2 - sugar

706 98 95
                                    

osamu gecenin bir yarısı yaşanan şişe-kırmalı onigiri-düşürmeli olaydan dört beş gün sonra suna'nın aynı kırılmış küçük şişesine benzeyen minik bir kavanozla gecenini ilerleyen vakitlerinde kapısını çalmasını beklemiyordu. aslında ciddiye alacağını düşünmemişti, neden sadece bir kere konuştuğun tamamen yabancı komşuna uykusunda yardımcı olmak için uğraşırdın ki? osamu bu soruyu aklının bir köşesine not etti, eğer ileriki zamanlarda onunla çekinmeden konuşacak kadar yakınlaşırlarsa soracağı ilk şey bu olacaktı.

kapıyı açtığında suna yerde olan bakışlarını hemen osamu'ya çevirdi, göz göze geldiklerinde ise hevesini gizlemeye çalışarak çoktan konuşmaya başlamıştı.

"istediğin şişeyi getirdim."

osamu'nun teşekkür etmesine kalmadan küçük sırt çantasından çıkardı minik şişeyi, yanında da içi dolu ve hoş kokulu bir kese kağıdı uzattı.

"teşekkürler suna, ama bunun içinde ne var?" diyerek kese kağıdını gösterdi.

"o mu? lavanta, papatya ve aslan kuyruğu çayı karışımı, tam olarak uykusuzluğunun kaynağını bilmediğim için en etkililerini koydum. hem birbirleriyle uyumlular."

"anladım, ama sorun şu ki ben daha önce bitki çayı içmedim." derken yanakları hafiften pembelelmişti, yirmi üç yaşında olup mükemmel yemekler ortaya çıkarabilmesine rağmen hâlâ bitki çayı yapmayı bilmemesi utanç vericiydi. (belki de biliyordu fakat suna'nın ona öğretmesini istiyordu.)

"zor değil aslında, istersen gösterebilirim?"

"çok sevinirim." dedikten hemen sonra kapının önünden çekilip suna'ya girmesi için yol açmıştı.

önden osamu arkasından suna, evin muhtemelen en özenli kısmı olan koskocaman mutfağa girince osamu rastgele bir demlik çıkarıp ocağa yerleştirmişti. bu sırada suna dolapları karıştırarak bulduğu iki tane çay fincanını tezgaha koymuş, ketıla boşalttığı suyu kaynaması için bırakmıştı.

"gece yatmadan yarım saat önce içersen uykuya dalmanı kolaylaştırır, ayrıca bunu da yanından ayırma, gün içerisinde bile." diye açıklayıp ucuna mavi bir ip bağladığı minik şişeyi uzattı. osamu bu tür şeylere pek inanmazdı; muskalar, tılsımlar ve uğurlu şeyler ona daha çok sadece kendini yada başkalarını kandırmaya çalışan insanların ilgisini çekiyormuş gibi hissettiriyordu. yine de şu durumda o kadar çaresizdi ki minik bir kavanozun içine konulan rastgele malzemelere inanmak yapabileceği tek şeydi, bir de çaylar vardı tabii.

kaynayan suyun sesini duyan suna, fokurdamanın bitmesini bekledikten sonra demliğe boşaltmış,  kese kağıdını eline alıp osamu'ya dönmüştü.

"aromasının ne kadar yoğun olmasını istiyorsan kaşığı o kadar doldurmalısın. daha yeni olduğun için çok tepeleme doldurmanı önermem, normal bir tatlı kaşığı kadar çay yeterli olacaktır."

osamu kafasını olumlu anlamda sallayıp kaşığı çok doldurmadan çayı demliğe, sıcak suyun üstüne boşaltıp kapağını kapattı.

"her bitkinin kendi demlenme süresi vardır, bu karışım için 10 dakika yeterli."

"anladım, sanırım."

"herhangi bir sorun olursa dairemi biliyorsun."

sırt çantasını yasladığı sandalyeden aldıktan sonra yüzündeki sıcak gülümseme ve hevesli gözleri yerini her zaman takındığı ruhsuz ifadeye bırakmıştı. osamu'nun kafasını ise çoktan onlarca soru ele geçirmiş olmasına rağmen sadece teşekkür ederek kapıdan uğurlamakla yetindi.

gizemli komşusuyla her karşlılaştığında onun hakkındaki soru işaretleri çoğalıyordu ve bu onu daha çok tanımak istemesini sağlıyordu. fakat şu an en büyük merakı bu minik şişe ve garip sağlıklı bitki çayı karışımının işine yarayıp yaramayacağıydı.

ben yazmayı unutmusum

shadow and truth | sunaosa ✓Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon