#Bölüm 18# "Kalktım, Sana İblis Yaptım!"

13.9K 1.1K 476
                                    

Nil Karaibrahimgil - Kek

Keyifli Okumalar.💙

Gül'den;

Sabahın altısında daha kargalar bile bokunu yememişken kalkmak; insanlık için küççük benim için ise devrim niteliğinde bir şeydi. Esnemekten ağzım yırtılırken ve uykusuz gözlerimden şapır şapır akan uykuyla kahvaltı yapmıştık. Pardon, abimler yemiş, ben ise kafamı masaya devirip gözlerimi dinlendirmiştim.

Abin dürtmese uyanmayacaktın, ne göz dinlendirmesi Allah aşkına? dedi içimdeki sporcu kadın aşurtmanlarını giymiş yerinde hoplayıp zıplarken.

"Daha hızlı Defne! Daha hızlı ve sert! Hadi!"

Demir abimin bağırmasıyla yarı açık olan gözlerimi yumup kendimi yere attım. Yeni doğan güneşin ışınları gözüme Allah ne verdiyse dalmışlardı. Sürünerek geri geri gittim ve az sonra ağaç dalının gölgesi yüzüme denk geldiği için durdum. Böyle iyiydi.

"Abi," diye mırıldandım ama sesimi ben bile zor duydum. "Yeter da! Kurban olayım acı baa."

Adım seslerinden bana yaklaştığını anladım. Umarım böcek gibi üzerime basıp da ezmezdi beni. "Daha yeni başlıyoruz, Defne." dediğinde nefesim sekteye uğradı. Yutkunamadım. Gözlerimi yarı açıp hemen yanı başımda diz çökmüş bir halde tepeden bana baktı, ona baktım. Vallahi acıması yoktu bu adamın! Allah bela niyetine başıma bunu vermiş benim. Gülümser gibi olduğunda baş parmağıyla dudağının kenarını kaşıdı. Her ne kadar mesleği icabı bizden uzakta da yaşasa donuna kadar her şeyini, her hareketini ezbere biliyordum abimin.

Eh, benim de mesleğim bunu icab ediyordu.

Ellerini çırpıp ayaklandı. "Kalk kalk kalk! Hadi bakalım!"

Yüzümü dünyam başıma yıkılmışçasına buruşturup yerde yuvarlandım. Üstüm başım toz topraktı ama bu kimin umrunda? Ölüyorum anlasana be adam! "Allah'ım sen abilerin de dengelisini nasip et, ya Rabbi'm." diye dualar ettim yerde yuvarlanırken. "Biri mesleği icabı 'yat yat yat' der, biri canımdan bezdirmek icabı 'kalk kalk kalk' der. Sen sabır ver kurban olayım."

"Riv riv etma da!" diye bağırdı o baskılı sesiyle. "Kalk haydi!"

Sürüne sürüne kalktım ve ağaca asılı olan kum torbasına sarıldım. Canım benim... Suçu günahı yoktu ama gelen geçen ona vuruyordu. Bugün de kum torbalarına yakalım be!

Demir abim elleri belinde, bana dümdüz bakarken gözleriyle kum torbasını işaret etti. "Vur!"

Gözlerim kapanmak üzereyken kum torbasına biraz daha sarıldım ve gözlerimi yumdum. "Hı hı."

"Defne!" diye aniden ve kulağımın dibinde bağırmasıyla yerimden sıçrarken beni omuzlarımdan kavrayıp kum torbasından ayırdı. Yüzümü kum torbasına çevirip arkama geçtiğinde elleriyle omuzlarımı sıktı. Masaj yapaydı iyiydi emme...

"Ona bak," dedi kulağıma doğru. "Kum torbasını düşmanınmış gibi hayal et ve yumruklarını ona göre kullan. Hadi!"

Kum torbasına baktım, baktım, baktım ve kafamı omzumdan geriye abime çevirdim. "Peki düşmanım yoksa?"

Bana garip bir yüz ifadesiyle baktı. "Şu yeryüzünde en azılı suçlu bile karşıma geçip, 'Ben masumum' dese inanırım ama senin şu 'Benim düşmanım yok' cümlene inanmam Defne!" dedi.

Herif malını biliyor tabii.

Şimdi yerdeki şu taş bile dile gelse bana ana avrat girerdi. Nefes aldığım her saniye dost değil düşman ediniyordum çünkü.

TAHİN İLE PEKMEZ (Düzenleniyor.)Where stories live. Discover now