6. Bölüm

2.3K 96 26
                                    

Uyarı: Hafif bir cinsellik vardır.

Genç adam önündeki mükemmelliği izlerken, parmakları göğsünün sol tarafına bastırılan avuçların bileklerini sardı, onları yukarıya kaldırdı ve kafasının üzerine yerleştirdi. Kyungsoo'nun solan gülümsemesinin yeniden yeşermesi için gülümsemeye çalıştı, dudaklarının kenarlarına kancalar saplandı ve o kancalar görünmez bir el tarafından yavaşça yukarıya doğru çekilerek buruk da olsa bir tebessüm yaratmayı başardı. 

Umulduğu üzere Kyungsoo kısa bir süre sonra sahibinin gülümsemesiyle, bilinçsizce gülümsedi, kıkırtı seslerinin hemen ardından sahibinin geri çekilmesiyle yanlış bir şey yaptığını düşünmüştü. Kızarık bakışlardaki kederle yeniden yüzleşmiş ve sahibi bu haldeyken gıdıklanabildiği için kendisine kızmıştı. Ancak bir sorun yoktu. Sahibi, yapmış olduğu terbiyesizliğe ve kötü davranışa rağmen ona gülümsüyordu. Bununla kendisini mükafatlandırıyor, ne kadar yüce gönüllü olduğunu yumuşak bir üslupla dile getiriyordu. 

Kısa bir süre sonra genç adamın gözleri kapandı, kafasının üzerine yerleştirdiği ellerinin altındaki elleri hareket ettirdi, Kyungsoo'nun dolaylı yoldan da olsa saçlarını sevmesini sağlıyordu. Ancak bu, aniden değişti, çünkü Kyungsoo'su kendisinden istenileni anlamış ve parmaklarını sabırsızca kıpırdatarak saçlarının arasına daldırmıştı. 

Yumuşacıktı. Sahibinin sarı saçları yumuşacıktı. Kalın telli oldukları doğruydu ama bir şekilde iki yaşındaki bir bebeğin saçlarının yumuşaklığını ve hassaslığını taşıyor gibiydi. Kyungsoo sahibinin saçlarını parmaklarının arasında döndürüp, tutamlarıyla oynarken ve onları severken genç adam gözlerini kapattı. Bunun ne kadar harika bir his olduğuyla cebelleşmeye başladı. Güzeldi, aynı hatırladığı gibi güzeldi. Hatta hatırladığından bile daha güzeldi. Ya da özlemdi, bunu hissetmeyi umduğundan daha fazla özlemişti. 

Birisi saçlarını okşayan parmakların güzelliğinde boğulurken, diğeri yumuşacık saçların mükemmelliğinde kayboluyordu. 

Kyungsoo arkasında bir iz bırakmadan kayboldu, onu takip edebilecek adımlara ip ucu vermeden kayboldu, karanlığa girdi, huzurlu bir karanlığın içine girdi, sahibinin karanlığının tam ortasına ilerledi ve gördü, o karanlıkta ışıldayan bir şey vardı. 

Az önce, ellerini bastırdığı yerden saçılan bir parıltı vardı, göz kamaştırıcıydı. Akıl uçurucuydu. En kıymetli mücevherleri bile sollayacakmış gibiydi.  Ve öyle oldu, cömert bir ışık halkası o muhteşem ve ihtişamlı parıltının etrafında dönmeye, zarifçe dans etmeye başladı, öyle güzel kıvrılıyordu ki Kyungsoo öylece, büyük bir hayranlıkla bakakalmıştı. Halelerin etrafını sardığı parıltı aniden, olağanüstü bir şekilde acımasız bir el tarafından dışarı çıkartıldı, geniş göğüs kafesin kemikleri paramparça olmuştu ancak bir sorun yokmuş gibi gözüküyordu. Çünkü sahibi kendi gövdesinin solundaki yerden parıltısını çıkartmış ve avuçlarının arasına alarak Kyungsoo'ya uzatmıştı. 

"Seninki kadar güzel bir yıldızım olmasa da bu işi görür umarım..." 

Kyungsoo ağlamak istedi, sahibi ona yıldızını, kalbini vermişti. Aynı kendi yıldınızı yani kalbini ve 'beynini' verdiği gibi...

**

Yifan saçlarını karıştıran, onları okşayan ve seven parmakların ve avuçların ardından yeniden ağlamıştı, ancak diğeri gibi hıçkırmamış sadece hüznünü nemli sıcaklıklardan dökmüştü, ardındansa ensesindeki tutamların etrafında parmaklarını döndüren Kyungsoo'nun izinsizce, dikkatli ve temkinli hareketlerle, gözlerinin içine baka baka dudaklarını dudaklarına bastırmasına izin vermişti. Tatlı sürtüğü dudaklarını geri çekmek için harekete geçtiğinde buna izin vermemişti ve kendilerini derin, kederli, umutsuz ve tutkulu bir öpücüğün içine yeniden ve yeniden çekmişti. 

Kyungsoo'nun dudakları iyi hissettiriyordu. 

Sanki o pembe yumuşaklıklar, çatlaklarından kanlar fışkıran, yorgun ve yaralı kalbine iyileştirici, tesirli bir şifa öpücüğü konduruyordu. 

Genç adam kısa bir süre sonra, ani bir atakla, onun küçük çaplı bir çığlık atmasına neden olarak, kucağındaki tatlı sürtüğüyle birlikte ayağa kalktı, yatak odalarına doğru ilerledi ve kollarındaki bedeni rahat yumuşaklığa bıraktı. 

Kyungsoo o ayağa kalktığında omuzlarına sıkı tutunmuştu ve bedeni sırtı yatakla buluşunca bile sahibini bırakmamıştı. Yifan kafasını geriye çekti, kendisini bırakmayan tatlı aşkına bir sorun olup olmadığını sorgularcasına baktı, sonra gülümsedi. Kyungsoo'nun güzel ve masum suratı kaygıyla gerilmiş, dudakları bir şeyler söylemek istercesine aralanmıştı. 

"Ne oldu, bebeğim?" diye sordu. 

Kyungsoo sahibin gülümsemesiyle bir kez daha gülümsedi, ardındansa kaşlarını çattı ve pütürlü, ıslak diliyle dişleriyle zedelediği için hafifçe sızlayan dudaklarını yaladı, avuçlarını sahibinin omzundan çekti, kısa parmakları, o sarı saçların arasına daldırdığı ve bundan büyük bir keyif alan parmakları, şimdi sahibinin kalın ve şekilli dudaklarının üzerindeydi. 

İsteğini kekeleyerek dile getirdi, çekiniyordu, fazlasıyla çekiniyordu. Sahibini kızdıracağını düşündüğünden dolayı çekiniyordu ancak biliyordu. Sahibi içine girdiğinde mutlu oluyordu. Kyungsoo deliğini döven penisin verdiği zevk ve acı karşısında gözlerini nadiren açık tutmayı başarmıştı, bu başarısı sahibinin içine girdiğinde büyük bir hoşnutlukla gerilen yakışıklı suratının kaslarını görmesine neden olmuştu ve anlamıştı. Sahibi içine girdiğinde mutlu oluyordu. Ve Kyungsoo'nun şuan için tek isteği vardı; sahibinin mutlu olması...

**

İçindeydi, sahibi içindeydi. Diş fırçasıyla zedelenen duvarları o kalınlığı sarmış, sahibinin penisi deliğine sıcak bir mızrak gibi saplanmıştı. Acıyordu, içi acıyordu. Bu doğruydu, fakat doğru olan bir şey daha vardı. Kyungsoo hissettiği acıya rağmen gözlerini açık tutmaya çalışarak, bulanık bakışlarıyla sahibinin zevkten kasılan suratını izlemeye çalışıyordu ve her şeye rağmen sahibini mutlu edebilmenin coşkusunu yaşıyordu. 

Fırçanın kıllarıyla kabaran iç duvarlarının hassas teni, genç adamın yavaşça geri çekilip, kendisini ileri itmesiyle sızlıyordu. Kyungsoo sahibinin penisinin etrafını saran ince derisine rağmen onun ihtiyaçla şişen damarlarını hissedebiliyor, sürtünmenin tahriş olan yerlere çöreklenen acıyla birlikte ufak zevk kırıntıları sayesinde kıvranıyordu. Elleri sahibinin gövdesinin sol tarafındaydı, avuçlarının altındaki kalbin çarpışlarını duyumsuyor, bununla içindeki çektiği acının savurduğu sancılı feryatları kapatmaya çalışıyordu.

Sorun değildi, sahibi mutlu olacaksa hiçbir şey sorun değildi. 

Kyungsoo, aniden içine ittirilen penisle kasıldı, bu az öncekilerden daha fazla acıtmıştı. Fakat umursamadı, kendini sıktı ve kalçalarını daha fazla kaldırmak için, sahibinin beline doladığı bacaklarının tutuşunu sıkılaştırdı, gözlerini kapadı ve yavaş, derin vuruşları tüm cömertliğiyle kabullendi. 

Sahibinin sıcak nefesi suratına çarpıyor, tenini yalıyordu. Hırıltılı ve hafif inlemeleri kulaklarına vururken Kyungsoo o hıçkırıkların yerine bu seslerin, kalın ve şekilli dudaklardan dökülmesini sağlayabildiği için biraz ve biraz daha mutlu hissediyordu. 

Her ne olursa olsun, sahibi şuan tüm hüznünü unutmuştu. En azından öyle gözüküyordu. İçine girip çıkarken yükselen inlemeler hıçkırık seslerinin verdiği huzursuzluğu yansıtmıyor, aksine büyük bir açlığın ve tutkunun haberini taşıyordu. 

Kısa bir süre sonra, Kyungsoo içindeki hareketlerini durduran sahibinin sayesinde gözlerini açtı, sulanan gözlerini iki üç kez kırpıştırdı ve sahibinin kederli suratını gördü. Hayır, bu olmamalıydı. Olmamalıydı. Kyungsoo bu acıya, o surattaki hüznü görmemek için katlanıyordu. Yoksa yine başarısız mı olmuştu? 

Tam bunu soracaktı ki sahibi dudaklarına yapıştı, öpüyordu, yine kendisini kana kana öpüyordu. Kyungsoo geniş göğsün sol tarafına bastırdığı avuçlarını geri çekti, ellerini sahibinin omuzlarına yerleştirdi ve onun öpücüğü derinleştirebilmesi için kafasını yana eğdi. Dudakları geçen gün dişleriyle deşilmekten dolayı hala sancıyordu, ancak bu önemli değildi.

Sahibini ne mutlu ediyorsa onu yapma razıydı. 

İçine girince iyi mi hissedecekti, tamam Kyungsoo buna ses çıkarmazdı.

Dudaklarını öpünce iyi mi hissedecekti, tamam Kyungsoo bunu kabullenirdi.

Kendisine vurunca, tokat atınca, hırpalayınca ya da dövünce iyi mi hissecekti, Kyungsoo seve seve sahibinin darbelerine katlanırdı. 

Genç adam, aniden, Kyungsoo'nun irkilmesine ve korkmasına neden olacak bir şekilde paylaştıkları öpücüklerinin içinde hıçkırdı. 

Bu, Kyungsoo'yu üzmüştü.

Hiç bir şeyi sahibinin mutlu olmasını sağlayamıyor muydu?

Hiç bir şeyi, sahibinin suratındaki kederi alıp götüremiyor muydu?

Hiç bir şeyi, sahibinin hıçkırıklarını engelleyemiyor muydu?

Kyungsoo bir süre sonra parmaklarını kıpırdattı ve onları sahibinin ensesindeki saçlara daldırdı, öpücüklerini daha ve daha fazla derinleştirerek sahibinin hüznünü yok etmeyi bir kez ve bir kez daha denedi. Başarılı olmalıydı, bir şekilde başarılı olmalı ve o kederi silip atabilmeliydi. 

Ancak bilmediği bir şey vardı. 

Sahibi geçmişin zedeleyici, acımasız ve kötü anılarından ağlamıyordu, ona sahip olabildiği için etrafını saran mutluluktan dolayı böyle bir tepki veriyordu ve her ne olursa olsun yanından asla gidemeyeceği, kendisini bırakmayacağı için, huzurlu hissederek sıcak tohumlarının gözlerinden fışkırmasına mani olamıyordu. 

**

Kyungsoo, sahibinin ayarladığı ve her seferinde aynı sıcaklığı tutturabildiği suyun altında dururken, ıslak saçlarının arasına giren güçlü parmakları hissetti. Gülümsedi. Su omuzlarından süzülüp, aşağıya dökülürken, sahibi kafasını şampuanla ovuyordu ve bu harika hissettiriyordu. 

"Şampuan gözlerine kaçmadan onları kapat bebeğim..." 

Kyungsoo sahibinin sözleriyle kıkırdadı ve aniden, bedeninin ağrılarına ve yüksek perdeli, hırçın serzenişlerine kulak asmadan arkasını döndü, şampuanın gözlerini yakması önemli değildi. Sahibinin elleri saçlarında gezerken ve kendisini yıkarken Kyungsoo, Yifan'ı izlemek istiyordu.

Genç adam sözünü dinlemeyip, suratındaki aptal sırıtışla ve gözlerindeki heyecanlı, neşeli parıltılarla kafasını gözlerine bakan sürtüğünün bu haline bilinçsizce gülümsedi ve kıkırdadı, Kyungsoo'nun siyah saçlarını şampuanla köpürtmeye başlayan parmaklarını geriye çekti, kafasını aşağı eğdi ve kızarık gözlerini kısıp Kyungsoo'nun yuvarlak burnuna dokundu. "Yoksa bebeğim sahibini dinlemeyecek mi?" diye sordu.

Kyungsoo burnuna dokunan köpüklü, uzun parmaklarla sahibinin kıkıtılarına eşlik etti ve bunun ardından hızla gözlerini sıkı sıkı kapatıp, yerinde hafifçe kıpırdandı. Bedenine çöreklenen ağrının az önceki yaptıkları şeyden sonra daha acımasız olduğunun farkına vardı, ancak umursamadı. Sahibi, içine boşaldıktan sonra nazikçe onu kaldırmış, buraya getirmiş ve temizlenmesi için yardım edeceğini söylemişti. Kyungsoo, sahibiyle banyo yapmayı severdi. Küvetin içinde becerilmediği zamanlarda sahibi özenle bedenini severek yıkardı, işleri bittiğinde onu yumuşak, beyaz bir bornozla sarıp sarmalardı ardındasa saçlarını fön makinesiyle kuruturdu. 

Genç adam gözlerini hızla kapatan Kyungsoo'nun şampuanla hafifçe köpüren saçlarına yeniden parmaklarını daldırdı, ancak Kyungsoo sıkıntıyla iç geçirdiğinde durdu. "Ne oldu?" diye sordu. 

"Sa-sad-sadece... Sahibimin saçlarımı yıkarken suratını izlemek istiyorum..." 

Kyungsoo ilk başlarda kekelese de sonradan kendinden emin olarak cümlesini tamamlamıştı. "Gözlerin acıyacak bebeğim..." 

"O-Ol-Olsun... Sahibimin güzel suratı buna değer!" diye cıvıldadı ve yerinde yeniden hafifçe kıpırdandı. 

Su, kafasındaki köpükleri silip süpürürken Yifan öylece önündeki tatlı sürtüğünü izledi, derin bir nefes aldıktan sonra bir kez daha geri çekildi ve kenardaki şampuandan avucuna döktü. "Tamam, o zaman..." diye cevap verdi. 

Sonra büyük avuçlarını Kyungsoo'nun saçlarına bastırdı ve okşayarak onları köpürtmeye başladı, Kyungsoo ise kirpiklerini yukarı kaldırıp sahibini seyretmeye...

Genç adam kendisini becermesi için yalvaran tatlı sürtüğünün içine boşaldıktan sonra onu dikkatlice yıkarken meniyle ıslanan deliğine işaret parmağını nazikçe sokup oraları da temizledi, her şeyin suyla arındığına ve Kyungsoo'nun narin bedeninin şampuan kokusuyla sarmalandığına emin olana kadar bunu devam ettirdi ve sonunda işlerini bitirdi. Kyungsoo'sunun bir elini tutup onu küvetin içinden çıkarmak için temkinli adımlar atmadan önce ılık suyu kapattı. Kendisini temizlememişti. Hoş şuan için bunu yapmak istemiyordu. Kyungsoo uyuduktan sonra, karanlığın dinlendirici etkisine bilincini teslim ettikten sonra bunu pekala yapabilirdi. 

Bir de onu bu halde nazikçe becerdiği için yeniden üzerine tüm kılıçlarını kuşanarak hücum eden pişmanlığın sayesinde, o deftere bir şeyler yazarken doya doya hıçkırabilirdi. 

Kyungsoo'ya her zamanki beyaz bornozu giydirdi, su sıçrayan zeminin kayganlığından düşüp kendisini yarayalabileceği ve acısının artmasını sağlayabileceği için hızlıca banyodan çıkaracağı sırada tatlı sürtüğü arkasını dönerken aniden durmuştu. Yifan, Kyungsoo'nun korku dolu bakışlarının odaklandığı yere, çamaşır makinesine baktı ve durumu fark etti. Boğazına yerleşen yumruyu yutkunarak midesine göndermeye çalıştı. 

Sonra, Kyungsoo'nun ani bir hareketle kendisine dönüp, çıplak ve ıslak gövdesine kapanmasına izin verdi. 

Ah...

Korkuyordu.

Kyungsoo, yeniden o şeyi yaşayabilecek olmanın kaygısıyla bilinçsizce titriyordu. 

Genç adam ıslak kollarını umursamadan Kyungsoo'sunun bedenini kaybedilmekten korkulan değerli bir eşya gibi sardı, minicik bedenin sahibini buradan bir an önce çıkarmalı, yataklarının çarşaflarını değiştirmeli ve onun içine ağrı kesici jelden bir daha sürdükten sonra haplarını içirmek için yemek yedirmeliydi. 

Tüm bunları nihayet yaptığında Kyungsoo'nun üzerindeki bornozu hala çıkarmadığını fark etti. Ancak umursamadı. Zaten onu temiz yatağa yatırırken, hafifçe ıslanan bornozu güzel teninden sıyıracak ve çıplak, küçük ve narin bedenini kolları arasına alacaktı. 

Kyungsoo elini tutan sahibine baktı. "Hadi, yatağımıza gidelim... Ben burayı sonra toplarım..." diye mırıldanan genç adam dağınık mutfak tezgahına bakıyordu. "Hayır, Kyungsoo sahibiyle bulaşık yıkamak istiyor..."

Kyungsoo genel olarak böyle konuşmazdı. Aslına bakılırsa o konuşamazdı. Korkardı, sahibini kızdıracak olmanın telaşıyla korkardı, fakat şuan için bunu yapmıyor ve isteklerini sanki başkasından bahsediyormuş gibi dile getiriyordu. 

"Sahibi de tatlı bebeğinin yorulmasını istemiyor, bugün zaten yeterince yoruldu, dinlenmesi gerekiyor?" 

Kyungsoo kafasını olumsuzca salladı ve eskisi gibi, sahibinin eline gelebilmek için yalvardığı zamanlardaki tavrını takındı. Gözlerini irice açtı, güzel, yumuşak ve diş izleriyle süslenen dudaklarını aşağı sarkıtıp titretti. 

Tanrım...

Ne kadar da güzeldi...

Ne kadar da masumdu...

Ne kadar da şirindi...

Yifan, duygu sömürüsünde bulunan bebeğini kucaklayıp odasına götürme fikrini gerçekleştirecekken aniden telefonunun çaldığını duydu. İşe gitmediği için Tao'nun arayabileceğinden şüphelendi ve Kyungsoo'yu orada öylece bırakıp hızla içeriye koşturdu. 

Telefonunu bulmak zordu ancak ısrarla aranmasının sayesinde yükselen ses ona yardımcı olmuştu. Genç adam ekrana baktı, numara yabancıydı. Lakin, bunu önemsemedi, Tao'nun kendisini başka bir hattan arayabileceği ihtimalini yok sayamazdı. 

Derin bir nefes aldı ve onun esmer sürtüğüne, eski rakibine ve öldürmek istediği yegane insana bir şey olduğu için aradığını arkadaşına cevap verdi. "Alo?" 

"Kyungsoo'yu görmek istiyorum!" 

Yifan hattın ucundan kulağına ulaşan sesle birlikte kaşlarını çattı. Alnı kırışmış, burun kanatları öfkeyle ve korkuyla aldığı nefesler sayesinde bir yukarı bir aşağı hareket etmeye başlamıştı. Gövdesi de ciğerlerine doldurduğu soluklarla onlara eşlik ediyordu. Boşta kalan eli güçlü bir yumruk olmuş, etten bir gülleye dönüşmüştü. Tırnakları avuç içlerine tecavüz ediyor, tenini yarıp geçmek için büyük bir efor sarf ederken, bunu yapabilecek olmanın verdiği mutlulukla alaylı kahkahalar savuruyordu. 

"Onun hayatta olduğunu biliyorum lanet olası! Çenemi kapatmak için verdiğim tüm paraları sana geri iade edebilirim ama yalvarırım... Yalvarırım bana kardeşimi bana göster... Ya-yalvarırım..."

Chanyeol, azgın ve yoğun bir öfkeyle başladığı cümlesini, diğerinin kendisine biraz olsun merhamet edebileceği gerçeğiyle yumuşatmış ve çaresizce Yifan'dan samimi bir istekte bulunmuştu. 

"L-Lü-Lütfen..." diye mırıldandı. Şimdi sesi titriyordu. Çaresizlik, Chanyeol'un üzerinde görkemli bir krallık kurmuş ve onu sömürmeye başlamış gibi gözüküyordu. Kızgındı ancak aklına yapılabilecek başka bir şey gelmiyor gibi davranıyordu. Amacının, telefonla yerlerini tespit etmek olduğunu bir an bile çaktırmıyordu. 

Yifan biraz olsun yüreğinin ezildiğini hissetti. "Chanyeol," diye bağırdı. "Sana Kyungsoo'nun öldüğünü söylemiştim. Onu görmüştün, morgda yatarken kendi gözlerinle görmüştün, neden sürekli beni arayıp hayatımı mahvediyorsun?! Ben mutlu muyum sanıyorsun----" diye bağladığı yalanı aniden Kyungsoo'nun adını duyup "Efendim, sahip!" diye cıvılamasıyla sona erdi.

Siktir...


-ASDF:d

Yes, Master!Where stories live. Discover now