0.2

772 59 18
                                    

"nasıl bu kadar çirkin olabiliyorsun?" kirli ellerini omuzlarıma koyarak bedenimi geriye ittirmişti. tek kaşımı kaldırarak alt dudağımı dişlemiş, alaycı bir tavırla ona bakmıştım.

kollarımı göğsümde bağlarken ona doğru eğilip alt dudağımda dilimi gezdirmiş sırıtmıştım.

"sen neden bu kadar avaresin?*" gözleri bir anlık büyüdüğünde kazanmış hissi ile geri çekilmiştim. gözlerini kısıp ellerini yumruk yapmıştı, kaybettiği zaman yaptığı sıradan bir hareketi idi.

(y/n: avare, işi yaramayan, başı boş anlamına gelir.)

"doyeon, gidelim. momo ile christopher geliyor." dedi soyeon, ikizini uyarır bir tonda söylerken. doyeon etrafa bakmış ardından görüşeceğiz bakışı atarak soyeon ile ortalıktan kaybolmuşlardı.

(y/n: bunu yapmayı sevmiyorum ama, stay olmayanlar vardır diye söylüyorum, christopher=bang chan.)

koridorun başında görünen momo ile chan ile gülümseyerek ellerimi cebime koymuş kalçamı arkamda ki cama yaslamıştım. ikili yanıma geldiğinde chan omzunu duvara yaslayarak bana dönmüş, momo kollarını göğsünde bağlayarak sorgularcasına bakmıştı.

chan cebinden çıkardığı çikolatayı sessizce bana uzattığında ona bakıp gülümsedim. uzun zamandır arkadaşımdı, yaş sorununu dert etmiyor, yeri geldiğinde bana abilik yapıyordu.

tek bana değil, momo'ya, mina, chaeyoung ve kendi çevresinden herkese yapıyordu. hepimizi kanatları altına alıyordu.

momo ile zaten japonya'dan beri tanışıyorduk. lanet insanlarla tanışana ve ruhumuzda bir yara olana kadar kimseye tanıştığımızı söylememiştik. söylediğimiz anda ise, herkesin bakışları değişmişti.

hayır, okulda dışlanan bir tip değiliz. sınıfımızda kendini bilmişler tarafından rahatsız edilip duruyorduk. onların aksine okulda oldukça popüler ve seviliyorduk.

"o kız neden senin yanındaydı yine?" chan'ın merhamet dolu sesiyle çikolatanın paketini açmam bir olmuştu. omuzlarımı silkerek bir ısırık almış paketi ikiliye uzatmıştım. onlarda ısırdığında küçük bir parça kalmıştı.

son parçayı da alıp paketi hemen yanımızda duran çöpe atarak önce momo'ya sonra chan'a bakmıştım. "beni üzmeye çalışıyor işte, salak. ne yaparsın?"

başını olumlu anlamda salladığında gülümseyerek momo'ya baktım. "bu arada dün dediğiniz uygulamayı kullandım ve birine yazdım." diyerek olmayan konuyu değiştirdim.

chan omzunu duvardan çekerek karşıma geçti. "buna sevindim, tanımadığın birine içini dökmek iyi olabilir."

onu onaylarcasına başımı salladığımda momo elini omzuma koydu. bakışlarımı ona çevirirken gülümsedim. "yine de dikkat et, olay çıkmasın."

"aynen, şüphe edersen hemen beni ara. onu araştırırız."

"olmadı beni ara, uygulamayı kullanıp onu denerim."

annem ve babamdan nasihat alırmış gibi ikisini dinlediğimde sadece gülümsüyordum. üzerime bu kadar düşüyor olmaları yalnız olmadığımı bir kez daha hatırlatıyordu.

"elbette, herkes jisoo* değildir ya?"

(*y/n: blackpink jisoo değil, jihyo'nun eski ismi o olduğu için, eski ismini kullandım.)

"olmasa da, üzülmeni istemiyorum güzelim." chan kolunu omzuma atarak kendine çektiğinde bu kadar zayıf olmaktan bir kez daha nefret ettim.

"üzülmüyorum zaten ya."

"şş, anlıyorum ben seni."

"chris, abartma." dedim uyarıcı bir tonda. kolunu çektiğinde hemen ondan uzaklaşıp momo'nun yanına gitmiştim. "ay ölüyordum resmen." sahte bir şekilde öksürmüştüm, boğazımı tutarak.

"momo lütfen şuna biraz rol yapmasında yardımcı ol.."

"sen kendine bak." diyerek dil çıkardığımda o da çıkarmıştı.

onları seviyorum. bana iyi geliyorlar.

--

im a bitch, a boss.

ne yazıyorum bilmiyorum.

i am bitch, a boss.

aldırmayınAŞÖALAÖAŞAİS

love, don't hate it. Where stories live. Discover now