11. Bölüm

975 135 148
                                    

Ensemde ki sıcak nefesi yüzünden refleksle gözlerimi kapayıp yumruklarımı sıktım. Kalbim, korku ve heyecandan patlama noktasına erişmişti sonunda. Kesik nefeslerim öylesine sertti ki perdelerin kıpırdadığına yemin edebilirdim.

"Bir soru sordum."kısık sesi tenime dokundu yeniden ve tüm bedenim titredi hiç bekletmeden. Yüzümü yere eydim utançla ama bu açılan ensemi daha davetkar bir hale getirmişti. Her bir hareketimle kendi kuyumu kazıyordum adeta.

"G-garip sesler duydum."evet sesim titredi ama ben konuşacak güç bulabildiğim için kendimi tebrik ediyordum daha çok.

"Ee?" Son derece sakindi ama bir o kadar da tehditkar. Onu korkutucu yapanda işte tam olarak buydu. Gergince dudaklarımı dişledim.

"Kontrol etmek için geldim."berbat bir yalan.

"Sonra gelmişken ortalığı biraz karıştırayım mı dedin?"sesi gittikçe gürleşiyor, sıcak nefesi resmen ensemi delip geçiyordu.

"Hayır." hadi ama daha neyi zorluyorum?

Gözlerimi yavaça araladım. O an geceliğin sadece üst kısmını giydiğimi yeni fark ediyordum. Sikeyim, neden onun karşısına hep çıplak bir şekilde çıkıyordum?

"Pes ediyorum."Kafamı yerden kaldırdım ama arkama dönmek için yeterince cesur değildim hâlâ. Boğazıma oturan yumruyu gidermek için sertçe yutkunup çıplak bacaklarımı görmezden gelmeye çalışarak bir çırpıda itiraf ettim.

"Merak edip izinsiz girdim sonra da,"durup karşımda ki resme baktım. "Sonra da onu yakından incelemek istedim, üzgünüm."göz ucuyla tabloyu işaret ediyordum sanki görebilecemiş gibi.

"Shoyo." kulağımın arkasına doğru fısıldadı. Adımı fısıldadı...

"Hm?"öylesine heyecanlanmıştım ki doğru düzgün cevap bile veremiyordum. Bulabildiğim son güç kırıntısı da bu mırıldanmaydı.

"Şimdi hakkımda ne düşünüyorsun?" Susman gerektiğini, artık nesef alamıyorumda.

Söyleyecek bir şey bulamadığım için sessiz kaldım. Bir süre orda soluklandı, cevap veremediğimde de küçük bir tıslamayla gülüp ellerini cebine sokarak önümde durdu.

"Bunun odamda ne işi olduğunu sormayacak mısın?

"Cevap verecek misin?"

"Bilmem, bir dene."omuzlarını yukarı kaldırıp indirdi.

Benimle dalga geçiyordu bence başka açıklaması olamaz. "Ne işi var?"

Topukları üzerinde arkasına dönüp resme doğru bir adım attı ve ince parmaklarını üzerinde gezdirmeye başladı. "Atamadım." Sesinde ilk kez kırılganlık gibi naif bir duygu hissettim.

Bu istemeden göğsümü kıskançlıkla kaparttı ama neyse ki arkası dönüktü de buna tanık olmamıştı. "Çünkü hâlâ seviyorsun."

"Benimkisi takıntıdan fazlası değil."sesi tam tersini söylemeseydi az kalsın inanıp sevinecektim. Yine de kendimi kandırmayı seçtim ve gereksiz bir cesaretle ağzımı düşünmeden araladım.

"Takıntına yapabileceğim bir şey yok ama seni bu fazlalıktan kurtarabilirim." Anlamsızca yükselmiştim sanırım tablo cidden sinirimi bozuyordu.

Duruşunu bozmadan sadece yüzünü yana yatırarak arkasında ki bana baktı. "Kurtar öyleyse."

İçimde ki şeytan Shoyo pis pis sırıtmaya başladı. Zevkle kurtarırım.

Beni izlediğinin bilincinde olmak her ne kadar yanaklarımı kızartsa da bozuntuya vermeden oda da gözlerimi dolaştırdım bir iki saniye ve diğer köşede ki masayı gördüğümde ellerimi sürtüp gülümsememi genişlettim.

Yavaş adımlarla oraya doğru ilerlemeye başladım. Hoplayıp sıçrasam iç çamaşırım görünecekti yoksa. Masaya varır varmaz silüetinden seçebildiğim şişeleri ellerime aldım ve Tobio'nun yanına göz kırparak geri döndüm.

Bir bana bir elimde ki boyalara baktı sonra kaşlarını çatıp tablonun önünden çekildi. "Sahne senin."

Onu hiç bekletmeden şişelerin kapağını açtım ve ikisini birden tabloya sıktım. Yaptığım şeyden öyle zevk almıştım gibi ağzımdan küçük bir kıkırtı kaçmasına engel olamadım.

"Buna izin verdiğime inanamıyorum."Tobio ellerini cebinde çıkarıp yanıma geldi. Tepkisini merak ettiğim için karanlıkta parlayan incilerine baktım.

O... o, yalnış görmüyorsam gülüyordu. Gözlerimi ovuşturdum. Hayır bu gerçek bir gülümsemeydi.

"Çok güzel."

"Ne?"

Pekâlâ, tam bir aptalım. Hemen yüzümde ki aptal gülümsemeyi silip elimi havada salladım. "Yok bir şey."

Omuz silkti ve elimde ki şişeyi kaptı. Ve benim gibi boyayı tabloya, Oikawa'nın tam suratının ortasına fışkırttı. Dudaklarımı birbirine bastırdım ama dayanamayıp çoktan kahkaha atmaya başlamıştım.

"Yalnış mı yaptım?"o da gülerek sahte bir şaşkınlıkla sordu.

"Aksine şimdi gerçek bir sanat eseri oldu."

Şişedekinin tamamını bu sefer elime döküp yere fırlattım ve iki elimi birbirine sürttükten sonra en son anasınıfında çizdiğim figürleri Oikawa'nın yanaklarında tekrar canlandırdım.

"Waow!"Tobio ellerini çırptı. "Neden bölüm değiştirmeyi düşünmüyorsun?"

"Geç dalganı."dil çıkardım sonra ölmemeyi dileyerek elimde ki turuncu boyayı yumuşak yanaklarına sürttüm.

Ağzını şaşkınlıkla araladı, bir elini yanağına götürüp boyadan biraz aldı ve parmaklarına şaşkınlıkla bakmaya başladı. "Az önce ölüm fermanını imzaladın portakal." Konuşması biter bitmez tüm lacivert boyayı kafamdan aşağı boşalttı.

Çığlık atıp geri kaçtım. "Manyak mısın? Ben bu kadar yapmamıştım." Ama altta kalmak ve Hinata aynı cümle içerisinde olamazdı, hemen aynı şekilde karşılık verdim.

Şimdi o turuncuya ben laciverte boyanmış haldeydik. Bu garip bir şekilde miğdemde ki kelebekleri heyecanlandırdı. Tırnak uçlarıma kadar serotoninle dolup taşmış gibi hissediyordum.

Peri masallarında güzel başlayan geceler hüzünle son bulurdu öyle değil mi? Ama bizim hikayemizde en başından beri her şey tam tersiydi zaten. Boktan bir gecenin getirisi olarak şimdi yelkovanla akrebin gece yarısında konakladığı saatlerde delirmiş gibi birbirimize boyuyup kahkhalar eşliğinde ayı güneş ediyorduk.

Sanırım gülüşünü gördükten sonra her şey bir netlik kazanmıştı. Artık duygularımı seçebiliyordum ve ona baktıkça içimde devleşen bu hisse sadece hayranlık diyip geçemezdim. Bu saatten sonra nihayet farkına varmıştım, kanat takıp çırpınan kalbim meğer Tobio için atmaya başlamıştı çoktan.

<3<3<3<3<3

nü model [kagehina]Donde viven las historias. Descúbrelo ahora