10. Meydan ♣

En başından başla
                                    

Direksiyonu hastanenin giriş çıkışına doğru çevirirken bir an göz göze geldik.

"Bakışlarından etkilenmiyorum." dedi ne düşündüğümü çözerek. Sanki açıklığa kavuşturamadığım düşüncelerim zihnimden akarak gözlerime dökülüyormuş gibi bana tek bakışında her şeyi görüyordu, bu ruhumu bedenimden sıyırmakla aynı şeydi çünkü fikirlerimi besleyen ruhumdu.

"Bu yaptığının alçaklığını başka nasıl hissettirebilirim?" diye homurdandığımda kilit sözcüğü söylemişim gibi yüzü gerildi.

"Alçaklık?" Gözleri kısıldı."Ben sana araba çalıntı dedim, hırsız olduğumla ilgili bir şey söylemedim."

Hastanenin çıkış güvenliğinin önündeydik, kaputun hemen dibinde duran yatay bir şerit vardı. Büyük ihtimalle güvenlik dışarı çıkmama izin vermeyecekti, Deniz'in zorlamasıyla izin verseler bile bu bir şekilde babamın kulağına giderdi, ki hoşlanmayacağından şüphe etmeye bile gerek yoktu. Kesinlikle çok kızardı.

Deniz torpidodan çıkardığı buruşmuş kağıdı güvenliğe uzattı, karanlık yüzünden kağıtta ne yazdığını göremedim ama kaşeli bir imzanın mührünü son anda fark edebilmiştim. Şapkasının siperi yüzünden suratı seçilmeyen güvenlik görevlisi kağıda kısaca bakarken Deniz sıkıntıyla nefesini üfledi. O ince, beyaz ve yıpranmış kağıtta ne tür bir güç gizliydi, bilmiyorum ama görevli geçmemiz için şeridi kaldırdığında şaşırmıştım. Geçen sefer Deniz beni hastaneden çıkarırken görevliler olmadığı için rahat hareket edebildiğimizi sanıyordum fakat şimdiki durumu açıklayacak fikirler kafamın içinde ekşimişti.

"Çalıntı bir arabanın, kanserli bir kızın ve kafası bozuk bir hırsızın hastaneden bu kadar kolay çıkmasına nasıl izin verirler?" dedim alayla. Tekerlekler özgürlüklerine yeni kavuşuyormuş gibi asfaltta kaymaya başlarken Deniz'in ifadesi sertleşmişti.

"Kanserli bir kızın ve çalıntı bir arabanın dışarı çıkmasına izin verdikleri doğru," dedi ciddiyetle. "Ama kafası bozuk bir hırsız göremiyorum."

İkimiz de zihin yoran uzun cümleler inşâ ediyorduk, onunkiler biraz daha üstü kapalı da olsa benimkinden daha etkileyiciydi. Kelimeler dudaklarından dökülürken benimki gibi aceleye bulanmıyordu, aksine sözcükler onun ağzına dolunca insanın içinde bastırılması zor bir merak uyanıyordu.

Araba asfalt yolu eritmek ister gibi hızlandığında odadan çıkarken avucuma doladığım hırkamı üzerime geçirdim.

"Hala anlamadım. Hırsız mısın, değil misin?" dedim siyah hırkamın düğmelerini iliklerken. Mavilikleri taşacakmış gibi duran gözleri sanki ona küfretmişim gibi bana döndü.

"Arabasını çalmam, babamın bile umrunda değil." Bakışlarını yola yönlendirirken düşük melodili bir şarkı açtı. "Sana ne oluyor?"

İçimdeki endişe duygusu üzerine kezzap dökülmüş gibi sıvılaşıp yok olurken omuz silktim. Babasının arabasını neden çaldığını merak ediyordum fakat son dedikleriyle yaptığı işin kötülüğünü alçaltmıştı. Sonuçta babasıydı, o kadar da mühim olamazdı.

"Tamam, karışmıyorum." dedim ellerimi pes eder gibi kaldırıp. Tek kelime etmeden tepkisizce yola döndü, arabanın içi resmen ciddiyet kokuyordu. Fark etmeden bir şekilde damarına basmış olmalıydım çünkü torbamda bu tavrına kondurulacak başka bir sebep yoktu. Babası hakkındaki konuyu irdelemek için yanıp tutuşuyordum ama bu konudan haz etmediği belliydi, sessiz kaldım.

Arabanın içini dolduran şarkı yavaş yavaş son bulurken yerini karanlığa bırakıyormuş gibi içerisi siyaha gömülmüştü, yol kenarındaki sokak lambaları belirli aralıklarla arabanın camına vurup içeriye sıçrıyordu. Gözlerimi ön camdan alarak şehir meydanına diktim, saat çok geç olmasına rağmen insanlar sokağa dökülmüştü, bir çoğu yalnızken azda kalan kesim el ele tutuşmuştu.

NEFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin