16. Bölüm

115 18 36
                                    

İnsanlar olarak burnumuzun dibindeki şeyleri fark etmeme konusunda üstüme yoktu, işte tam da bu nedenle Alison bana herkesin yazın gelmek için hayalini kurup para biriktirdiği bir sahil kasabasında yaşıyor olduğumuzu ve bunun keyfini çıkarmamız gerektiğini söylediğinde boş bakışlarla onu süzmüştüm. Sonrasında da ders çalışmak, üzülmek, işe gitmek döngümde bir değişiklik yapmak adına teklifini değerlendirerek o ve birkaç arkadaşıyla vardiyamdan önce yüzmeye ve güneşlenmeye gitmeyi kabul etmiştim.

Genelde kendimi yabancı hissettiğim ortamlardan pek hoşlanmasam da Alison ve dört arkadaşından oluşan grup pek de fena sayılmazdı, konuşmalarında beni dışlamamak için hepimizin katılabileceği konular seçmek ve bana sürekli sorular yöneltmek gibi incelikler yaptıklarında onlarla vakit geçirmenin çok da kötü bir tercih olmadığını fark ettim.

Kumsal ayağımızın dibinde olmasına rağmen en son ne zaman yüzmeye geldiğimi pek hatırlamıyordum, bunaltıcı öğle güneşinin altında serin dalgalara kendimi teslim ederken bunu daha sık yapmak için kendime söz verdim. Kendimi suyun üzerine bırakıp gözlerimi kapatmak rahatlatıcıydı, güneş kirpiklerimin arasından sızarak beni kör ediyor, tenimi yakıyordu ama iki yana açılmış kollarımın ve bacaklarımın üzerinden geçip giden dalgaların kulağıma çarpan sesi her şeye değerdi.

Diğerlerinin plaj voleybolu teklifini geri çevirerek hiçbir şey yapmadan suyun üzerinde uzanmaya ve kıyıya çarpan dalgaların sorunlarımı da alıp götüreceğine inanmaya devam ettim. İçten içe onlarla voleybol oynamamak isteme sebebimin Alison ve erkek arkadaşı Tyler olduğunu biliyordum ve bu da bana kendimi zavallı hissettiriyordu. Onları birlikte görmek kalbimi kırıyordu çünkü Tyler'ın Alison'a davranışında ne kadar kör ve aptal olduğumu yüzüme çarpan bir şeyler vardı. Tyler ona Austin'in bana asla davranmadığı ve muhtemelen normal bir erkek arkadaşın kız arkadaşına davranacağı şekilde davranıyordu, normalde böyle şeyleri ve insanların birbirlerine gösterdiği sevgiyi huzur verici bulurdum ancak son zamanlarda gerçek sevginin ne olduğuna şahit oldukça hiçbir zaman gerçekten sevilmediğim gerçeği kaldırabileceğimden de ağır bir tokat gibi yüzüme iniyor ve beni sarsıyordu.

Kötü ve sevgisiz bir çocukluk geçirmenin yan etkilerinden biri de buydu işte; sevginin ne olduğunu öğrenene dek kalbinizin sayısız kez kırılması, gözyaşlarınızın nefesinizi kesecek kadar akması ve bu döngünün birkaç milyon kez tekrarlanması gerekiyordu.

Öğle güneşi tepeye çıktığında kumsal iyice kalabalıklaşmıştı, insanların kahkahaları ve konuşmaları kulağımın kenarında hareket eden dalgaların sesi tarafından bastırılıyordu. Yalnızca bir an için hiçbir şey duymak istemediğimden nefesimi tutarak kendimi dibe çektim, su kabarcıklarının sesinin ardından duyabildiğim tek şey ayırt edemeyen boğuk sesler oldu, hayatımın geri kalanında duyduğum tek şey bu olsaydı şikayet etmezdim sanırım. Ciğerlerim oksijen isteğiyle yanana kadar suyun altında kaldıktan sonra tekrar suyun üzerine çıktım, en sevdiğiniz şarkıyı dinlerken aniden birinin kulaklığınızı çekip çıkarması gibi bir his yaşayarak yüzümü buruşturdum. Kendinizi iyi hissetmediğinizde insanların kahkahalarını daha yüksek sesle duyuyordunuz, her biri kalın ve sivri dikenler gibi beyninize saplanıyordu.

Kızgın kumlar ıslak ayaklarımın altını yakıyordu, hava birkaç gündür olmadığı kadar sıcaktı, üzerimden süzülen sular arkamda izimi bırakırken voleybol oynadıkları yere kadar yürüdüm. Filenin direklerinden birine yaslandığımda Alison beni anında fark etti. "Hey!" dedi gülerek, kıvırcık saçları birbirine girmişti, "gel buraya, harika bir set oluyor."

"Hiç havamda değilim," dedim omuz silkerek, sonra çok kaba hissederek kendimi gülümsemeye zorladım. "Yani şey... bir sonraki sefere söz. Birkaç işim var, gideceğimi haber vermek için gelmiştim."

CARMENWhere stories live. Discover now