20

3.8K 505 276
                                    


[ 20: eve —sızılara dönüş ]

Henüz tek elimdeki parmaklarımla yaşımı sayabildiğim zamanlarda, Hoseok ile babamın bize daha o sırada zorunlu tuttuğu derslerden birinden kaçmıştık. O zamanlar buna bayılırdım, babam daha sezmeden sarayda dolaşmak, ne yaptığımın ve nereye gittiğimin bilinmemesi, bir çeşit özgürlük hissine aşık olmamı sağlamıştı. Hoseok'u ikna etmek zordu, kurallara biraz daha bağlı birisiydi fakat bana olan zaafı bunun üstesinden geliyor olsa gerekti ki dudaklarımı büzüp ağlama taklidi yaptığım anda onu avlardım.

Ve Hoseok'la sarayın altını üstünden getirirdik, kapıları çarpa çarpa misafir odalarına dalar, soyluların oturduğu büyük salonlarda koşturur, bahçedeki küçük havuzda birbirimizi ıslatırdık. Bizi bulan genellikle annem olurdu, onun da zaaflarıyla biraz oynadık mı bize katılırdı ve bir anda kendimizi koskoca sarayın bahçesinde kahkahalar atarken bulurduk. Bitkin düştüğümüzde annem çimlere yatıp bizi kollarına alırdı, ben onun karnına yaslanırken Hoseok da saçlarını örerdi. Özgür hissederdim, sorsalar ne bu kelimeyi bilir ne de tanımlayabilirdim fakat damarlarımda kan yerine bu hissin dolandığını söyleyebilirdim.

Zamanla bu hissi kaybettim, büyüdükçe tozlanıp yüzlerce raf arasına kaldırılan herhangi bir his gibi.

Bir gün baktığımda bahçedeki havuz bomboştu.

Sanardım ki bu döngüden kendimi atıp çıkarabilmemin hiçbir yolu yoktu, sonsuza kadar tutsaktım, babama ve onun sarayına. Bir gün taht bana kalacaktı, babamın izinden gidecek ve sırf tahtı yine birilerine bırakabilmek için bir kadınla evlenecek, onu da kaderime tutsak edecektim. Başka seçenek yoktu, yalnızca bu yola sahiptim sanki ve özgürlük denen şey her ne ise onu yıllar önce kaybetmiştim.

Bu yüzden bir sabaha Taehyung'un yüzünü görerek başladığımda bu hissiyatın, bu yitik duygunun nasıl ansızın raflar arasından çıkıverdiğini, tozlarını silip parlak bir şekilde kendini böylesine belli ettiğini anlatmaya çalışırken boğazımın düğümlenmesi normaldi. Nasıl yüreğim sızlamadan söyleyebilirdim Taehyung'un bana özgürlüğü getirdiğini?

Sabahın beşinde kalkıp bunları düşünmeyi adet haline getirmeyi dilemezdim elbette fakat bu evde, evimizde uyanılan sabahların bir büyüsü vardı ki kendimi dönüp dolaşıp Taehyung'un yüzünü izlerken bir gülümsemeyle düşüncelerim arasında kaybolmuş bir şekilde buluyordum. Sonrasında Taehyung uyanıyordu, gözlerini kırpıştırarak ayılmaya çalışıyordu önce, ardından tek gözünü açarak etrafa bakınıyordu ve bakışları bedenini bulduğunda evreni aşacak bir gülümseme hediye ederek beni bu düşünceler bataklığından çekip çıkarıyordu. Bu zamana değin saplandığım en güzel döngüydü bu sabahlar.

Fakat tam da bu sabah, döngümüz sekteye uğramıştı. Taehyung dün gece Seokjin'i kontrol etmeye gittiğinden eve geç gelmişti ve onsuz uyumak artık beni rahatsız ettiğinden yatağımızda kitap okuyarak onu beklemiştim. Saat gece yarısını biraz geçtiğinde, dış kapımız sessizce açılmış ve çok geçmeden Taehyung neredeyse süzülerek odaya girmişti. Yanıma oturur bir biçimde uzanıp başını omuz girintime yasladığında sayfamı bitirmemi ses çıkarmadan beklemişti. Kitabımı kapatıp kenara koyduğumda başını kaldırıp yüzümü incelerken fark etmiştim, onsuz yalnızca birkaç saat geçirmiş de olsam özlem her yerimi kaplamıştı. Bu yüzden pek de düşünmemiştim, ona doğru eğilip dudağını dudaklarım arasına almış, daha doğrusu, nefes almıştım.

Biraz öpüşüp biraz da Seokjin'in durumunu konuşmamızın ardından uyuyakalmıştık. Seokjin iyiye gidiyordu, artık sargısını çıkarmıştık fakat hâlâ kolunu kullanırken zorlanıyordu. Buna rağmen Namjoon ve Taehyung'u ikna edip hem örgütün toplantılarının devam etmesini sağlamış hem de lokantaya dönmüştü.

viva la vidaWhere stories live. Discover now