› yolun sonu

En başından başla
                                    

Gözlerine son bir bakış atmadan ona yakın sayılabilecek bedenimi geriye çektim. Aşağı düşmek için beni zorlayan omuzlarımı zorla dik tutarak arkamı döndüğüm an dolan gözlerimi engellemek için üst üste kırpıştırdım. Ellerimin titreyişini görmemesi için pantolonumın cebine sokarken kapıya doğru da adım atıyordum ki, aniden bir el kolumu ve omzumu tutarak sırtımı arkamda kalan duvara sertçe yasladı.

Gözümü açıp kapayıncaya kadar değişen mekâna gözlerimi kırpıştırıp bakarken üstüme az öncekinden daha fazla eğilmiş olan adamın hareleriyle çakıştım. Yüzü yüzümün birkaç santim ötesindeyken dudaklarından çıkan yüzeysel soluklar suratıma sertçe vuruyordu, ben ise nefes almayı unutmuş gibiydim.

Ona bu kadar yakınken çalışmayan beynimin etkisiyle birkaç saniye boyunca dümdüz baktım. En sonunda o yutkundu, bakışlarım yavaşça hareket eden âdemelmasına kayarken "Henüz kariyerinin zirvesine bile gelmemiş genç bir futbolcuya göre oldukça riskli davranıyorsun kaptan." dedi. Sesi kısığa yakın, derin çıkmıştı.

Kolumu hâlâ bırakmamış elinden yayılan sıcak tüm vücudumu ateş parçasına değmişçesine yakıyorken omzumdaki eli havalandı. Gece vaktinin serin havasına tezat sıcacık olan iki parmağının tersi yumuşak bir dokunuşla yanağımı buldu, parmaklarını tenim üstünde usulca aşağı sürttüğünde içim titredi. Sikeyim, adam parmağını yanağıma sürttü ve benim içim titredi.

Grilerini saran kirpikleri kısık bakışlar ardından yüzümü süzüyorken "Ateşle oynuyorsun." diye devam etti. Az öncekinin aksine heyecandan titreyen ellerimi pantolonumun üstüne bastırdım. Neyden bahsettiğini elbette biliyordum, o asla aptal bir adam değildi. Görmezden gelmesi ona olan bakışlarımı, hareketlerimi görmediği anlamına gelmiyordu.

Kupkuru olmuş boğazımı ıslatmak için yutkundum ve boğazım gibi kuru dudaklarımı yaladım. Bakışları bu hareketimi yakaladığında daha öncekinin aksine gözleri bir saniye içinde tekrar gözlerime çıkmak yerine orada oyalandı, ancak ben "Biliyorum." dediğimde harelerime döndü. "Çünkü yanmaktan korkmuyorum."

Bu cevabım hoşuna gitmiş gibi dudağı hafifçe kıvrıldı. Şu anda bulunduğumuz durum bile elimi ayağımı titretiyordu, Lodos Çetin'in bana bu kadar yakın durması bile aklımı alıyordu ve o karşımda güzel güzel gülümsüyordu!

Heyecanımı baskılamak için titrek bir nefes alırken o benim aksime cevabını çok bekletmeden, daha net şekilde "Bu cesaret değil, aptallık." diyerek verdi. "Ancak genç birisinin yapacağı aptallık. Başını sonunu düşünmeden hareket ediyorsun."

Hiç duraksamadan söylediği cümleler içimdeki tatlı heyecana tezat sinirlerimi aynı saniyede gerdi. Beni aptalca hareket eden bir çocuk olarak gördüğünü öyle çekinmeden itiraf etmişti ki, kendimi senelerce küçülmüş gibi hissettim. Gerçekten böyle mi görünüyordum? Bu küçük Atlas'a bile saygısızlıktı!

Bu kez duraksamadan içinde öfke parıldamaya başlamış gözlerimi yüzüne diktim ve "Nasıl bir hayat yaşıyorsun bilmiyorum ama ben o an nasıl istiyorsam öyle davranmayı seviyorum, koç." dedim, son kelimeye alayla bastırarak. Alayıma rağmen kaşlarım çatık, kalbim hızlıydı. Tüm bu yaşananlar fazlaydı, bir gece için fazlaydı. Tam şu anda bu kadar yakınımda duran adamdan uzaklaşmam ve arkama dahi bakmadan buradan kaçmam gerekiyordu.

Dediklerimle dudaklarından alaycı bir gülüş döküldü. Gerçek bir gülüş olmamasına rağmen aniden çıkan bu ses ve görüntü nefes almamı dahi engellerken tüm benliğimle kendime kızdım. Karşımda beni muhtemelen iradesiz bir ergen gibi gören adam vardı ve ben tam olarak onun dediği gibi davranıyordum.

Antrenör [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin