5 - baking powder

584 83 106
                                    

osamu evine döndüğünde kendini yatağa atar atmaz uyukaldığı için komşusunun evinde gördüklerini düşünecek vakti olmasa da sabah uyandığında telefonunda yazan cumartesi yazısı ona koskoca iki günün kendisine ait olduğunu hatırlatıyordu.

suna'ya minnettardı, gerçekten, ama bu onun garip davranışlarını ve nasıl her duruma uygun çözümünün olduğunu merak etmesini engellemiyordu; özellikle dün gördüğü salon âdeta fantastik bir romandan çıkmışa benziyordu, eksik olan tek şey ise dev bir kazandı. artık bir açıklamayı hak ettiğini düşündüğü için suna'ya küçük bir ziyaret düzenlemekte sorun görmüyordu, hem sabah uyandığında nasıl cebine girdiği bilinmese de suna'ya ait olduğu kesin olan garip kahverengimsi taşı da iade edebilirdi. ne işe yarıyorsa artık.

eli boş gitmenin uygun olmayacağını düşünerek hazırladığı kurabiyeleri koyduğu kabı da alıp hemen karşı dairede oturan komşusunın kapısını çaldığında çok beklemesine gerek kalmadan ev sahibi onu içeri almıştı.

suna'nın gözleri pastahaneden çıkmış gibi duran kurabiyeleri gördüğü anda parlasa da, osamu'nun şeflik yeteneklerini göstermek yerine sorularının cevaplanması için geldiğini biliyordu ama salonda oturup sabırsızca bekleyen osamu'ya hiçbir şeyi anlatmak istemiyordu. ya duyduklarından korktuğu yada garipsediği için bir daha görüşmek istemezse ne olacaktı? bir kez daha mı kaybedecekti onu?

tuttuğu fincan elini yakmaya başlayınca düşünce aleminden gerçek dünya'ya anca dönebildi, hazırladığı kahveleri tepside duran kurabiye tabağının yanlarına yerleştirnce ise toplayamadığı cesareti ile şu lanet salonda oturan osamu'nun yanına sonunda gidebilmişti.

"o zaman... nesin sen?" diye başlayan osamu ne kadar kötü niyetle söylememiş olsa da kaba davrandığını sonradan fark etmesine rağmen suna hiç beklemeden yanıtlamıştı.

"cadıyım. ama kendimi tanıtma kısmında çok iyi olmadığım için soru cevap olarak ilerlersek çok daha hoş olur." ikinci cümleyi hafiften çekinerek söylemesini osamu'nun nedendir bilinmez hoşuna gitse de ciddiyetini bozmadan merak ettiklerini sıralamıştı.

"cadılar kız olmuyor muydu?"

"çok harry potter izlemişsin, yok öyle bir ayrım." derken azıcık çatılmış kaşları sinirlendiğini belli ediyordu.

"tamam tamam özür dilerim, o zaman, bana hiç büyü yaptın mı?''

bu sefer duraklayan suna derin bir iç çektikten sonra konuşmaya başlamıştı.

"büyüler öyle sanıldığı gibi parmaklarımızdan çıkan rengarek parıltılar değil, yani istesem bile sana direkt büyü yapamasam da verdiğim efsun kavanozu bu işe yarıyor."

"efsun kavanozu dediğin, uyumamı sağlayan minik şişe mi?"

"evet."

"peki ya çaylar?"

"onlar hafif iksir görevi görüyor."

"anladım, kara büyü falan yapıp birilerini lanetleyebiliyor musun?"

"bizi peri masallarındaki uzun burunlu çirkin cadılarla karıştırma, lanetleyebiliriz ama tercih etmeyiz. geri tepme ihtimali çok yüksek."

"bu cadılık işi sandığımdan daha karışıkmış."

göz ucuyla dayanamayıp kurabiyelerden büyük bir ısırık almış cadı komşusuna bakmıştı, ilk geldiğinde karşılaştığı gerginlikten eser kalmaması yüzünde fark edilmeyecek kadar minik bir gülümsemeye sebep olmuşu çünkü cevaplara bu kadar kolay ulaşabileceğini düşünmemişti. demek ki suna ona güveniyordu.

"o zaman son olarak şeyi merak ediyorum, neden bana bu kadar çok yardım ediyorsun? cadı olarak başkalarına yardım etme gibi ilkeleriniz falan vardır belki ama her ihtiyacım olduğunda ortaya çıkıyorsun.''

suna bunu duyduğunda yüzünde acı bir gülümseme belirse de saniyeler içinde toparlayarak kısa ve öz bir cevap vermişti.

"bunun sebebi biraz farklı, hikayesini de sonra anlatırım artık. her şeyi öğrendiğine göre nasıl çay karışımı yapılır görmek ister misin?"

bu tür konular ilginizi ceker mi bilemediğim için cok uzatmak istemedim, kitabı da cok uzatmak istemiyorum ama sakusa'yı da dahil etmek cok cazip geliyor 🥺👉👈

shadow and truth | sunaosa ✓Where stories live. Discover now