diye tekrar ve tekrar kekelemesini dinliyordu. Beyninden vurulmuş gibiydi. Bedeni o lanet olası korkuyla da taş kesilmişti!

Kısa bir süre sonra "Biliyordum, onun yaşadığını biliyordum, bana yalan söylediğini biliyordum seni lanet olası!" diye bağıran Chanyeol'la arkasından yükselen polis telsizinin sesini işitti.  

Telefonu kulağına sabitleyen güçlü ve uzun parmakları gevşedi, mekanik alet, ağır çekime alınan bir film sahnesini taklit ediyormuşçasına yere düşmeye başladı, sonra zeminde küçük bir gürültü oluşturarak, bataryasının yuvasından ayrılmasıyla kapandı. 

Zemindeki gürültüyü duyup, onu yaratan telefonunun düşüşünü an be an izleyen Kyungsoo tereddütle ve korkuyla, "S-Sa-Sahip..." diye kekeledi. 

Yifan'ın irice açılan, telaşlı bakışlara sahip gözleriyle Kyungsoo'nun kaygılandığı açıkça fark ediliyor, yanlış bir şey yaptığını düşündüğü için sulanan bilyeleri parlıyordu. Bir ayağı havadaydı, adını sahibinin dudaklarından duyup, işittiği sesle yanına koşarken genç adamın gözlerini görmüş ve almaya hazırlandığı adımlarını bile durdurarak, öylece kalakalmıştı. 

Aynı sahibi gibi...

Kısa bir süre sonra, normal bir insanın iki kere soluk alıp verebileceği bir süre sonra, genç adam gevşeyen parmaklarını kıpırdattı, aklına gelen şeyin somutlaşmaması için harekete geçmesi gerektiğini biliyor, bunun için taş kesilen bedenini tüm gücüyle zorluyordu. İradesini kazanıp, bacaklarını hareket ettirirken "Seni salak!" diye gürledi ve kendisinden ayırmak için herkesin iş birliği yaptığını bir kez daha anladığı bebeğine doğru yürüdü. 

Üzerindeki korkunun ve telaşın ardından kabaran öfkesiyle sağlam ve okkalı bir tokatı, Kyungsoo'sunun suratına çarptı, tatlı sürtüğü tam olarak sağlayamadığı dengesinden, yanağına isabet ettirilen darbeden ve hazırlıksız olduğu şeyin şokundan dolayı yere kapaklandı. Teni acıyla karıncalanıyor, sulanan gözleri tohumlarını yanaklarından aşağı bırakmak için sabırsızlanıyor ve dudakları titriyordu. 

"Seni lanet olası, aptal!" diye bağırdı genç adam. 

Ardındansa Kyungsoo'yu orada bırakıp hızla yatak odalarına doğru koşturdu. Gövdesine musallat olan korkunun, beynini parçalara ayırdığını ve hareketlerini kısıtladığını hissediyordu. Ancak onu üzerinden atmalıydı. Bir an önce o korkuyu itelemeli, olabilitesi fazlaca yüksek olan şeyler gerçekleşmeden ve korkuları somutlaşmadan, kendilerini buradan götürmek için bir şeyler yapmalıydı. 

Elleri titrerken kumaş pantolonunu ayağına geçirdi, beyaz bir gömlek kaptı ve etrafa bakındı. Yutkundu ve öfkeyle karışan korkusuyla, ciğerlerindeki oksijen ihtiyacını gidermek için derince soludu. Alması gereken bir sürü eşyası vardı, ancak vakti inanılmaz derecede kısıtlıydı, bunu hissedebiliyordu. Gömleğini, o kapısı kilitli olan odaya koşuştururken kollarından sıyırdı. Hızla içeri girdi, küçük sandığını, kara kaplı defterini ve fotoğraf albümünü alıp, dışarıya çıktı. 

"Kyungsoo!" diye bağırdı. 

O lanet olası odanın kapısını kilitledi ve anahtarı kumaş pantolonun cebine koydu, sonraysa adını haykırdığı sürtüğünün kulağına ulaşan küçük ağlama seslerini işitti. Koşar adımlarla Kyungsoo'nun yanına gitmeden önce yeniden yatak odasına dönerken, düğmelerini iliklemediği gömleğinden dolayı iri ve geniş gövdesinin iki yanından salınan kumaş parçası geriye doğru savruluyordu. 

Yes, Master!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin