03 || bulutlar kim arin'e öfkelenmiş

496 80 103
                                    

━ [now playing]: halsey,
control

Bulutlar fazlasıyla öfkeli, koyu griye boyadığı gökyüzü de oldukça kasvetli dururken önce hafifçe çiseleyen yağmur şimdi oldukça hızlanmıştı. Yağmuru sevdiğimi pek söyleyemezdim, ıslanmak hoşuma gitmiyordu fakat eğer tıpkı şimdi olduğu gibi sıcak bir yerden, ıslanmadan izleyebilirsem yağmur resim yapmak için tam bir ilham kaynağıydı.

"Bence oldukça nazik davranmış." Miyeon karşımdaki sandalyede bacak bacak üstüne atarak rahat bir pozisyon almış parmakları arasında döndürdüğü siyah kurşunla kalem ile söylediğinde gözlerimi devirmeden edememiştim.

"Hmm," diye mırıldandım büyük boy amerikanomdan birkaç yudum aldıktan sonra. "Tabii canım reveransı eksikti bir tek." dediğimde başını not defterinden kaldırmış ve sesli bir şekilde gülmüştü.

"Bana arkadaş olmaya çalışıyormuş gibi geldi." dedi o da kendi kahvesinden içtikten sonra.

Birkaç gün önce Hyunjin'in anksiyete ilaçlarımı avucuma bırakıp yok olmasını Miyeon'a anlatmıştım, eskiden olanları ve Hyunjin'i her görüşümde aklıma bir bir yığılan düşünceleri yalnızca Miyeon biliyordu fakat sergiyi sorduğu ve ilaçlarımı verdiği için tam bir centilmen olduğunu düşünüyordu.

Bense buna gereksiz samimiyet diyordum.

Etrafımda gereksiz samimiyetle yürüyen, yalanlar üzerine kurulu oldukça çok ilişkim vardı zaten, yeniler eklemeyi niyetim yoktu.

"Belki de yüzleşmen gerekiyordur?" Bakışlarımı not defterine çizdiği mangadan çekerek gözlerine baktığımda devam etti: "Demek istediğim, belki de kaçmak çözüm değildir Arin-ah. Dik durup yüzleşmen ve yenmen gerekiyordur."

"İstemiyorum." Elimdeki kırmızı - yeşil karton bardağı masaya bırakırken dudaklarımdan sıkıntılı bir nefes üflemiştim. "İyiyim böyle, hiçbir şey değişmezse sorun çıkmaz."

"Hayatının sonuna kadar bu ilaçları mı kullanacaksın yani?" Elindeki kalemle masada duran, bitmiş paketini önüme ittirdi. "Ya karaciğerin iflas edecek ya da," Duraksadığında gülmeden edemedim. "Ya da kriz geçirirken öleceğim değil mi?"

"Öyle demeyecektim."

"Siktir et." dedim sessizce, ardından masadaki boş paketi buruşturup kot tulumumun cebine sıkıştırdım. "Sergi için buluşmuştuk güya."

"Aşkım sen halletin ya her şeyi zaten. Şövaleler yarın sabah gelecek, öğleden sonra da spor salonunu düzenleyeceğiz bu kadar."

"Hangi spor salonu?"

Na Jaemin'in artık sinir olmaya başladığım sesi arkamdan çıktığında sabır dileyerek dilimi ısırmıştım. Bir eli şişme montunun cebinde, diğeriyle soğuk ama ne olduğunu anlamadığım bir içecek tutan bedeni görüş açıma girmiş, ardından yuvarlak masada Miyeon ile ortamızdaki boş sandalyeye yerleşmeden önce siyah spor çantasını yere bırakmıştı.

Dudaklarından eksilmeyen tebessümü aynı yerini koruyordu, soğuktan hafifçe burnu kızarmıştı ve formasıyla uyumlu renkte bandana taktığı saçları hafifçe nemli duruyordu. Forma yerine mavi boğazlı kazak ve siyah bir kot giyse de basketbol ayakkabıları yerini koruyordu. Bardağını masaya koyduktan sonra boşta kalan eliyle Miyeon'un not defterini alıp çizdiklerini incelemeye başlamıştı.

"Okulda kaç tane spor salonu var Na Jaemin-ssi?"

"Bilmem, yedi tane galiba."

"Yuh cidden mi?" Miyeon aldığı cevap ile kalakalırken sesli bir şekilde gülsem de ben de yalnızca bir tane kapalı basketbol ve bir tane açık futbol sahası dışında spor salonu olduğunu bilmiyordum. Muhtemelen geri kalanları spor bilimleri fakültesindeydi.

"Evet Miyeon-ssi. Şimdi sorumu cevaplayabilirsiniz."

Miyeon özenle çizdiği resimlerini Jaemin'in elinden çekip kurtardıktan sonra arkasına yaslanmış ve çenesiyle Jaemin'i işaret etmişti. "Sizin sürekli zaman öldürdüğünüz spor salonu."

"Biz ona basketbol oynamak diyoruz."

"Her neyse işte ondan."

Gereksiz bir şekilde didişmelerini çocukça bulsam da hiçbir şey söylemedim, yalnızca soğumaya yüz tutmuş kahvemden son kalan birkaç yudumu içtim.

"Bana da haber verselerdi fena olmazdı aslında." Jaemin'in ifadesi hafifçe ciddileşirken bana dönüp söylediğinde yalnızca omuz silkmiştim, neden haberi olması gerektiğini bilmiyordum fakat kısa cevaplar verirsem yanımızdan daha çabuk ayrılacağını umuyordum.

"Sergiye mi geceleksin?"

"Aslında antrenmanlarımızın aksamaması için sormuştum ama neden olmasın?" Bu soğuk havada buzlu kahvesinden birkaç yudum aldıktan sonra "Ne zaman?" diye sorduğunda Na Jaemin'in mental problemleri olduğunu düşünmeden edemiyordum.

"Cuma akşamı." diye cevapladım yine de. "Formalarla gelirseniz almam içeri ona göre." diyerek devam ettiğimde sesli bir şekilde gülmüştü.

"Bizim basketbol sahamıza bizi almıyorsun öyle mi?" Meydan okur gibi kurduğu cümleyle hafifçe kaşlarım havalanırken başımı salladım, ardındam kollarımı göğsümde birleştirdikten sonra "Aynen öyle." diyerek cevaplamıştım onu. "Ne o? Hoşuna gitmedi mi okulun işgal ettiğiniz alanı bir kereliğine kullanmamız?"

"Aslında," dedi histerik bir şekilde güldükten sonra, ardından bardağını masadan aldı ve kalkmak için sandalyesini geri iteledi.

Alaylı ifadesi ve gülümseyen dudakları gittikçe sinirlerimi bozarken Na Jaemin beni yeterince öfkelendirmemiş gibi ayağa kalkmış çantasını da yerden aldıktan sonra daha sessiz bir tonda tamamlamıştı: "Hayır, hoşuma gitti."

15.12.20(9.7.23)
©hisblackpearl

Yıldıza tıklayıp bölüm hakkında fikir ve önerilerinizi yazmayı unutmayın lütfen💘

the remedy for a broken heart :: hyunjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin