5|Düşmanlarla Yemek

Beginne am Anfang
                                    

Kral gülerken kraliçe rahatsızca yerinde kıpırdandı. Eris hâlâ beni öldürmek istiyor gibi görünüyordu. Masadaki dördüncü kişiyi tanımıyordum ama onun bakışları oldukça eğlendiğini gösteriyordu.

Kral eliyle bir sandalyeyi işaret etti. "Lütfen oturun ve bu tatsız konuyu geride bırakıp güzel bir yemek yiyelim. Bizi tanımıyorsunuz ama tanısanız aslında kötü niyetli kişiler olmadığımızı anlarsınız." dedi her haliyle kötü niyetli olduğunu belli ederken. Başa gelen çekilir diyerek Alkın'ın kolunu bıraktım ve sandalyeye oturdum. Alkın da karşıma oturduğunda çaprazımda kalan Eris'e kısa bir bakış attım. Sanırım şu an neden küçük depoda olmadığımı sorguluyordu.

Kral ve kraliçeyi biraz daha inceledim. Kraliçeyi gözüm bir yerlerden ısırıyordu ama çıkaramamıştım. Kralı ve diğer adamı ise daha önce hiç görmediğime emindim. Kral, kırklı yaşlarda mavi gözlü ve karizmatik sayılabilecek biriydi ama bakışları ya da tavırlarındaki bir şey beni itiyordu. Sinsi ya da iki yüzlü gibiydi sanki. Diğer genç adam geldiğimden beri bana bakıyordu. Kumral kısa saçları ve yeşil gözleriyle tatlı görünüyor olsa da bence bu masadaki herkes gibi o da kötüydü.

Kraliçe yavaşça bana döndü. "Önce kendimizi tanıtalım öyleyse. Ben Kraliçe Audra. Kral Alastair'in eşi ve Prens Dorian ile Prens Nealon'un annesiyim." derken eliyle önce kralı, sonra Alkın'ı ve sonra da tanımadığım kişiyi gösterdi. Eris'i göstererek " O da krallığımızın danışmanı ve cadısı Corvina." dedi. Tam cadı karakterine yakışan bir kişiydi ve bunu o garip portal da anlamış olmalıydı.

Herkese teker teker baktım. Memnun olduğumu mu söylemem gerekiyordu? Başımı sallayarak hafifçe gülümsemeye çalıştım ama ne kadar başardığım tartışılırdı. Önümüzdeki tabaklarda aniden yemek belirdiğinde korkuyla sıçradım. Alkın gülmemeye çalışarak başını öne eğerken Prens Nealon çekinmeden gülmüştü. Eris ise kibirli bir bakış atarak beni içinden ezmeye devam etti.

Burada ondan daha soyluydum ve bu bana garip bir şekilde çok iyi gelmişti. Prens Nealon çatal ve bıçağı eline alırken "Buralarda yenisiniz sanırım?" diye sordu. Sizli bizli konuşmalar bana aşırı yapay gelmeye başlamıştı. Herkes buranın sahte ve saçma bir yer olduğunu biliyordu. Niye kimse buna karşı çıkmıyor ve rolünü reddetmiyordu ki?

Sıkıntılı bir nefes alarak bıçağı tavuğa batırdım. Ardından "Evet, öyleyim." diye cevap verdim.

"Buraya alışmanız biraz zaman alacaktır. Eğer yardıma ihtiyacınız olursa hiç çekinmeden yanıma gelebilirsiniz." dediğinde Alkın'ın başı yavaşça ona döndü. Yüzündeki memnuniyetsiz ifadeye bir anlam veremeyerek Prens Nealon'a gülümsedim.

"Çok teşekkür ederim. Çok naziksiniz." diye karşılık verdim. Alkın'ın tuhaf bakışları bu sefer de beni bulmuştu. Başımı 'Ne?' anlamında salladım ama bir şey demeden yemeğine döndü.

Kral çatal ve bıçağını tabağına koyarak ellerini birbirine kavuşturdu. "Hemen anlaşabilmeniz ne kadar güzel. Buraya kısa zamanda ayak uydurabileceksiniz prenses. Siz buraya alışırken benim sizden tek bir isteğim olacak. Krallığınıza gitmeye çalışmayacak hatta oranın lafını bile etmeyeceksiniz. Siz bundan böyle bu sarayın bir ferdisiniz ve burada yaşayan kimse o krallıktan bahsedemez." dedi.

Gözlerimi devirmemek için zor duruyordum. Kendi krallığımı bir kez bile görmemiştim ki. Oradan nasıl bahsedecektim? Ayrıca niye ortada bir kan davası varmış gibi davranıyorlardı?

"Nedenini sorabilir miyim?" diye sordum.

Kral hafifçe gülümsedi. "Düşmanız. Nedeni bu." dedi. Çok açıklayıcı olmuştu gerçekten.

Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf DövmecisiWo Geschichten leben. Entdecke jetzt