Bölüm 8

279 12 2
                                    

Bavulları son kez kontrol ettikten ve biletlerimizi aldığımdan emin olduktan sonra Jake'in bavulları taşımasına yardım ettim. Havalimanına gidene dek pek fazla konuşmadım. Bu tatilden sonra evlilik işini halledeceğimizi düşünüyordum. Bir yandan da aklım kaç gündür hala haber alamadığım Claire'deydi. Suskunluğumu fark eden Jake bana yanaşıp:

"Zihnini biraz rahatlatmaya çalışır mısın? Döndüğümüzde Claire'i bulacağım, söz." dedi. Tamam anlamında başımı salladım. Uçağa bindiğimizde gözlerimi kapattım, uyumayı denedim, bir türlü uyuyamadım. Jake uyuyordu. Çantamdan kitabımı çıkartıp okumaya başladım. Bir cümleyi defalarca okumak zorunda kalıyordum. Alice'in söylediğinin doğruluğuna inanıyordum. Ama Claire'in dönüşmek veya  dönüşmemek hakkında bir seçimi olması gerektiğini düşünüyordum. Bunda Jordan'ın parmağı olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Böyle düşünceli haldeyken tatili Jacob'a zehir edebileceğimi de biliyordum. Uyuyordu. Uçuş sona erene dek onu uyandırmadım. Yanağına bir öpücük bırakıp "Geldik" diye fısıldadım. Uçaktan indiğimizde kendi bavulumu kendim aldım, oldukça çok şey vardı içinde, Alice'in hazırladığına şüphe yoktu. Son zamanlarda Jacob'a fazlasıyla yük olmuşum gibi hissediyordum, o yüzden basit işleri ona bırakmamak istiyordum. Otele gittiğimizde, odaya geçerken bir anda başım döndü. Yatağın kenarına oturdum. Jacob da yanıma gelerek:

''İyi misin?'' diye sordu.

''Sorun yok, başım döndü sadece.'' dedim.

''Oda servisini mi arayayım, yoksa aşağıya inip restaurantta yedikten sonra dolaşalım mı?'' diye sordu. Pek dışarı çıkma havamda değildim. Burada geçirecek daha bir haftamız olduğuna göre bugünü odada geçirmek sorun olmayacaktı.

"Oda servisini ararsan sevinirim." dedim. Jake elimin üstüne bir öpücük kondurup telefona doğru gitti ve ben de yatağa uzandım. Kısa süre sonra Jake gelip yanıma yattı ve birbirimize baktık. Ona iyice yanaştım. Uzun zamandır uçağa binmemek mi etkilemişti, Claire'e mi üzülüyordum karar veremiyordum. Gözlerimi kapattım. Uyumayacaktım. Jake'in parmaklarını saçlarımda hissettim. Rahatlatmak için yapıyordu. İşe yaramamış değildi. Ne kadar o şekilde yattık bilmiyorum ama Jacob yemekleri almak için kapıyı açmaya gittiğinde bile gözlerimi açmak istemiyordum. Kötü hissettiğimi düşündükçe daha da kötü hissedeceğimden bu ruh halinden çıkmaya karar verdim ve odadaki küçük masaya yemekleri yerleştiren Jacob'a yardım ettim. Yaklaşık bir saatimizi yemeklerimizi yemekle geçirdik. Ardından ona sarıldım ve odanın balkonunun kapısını açtım. Denizi görmek hoşuma gitmişti. Hala Jacob'a sımsıkı sarılıyordum. Onu bırakmayı hiç istemiyordum ama şu halimde hiçten de daha fazla istemiyordum. Balkondan çıkıp odanın içinde biraz dolaştım. Ardından kahve söyledim. Bavulumu açıp eşyalarıma göz gezdirdim. Kahveler geldiğinde masadaki boşlar da gittiğinden masaya bavuldaki birkaç mumu koydum. Bunları koymak Alice'in aklına nereden gelmişti bilmiyorum ancak çok iyi düşündüğü kesindi. Mumları yakmamın ardından Jacob'un karşısına değil, yanına oturdum. Böylece omzuna yaslanabilirdim. Ellerimi avucuna bıraktım, parmaklarımla oynayışını seyrettim. Kahvemi bitirdikten sonra birkaç saniyeliğine Jacob'dan ayrıldım ve uçakta kafamın almadığı, okuyamadığım kitabı çantamdan çıkarttım. Benim için okumasını severdim. Okumasını istediğimi anladığından hiç reddetmeden beni kucağına aldı ve yatağa bıraktı. Kendisi de yanıma gelip başımı göğsüne yasladı. Ağzından dökülen her kelimede ona daha da yaklaşasım geliyordu. Aslında uzun zamandır onun istediğini bildiğim ama benim korktuğum şeyi yapmak için doğru zaman mıydı? Öyleymiş gibi hissediyordum.

"Sen okumaya devam et, üstümü değiştirip geleceğim." dedim. Banyoya geçip vücuduma göz gezdirdim. Onu hala duyabiliyordum. Üzerime hangi geceliği ya da çamaşırı giyeceğime karar veremesem de olabildiğince hızlı bir şekilde mor olanı seçtim ve çıktım. Kitaptan hala gözünü ayırmayan Jacob'a hafifçe gülümseyerek baktım. Gülümseme sesimi duyar duymaz gözlerini bana dikti. Şaşırmıştı. Beklemediğini tahmin edebiliyordum. Neden bu kadar hızlı karar verdiğimi de bilmiyordum ama eğer üzerinde çok düşünecek olursam yapmaktan vazgeçeceğimden emindim. Yanına gidip kucağına yerleştikten sonra dudaklarına yapıştım. Bunun vahşi mi yoksa sakin mi olması gerektiğinden pek emin değildim ama canımı acıtmayacağından emindim.

"Nessie, emin misin?" diye sordu.

"Evet, eminim." dedim. Bunu yaparken konuşmak garip kaçacakmış gibiydi. Boynumu öpmesine, hırıltılarının beni sarmasına izin verdim. Artık ikimiz de yorulduğumuzda yanına uzandım ve yatak örtüsünü üzerime çektim. Ona bakarak:

"Böyle bir şey beklemiyordum," dedim. Gerçekten de, seksi böyle bir şey olarak hayal etmemiştim, yani tam olarak.

"Sen beklemiyormuşsun, bir de beni düşün. Sadece kitap okuyorken işin geldiği yer beni fazlasıyla şaşırttı güzelim," dedi. Bunu yaptıran içgüdülerim miydi, yoksa yakında evli olacak olmamız mıydı bilmiyordum. Tek bildiğim pişmanlık duymadığım ve kesinlikle zevk aldığımdı. Otele geldiğimizde saat çok geç olmasa da şimdi neredeyse gece yarısı olmak üzereydi.

"Sence bu saatte dışarıya çıksak deli olduğumuzdan şüphelenirler mi? Burası apayrı bir dünya gibi." dedim.

"Acıktıysan çevredeki farklı yerleri araştırmıştım, gidebiliriz. Sadece gezmek istiyorsan da duş alayım, çıkarız." dedi Jacob.

"Olur, ama bir şartla."

"Dur tahmin edeyim...Duşa benimle girmek istiyorsun."

"Evet." dedim. Bir anda Anastasia Steele'e dönüşmüştüm, hayır, masumlukta değil, arsızlık konusunda.

"Eğer böyle bir his olduğunu bilseydim, kendimi bu kadar geri çekmezdim." dediğim an kendimi kucağında duşa girerken buldum. Duştan çıktığımda bavuldan bir elbise çıkartıp giydim ve parmağımdaki güzel yüzüğe baktım. Jacob da duştan çıktığında ona siyah bir tişörtle pantolon verdim ve çıktık. O kadar güzel bir deniz vardı ki. Dalgaların gelip gidişinin hızı bir insan için çok fazla olsa da benim için pek değildi.

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu Jacob bana bakıp.

"Birkaç saat önce seviştiğimize göre, iyi." dedim gülerek. O da güldü. El ele dolaşıyorduk.

"Burda olmamız arkadaşını unuttuğum anlamına gelmiyor." dedi Jacob bana bakıp.

"Biliyorum." dedim. Güvende olduğunu düşünmeliydim. Değilse de döndüğümde eminim ailemle ona yardımcı olabilirdik. Jacob, sessizliği bozmak ister gibi beni müzik çalan bir mekana götürdü. Elimi omzuna koydum ve daha önce duymuş olduğum şarkıyı kulağına söylemeye başladım:

''Let me take your hand, I'll make it right

I swear to love you all my life

Hold on, I still need you.''

Bizden cesaret alıp dans etmeye başlayan insanlar çoğalmıştı. Hoştu. Böylesine nazik ve beni önemseyen biriyle ölümsüz ömrümü geçirecek olmam hoştu. Dolan gözlerimi sildim. Alice kesinlikle böylesine muazzam bir tatilde ağlamamı istemezdi.

"Oturmak ister misin?" diye sordu Jacob yüzüme bakıp. Evet anlamında başımı salladım. Buraya özgü güzel hindistan cevizli içeceklerden söyledik. Bana söz verdiği için Claire dışındaki şeylerden konuşmaya çalıştım, varlığını bile unuttuğum telefonumdan düğün için birkaç şeye göz attım, içeceğimi bitirdiğimde koluna girdim ve otele doğru sakin adımlarla yürümeye başladık. Denize gelince elimi onunkinden ayırıp kumlara oturdum. Hayal gibiydi. Dünyanın neresini gezmiş olursam olayım, bu tertemiz deniz ve kumlar hayal gibiydi. Bugün Jacob'la aramızda olanlar hayal gibiydi. Yanımda sessizce oturup etrafı seyrediyordu. Elimi yanağına götürdüm. O anları ona tekrar yaşattım. Gülümsedi. Ayağa kalktım ve hızla sahili turladım. Arkamda olduğunu biliyordum. Ve her zaman yanımda, arkamda, nerede olmasını istersem orada olacaktı. Yapacak başka bir şey bulamadığımdan, otele doğru yürüdüm. Elini avucuma bırakan Jacob'un elini memnuniyetle tuttum ve odaya girdik. Gözüme arka taraftaki jakuzi çarpmıştı. Elbette bu güzelliğin keyfini çıkaracaktım.

Bütün sevgililerin sevgililer günü kutlu olsun. Yalnızlığı tercih edenlerin de. Sevgi dolu günleriniz olmasını dilerim, bugüne özel romantik bir bölüm yazdım, umarım beğenirsiniz <3

Alacakaranlık: Jacob&RenesmeeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin