Dediğinde arabanın kapısını açıp arabadan indi. Aras bagajdaki valizlerimi alırken ben de araban inmiştim. Evin açık olan ışıklarına baktım bir süre. Bundan sonra burada yaşıyacak olmamdan dolayı mutlu olsamda bir o kadar da üzgündüm. Kızlarla kaldığım zamanlarımı hep özleyecektim.

Evlilik bu mu demek oluyordu? Eski hayatını yavaş yavaş arkanda bırakıp yeni bir hayata yelken açmak mıydı?
Kalbine bir kişiyi daha sığdırmak mıydı?

Aras elindeki valizlerimle içeriye doğru girdiğinde bende arkasından eve girdim. Etrafında her hangi bir konutun daha olmayışı yüzünden oldukça sessiz ve sakin bir yerdi. Evin perdelerinin de açık oluşu bundan dolayıydı.

Aras evin basamaklarını çıkarken ben birinci katta kalmayı tercih ettim. Sanırım valizlerimi yatak odasına götürüyordu. Evin birinci katındaki odaları bir bir gezdiğimde bu katta bir küçük banyo katın yarısından fazlasını kaplayan bir salon ve diğer yarısını kaplayan bir mutfağın olduğunu gördüm.

Mutfak ön tarafa doğru bakıyordu. Salon ise arkadaki koca bahçeye doğru bakıyordu. Evin yaşam alanı bu kattı. Yatak odaları da üst katta olmalıydı.

Mutfağa girip ön taraftaki bahçeyi incelediğim zaman Aras'ta mutfağa giriş yapmıştı.

"Ne yemek istersin?",

Aras'ın sorusuyla ona doğru dönüp konuştum,

"Bir şey istemiyor canım.",

Dediğimde Aras kaşlarını çattı.

"İnci İstanbul'a geldiğimizden beridir hiç bir şey yemedin farkında mısın?",

"Aras... Gerçekten canım istemiyor.",

Dediğimde Aras beni umursamayarak buzdolabın kapısını açtı.

"Ben bir şeyler hazırlayacağım sen de yiyeceksin.",

Dediğinde bir şey söylemeyerek tekrar pencereden manzarayı izlemeye daldım. Manzaradan kastım, ay ışığının ormandaki ağaçların dallarına vuruşu, rüzgarın yaprakları kıpırdatışını izlemekti.

"Ben iki güne seni affedeceklerinden eminim.",

Dediğinde manzarayı izlemeye devam ettim. Benimde tek umudum buydu. En yakın zamanda beni affetmeleriydi. Yoksa kızlarsız ne yapacaktım hiç bilmiyordum.

• • •

Aras'ın hazırladıklarını toplamasına yardım ediyordum. Bir iş ile meşgul olmak en azından kafamın dağılmasına yardımcı oluyordu. Aras'ın kuruladığım tabakları raflara yerleştirmesini izlerken gülümsedim.

"Ne o ilk kez iş yapan erkek mi görüyorsun?",

Aras'ın elimdeki son tabağı alırken kurduğu cümle üzerine konuştum,

"Hayır. Babamı hatırladım. O da senin gibi anneme yardım ederdi.",

Dediğimde Aras meraklı bakışlarıyla beni diniliyordu. Ona anlattığım her şeyi merakla dinlemesi beni ne kadar önemsediğinin kanıtı gibiydi.

"Baban nasıl bir adamdı?",

Aras'ın sorduğu soru üzerine bakışlarımı bir noktada sabitleyip babamı hatırlamaya çalıştım. Çoğu anımı hatırlamıyor oluşum çok üzücüydü.

"Babam, sert görünüşlü, heybetli bir adamdı. Uzaktan onu görsen yolunu değiştirmek isterdin. Çok zekiydi. Arkadaşları onun çözdüğü cinayetler için Yerli Sherlock derlerdi. Küçük olmama rağmen hatırlıyorum, babamın konuşmasını pür dikkat dinlerlerdi. Saygı görürdü. Sürekli beni komiser Fatih'in kızı diye çağırırlardı. Herkes babamı tanırdı. Dışarıda ne kadar sert dursada yufka gibi yüreği vardı. Bu yufka yüreğini sadece annemle bana gösteriyordu. O heybetli cüsseli adamın benimle çay partisi yaptığını kimse bilmiyordu. Bir kez olsun bana kızdığını hatırlamıyorum. Annem erkenden mahkemeye gittiğinde babam saçlarımı örüp, beni giydirirdi."

CEVHERİ (+18)Where stories live. Discover now