1.5

351 48 21
                                    

"insanlar var ya, çok caniler." chaeyoung elinde ki tablet çikolatayı eşit bölerek bir kısmını bana, diğer kısmını da ortadan ikiye bölerek momo'ya vermişti. bu kızı iyi tanımasam masum olduğunu düşünürdüm.

cümlesini bitirir bitirmez çikolatayı ısırmış sırtını duvara yaslamıştı. ancak duvar soğuk gelmiş olmalı ki elektrik çarpmış gibi dik durmuş etrafa bakınmıştı.

arkamda ki yastığı onun sırtına koyarak sırtımı yatak başlığına dayamış yatağımda oturan bu ikiliye bakmıştım.

"teşekkür ederim ve ben ne diyordum? hah, insanlar cidden çok cani. edebiyat sınavındayız, mina ile şansa —ki pek şans değil, çocuğu dövdüm sırasını bana versin diye neyse konu bu değil!— yan yana düştük ve bana yardım etti diye tüm sınıf öküz gibi o demeye başladı."

soluksuz konuştuğunda ağzıma götürdüğüm çikolata orada kalmış, şaşkın bir şekilde ona bakmıştım. momo bile benim gibi bakıyordu ona. derin bir nefes alıp verdiğinde gülümseyerek çikolatasını büyük bir lokmada bitirmişti.

mina kimdi ve neden hala bu kadar sinirliydi bilmiyorum. ama kafamı dağıttığı için mutluyum. çikolata bana fazla geldiğinde son bir kez ısırık almıştım, bunu ağzımde eritsem daha iyi olurdu. kalan parçayı chaeyoung'a uzattığımda momo'ya bakmıştı. momo sanki ben daha yiyorum dercesine çikolatasını gösterdiğinde kafasını sallayarak çikolatayı elimden aldı.

bildirim sesi geldiğinde üçümüzde irkilmiştik. benim olduğu apaçık belli iken beklemeden telefonumu ele almıştım. chanyeol yazmıştı.

chanyeol: minatozaki, müsait misin? kapının önüne geldim

aşırı derecede moralim bozuk, yakın olduğumuz ve sana güvendiğim için bir yerlere gideriz diye düşünmüştüm

son mesajı okuduğumda momo telefonu elimden alıp kontrol edercesine kendisi bakmıştı, ardından telefonu geri uzatıp çikolatasını yemeye devam etti.

neydi bu şimdi?

gözlerimi devirerek telefonu düz tutmuş klavyeyi açarak yazmaya başlamıştım. baekhyun ile aralarında sorun mu olmuştu acaba?

minatozaki: kızlar evde ama, gelirim.

benim de moralim bozuk, içmeye gidelim?

anında mesaj geldiğinde şaşırmıştım, sanırım hazırlansam iyi olacaktı.

chanyeol: olur, kapının önünde bekliyorum

——

"onun burada ne işi var?" kaşlarımı çatarak arka koltukta oturan jihyo'yu işaret etmiştim. chanyeol üzgün bakışlarını sunduktan sonra sürmeye devam ettiği için yola bakmıştı.

"özür dilerim yalan attığım için ama, o bana yardımcı olmuştu. borcum vardı." dedi, ağlamak üzere olan beni sakinleştirmemişti bu sözleri.

iç çekerek koltuğa iyice sinmiştim. ağlamak istemiyorum. gözlerimi kapatıp camı açtığım sırada cam geri kapanmıştı. bu gözlerimi açmamı sağlasa da bir el buna engel olmuştu.

pardon iki el, şakaklarımı bulan parmaklar biraz orada gezindiğinde burnuma dolan kokuyla sinirlerim büyümüştü.

"jihyo çek şu lanetli elini." sinirle tıslamıştım resmen.

"ağla o zaman, kendini tutma."

çenemi sıkarken dişlerimin acısını düşünmüyorum. o derece basmıştı sinir bedenimi..

ne jihyo çekmişti parmaklarını yüzümden, ne de ben ağlamıştım. aksine uykuya dalmak üzereydim. onunla yüzleşmek istemiyorum, duygularıma esir düşerdim büyük ihtimalle.

bu yüzden kaçıyorum, bir şey söylese tamam derim. o derece seviyorum. ama olmazdı, acılarım, acılarımız çoktu. ve bu hiç sağlıklı bir ilişki gibi de durmuyordu. duramazdı.

derin bir nefes alıp verdiğimde jihyo'nun de verdiğini duymuştum. "sonunda," diyerek çekti ellerini yüzümden. hala anlamış değildim ama rahatlamıştım.

"kasma kendini ve her şeyini olura bırak. ve chanyeol teşekkür ederim, evine iyi bakacağım."

"bir dakika!" ev falan ne oluyordu? dik durarak önce chanyeol'a sonra jihyo'ya baktım. "ne oluyor? chanyeol, beni bununla yalnız mı bırakacaksın?"

"ım.. evet. üzgünüm. aslında değilim sevgili olduğunuzda teşekkür edersiniz." aptal gülümsemesi ile gülümsediğinde bir an yumuşasamda eski halime geri dönmüştüm. ardından anahtarı jihyo'ya uzattığımda kilitleri açarak bana bakmıştı. "hadi inin."

ve ben ne olduğunu anımsayamadan koltukta jihyo ile karşı karşıya buldum kendimi. az buz jihyo'yu zorladığımı hatırlıyorum, sonra onun dudaklarıma kapanmasını..

gözlerim şaşkınlıkla büyüdüğünde ağzımdan değişik sesler firar etmişti. siktir, beni öpmüş etkisiz hale getirerek eve sokmuştu. tanrım, hayır. sakin olmam lazım.

"minatozaki.. artık dinle beni." diyerek yanına gelmişti.

başka seçeneğim varmış gibi konuşuyordu şu an. gözlerimi devirerek kucağıma baktım. dizlerimiz birbirine değiyordu. bu bile kalp atışlarımın sınırlarını zorlarken ben onu yanında durmaya çalışıyorum.

"anlat, jihyo. bekliyorum."

bunlar söylemek istediğim şeyler değildi.

——

text or düz?

love, don't hate it. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin