1. Benim Hikayem ♣

5.4K 454 133
                                    

Beni uyandıran, hep sesinden şikâyet edilen alarm sesi veya çığırtkan bir annenin ısrarcı bağırmaları değildi. Kolumda beliren, usul usul damarlarıma nüfuz eden bir sızıydı. Yeni bir günün payıma düşen talihsiz ışıkları göz kapaklarımı delip içime işlediğinde henüz uykunun kollarından sıyrılamamıştım, bilincim tam olarak açık değildi ama tek tük şeyleri hissedebiliyor, gürültüyle göğsüme şişiren soluklarımdan yaşadığım izlenimi çıkarabiliyordum. İşte, yeni bir güne daha yaşarak başlamıştım. Gün kelimesinin aklımda beliren ilk anlamı, takvim yapraklarında sıralanan sayıların haricinde yepyeni bir umudun da başlangıcıydı.

Uyuşmuş ve yaşlanmış zihnim, gözlerime çekilen koyu renk perdenin arkasını merak etse de mantığım buna engel oluyordu. Gözümü aralamak bana sadece tahriş olmuş derimi tekrar yırtan ucu sivri iğneyi hatırlatacaktı. Acı, görüntüyle birleştiğinde tüm bedenimi istila edecekti ve dayanmamı zorlaştıracaktı. O yüzden acı hamlesini bitirene kadar sabırla bekleyecektim.

Çoğu hasta gibi bu acıya alışmayacaktım çünkü benim umudum sönmeyecek kadar güçlü bir aleve sahipti. Acı, bir bardak suysa; benim umudumsa sınır tanımaz seviyelere ulaşan meydan ateşiydi. Umut denen duygunun sönmesi için acıdan çok daha fazlası gerekliydi fakat acıdan çok daha fazlasının açık manası da bedenimin kuruyup hiçline gelmesine, kısacası sona eş değerdi. Buradan, bu hastaneden gülerek ayrılacak olmam zihnimde kalıplaştırıp, hiçbir neden gerektirmeksizin tamamen körü körüne bağlandığım bir fikirdi. Hatta tam hastane kapısının önünde geriye dönüp, dil çıkaracağıma dair saçma vaatlerde bile bulunmuştum. Evet, ben Ada Çağan olarak bu çocuksu şeyi yapmaya ant içmiştim. Ama tüm bunların yanı sıra istikrarlı bir şekilde baş koltukta oturan ölüm bana el sallıyordu, bir elimi sırtımızı sıvazlarken kulağıma artık vazgeçmem gerektiğini fısıldar gibiydi. Bunun ayrımındaydım, yani öleceğimi biliyordum ama kanserin pençesinde mi ezilirdim, bir arabanın altında mı, bilmiyordum. Beni kanserin değil de, elde olmayan, anlık bir sebebin yok etmesini yeğlerdim.

Acı yavaş yavaş kendi köşesine çekilirken pes edip gözlerimi açtım. Fazla uyuduğum için göz kapaklarım ağırlaşmıştı, yorgun olmama sebep olacak bir işe girişmeme rağmen tonlarca yük taşımışım gibi halsizdim. Elim, kolum pes etmiş gibi yerinden kalkmıyordu. Hepsinin tek isteği sonsuz bir uykuya dalmak ve bir daha hiç hareket etmemekti fakat iradem sonsuz uykuyu kabullenmeyecek kadar ayaktaydı.

Elimde olmadan inlediğimi fark edip dudaklarımı birbirine sürttüğümde oluşan kısa süreli sessizlikte, şiddetlice atan nabzımın sesi odaya yayıldı. Kalbim benimle bir derdi varmış gibi göğüs kafesimi yumrukluyordu. Hatta bir ara bu ses o kadar şiddetlendi ki, kaburgalarımdan kırılma sesi geldiğini sandım.                 

Gözlerim gerçeklikle kucaklaşarak aralandığında karşımdaki Canan Abla'nın sevecen, samimi gülümseyişiyle karşılaşmıştım. Hastanenin hatırı sayılır görevlilerindendi ve babamın ricası üzerine benimle özel olarak ilgileniyordu. Doğrusu gerçekten iyi bir kadındı. 40'lı yaşlarında, tecrübeli bir hemşire olmasına rağmen bazen çaylak hareketleriyle beni güldürdüğü zamanlar bile olmuştu. Aramızda istem dışı bir bağ oluştuğunun farkındaydım ama onun adını duyduğumda tam anlamıyla sevinemiyordum, hep bir şeyler eksikti. Buna bir neden konduramıyorum ama ilk aklıma gelen sebep; her defasında gözünü kırpmadan enjektörü, tenimin iğneler yüzünden tahriş olduğunu bile bile koluma batırabilmesiydi.

Adını ezberime kazıdığım ağrı kesici ilaç, şırınganın şeffaf bölmesinden aşağıya doğru akıp koluma düzüldüğünde sebepsizce damağımda buruk bir tat hissettim. Sanki bana o ilacı kaşık kaşık içiriyorlarmış gibiydi. Uyurken bilincin yitirildiği kanısına varan doktorlar, ağrı kesicilerin ben uyuyorken verilmelerini istemişti. Oysaki uykumda tenine giren her iğne bedenimin yanı sıra ruhumu da delip geçiyordu, o cılız, keskin metal çok daha acı veriyordu. Gerçi ağrılarım katlanılacak düzeyde olduğu sürece gereksiz kullanımı önlemek için ağrı kesici vermiyorlardı, belirli bir süre de olsa bedenim iğnelerin esaretinden kurtuluyor, yenileri gelene kadar eski yaralarım iyileşiyordu.

NEFESWhere stories live. Discover now