12

4.9K 731 526
                                    


[ 12: cennete uyanılan bir sabah ]

Bir insanı izlerken göğüs kafesinize doluşan hisleri anlamlandıramıyor, tanımlandıramıyor ve tüm bu karmaşa karşısında elleriniz kollarınız bağlı, diliniz tutuklu kalıyorsanız eğer, yolunda gitmeyen bir şeyler vardır.

Ulaşılması pek zor bir sonuç değil bu, hayır, hiç değil. Gözleri, birisine takılı kalmış ve bu tesadüfi an nasıl oluyorsa bir ömüre yansımış her aciz ruh anlayabilir bunu. Her dilde, her jargonda farklı adı vardır fakat ben bunu kendine has kılıp tıpkı insan üzerindeki etkisi gibi tanımsız bırakmayı tercih ederim.

Bu yüzden bunu rahatlıkla diyebilirdim, Taehyung'a bakarken bazı tanımsız hisler içime bir sızıntı gibi, yavaş yavaş ancak hissedilir bir biçimde yayılıyordu.

Bir sabaha Taehyung'un evinde uyanmak böyle bir şeydi.

Şimdi Taehyung'un mutfak tezgahı önünde bana sırtını dönmüş bedenine bakıyordum, geniş sırtını çepeçevre sarmalayan esmer tenini ve gittikçe incelen belini izliyor, kalçalarını çevreleyen eşofmandan ilerleyerek uzun ve bir o kadar ince bacaklarında yol alan gözlerimi kontrol altına alamıyordum. Kahvelerim ensesine, kokusunu bir kez olsun duyabilmek için varımı yoğumu adayacağım ensesine nispet yaparcasına inen saçlarında dolanıyor, bu yumuşak, cennet bahçelerinin kokusundan farksız kıvırcık tutamlarda dolaşırken bahsettiğim hislere gebe kalıyordu.

Uyandığımda Taehyung'un evinde, onun her bir detayını kucaklayan evinde, onun yaşamının her yana yayıldığı evinde olmanın farkındalığına yakalanmak ve hemen sonrasında onu görmek; bir sabahın getirebileceği en güzel şeyi, Taehyung'u görmek böyle bir şeydi.

Ayakta dikiliyordum. Mutfak kapısının girişinde, onun henüz beni fark etmemiş bedenini izlerken öylece dikiliyordum ve çoktan kaybolmuş gibiydim. Bambaşka hissettiriyordu tüm bunlar, yaşadığım tüm o ömürden çok daha başka.

Dün gece onun peşinden evine geldiğimde etraf karanlıktı, yeterince uykum vardı ve bir yandan da sarhoş gibiydim. Alkol aldığım falan yoktu fakat tüm günün ağırlığı omuzlarıma binmiş, kanıma karışan alkolden daha da sarhoş etmişti beni. Bu yüzden eve geldiğimde, istediğim gibi onun yaşadığı yeri inceleyebilme hayallerim suya düşmüş ve Taehyung'un beni getirdiği odadaki yatağa kıvrıldığım gibi uyuyakalmıştım.

Uyandığımda iki aydır alışık olduğum küflü tavanımı görmedim, beyaz, temiz bir tavandı bu. Bir anlığına saraya geri dönmüş gibi hissetsem de hemen yanımdaki mutfaktan gelen kokular yanılgımı ortaya çıkarmış, beni çok daha güzel olan gerçekliğe geri getirmişti.

Yalpalayarak ayağa kalktım, saçlarım darmadağındı ve üstüm çıplaktı. Dün o uyku-uyanıklık hâli içerisinde sadece tişörtümü çıkarmayı akıl edebilmiş olacaktım.

Zar zor açılan gözlerimle, misafir odası olduğunu tahmin ettiğim odayı inceledim. Küçüktü, kapının karşısında henüz yeni kalktığım yatağım ve onun yanındaki kitaplıktan başka pek bir eşya olduğu söylenemezdi. Kitaplığın yanında küçük ancak zaten bir bavuldan ibaret eşyalarımı alacak kadar bir gardırop vardı. Fakat ilgimi çeken bu değildi, hayır, ayağa kalktığım gibi kendimi Taehyung'a ait, neredeyse tüm duvarı kaplayan kitaplığın karşısında buldum.

Bir süre kitaplığı inceledim, Taehyung'un okuduğunu biliyordum ancak bu kadar tutkunu olduğunu ve aslında pek çok ortak yönümüzün olduğunu fark etmek amansız bir heyecana yol açmıştı. Eh, doğruyu söylemek gerekirse bir yandan da onu göreceğim vakti ertelemeye çalışıyordum çünkü bu, henüz onunla aynı evde yaşama düşüncesine dahi alışamamış olduğumu düşünürsek benim için bir yıkım olabilirdi.

viva la vidaWhere stories live. Discover now