2

117 12 26
                                    

"İşte burada."

Adam haritada gösterdiğim yere dehşet içerisinde bakıyordu. Haritayı bir hışımla elimden aldı. Ani davranışıyla biraz gerilsem de bir şey yapma ihtimaline karşı hazırda bekledim. Adam elini koluma koyup beni duvara çarptı. Botuma sakladığım bıçağı alıp boynuma yatay bir şekilde dayadı. Kollarıyla beni sıkı sıkı tutuyordu ve fazla baskı uyguladığı için kaçamıyordum. Debelendim ama dediğim gibi fazla sıkı tutuyordu. Boynuma dayadığı bıçak ise fazla korkutucuydu. Dişlerini sıkarak konuştu. "Limana döndüğümüzde bana bir iyilik yapacaksın."

Anlamayarak yüzüne bakıyordum. "Ne iyiliğinden bahsediyorsun?" Gözümü gözlerine dikerek söylemiştim. Amacım korkutucu olmasını sağlamaktı ama pek işe yaramışa benzemiyordu. Bıçağı daha da sıkılaştırdı. "Oğlumu bulmanı istiyorum." Sakin söylemişti ama bu olayı daha da korkutucu hale getirmişti.

"Bunu neden yapacakmışım peki?" Bu işten hiçbir çıkarım yoktu neden kabul edeydim ki? Kafasını eğdi ve düşünür gibi yaptı. "Bilemiyorum." Sahte bir şekilde dudaklarını büktü. "Belki de seni ölüme götüren halanla yaşamayı tercih edersin." Cümlesini bitirdiğinde yüzüne korkutucu bir gülümseme yerleştirdi. Gözlerine bakmak için kendimi zorlamıştım ama yapamıyordum.

"Ben tek bir gemiyi kendim nasıl kontrol edeceğim?" Kabul etmek dışında bir kaçışım olmadığını o da ben de çok net bir şekilde biliyorduk. Babamın halamla görüşmemesinin bir sebebinin olduğunu biliyordum. Hatta ondan hiç bahsetmezdi. Neden olduğunu az çok tahmin edebiliyordum ve bu beni bilmediğim insanlarla denize açılmaktan daha çok korkutuyordu. Deniz güvenliydi, büyüdüğüm yerdi, ev gibiydi. Bu yüzden tabii ki de evimi seçiyordum.

"Limana gidince sana en güvendiğim adamlarımdan oluşan bir mürettebat vereceğim. Aslan'nın ülkesine takıntılı bir arkadaşım var. En güvendiğim kişilerdendir." Usulca kafamı salladım. Biraz daha yüzüme baktı. Bir şey yapmayacağımı anladığında beni serbest bıraktı. Bıçağımı bana geri uzattı. Sinirle elinden aldım. Ona dokunması hoşuma gitmemişti. Babamdan kalan son şey olarak görüyordum o bıçağı. Başkasının dokunması sinirimi bozuyordu.

Haritaların olduğu masaya doğru ilerledi. "Daha önce Atlantis hakkında senin kadar bilgi sahibi biri görmemiştim. Denizlerde büyüdüğünü de söyledin. Her ne kadar sana güvenmesem de adamlarıma güveniyorum bu yüzden içim rahat. Sakın bir aptallık yapayım deme! Seni anında bitireceğimden emin olabilirsin!" Sonlara doğru sesini yükseltmişti.

"Oğlunu bulduktan sonra sizinle denizlere açılmak istiyorum." Dedim. Halamla hiçbir iletişim içinde olmak istemiyordum. Güvende olabileceğim tek yer denizdi. Beni gözleriyle taradı. "Bilgini beğendim. Düşünülebilir."

Hele bir düşünmesin! Oğlunu denizin dibine yollardım. Bunu gözlerimden anlaması için ona sinirli bir bakış gönderdim. Kamaranın kapası tıklatıldığında "Gel!" diye bağırdı kaptan.

Az önce tanıştığım Dave konuştu. "Limana vardık efendim."

Kaptan başını salladı ve ona eliyle dışarı çıkmasını işaret etti. Bana da dışarı çıkmamı işaret edince peşinden ilerledim. İlk bana geçiş izni verdiğinde gözlerimi devirerek geçmiştim. Adamlar bizi çoktan limana sabitlemişlerdi. Tabii ki normal rotamızdan sapıp Telmar dışındaki bir limana bağlanmıştık. Eğer Telmar'a gitseydik halamın bizi saniyesinde bulacağına emindim. Kaptan da o kadar salak olmadığı için bu olasılığı göz önünde bulundurmuştu haliyle.

Güverteye indiğimizde çoğu denizci gemiden iniyordu. Dave kaptanın geldiğini görünce hemen yanımıza geldi. "Birkaç kişiyi gemide bırak. Sıralı nöbet yapın." Dedikten sonra çocuk kafasını salladı ve denizcilere bağırarak bir şeyler söylemeye başlamıştı. Biz limana ayak bastığımızda etrafımıza hayatımda hiç görmediğim insanlar doluşmuştu. Çoğu kişi hararetli bir şekilde bir şeyler soruyorlardı. Çoğu şunun gibi şeylerdi: "Gerçekten lanetli suları aştınız mı?", "Nereden geliyorsunuz?" "Duyduklarımız doğru mu?", "Nasıl hiç hasar almadınız?". Kaptan sinirle onlara baktı.

AtlantisOn viuen les histories. Descobreix ara