Maskeli adam sıradan bir soru sorar gibi "Mezarı mı açtırdın?" diye sordu.

Bu kez gülme sırası Melih'e geçmişti. "Mehmet abi" diye seslendi ve ekledi. "Sen devam et istersen abi. Sonuçta senin de babanın mezarı boş."

Mehmet abi öylece donmuş vaziyette hala maskeli adama bakıyordu. Şaşkındı ve bu şaşkınlığı üzerinden atamıyordu. Melih, Mehmet abinin bu haline daha da sinirlendi.

"Cevdet'i öldürdüm." Diye konuşmaya başlamasıyla, beynimin içindeki harfler yavaş yavaş yerine oturdu ve bana "Tunç" diye haykırdı. Gözlerimi kapattım, Tunç'u düşündüm.

"Cevdet öldü ve ben intikamımı bitirdim. Bundan sonra intikam yok. Tıpkı dayımın mezarında olmadığı gibi intikam da yok. Beyaz masadan da ayrılacağım."

"Yapamazsın..!" diye kükredi maskeli adam "Ne intikamından vazgeçeceksin, ne de beyaz masadan ayrılacaksın!"

"Yapacağım..." dedi Melih ve ekledi. "Söyle dayıma karşıma çıkıp beni engellesin."

Melih'in sözleriyle bir kez daha sarsıldım. Dayısının yaşadığını biliyordu. Ona, beni Tekin'in elinden kurtaran kişinin dayısı olduğunu söylediğimde bana inanmamıştı. Şimdi ise dayısının yaşadığından bahsediyordu.

Maskeli adam Melih'in söylediklerine bırak şaşırmayı, gayet normal karşıladı. Elinin birini cebine koydu ve diğerini havaya kaldırarak bir süre bekledi. Yüzü tamamen Melih'e dönüktü ve siyah gözlüğünün sakladığı gözleri sanki ara ara bana kayıyordu. Hava da olan elini yavaşça indirip beni işaret etti. "Kadını vurun. Hem de karnından." Dedi.

Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Elimle korumacı bir tavırla karnımı sardığımda, iyice Melih'in arkasına sığındım.

Melih silahını hiç düşünmeden maskeli adamın yanında duran maskelilere doğrulttu ve ikisini de kafasından vurdu. "Sikerim lan sizi. Sen kimi vuruyorsun."

Maskeli adam iki adamı ölmesine rağmen kılını kıpırdatmadan olduğu yerde rahatça durmaya devam etti. "İşte böyle Melih Kılıçaslan." Dedi ve ekledi. "Bura da yedi tane adamım var. İkisini az önce sen indirdin. Geriye kaldı beş adam." Eliyle diğer adamları işaret etti. "Buyur bunları da vur. Hatta beni bile vurabilirsin ama..." bir nefes boşluğu kadar duraksadı. "Ben yıkılmam. Bütün adamlarım ölse bile yıkılmam. Ama sen şu arkana sakladığın kadına bir şey olsa yaşayamazsın."

Melih öfkeden deliye döndüğünde, maskeli adam konuşmaya devam etti.

"Benim tek zaafım sensin Melih. Ama senin zaafın birken, iki olmuş. Beni seni zaafından vurmaya zorlama aslanım!"

Melih, maskeli adamın konuşmasını hiçe sayarak bir maskeliyi daha vurduğunda, etrafımızda birden kulaklarımızı sağır eden bir siren sesi duyuldu ve maskeli adam hariç hepimizin bakışları etrafı taradığında, sayısız motorlu maskelilerin ve siyah on arabanın bize doğru geldiğini gördük. Melih ve adamları üzerindeki şaşkınlıklarını atana kadar motorlular etrafımızı çoktan sardı. Arabalar maskeli adamın etrafında kalkan görevi gördü. Melih, Çağlar, Ufuk, Osman ve Mehmet abi beni ortalarına alıp, bedenlerini bana siper ettiler.

Maskeli adam hızlı bir şekilde arabaya bindirilip mezarlıktan uzaklaşırken, Melih'in adamlarından birkaç tanesini de vurmayı ihmal etmediler. Bu karşılaşmanın kazananı kim? Kaybedeni kimin olduğu belirsizdi.

Maskeliler tozu dumana katarak yanımızdan tamamen uzaklaştıklarında, Melih ve adamları benim etrafımdan yavaşça ayrıldı. Melih öfkeyle mezarlıkta olmasına rağmen etrafa küfürler yağdırmaya başladığında, ona arkamı dönüp hızlı adımlarla mezarlığın çıkışına doğru ilerledim.

BUZ YANIĞIOnde histórias criam vida. Descubra agora