11|Değişim

Depuis le début
                                    

"Ben...şey..." diye başlasam da ne diyeceğimi bilemiyordum. Aslında bir şey demeyecektim de.

Bu canavarı öldürmem gerekiyordu çünkü bu canavar, Dünya'da artık olmayan bir şeyin yerini alıyor olmalıydı. Şimdi asıl soruna gelmiştim: Canavarı nasıl öldürecektim?

Onu incelemeye devam etsem de zayıf noktası olduğunu belirten herhangi bir işarete rastlayamamıştım. Bu yüzden kullanmam gereken silahı da bilemiyordum. Su perisi kılığındaki bir canavar ne ile öldürülebilirdi ki?

Canavar güldü. "Yoksa sen de şu kuraklık çeken krallıklardan gelen biri misin? Yine benden kendi hatanızı telafi etmemi isteyeceksin değil mi?" diye sordu.

Burada da kuraklık olduğunu bilmiyordum ve şu an umrumda da değildi fakat bu bilgiyi onu oyalamak için kullanmamda sakınca yoktu. "Evet...evet ne yazık ki krallığımda çok kötü bir kuraklık baş gösterdi ve yardımınıza ihtiyacım var, majesteleri." Hareketlerini izlemeye başladım. Suyun üzerinde zarifçe süzülürken bıraktığı desenleri inceledim. Suya yansıyan güneşten özellikle kaçınıyor gibiydi. Daha çok ağaçların gölgelerinin altında ilerliyordu.

Güneşin parça parça düştüğü yüzeylerin arasında kayarak gezinen Meltem Teyze suratlı canavar alay dolu bir ses çıkardı. "Ah şu insanlar! Her şeyi mahvedersiniz ama zora düşünce doğadan yardım beklersiniz." diye karşılık verdiğinde ona hak vermeden edemedim. Doğru söylüyordu.

Fazla zamanım kalmamıştı. Yaprak her an buraya gelebilirdi ve benim, o gelmeden bu işi bitirmem gerekiyordu. Canavar, narin ellerinden birini kolyesine götürüp parmaklarıyla mavi renkli taşı okşadığında yüzündeki şeffaflık hafifçe kayboldu.

Sanırım aradığım çözümü bulmuştum. Kolyenin yokluğu ve güneş ışınları benim silahım olacaktı. Onu bir şekilde güneşe çekmem ve kolyesini ele geçirmem gerekiyordu. Bunu nasıl bir silahla başarabilirdim?

Silahımı seçmeden önce çevreyi hızlıca taradım. Kraliçeye biraz daha yaklaşmam gerektiğini fark ederek nehrin ortasına düşmüş ve bir köprü görevi gören ağacın üzerine dikkatle çıktım. "Aslında kraliçem, sizden bir dileğim daha var. Bana suyu anlatmanızı istiyorum. Eğer suyu anlayabilirsem belki de bu kuraklığa kendim çözüm bulabilirim." dedim dikkatini üzerime çekerek. Bana biraz daha yaklaşmalıydı.

Kraliçe kılıklı canavar duraksadı ve yüzünü bana çevirdi. Bu söylediğim ilgisini çekmiş olmalıydı. "Suyu anlamak...Söylendiği kadar basit değil. Onu anlayabilmek için onun bir parçası haline gelmelisin." dediğinde gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Şu anki tek derdim canavarı öldürüp buradan toz olmaktı. Suyun felsefesi bana yardım etmeyecekse onu anlamama gerek yoktu.

Sıkıldığımı gizlemek için yüzüme heyecanlı bir ifade kondurmaya çalıştım. "Nasıl suyun bir parçası olabilirim?" diye sorduğumda canavar tam da istediğim gibi bana yaklaşmaya başladı. Bu sırada iki elimi arkama doğru götürüp avucuma aldığım kesenin ağzını araladım ve sağ elimi kesenin içine soktum. Soğuk toz parmaklarıma bulanırken elimi keseden çıkarıp zihnime küçük sivri bir ok görüntüsü getirdim. Küçük ok elimde oluştuğu anda derin bir nefes alarak canavarın daha da yaklaşmasını bekledim. Tek bir şansım vardı.

Canavar güneşli bölgeye adım atıp birkaç metre uzağımda durdu. Böylece yüzü tekrar saydamlaşmaya başladı. Birinci adım tamamlanmıştı, sıra ikinci adımdaydı.

"Önce bu kutsal suya kendini kabul ettirmen gerek." diyerek eliyle berrak nehri gösterdi. "Dediğin gibi suyu gerçekten anlamak istiyorsan su sana inanır ve seni kendine ait kılar."

Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf DövmecisiOù les histoires vivent. Découvrez maintenant