6. Aşılamayan Aptallık ♣

1.9K 135 24
                                    


Çocuk cıvıltıları arasından süzülerek zihnimi tazeleyen dalga sesi uyandırmıştı beni. Okyanusun kat kat küçük bir benzeri olan deniz kokusunun, burnumdan içeri sızarak ciğerlerimi ferahlatır gibi bir hali vardı. Kendimi en tenha ve bilinmedik yerlerime kadar yenilenmiş hissediyordum.

Etrafa bakmak ve gerçekliğini fark etmek için gözlerimi aralayacağım sırada güneşin sınır tanımaz can yakıcı ışıkları yüzünden gözlerimi kısmak zorunda kalmıştım. Hafif hafif, karanlığı yeni terkeden bir bebek gibi göz kapaklarımı kaldırdım.

Başımı, tam da benim için yapılmış oyuktan kaldırıp şaşkınca etrafa baktım. Sahildeydim. Bu normaldi ama Deniz'in omzunda uyanmam gerçekten tuhaftı. Yorgunluğumun bana ihanet ettiği sıralarda onun omzuna yaslandığımı tek tük hatırlarken yüzümü utançla yere eğdim. Her hücrem beni kınayıp bu yaptığımın bilinçsizliğini yüzüme çarparken yanımda hareketsiz duran Deniz'e bakmamak için kendimle amansız bir mücadele içine girmiştim. Boğazıma takılan yumrunun aşağıya inmesi için yutkundum, kendimi çok yabani ve gereksiz bir sıkıntıya sokmuştum.

Güneşe bakılırsa bayağıdır uyuyor olmalıydım. Sabah, buraya geldiğimde daha doğmamasına rağmen şuan en tepedeydi.

"Şey, saat kaç?" diye mırıldandım. Yüzümü ondan saklama çabam takdire değerdi, utanılacak bir durum yoktu. Sadece onun bu kaskatı duruşu bana, ağır bir suç işlemiş hissi veriyordu.

Kıpırdamadan "12.47" diyerek cevap verdi. Bir an için salladığını düşünüp bakışlarımı ona çevirdim. Ne düşündüğümü anlamış gibi ceplerini karıştırdı ve güneşin de etkisiyle parıldayan telefonunun ekranını gösterdi.

Ekrandan önce telefona takılmıştı gözüm. Bu marka telefonların cep yaktığını sanıyordum, ekran çerçevesi piyasadakilerden farklı olarak tasarlanmış gibiydi, bayağı zengin olmalıydı.

Puslu, karanlık bir duvar kağıdının üzerine yazılmış saatin tam 12:47 olduğunu gördüğümde suratım düştü. Ya kusursuz bir sallama yapmıştı, ya da dakikaları saymayı seven bir manyaktı.

"Şey..." Düşünmeden lafa atladığım için duraksamak zorunda kalmıştım. "Seni beklettiğim için kusura bakma. Teşekkür ederim."

Bana göre sıcacık olan gülümsememi yüzüme yerleştirdim. Benim sevimli halime karşı uzaklarla ilgilenen buzdan bakışlarını değiştirmemişti, yine sertti.

"Yapacak daha iyi bir şeyim olmadığı için kaldım, aksi halde seni burada bırakıp gitmem dert olmazdı." dedi. İşte bu incitici sözleri suratımdaki gülüşü parçalara ayırmaya yetmişti. Duyabileceği şekilde iç geçirdim, umursamadı. Açıkçası hâlim resmen babasına yalakalık yapan minik çocuklar gibiydi.

Zihnimde dönerek bir şeyleri yoluna koymamı sağlayan çarklar aklıma gelen düşünceyle arızalanmıştı. Toprak neredeydi?

"Toprak nerede?" diyerek istemsizce cırladığımda,dikkatini çekmiş olmalıydım ki bana baktı. Bir erkeğe göre oldukça bakımlı yüzünün belki de en güzel yeri olan dudakları kıvrıldı. Bir dakika, gülümsedi mi o?

İlk defa gördüğüm muazzam gülüşünü izlememe fırsat vermeden ayağa kalktı, boyu uzun olduğu için elimi gözüme siper ederek başımı kaldırdım.

"Gel."

Kısa komutlar ve Deniz,vazgeçilemez ikiliydi, kalp atışlarının bile o emir vermeden ritim kazanabileceğini  sanmıyordum. Ona itaat edip peşine takıldım, köpeğime ne yapmıştı acaba? Zihnime sığınan akìl almaz fikirleri reddettim, her ne kadar kötü kötü baksa da Toprak'a zarar vereceğini düşünmüyordum.

NEFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin